Can Paker anılarını Geriye Bakmak Yok adlı kitapta topladı. İşte kitaptan bölümler
HENKEL'in eski Genel Müdürü, TÜSİAD Üyesi,TESEV Yönetim Kurulu Başkanı, George Soros'un kurucusu olduğu Açık Toplum Enstitüsü'nün Türkiye Başkanı... Ayrıca İKSV, Akil İnsanlar üyesi ve Dedeman dahil pek çok şirketin eski yöneticisi...
Can Paker'in biyografisi'ni birkaç satıra sığdırmak zor. Ama özetle onun için şöyle diyebiliriz; Türkiye'nin en güçlü sivil toplum örgütleri ve şirketlerinin etkili isimlerinden. Özellikle de AKP'nin kuruluşu ve iktidarı süresinde...Yani neresinden bakarsanız bakın, merak uyandıran biri Can Paker. Gazeteci Fatih Vural'ın kaleme aldığı "Geriye Bakmak Yok-Can Paker Kitabı" tam da bu yüzden ilgi uyandıracak. Zira bu kitapta yok yok! Çevik Bir de var, Aykut Kocaman da... Başbakan Erdoğan da Fethullah Gülen de... İşte kitaptan bölümler:
George Soros'un Türkiye'ye geleceğinin açıklandığı günlerde Can Paker, Açık Toplum Enstitüsü'nün yönetim kurulu başkanı olarak, 26 Mayıs'ta kamuoyunun karşısına çıktı. O toplantıda Soros'un AB, eğitim, reform, kadın, kültür-sanat, sivil toplum ve medya başlıkları altında, 2001'den bu yana 60 projeyi, 6 milyon doların üzerinde bir kaynak harcayarak desteklediğini söyledi. Türkiye'de bir Soros antipatisi olduğunu bilerek şu göndermede bulundu: Beş Milyon Dolara Hiçbir Ülkede Rejim Değişmez! Soros hem bir işadamı hem de böyle bir felsefeyi destekliyor. On milyar doların üzerinde serveti olan bir adam bu işi neden yapıyor? Yetmiş beş yaşına gelmiş bir adam bu yaştan sonra 20 milyar dolar daha kazansa ne olur?
İnsanlar, bazı fikirleri, kafalarında yarattıkları inançları için çok şey yapabilir. Türkiye'de de birçok insan bunu yapıyor. Soros'un Kazakistan ve Özbekistan'da geçen olaylara adının karıştığının hatırlatılması üzerine ise "Beş milyon dolara hiçbir ülkede rejim değişikliği olmaz," diyecekti: "Bunu böyle sivil toplumların projelerine destek vererek yapılabileceğini zannetmek, bilgisizlikten öte cehalettir. Açık Toplum Enstitüsü, dünyada 50 ülkede çalışıyor. Yılda yaklaşık 450-500 milyon dolar harcıyor. Bunun yarısı en sorunlu ülke olarak görülen ABD'ye gidiyor. Geriye kalan 250-300 milyon dolardan ise ülke başına 5-6 milyon dolar düşüyor. Bu parayla rejim değişikliği yapabiliyorsanız, pek çok holding, dünyanın her yerinde rejim değişikliği yapabilir!"
Aykut Kocaman'ı Evinde Ağırlıyor
Aykut Kocaman'la evde üç defa yemek yedik. Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu gibi yazar-çizer takımını davet ediyorum. Mahsus yazarları da çağırdım ki gazeteler de desteklesinler Aykut'u,Fenerbahçe'nin başına geçtiği zaman. Yalnız yemeğe katılanları seçiyoruz. Aykut'la ilgili eleştirel bakanları çağırmıyoruz. Mesela Cem Şenel'e, "Gelir misin?" dediğimde, "Gelirim, ama şunları sorarım," deyince, "Yok yok,sen gelme," dedim.
