Suriye'de yönetim tarafından işlenen savaş suçlarını belgelediği iddia edilen ve Katar tarafından finanse edilen raporun kaynağı ol...
Suriye'de yönetim tarafından işlenen savaş suçlarını belgelediği iddia edilen ve Katar tarafından finanse edilen raporun kaynağı olduğu belirtilen kişinin sahtekar olduğu bizzat Türkiye Dışışleri Bakanlığı tarafından duyurulmuştu.
Suriye yönetiminin 11 bin muhalifi sistematik olarak katlettiğini öne süren raporun kaynağının daha önce Türkiye Dışışleri Bakanlığı tarafından sahtekarlıkla suçlandığı ortaya çıktı.
Hükümete yakınlığı ile bilinen Star gazetesinde “Soykırımı o belgeledi” başlığıyla yayımlanan haberde, rapora dayanak olan 55 bin fotoğrafın Abdülaziz Cesim eş-Şalal tarafından ulaştırıldığı öne sürüldü. Star, Suriye yönetimine karşı militanları destekleyen Katar tarafından finanse edilen raporda “Sezar” kod adıyla anılan kaynağın “25 Aralık 2012’de yayınladığı bir video ile rejimden ayrıldığını duyuran Askeri Polis Komutanı Korgeneral Abdülaziz Şalal” olduğu iddiasını aktardı.
Tescilli sahtekar
Eş-Şalal 2012 yılının Aralık ayında taraf değiştirmiş ve militanların destekçisi bir diğer ülke olan Suudi Arabistan'ın televizyonu El Arabiya'da neden kaçtığını anlattığı bir video yayımlanmıştı. Videoda Şalal, “Askeri Polis Komutanı Tümgeneral” olduğunu iddia ediyor ve “rejimin katliamları nedeniyle taraf değiştirdiğini” iddia ediyordu. Uluslararası medyada geniş yer bulan ve “bugüne kadar taraf değiştiren en yüksek rütbeli kişi” olarak duyurulan Şalal'ın sahtekarlığı Türk Dışışleri Bakanlığı tarafından ortaya konulmuştu.
Eş-Şalal 2012 yılının Aralık ayında taraf değiştirmiş ve militanların destekçisi bir diğer ülke olan Suudi Arabistan'ın televizyonu El Arabiya'da neden kaçtığını anlattığı bir video yayımlanmıştı. Videoda Şalal, “Askeri Polis Komutanı Tümgeneral” olduğunu iddia ediyor ve “rejimin katliamları nedeniyle taraf değiştirdiğini” iddia ediyordu. Uluslararası medyada geniş yer bulan ve “bugüne kadar taraf değiştiren en yüksek rütbeli kişi” olarak duyurulan Şalal'ın sahtekarlığı Türk Dışışleri Bakanlığı tarafından ortaya konulmuştu.
Star gazetesi ise Şalal'ın “Gizlenmek güçleşince kaçtığını” iddia etti ancak haberde bir başka çelişki daha bulunuyor. Rapora göre “Sezar” yani kaynak “geçtiğimiz Ağustos ayına kadar görevi süresince çektiği 55 bin fotoğrafı bir flaş bellek ile Suriye dışına kaçırdı”. Rapordaki kaynak ile Star'ın kaynağının kaçma tarihleri arasında sekiz ay fark bulunuyor.Şalal'ın taraf değiştirmesinden dört gün sonra Hürriyet'den Uğur Ergan'a bilgi veren Dışışleri yetkilileri “İsmi aynı ama bu askerin rütbesi tümgeneral değil albay. Polis gücünün başında olduğuna dair henüz bir bilgi yok. New York Times’ta bu kişinin motosikletle dört saat süren tehlikeli bir yolculuk sonrası Türkiye’ye geldiği belirtiliyor. Henüz böyle bir bilgiye ulaşmış değiliz. Suriye Ordusu aleyhine konuşan kişinin kim olduğu araştırılıyor. Albay Cesim El-Şelal’le ilgili verebileceğimiz tek sağlıklı bilgi Cilvegözü’nden Türkiye’ye giriş yaptığı ve Suriyeli asker mültecilerin kaldığı Apaydın Kampı’na yerleştiğidir.” demişlerdi.
Önceki çelişkiler
Birleşmiş Milletler tarafından tek kaynağa dayandığı için “makul bulunmayan” rapordaki tek çelişki de bu değil:
Birleşmiş Milletler tarafından tek kaynağa dayandığı için “makul bulunmayan” rapordaki tek çelişki de bu değil:
-Rapor Suriye'deki militanlara para ve silah ulaştırdığını gizlemeyen Katar tarafından finanse edildi.
