Zaman ve Today’s Zaman gazetelerinde hükümete yönelik eleştirilerin artmasının ardından Mehmet Barlas’ın Gülen cemaati yayınlarına göst...
Zaman ve Today’s Zaman gazetelerinde hükümete yönelik eleştirilerin
artmasının ardından Mehmet Barlas’ın Gülen cemaati yayınlarına
gösterdiği tepkiler devam ediyor.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ile gazetede başlayan tartışmalar Twitter’a da yansımıştı. Hüseyin Gülerce, 31 Temmuz 2013’teki yazısının ardından, “Sayın Barlas’a cevap vermeliyim…” başlığıyla yayımlanan (7 Ağustos 2013) yazısıyla tartışmayı sürdürdü.
Hüseyin Gülerce’nin yazısı şöyle:
Sayın Barlas’a cevap vermeliyim…
Bir gün Sayın Mehmet Barlas’ın yazılarına cevap vermek zorunda kalacağımı hiç tahmin etmezdim. Kendisiyle bir hukukumuz var. Gazetemiz yayın yönetmeni Sayın Ekrem Dumanlı’nın pazartesi günkü yazısına, dün köşesinden verdiği cevaptan sonra, bir polemiğe asla fırsat vermeden birkaç hususu belirtmem gerekiyor.
“Cemaat medyası” lafı rencide edici bir tabir. Ben Zaman’da 23 yıldır yazıyorum. 5 yıl da yöneticilik yaptım. Bütün kalbimle söylüyorum fikrin, vicdanın en hür olduğu medya “cemaat” yaftasını yiyen medyadır. Hiçbir gazetede Zaman’daki fikir, düşünce, inanç zenginliği bulunmuyor. Kimseye taş atmıyorum, samimiyetimle söylüyorum; patron korkusunun olmadığı gazetelerin en başında Zaman gelir.
Başka bir husus. Bizim “hizmet” dediğimiz, aynı duygu ve düşüncede birleşen fedakâr insanların birlikteliğinin, “dinî cemaat” olarak vasıflandırılması tam anlamıyla bir haksızlık olur. Hocaefendi kaç defa söyledi; “dinî cemaat değiliz” dedi. Evet, Allah rızası için hareket ediliyor, “Allah ile irtibat yoksa, hayat koskocaman bir sıfırdır” deniyor. Sadece Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de ifade ettiği “hayır ve iyiliklerde yarışma, kötülüklere mani olma” gayesine kilitleniliyor. Bu, insan olmanın da gayesidir. Ama bu yapılırken yaşadığımız çağ, ülkemizin ve dünyanın şartları, imkânları doğru okunmaya çalışılıyor. Niyet Allah rızası ama hedef; “kendimiz kalarak, evrensel insani değerlerde buluşarak, dünya ile entegre olmaktır. Eğer bu hizmet, dinî bir cemaatin eseri olsa; din, ırk, dil ayrımı gözetmeksizin neredeyse BM’ye üye bütün ülkelerde nasıl olur da insanların gönlüne girilir, onlarla insanî meseleler paylaşılır ve birlikte çalışarak barış köprüleri inşa edilebilir? Hizmet, dinî bir hareket değil, insanî bir harekettir. Öyle olmasaydı, sadece Türk cumhuriyetlerinde, sadece İslam coğrafyasında gayret gösterilirdi. En muhteşem örneği 150 ülkenin çocuklarının katıldığı Türkçe Olimpiyatları’dır. Türkçemizi dünya dili olmaya götüren bu güzellik, “yeni bir dünya çağrısı yapan” bu küresel barış korosu, elinizi vicdanınıza koyunuz, bir dinî cemaat faaliyeti midir, bir sivil toplum faaliyeti midir?