ÇEVİK BİR SANIP BÜYÜKANIT'A BAĞIRDI
Cengiz Çandar'ın kardeşi Volkan anlatıyor: "Bir gün ağabeyimle beraber Fenerbahçe maçından çıkıyoruz. Can Ağabey de locadan inmiş. O sırada Yaşar Büyükanıt, ağabeyimle konuşuyor. 'Bir de utanmadan, konuşuyor ya!' deyip sallıyor sonra 'Bir de utanmadan öpüyor. Rezil herif!" diye bağırıyor. Eşi Mihriban da "Can, yürü hadi," deyip çekiyor. Meğerse Yaşar Büyükanıt'ı Çevik Bir zannetmiş!
Başbakanın yemeğine Birand'ı çağırmadı ama eksik sandalyeleri ondan aldı
AK Parti'ye kapatılma davasının açıldığı günlerde Can Paker'in evinde sürpriz bir yemek gerçekleşti! Konuk, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dı. Üstelik böyle bir yemek talebi bizzat ondan gelmişti: "Biz ara sıra Ali Babacan'la buluşup yemek yerdik Ekonomi Bakanı'yken. Bir gün bana geldiğinde gazetecileri çağırdım. Gazetelerde yer aldı. Akif Beki, o zaman Başbakan'ın kalemiydi. Başbakan'ın da yemeğe gelip gelemeyeceğini sordu. 'Tabii, emri olur,' dedim." Yemeğe, Hasan Cemal, Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak, Ethem Sancak, Cem Duna, Cengiz Çandar gibi dostlarını davet eden Can Paker, Otağtepe Evleri'ndeki yan komşusu ve yakın dostu Mehmet Ali Birand'ı bilerek yemeğe çağırmıyor. Üstelik de kendi evindeki sandalyeler yetmediği için o gece Birand'ın evinden sandalyeler almış: "Başbakan geldiğinde, sandalyelerimiz yetmediği için Mehmet Ali'den sandalye alırken, "Seni çağırmayacağım," dedim. "Başbakan sana kızıyor bugünlerde. Adamı sinirlendiremem," dedim. "Peki," dedi.
Birand Bütün Hesapları Bozdu
AK Parti'ye kapatma davası sürerken, Can Paker'in evinde o gece konuşulanların gizli kalacağı yönünde bir mutabakata varılmıştı. Ama Hasan Cemal'in o gece yaşananları Mehmet Ali Birand'a anlatması bütün planları bozdu! O yemekte Hasan Cemal vardı. Ertesi gün Galatasaray'ın Sivas'ta maçı varmış. Mehmet Ali de Hasan'ı çağırmış Sivas'a. Uçağa biniyorlar, uçakta bir gece evvel bizde neler olduğunu Hasan'ın ağzından almış. Kanal D'de bunları yayınladı. Benim çok canım sıkıldı. Başbakan'ı aradım, ulaşamadım. Mihriban, Emine (Erdoğan) Hanım'ı aradı: "Kusura bakmayın. Böyle bir şey bizden çıkmadı. Biz söylemedik," dedi. Emine Hanım da "Yok yok, biz sizden çıkmayacağını biliyoruz. Alışığız böyle şeylere," demiş. Mehmet Ali'ye çok kızdım. Söyledim de. Ama gazeteci, ne diyeceksin ki? Ben kızınca, o da gülüyor...Hasan Cemal de "Eşşoğlu eşek, iblis benim ağzımdan aldı,"diyor.