- Rapor Suriye'deki savaşın çözüme kavuşturulması için 22 Ocak'ta başlayan Cenevre-II görüşmelerinden iki gün önce açıklandı. Üstelik bu görüşmelerde, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve ABD, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın istifasını dayatıyor. Raporu hazırlayanlar ise ellerindeki belgenin Esad'ın yargılanmasını sağlayacak içeriğe sahip olduğunu iddia ediyor.
- Raporu hazırlayan Carter-Ruck Co. adlı Londra merkezli hukuk firmasının daha önce Başbakan Tayyip Erdoğan, ABD tarafından el Kaide'ye para aktarmakla suçlanan Yasin el-Kadı ve Tunus Müslüman Kardeşleri'nin lideri Reşid Gannuşi gibi isimleri temsil etmiş olması dikkat çekiyor.
- Yayımlanan fotoğraflarda bazı kişilerin yüzlerinin ve duvar yazılarının sansürlenmesi ise dikkat çekiyor. Şam yönetimi bu fotoğrafların bir kısmının Suriye ordusunca öldürülen militanlara, bir kısmının da militanların kaçırarak işkenceyle katlettiği sivillere ait olduğunu iddia etmesi, fotoğrafların bazılarının neden sansürlendiği sorusunun yanıtını daha da kritik hale getiriyor.
- Raporun hazırlanması sırasında “Sezar”ın irtibat kurduğu ekip Suriye Ulusal Hareketi (SUH) adlı muhalif örgüt. Bu örgütün tepe isimleri ise Suriye Müslüman Kardeşleri'ine mensuplar. Dahası SUH lideri İmad el Din el-Raşid, esir aldıkları Suriyeli askerleri katlederken görüntülenen Katar destekli Sukur'uş Şam grubuyla yakın ilişkilere sahip.
- Fotoğraflar 12 Ocak'ta Suriyeli muhaliflerin twitter hesaplarından yayımlanmıştı. Bu hesaplarda fotoğrafları sızdıran kişinin rapordaki gibi askeri polisten değil, askeri istihbarattan olduğu iddia edilmişti.
- Rapor Suriye'deki savaşın çözüme kavuşturulması için 22 Ocak'ta başlayan Cenevre-II görüşmelerinden iki gün önce açıklandı. Üstelik bu görüşmelerde, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve ABD, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın istifasını dayatıyor. Raporu hazırlayanlar ise ellerindeki belgenin Esad'ın yargılanmasını sağlayacak içeriğe sahip olduğunu iddia ediyor.
- Raporu hazırlayan Carter-Ruck Co. adlı Londra merkezli hukuk firmasının daha önce Başbakan Tayyip Erdoğan, ABD tarafından el Kaide'ye para aktarmakla suçlanan Yasin el-Kadı ve Tunus Müslüman Kardeşleri'nin lideri Reşid Gannuşi gibi isimleri temsil etmiş olması dikkat çekiyor.
- Yayımlanan fotoğraflarda bazı kişilerin yüzlerinin ve duvar yazılarının sansürlenmesi ise dikkat çekiyor. Şam yönetimi bu fotoğrafların bir kısmının Suriye ordusunca öldürülen militanlara, bir kısmının da militanların kaçırarak işkenceyle katlettiği sivillere ait olduğunu iddia etmesi, fotoğrafların bazılarının neden sansürlendiği sorusunun yanıtını daha da kritik hale getiriyor.
- Raporun hazırlanması sırasında “Sezar”ın irtibat kurduğu ekip Suriye Ulusal Hareketi (SUH) adlı muhalif örgüt. Bu örgütün tepe isimleri ise Suriye Müslüman Kardeşleri'ine mensuplar. Dahası SUH lideri İmad el Din el-Raşid, esir aldıkları Suriyeli askerleri katlederken görüntülenen Katar destekli Sukur'uş Şam grubuyla yakın ilişkilere sahip.
- Fotoğraflar 12 Ocak'ta Suriyeli muhaliflerin twitter hesaplarından yayımlanmıştı. Bu hesaplarda fotoğrafları sızdıran kişinin rapordaki gibi askeri polisten değil, askeri istihbarattan olduğu iddia edilmişti.
OLAYIN GEÇMİŞİNİ HATIRLAYALIM
AA, TRT, Guardian ve CNN tarafından eşzamanlı yayımlanan "Esad'ın işkenceleri" raporu, hem kaynakları hem hazırlayan hukuk firmasının Katar destekli olması hem de tutarsızlıkları şüphe uyandırıyor.