Üçüncü husus, Soros
meselesi. Bir Rus gazeteci birkaç hafta önce Sayın Barlas ile röportaj
yapıyor. Bu röportajdan bir bölüm şöyle yayınlanıyor: “Gülen’e Müslüman
Soros diyebilir miyiz?’ diyorum. Barlas, gülerek, ‘Diyebilirsiniz. Doğru
bir tanım.’ cevabını veriyor.” Sayın Barlas bunu yalanladı. Kendisinin
dediği şu: “Komsomolskaya Pravda gazetesinin muhabiri Daria Aslamova
‘Fethullah Gülen’e Müslüman Soros diyebilir miyiz?’ dedi. Kendisine
bunun ilgi çekici bir benzetme olduğunu söyledim…” Yani Sayın Barlas,
“ben demedim, Rus gazeteci dedi” diyor. Ancak benim üzüldüğüm,
kırıldığım yer de tam burası. Şahsen kendisinden şu cevabı beklerdim:
“Size katılmıyorum. Bu benzetme ile haksızlık yapıyorsunuz. Sayın
Gülen’in hayır ve diyalog hizmetleri, siyasi bir amaca yönelik
değildir…” Zira ABD ’li finans spekülatörü Soros’u, çok kişi, parasal
gücünü kullanarak ülkelerin iç işlerine karışmak ve o ülke siyasetine
yön vermekle suçluyor. Belli ki Rus gazeteci, Soros benzetmesiyle,
Avrasya coğrafyasında yanlış bir Gülen algısı oluşması için devreye
girenlerin amacına yönelik bir çabanın içerisinde. Sayın Barlas’ın bu
konuda net bir tepki vermesini beklerdim. Burada kendime de bir eleştiri
getireceğim. Demek onca hukuka rağmen, Sayın Barlas’a kendimizi
anlatamamışız. Bu da bizim eksiğimiz. AK Parti -Cemaat meselesini de
cuma günkü yazımda ele almak istiyorum…
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ile gazetede başlayan tartışmalar Twitter’a da yansımıştı. Hüseyin Gülerce, 31 Temmuz 2013’teki yazısının ardından, “Sayın Barlas’a cevap vermeliyim…” başlığıyla yayımlanan (7 Ağustos 2013) yazısıyla tartışmayı sürdürdü.
Hüseyin Gülerce’nin yazısı şöyle:
Sayın Barlas’a cevap vermeliyim…
Bir gün Sayın Mehmet Barlas’ın yazılarına cevap vermek zorunda kalacağımı hiç tahmin etmezdim. Kendisiyle bir hukukumuz var. Gazetemiz yayın yönetmeni Sayın Ekrem Dumanlı’nın pazartesi günkü yazısına, dün köşesinden verdiği cevaptan sonra, bir polemiğe asla fırsat vermeden birkaç hususu belirtmem gerekiyor.
“Cemaat medyası” lafı rencide edici bir tabir. Ben Zaman’da 23 yıldır yazıyorum. 5 yıl da yöneticilik yaptım. Bütün kalbimle söylüyorum fikrin, vicdanın en hür olduğu medya “cemaat” yaftasını yiyen medyadır. Hiçbir gazetede Zaman’daki fikir, düşünce, inanç zenginliği bulunmuyor. Kimseye taş atmıyorum, samimiyetimle söylüyorum; patron korkusunun olmadığı gazetelerin en başında Zaman gelir.
Başka bir husus. Bizim “hizmet” dediğimiz, aynı duygu ve düşüncede birleşen fedakâr insanların birlikteliğinin, “dinî cemaat” olarak vasıflandırılması tam anlamıyla bir haksızlık olur. Hocaefendi kaç defa söyledi; “dinî cemaat değiliz” dedi. Evet, Allah rızası için hareket ediliyor, “Allah ile irtibat yoksa, hayat koskocaman bir sıfırdır” deniyor. Sadece Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de ifade ettiği “hayır ve iyiliklerde yarışma, kötülüklere mani olma” gayesine kilitleniliyor. Bu, insan olmanın da gayesidir. Ama bu yapılırken yaşadığımız çağ, ülkemizin ve dünyanın şartları, imkânları doğru okunmaya çalışılıyor. Niyet Allah rızası ama hedef; “kendimiz kalarak, evrensel insani değerlerde buluşarak, dünya ile entegre olmaktır. Eğer bu hizmet, dinî bir cemaatin eseri olsa; din, ırk, dil ayrımı gözetmeksizin neredeyse BM’ye üye bütün ülkelerde nasıl olur da insanların gönlüne girilir, onlarla insanî meseleler paylaşılır ve birlikte çalışarak barış köprüleri inşa edilebilir? Hizmet, dinî bir hareket değil, insanî bir harekettir. Öyle olmasaydı, sadece Türk cumhuriyetlerinde, sadece İslam coğrafyasında gayret gösterilirdi. En muhteşem örneği 150 ülkenin çocuklarının katıldığı Türkçe Olimpiyatları’dır. Türkçemizi dünya dili olmaya götüren bu güzellik, “yeni bir dünya çağrısı yapan” bu küresel barış korosu, elinizi vicdanınıza koyunuz, bir dinî cemaat faaliyeti midir, bir sivil toplum faaliyeti midir?