Başbakan: Parti Kapatılırsa Can Ağabey'le Anadolu'yu Turlarız
O gece "Ya parti kapatılırsa... " cümlesini sıkça duymaktan bunalmış olacak ki başbakan sonunda şu cevabı vermişti: "Ben bu işten bıkmam! Yahu kapatırlarsa, Can Ağabey'le bir düşünce kuruluşu kurarız. Beraber Anadolu'ya çıkarız, yine harekete geçeriz. Halkın desteğini yine alırız." O yemek, Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olarak, Can Paker'in evine ilk gelişi değildi. Tayyip Bey iki defa evime yemeğe geldi. İlk gelişinde Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak, ben ve Cengiz Çandar vardı. Kıbrıs tartışması yaptık. Daha sonra Kıbrıs'la ilgili atacağı müspet adımlar henüz kafasında şekillenmemişti Tayyip Bey'in. Ben, Cengiz ve Mehmet çok da aynı fikirde değildik. Başbakan Erdoğan, yemekte konuşulanların Birand tarafından televizyonda haber yapılmasının üzerine, milletvekilleriyle yaptığı bir toplantıda bu konuya değinmeden edemedi: Burada konuşulanlar burada kalacak dedik. Ama sonradan öyle olmadı. Orada konuşulmayanlar bile konuşulmuş gibi dışarıya sızdırıldı. Yol haritasını orada olanlarla belirlememiz elbette ki söz konusu olamaz. Yol haritasını sizlerle belirleyeceğiz. Daha çok orada sorular yönelttiler ve kendi görüşlerini söylediler. Benim Yerime Petrol Ofisi'nin Başına Geçer misin? Doğan Grubu'ndan bahis açılmışken Petrol Ofisi'ne büyük vergi cezası kesildiği süreçte şirketin başında Can Paker'in arkadaşı Vural Akışık ona gelir ve şöyle der: "Ben gidiyorum, Can. Benim yerime Petrol Ofisi'nin başına geçmek ister misin? Aydın Bey'e söyleyeyim," dedi. Arkadaşını o gün kırmamak için "Hayır" demese de bu teklifi onayladığını da belirtmedi. Konuyu geçiştirdi. Paker o gün teklife olumlu bir yanıt verseydi, Petrol Ofisi'nin başına geçmesi ihtimal dahilindeydi. Onun Başbakan Erdoğan'la yakın bir ilişkisi olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu teklifin pragmatik bir yanının bulunduğu da bir gerçek! TESEV ve açık toplum kopuşu Binnaz Toprak'la başladı. Açık Toplum'la ilk fikir çatışmamız, Binnaz Toprak'ın yaptığı "mahalle baskısı" araştırmasına şahsi olarak şerh düşmemle başladı. Kendisine de söyledim. "Bu araştırma değildir," dedim. Cumhuriyet Mitingleri'ne katılmış CHP'lilerle araştırma yapıyorsun, sonra bunu Türkiye'nin
geneliymiş gibi sunuyorsun. Ha bunu yapmadı Binnaz. Ama böyle geçt basına. Buna itiraz etmedi. "Yok canım, bu araştırma Türkiye'nin genelini ilgilendirmez. Sadece CHP'lileri ilgilendirir," demedi. Bende ona karşı çıktım. Sen CHP'lilere sorarsan tabii ki Türkiye'de felaket bir "mahalle baskısı" var! Örneklem hatası yok. Kasıtlı öyle yapıyor. Hata değil! Açık Toplum'un ve TESEV'in bağı 2012 yazında ise tamamen koptu.
