AKP’li yıllarda greve çıkan işçi sayısı çok düşüktü. Yıllar sonra 2013’te, şimdiden 22 bin işçi greve çıkmış durumda. Fakat bu grevler, sessiz sedasız sonlandırıldı.
Yıldız Koç - soL
Ülkenin tarihsel bir halk hareketine sahne olduğu günlerde grevlerin kimselece duyulmaması, hiçbir siyasi etki yaratmaması ilgi çekici. Alpaslan Savaş’a göre “grevler daha başlarken kırıldı”.
Haziran Direnişi’nin ülke siyasetini hallaç pamuğu gibi bir tarafa attığı günlerde, gözler işçi sınıfına çevrilmişti. Deneyimli solcular, sokaklarda birbirlerine “bir de grevler başlarsa” diyordu. Oysa grevler başlamıştı. 2013, yıllar sonra greve çıkan işçi sayısında rekor kırdı. Ama grevlerden, neredeyse grevi yapan işçilerin dahi haberi olmadı.
Tekstil işçilerinin yıllardır görülmeyen ölçüde büyük bir katılımla başlattıkları grev, önceki akşam yapılan anlaşmayla, sessiz sedasız sona erdi. Tıpkı çelik işçilerinin İSDEMİR ve MMK grevleri gibi...
12 bin tekstil işçisi, sendikalarının yaptığı anlaşmayla, kriz döneminde 72 güne düşürülen ikramiyelerini yeniden 120 güne çıkardılar ve Vakko, Levi Strauss gibi büyük fabrikaları da kapsayan grevi sona erdirdiler. İmzalanan sözleşmeyle, fazla mesai ücretleri artırıldı, ilk yıl için yüzde 5+3, ikinci ve üçüncü yıllar için ise 3+4 oranında zam konusunda anlaşma sağlandı. Ek ödemeler hariç tutulduğunda işçilerin çoğunun asgari ücretle çalıştığı sektörde, sendikanın ilk talebi yüzde 15 zam olmuştu.
Varılan anlaşmanın, işçilerin taleplerinin bir bölümünü karşıladığı açık. Diğer talepler ise, üç yıllık yapılan sözleşmenin sona ermesiyle başlayacak yeni döneme bırakıldı. Sonuç olarak grev, kamuoyuna yeteri kadar yansımadan, siyasi bir etki yaratmadan sona erdi.
Son pik noktası: 2007 VE Türk Telekom
AKP’li 11 yıl, işçi sınıfının 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerinde dahi karşı karşıya kalmadığı kadar büyük hak kayıplarını getirdi. Oysa aynı yıllar, işçi sınıfının elindeki en büyük silah olan grev silahını kullanmak konusunda en çekingen, en atıl kaldığı dönem olarak tarihe geçti.
Bu yıllarda tek büyük sıçrama, 2007 yılında yapılan Türk Telekom grevi oldu. 768 işyerinde çalışan 25 bine yakın işçinin 44 gün süren grevi, o dönemde Türkiye’nin gündemine oturdu, grev yalnızca işçilerin “üretimden gelen gücünü kullanması” olarak ekonomik etki yaratmadı, grevin siyasi ağırlığı da yüksek oldu. O dönemde, Türk Telekom grevi iktidarın özelleştirme politikalarına karşı mücadelenin simgesi haline geldi.
Sayı tavan yaptı siyasi etki sıfırlandı
2007 yılını izleyen dönemde grev sayıları hızla düştü. Öyle ki, son üç yılın ortalamasına bakıldığında greve katılan işçi sayısı 711’e kadar indi. 2013 yılı ise genel eğilimin aksine, greve katılan işçi sayısı bakımından önemli bir atılımı, grevlerin siyasi etkisi bakımından ise çöküşü simgeleyen bir yıl olmaya aday görünüyor.
Darphane ve Damga Matbaası işçilerinin 49 gündür sürdürdüğü grev başarıyla devam ediyor. Darphane, stratejik bir işyeri. Yapılan işler, siyasi olarak ülke gündemiyle kolaylıkla ilişkilendirilebilir. Ancak çok etki yaratabilecek bu grevin ses getirmesi için, sendikanın yeterli çabayı gösterdiğini söylemek mümkün değil.
