Her gün yolda, trafikte, iş yerinde, yazılı ve görsel
medyada rastladığımız birçok insanın yüzünde gördüğümüz donuk, anlamsız, boş,
hüzünlü, kibirli ve kavgacı yüz ifadesinin ardında sevgisizlik ruhu saklı.
Sevgisizlik önce kişinin kalbinde bir yalnızlık arzusu,
huzursuzluk, mutsuzlukla kendini gösterir, sonra da stres, depresyon,
bencillik, kıskançlık ve nihayetinde kin, nefret, öfke, saldırganlığa kadar
varan bir hastalığa dönüşür. Kalbi bu hastalığa tutulmuş kişilerin bir kısmı,
entel aydın geçinen, millete tepeden bakan, bilmiş, üst perdeden konuşmalar
yapan, kimseyi beğenmeyen, kimseyi sevemeyen, herkese -güya- akıl veren
kişilerdir.
Şöyle bir düşünülecek olursa; bu kişilerin bir güzelliği
övdüğüne, bir iyiliği takdir ettiğine, bir insana iltifat edip gönül aldığına,
güzel sevgi cümleleri kullandığına rastlamak mümkün değildir. Ruhları
enaniyetten, gurur ve kibirden adeta kemikleşmiştir. Ama aynı kişiler öfkeye,
nefrete, kine gelince kendilerini coşkun bir şekilde kaptırabilirler.
Sevgisizliğin getirdiği gaddar ruhun etkisiyle kendince hiç
kimseye değer vermeyen bu kişiler, örneğin köylüden nefret eder ama şehirliyi
de sevmez. Ermeni’den nefret eder, Türk’ü sever mi? Onu da sevmez. Musevi’den
nefret eder, peki Hristiyan’ı sever mi? Hayır. Alevi’yi, Şii’yi, Vahhabi’yi?
Hiçbirini sevmez. Nefret ettikleri bu kadar mı? Ateiste, komüniste saygısı,
sevgisi var mı? Hiç yok. Ya ülkeler, milletler? Arap ülkelerine öfke duyar.
İsrail’i düşman olarak görür. Amerika; o zaten baş düşmandır. Patronundan,
astlarından, üstlerinden, komşusundan hatta trafikte karşılaştığı hiç
tanımadığı insanlardan bile nefret eder. Akrabalarıyla kavgalıdır. Hemen hemen,
sevdikleri tek bir insan yok gibidir.
Sosyal medya da bu insanların öfke dolu yorumlarıyla,
paylaşımlarıyla kendilerini açıkça belli ettiği yerlerdendir. Klavyesi başına
geçen sevgisiz insan, sivri diliyle herkesi incitmeye çalışır. Tek kelime
şefkate, merhamete, iyiliğe dair bir şey yazmaz, durmadan insanları
samimiyetsizce acı acı eleştirir. Eleştirdiği herhangi bir konuda çözüm
kendisine sorulduğunda ise demagojiye başvurur. Tek yaptığı sevgisizliğin, o
belanın acısıyla, insanların da güya canını yakmaya çalışmaktır. Ama Allah,
adeta sevgisizlikten kömürleşmiş bu ruhla, bu çirkin ahlakla yaptığı tüm
eylemleri kendi ayağına dolar ve canı en çok yanan yine kendisi olur.
Çünkü sevgisizlik öyle bir şeydir ki insanın ruhunu, adeta
bedeni saran kanser gibi tahrip eder. İçteki bu acı, bu yanıp kavrulma kişinin
yüzüne şiddetli bir nursuzluk ve zillet şeklinde yansır. Böyle bir kişinin
bedeni de bu sevgisizliğe, kine, öfkeye, kıskançlığa dayanamaz ve bu
tahribattan payını alır, süratle çöker.
Oysa Allah dünyayı sevgi için yaratmıştır. İnsana sevgiyi
kazandıracak yegane güç ise sadece ‘iman’dır. İman, beraberinde Allah sevgisini
getirir. Allah sevgisi insanın üzerinde çok güzel ve pozitif bir etki yapar. O
zaman kişi Allah’ın beğenisini kazanabilmek için güzel ahlak gösterir, hiçbir
menfaat beklentisi olmadan, samimi niyetle ve yalnızca Allah rızası için sever,
Allah rızası için şefkat duyar, Allah rızası için merhamet gösterir, Allah
rızası için dost olur. İnsanları Allah’ın yarattığını, O’nun tecellisi olduğunu
bilir, Allah’a olan muhabbetini, sevgisini tecellilerine de gösterir.
İşte Kur’an ahlakına dayalı böyle bir sevgi, güzel ahlak,
şefkat, merhamet toplumun geneline hakim olunca da insanlar adeta hayırlarda,
güzelliklerde yarışır duruma gelirler. Güzeller güzeli Peygamberimiz (sav) bir
hadisinde Allah için sevmenin önemini bizlere şöyle anlatmıştır:
"Allah’ın kullarından
birtakım insanlar vardır ki, ne peygamberdirler ve ne de şehîddirler. Lâkin
Allah Katındaki mevkilerinden dolayı, onlara, hem peygamberler hem de şehîdler
gıpta edeceklerdir.
Onlar, akraba
olmadıkları ve maddi yönden hiçbir çıkarları da bulunmadığı hâlde, birbirlerini
yalnız Allah için sevenlerdir.
Vallahi, onların
yüzleri nurdur, şüphesiz onlar nur üzere olacaklardır. İnsanlar korktukları
zaman onlar korkmayacak, üzüldükleri zaman onlar üzülmeyeceklerdir."
Sonra şu âyeti okudu:
"Haberiniz olsun. Allah’ın velîleri var ya, onlar için ne korku vardır ve
ne de mahzun olacaklardır." (Ebû Dâvud)
Unutmayalım ki sevgi, İslam'ın ve Kuran'ın ruhunda ana
konudur. Allah’ın tüm evreni, dünyayı yaratma amacı sevgidir. Dünya hayatındaki
imtihanımız sevgi imtihanıdır. Sevgi dolu kalplerle, sevgisiz kirli paslı
kalplerin seçilip birbirinden ayrılmasıdır. Ve yine dünya, kurs yeridir
aslında; sevgiyi öğrenme kursu. Sonsuz sevgi yurdu olan cennete gitmeden evvel;
aşkın, tutkunun, muhabbetin ve şefkatin eğitimini aldığımız bir kurs.
İşte bunun için her insan sevgisizlikten, kibirli firavun
ruhundan Allah’a sığınmalıdır. Firavunlar çağlar öncesinde kaldı diye
düşünmemeli, bu anlamda, 21. yüzyılın da sayısız küçük firavunu olabileceğini
bilmeli ve bundan tüm gücüyle sakınmalıdır.
Ebru Yılmazatila
Twitter: @EbruYilmazatila