40 kokudan kendi yaptığı koku
Bir talebe okuyor, sonra da kendi yorumunu yapıyor ayetle ilgili. Hocaefendi de eklemeler yapıyor, başka olaylarla korelasyonlarını anlatıyor. Kur'an tefsiri yapılıyor. Akil İnsanlar grubu içinde olduğumu öğrendi. Bir önceki gece, Doğu Anadolu Grubu'na başkan olduğum haberi gelmişti. Onu da duymuş. O dersten sonra yanıma geldi. "Tayyip Bey çok doğru bir seçim yapmış. Çok mutlu oldum. Allah kolaylık versin. Elimizden gelen bir yardım olursa, yapmaya hazırız dedi. Bir de fotoğraf çekildik orada. Üzerinde Fethullah Gülen yazan TISSOT marka bir saat,40 kokudan kendi yaptığı bir koku, bir de namaz takkesi hediye etti. Çok zeki bir insan. Çok okuyor. Oradan duyduğum kadarıyla ilkokul 3'ten terk! Kimse geldiği yere boşu boşuna gelmiyor. Çok büyük mesafe katetmiş. Tam bir lider. Liderden öte! Ben ona sosyolojik ve siyasal olarak bakıyorum, ama oradakiler öyle bakmıyor. Onlar, önder ve kutsi tarafı olan birisi olarak bakıyorlar. Tahminim, Gülen Hareketi, ciddi bir sivil toplum hareketi ve network olarak devam edecektir. Ama siyasi karar verme mekanizması içinde olamaz,seçime girmiyor çünkü. Gülen Hareketi'nin de siyasi bir güç olduğuna inanmıyorum. Allah uzun ömür versin, Fethullah Hoca'dan sonra da,
hareketin devam edeceğini düşünüyorum.
Pensilvanya'da üç gün
Pensilvanya'ya gidecek, Fethullah Gülen Hocaefendi'yle görüşecekti. İki kez görüşecekti. 1 Nisan'da uçtuğu ABD'de üç gün kaldı. Döndüğü gün de ucu ucuna Başbakan Erdoğan'ın Dolmabahçe'de Akil İnsanlar Heyeti için düzenlediği toplantıya yetişti. Neler yaşamıştı o üç günde? Anlatıyor: "Fatih Üniversitesi Rektörü Ali Şerif Tekalan'la gittik ABD'ye.Cemaatin televizyonu olan Ebru TV'ye gittik. Oradan Pensilvanya'ya hareket ettik. İkindi namazı geldi.Namaza gidildi. Namaz kılındı. Ben kılmadım. Çok kibar insanlar. Ama belli ettiler, bir şaşkınlık oldu.Ondan sonra Hocaefendi namaz kılan cemaate sohbet yapıyor... İslami kavramları ortaya atıp öğretiyor. Ben bir bağ kuramıyorum. Benimle akşam namazından sonra sohbet etmek istediğini söyledi. Namazdan sonra, 10-12 kişi, Hocaefendi'yle iki saat kadar konuştuk. İşte orada ortaya kavram atıp bırakmıyor. Çok disiplinli ve fevkalade analitik konuşuyor. Çok okuduğu ve bilgili olduğu belli. Artı, bütün dünyayı takip ediyor. Suriye diyorsun, Suriye analizi yapıyor. Bütün yapısal analizini yapıyor. Irak, İran, Avrupa'yla ilgili de öyle. En son bilgilere sahip. O iki saatlik konuşmada 'Cemaatte neden bir gizlilik var?' diye sordum. Haklı buldu beni. 'Açılmamız gerekiyor,' dedi. Bu kapalılığın yanlış yorumlara yol açacağını söyledim. Tayyip Bey'i beğendiğini fark ettim. 'Türkiye için büyük işler yaptı' diyor. Emniyette ve yargıda karşı karşıya gelmeleri için 'Olur böyle şeyler' anlamında bir cümle kullandı. Ben cemaatin çok yararlı işler yaptığını, önemli bir ağ olduğunu, ama böyle bir yapının siyasetin içinde olamayacağını, yapamayacağını söyledim. Buna hiçbir şey demedi. Tabii ki sivil toplum örgütü siyasete etki eder. Ama etki etmek ve siyaset ayrı şeyler. Karar mekanizmasının içinde olamaz sivil toplum örgütü. Ama siyasi karara etki etmeye çalışır. Bunu konuştuk. Ertesi sabah, ilahiyat doktorası yapanlarla konuşuyordu. Hepsi rahledeler. Uhud Savaşı anlatılıyordu. Kuran'da nasıl anlatılmış, bugünden bakınca nasıl anlaşılmalı? Fevkalade sofistike bir dersti.