Tümtis üyesi HBN Nakliyat işçilerinin 11 Temmuz günü başlattığı grev devam ediyor.
Çelik-İş üyesi Jumbo işçileri de 27 Haziran’dan beri grevde.
Hava-İş Sendikası’nın 15 Mayıs günü başlattığı, THY grevi ise sayının azalmasına ve THY’nin göz göre göre yaptığı grev kırıcı uygulamalara karşın sürüyor.
22 Nisan’da başlayıp, aynı gün sona eren Çaykur grevi ise hükümetin yaptığı ayak oyunlarıyla kırdığı grev olarak akıllarda kaldı.
Suskunluğu grevler de bozmadı
Gezi Direnişi’yle başlayan süreçte, Türkiye en hareketli günlerini yaşarken sendikaların suskun kalması eleştirilere yol açmıştı. Gezi Direnişi’nin hemen ardından, 15 Temmuz günü başlayan ve Hatay’da 6 bini aşkın çelik işçisinin katıldığı İSDEMİR ve MMK grevleri, Türkiye’nin içinden geçtiği siyasi tabloya dokunmadan, işçilerin örgütlü olduğu Çelik-İş Sendikası’nın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’e ettiği teşekkürle sona erdi. Keza, 15 Ağustos’ta ilk grubun, 19 Ağustos’ta ikinci grubun başladığı ve 12 bin tekstil işçisinin katıldığı grev de, yine Teksif Sendikası tarafından Çalışma Bakanı’na edilen teşekkürle bitirildi.
Milyonlarca insanın sokaklarda “Hükümet istifa” sloganıyla yürüdüğü günlerde, hükümetin emek düşmanı politikalarına karşı greve çıkan binlerce işçiyi temsil eden sendikacıların Bakan’a teşekkür etmeleri, yıllar sonra tavan yapan grev yoğunluğunun niye hiçbir siyasi etki yaratamadığının da
göstergesi.
‘Grevleri toplumdan kaçırıyorlar’
Topyekün ayağa kalkan bir ülkede, 20 bini aşkın işçinin yaptığı grevlerin neden siyasi bir etki yaratmadığını, Birleşik Metal-İş Örgütlenme Uzmanı ve soL portal yazarı Alpaslan Savaş gazetemize değerlendirdi:
Greve katılan işçi sayısı, grev göstergeleri içinde önemli bir veri. 2013 yılının ilk sekiz ayında yapılan grevlere katılan işçi sayısı 20 bini geçmiş durumda. Bu büyük bir sayı. AKP döneminde ise Telekom grevinin gerçekleştiği 2007 yılının dışında bu rakamın yanına bile yaklaşamadı sendikalar.
Bu dönemin grevleri, bir miktar geçmiş dönemin kayıplarını telafi grevi oldu. Örneğin 2008 krizinde İSDEMİR işçisinin ücret ve ücrete bağlı tüm haklarında yüzde 35 indirim yapılmıştı. Tekstil işçilerinin ikramiyeleri düşürülmüştü. Çelik ve tekstil grevlerinde bu kayıpların etkisi var.
Grevler başlarken kırıldı
Bu yılın grevlerinin ilginç özellikleri var. Bu kadar yüksek sayıda işçinin katıldığı grevler, kamuoyu gündemine neredeyse hiç girmedi. Bunun en önemli nedeni, başlangıçta kamuoyuna mal olacak ve önemli ölçüde destek bulabilecek iki grevin daha başlarken kırılmış olmasıdır. Çaykur ve THY grevlerinden bahsediyorum. Kötü örnek oldular ve grevi deneyen sendikalar toplum gözünde inandırıcılıklarını kaybetti.
İkinci neden grev kırıcılığıdır. Devletin doğrudan grev kırıcılığında sınır tanımadığı örnekler yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Çaykur grevinde mevsimlik işçilerin bir ay erken işbaşı yaptırılması, THY’de part-time işçi çalıştırma şeklindeki grev kırıcılığı; Darphane ve Damga Matbaası’nda Çalışma Bakanı’nın işçilere “gelin çalışın” çağrısı yapmasına ve Maliye Bakanı’nın yasaya aykırı üretim yapılmasına ilişkin genelgeler imzalamasına kadar vardı.
