Kurnazca bir slogan atılıyor: “Olmasa da olurdu”. Bununla kimin tasvir edildiği açık... Bazı adamlar sanki ilahi senet yapmışlar, 1918’de...
Kurnazca bir slogan atılıyor: “Olmasa da olurdu”. Bununla kimin tasvir edildiği açık... Bazı adamlar sanki ilahi senet yapmışlar, 1918’den sonraki felaketler nasıl olsa geçecekti diyorlar. Yani İzmir’in ve Bursa’nın Yunan ordusu yanında Venizelosçu saldırgan çetelerin elinde kalamayacağına kimden işaret almışlar bilmiyoruz ama iman etmişler. 1923’ten sonraki Türkiye’yi... ise beğenmiyorlar. Gelişmenin alternatifi nasıl gelişirdi, gelişebilir miydi onun ciddi tartışması yok.
Türkiye’nin Batılılaşması bir beğeni ve seçim konusu değil; kimse Mozart dinleyip Voltaire okumak için Batı medeniyetini seçip ithal etmedi. Batı-Doğu medeniyeti “dokuma makinesini” içeri al ama başındaki işçi ve sendikaların ideolojisini ve hareketini zinhar içeri sokma, matbaayı al ama matbaanın çoğalttığı yazıları geri gönder şartıyla gelmiyor. İkinci Viyana bozgunundan beri seçim şansımız yok.
Sürat topçuluğunun getirilmesi için mühendislik eğitimine, bitişik nizam harp eden askerin telef olmasını önlemek için cerrahlara ve yeni tip tabiplere, süvari alaylarının etkinliği için veterinerlere, eczacılara, kimyagerlere, donanmaya, matematikçilere, hocaları ve kitapları edinmek için Fransızcaya ambargo uygulayamazsın. 11’inci asırdan itibaren Horasan ve İran yaylasından kopup dörtnala küçük Asya’ya, ardından Akdeniz’e ulaşan ve iki asır içinde Tuna mansabında hıraman olan bir milletin ulaştığı Akdeniz’i seyretmekle kalamayacağı, denizci olmaya zorlanacağı nasıl bir gerçekse; zincirleme gelişmeler halinde Batı medeniyetinin içine gireceği de aşikardır. Türkiye toplumunda Batı medeniyeti Müslüman mezarlarındaki Hıristiyan parseli gibi bir şey olarak düşünülemez. Bu coğrafyada kalmak için en uygun olanı, en ölçülü biçimde yaptık. Tarih bunu gösteriyor.
Tarih; olsaydı, olmasaydı ile yapılmaz. Bu iptidai düşünce yöntemi ilk anda tarih öğrencisine musallat olur. Ama yüksek sesle açığa vurulmaması tavsiye edilir. Çünkü gülünç olursunuz....Tarihin yakasına sarılıp hesap sormak, çulsuz ve tembel adamın kendi halinden babasını ve dedesini suçlaması kadar zavallılıktır. Tarihi oluşum bir toplumun kimliğidir. Kimliğin oluşumunu değiştirmek demek geçmiş zamana müdahaledir yani imkansızla uğraşmaktır ve abestir.
Maalesef dünya tarihine kapalı okumuş grupların ülkesi olan bizim Türkiye’mizde sağcılar ve solcular tarihin bilançosunu çıkarmak yerine yakasına yapışmayı tercih ederler ve “olsaydı”yı şimdi de pekâlâ olabilire çevirmek isterler. “Olmasa da olurdu” ise sokaktaki günlük dedikodu faraziyelerini yakın tarihe uygulamaya çalışan bir çabadır. Her düşünülenin yazıya döküleceği alan tarih olmamalıdır.
■ İlber Ortaylı, “Olmasa da Olurdu Meselesi”, Milliyet, 17.11.2013
Türkiye’nin Batılılaşması bir beğeni ve seçim konusu değil; kimse Mozart dinleyip Voltaire okumak için Batı medeniyetini seçip ithal etmedi. Batı-Doğu medeniyeti “dokuma makinesini” içeri al ama başındaki işçi ve sendikaların ideolojisini ve hareketini zinhar içeri sokma, matbaayı al ama matbaanın çoğalttığı yazıları geri gönder şartıyla gelmiyor. İkinci Viyana bozgunundan beri seçim şansımız yok.
Sürat topçuluğunun getirilmesi için mühendislik eğitimine, bitişik nizam harp eden askerin telef olmasını önlemek için cerrahlara ve yeni tip tabiplere, süvari alaylarının etkinliği için veterinerlere, eczacılara, kimyagerlere, donanmaya, matematikçilere, hocaları ve kitapları edinmek için Fransızcaya ambargo uygulayamazsın. 11’inci asırdan itibaren Horasan ve İran yaylasından kopup dörtnala küçük Asya’ya, ardından Akdeniz’e ulaşan ve iki asır içinde Tuna mansabında hıraman olan bir milletin ulaştığı Akdeniz’i seyretmekle kalamayacağı, denizci olmaya zorlanacağı nasıl bir gerçekse; zincirleme gelişmeler halinde Batı medeniyetinin içine gireceği de aşikardır. Türkiye toplumunda Batı medeniyeti Müslüman mezarlarındaki Hıristiyan parseli gibi bir şey olarak düşünülemez. Bu coğrafyada kalmak için en uygun olanı, en ölçülü biçimde yaptık. Tarih bunu gösteriyor.
Tarih; olsaydı, olmasaydı ile yapılmaz. Bu iptidai düşünce yöntemi ilk anda tarih öğrencisine musallat olur. Ama yüksek sesle açığa vurulmaması tavsiye edilir. Çünkü gülünç olursunuz....Tarihin yakasına sarılıp hesap sormak, çulsuz ve tembel adamın kendi halinden babasını ve dedesini suçlaması kadar zavallılıktır. Tarihi oluşum bir toplumun kimliğidir. Kimliğin oluşumunu değiştirmek demek geçmiş zamana müdahaledir yani imkansızla uğraşmaktır ve abestir.
Maalesef dünya tarihine kapalı okumuş grupların ülkesi olan bizim Türkiye’mizde sağcılar ve solcular tarihin bilançosunu çıkarmak yerine yakasına yapışmayı tercih ederler ve “olsaydı”yı şimdi de pekâlâ olabilire çevirmek isterler. “Olmasa da olurdu” ise sokaktaki günlük dedikodu faraziyelerini yakın tarihe uygulamaya çalışan bir çabadır. Her düşünülenin yazıya döküleceği alan tarih olmamalıdır.
■ İlber Ortaylı, “Olmasa da Olurdu Meselesi”, Milliyet, 17.11.2013
Hiç yorum yok