‘Kapalı devre’ grevler
Üçüncü ve çok önemli bir neden de grevlerin “kapalı devre” yürümesidir. Tekel direnişini hatırlayın. Toplumdan önemli ölçüde destek bulmuştu. 2013 grevleri ise tam tersine toplumun gündemine girmedi. Tamam, basının üzerinde sermayenin ve iktidarın önemli bir gücü var. Ancak bu kuşatmayı kıracak bir çaba var mı sendikalarda? soL gazetesi, Darphane grevindeki altın vurgununu manşete taşımıştı. Bunun üzerine gitmek yerine tekzip yayınlamayı tercih eden bir sendika yönetimi bu grevi yürütüyor. İSDEMİR’de ve MMK Metalurji’de 6 bini aşkın işçinin bayram öncesi grev yaptığından kaç kişinin haberi oldu memlekette? Tekstil grevleri için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Sendikacılar grevleri toplumun geniş kesimlerinden kaçırıyor.
Ve sonuncusu; Haziran Direnişi ile bağ kurmayan sendikalar, grevlerin toplumsal hareketlilikten olumlu bir şekilde etkilenmesini de engellemiş oldular. Grev önemlidir ve büyük mücadeledir. Ama 2013 yılında, hem de sendikaların hiçbir şekilde içinde olmadığı, çok daha büyük bir ayaklanma yaşadık. Haziran rüzgarından yelkenini şişirmeyen herhangi bir mücadelenin toplumsallaşması bence mümkün değil.
Cumhuriyet tarihinin en karanlık grev tablosu
AKP’li yıllarda, Türk Telekom grevinin yaşandığı 2007 yılını dışarıda bıraktığımızda, yılda ortalama greve çıkan işçi sayısı 2 bin 557 oldu. Bu rakam, grevin yasak olduğu dönemler haricinde Cumhuriyet tarihinin en düşük grev tablosunu ortaya koyuyor. Örneğin, 1963-1971 döneminde yılda ortalama 12 bin işçi greve çıkarken, 1971-1980 döneminde ise yılda ortalama 29 bin işçi greve çıktı. 1980 sonrası dönemde, özellikle kamu işçilerinin 1989 Bahar Eylemleriyle başlattığı yükseliş, 1990 ve 1991 yıllarında devam etti. 1995 yılında ise yine kamu işçilerinin büyük belediye grevi yaşandı, toplanmayan çöpler grevi hızla görünür hale getirdi.
Altı yıllık suskunluktan sonra ‘siyasetsiz’ grevler dönemi
2007-2013 arası dönemde adını anmadığımız pek çok direniş oldu. Başta 2010 yılındaki büyük Tekel direnişi olmak üzere, bunların bu yazıda ayrıca ele alınmaması, karşılaştırmaların yalnızca, yasal grevler üzerinden yapılıyor olmasından kaynaklanıyor. Türkiye’de yasalara göre grev hakkı yalnızca toplu sözleşmede uyuşmazlık çıkması durumunda, belirli koşullara bağlı olarak tanınıyor ve grafikteki veriler de yalnızca “yasal” grevi kapsıyor.
2013 yılı için Çalışma Bakanlığı’nın verileri elbette henüz açıklanmadı. Ama yılın ilk 8 ayında greve çıkan işçi sayısı 22 bine yaklaştı. Son üç yıllık dönemde greve çıkan işçi sayısının ortalamasının 711 olduğu düşüldüğünde, bu sayının önemi daha fazla ortaya çıkıyor. AKP iktidarı, en ciddi saldırı paketi için ise Ekim ayını bekliyor. Kıdem tazminatının tasfiyesinden, taşeronluğun kurumsallaştırılmasına çok sayıda başlığı içeren paketin Ekim ayında Meclis’e geleceği “müjde”si, Çalışma Bakanı Çelik tarafından geçtiğimiz günlerde verildi.
Daha yeni Daha eski