Erman Çete/Ali Örnek - soL
Suriye'de devam eden krize çözüm olması için İsviçre'nin Montrö kentinde yapılması planlanan Cenevre-II olarak adlandırılan konferansa saatler kala, Londra merkezli bir hukuk firması tarafından hazırlanan, Anadolu Ajansı (AA), TRT, Guardian ve CNN tarafından eşzamanlı olarak yayımlanan “Esad'ın işkenceleri” raporu Suriye yönetimini 11 bin muhalifi sistematik olarak katletmekle suçluyor. 55 bin fotoğrafla desteklendiği belirtilen raporun kaynağının taraf değiştiren bir muhalif olması, zamanlaması, Şam yönetimine karşı militanları destekleyen Katar tarafından finanse edilmesi, kanıt olarak sunulan fotoğrafların nerede ve nasıl çekildiği konusundaki belirsizlik soru işaretlerini artırıyor.
'ZAMANLAMA MANİDAR'
Şam yönetimini 11 bin muhalifini sistematik olarak öldürmekle suçlayan rapor, Suriye'de devam eden savaşa çözüm bulmak için, İsviçre'nin Montrö kentinde düzenlenmesi planlanan “Cenevre-II” olarak adlandırılan toplantıya saatler kala yayımlandı. Raporu hazırlayanlar da, “Araştırma ekibinin üzerinde bir zaman kısıtlaması” olduğunu söylediler. Ancak raporda bu zaman kısıtının ne olduğu belirtilmedi.
Şam yönetimini 11 bin muhalifini sistematik olarak öldürmekle suçlayan rapor, Suriye'de devam eden savaşa çözüm bulmak için, İsviçre'nin Montrö kentinde düzenlenmesi planlanan “Cenevre-II” olarak adlandırılan toplantıya saatler kala yayımlandı. Raporu hazırlayanlar da, “Araştırma ekibinin üzerinde bir zaman kısıtlaması” olduğunu söylediler. Ancak raporda bu zaman kısıtının ne olduğu belirtilmedi.
Katar'ı temsil eden Londra merkezli “Carter-Ruck and Co.” adlı hukuk bürosu tarafından hazırlanan raporun içeriği Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Lahey'deki uluslararası savaş suçları mahkemesinde yargılanmasına zemin sağlayacak bir siyasi içeriğe sahip.
Rapor, beklenen uluslararası tepkiyi yaratabilmiş değil ancak yine de Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışışleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ivedilikle arka arkaya açıklamalar yaptılar. Erdoğan ve Davutoğlu'nun dünkü mesajlarının ana teması, Suriye'nin geleceğinde Esad'a yer olmadığı yönündeydi.
Hem Türkiye hem de Katar rapordan önce de bu yönde görüş bildiriyordu ancak Esad karşıtı koalisyonun lideri ABD, özellikle son bir ayda Esad'ın istifası konusundaki ısrarından vazgeçtiğine işaret eden açıklamalar yapmaya başladı. Bununla birlikte Esad da son olarak dün AFP'ye yaptığı açıklamada, istifa etmeyeceğini, muhalefetin kuracağı bir geçiş hükümetini kabul etmeyeceğini ve2014 seçimleri için adaylığını koyacağını net olarak belirtti. Üstelik, Cenevre-II öncesi Şam yönetimini masada köşeye sıkıştırabilecek yegane iddia olan geçtiğimiz Ağustos ayında Şam'da düzenlenen kimyasal silah saldırısı da önce deneyimli gazeteci Seymour Hersh'in haberinin, ardından da ABD'nin önde gelen üniversitesinde çalışan biri eski Birleşmiş Milletler (BM) silah müfettişi, iki uzmanın raporuyla temelinden sarsılmıştı. Haber ve rapor, katliamın faillerinin muhalifler olduğuna yönelik iddiaları güçlendirmişti.
Bu siyasi durum gözönünde bulundurulduğunda, son raporun finansörünün Katar ve siyasi arenadaki en büyük destekçisinin Türkiye olması şaşırtıcı değil. Nitekim, rapor bu grubun Esad'ı istifaya zorlamak ve bu konuda ABD'yi de zorlamak için kamuoyu yaratabilecek niteliğe sahip.
Raporla ilgili söylenebilecek bir diğer husussa, Montrö'de Suriye'nin elindeki kozlarla ilgili. Öteden beri Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'ın “teröre destek” yüzünden yargılanmasını isteyen Şam yönetimi bu konuda BM'ye başvurularda da bulunmuştu. Rapor, Şam yönetiminin açabileceği dosyalara karşı bir koz olarak da kullanılabilir.
RAPORDAKİ TUHAFLIKLAR SİLSİLESİ
Suriye yönetiminin, 11 bin muhalifini sistematik olarak katlettiğini iddia eden rapor bir dizi çelişkiye ve tuhaflıklara sahip. Bu tuhaflıkların başında ise “ilk kez yayımlandığı” iddia edilen rapordaki fotoğrafların aslında eski olması geliyor.
Suriye yönetiminin, 11 bin muhalifini sistematik olarak katlettiğini iddia eden rapor bir dizi çelişkiye ve tuhaflıklara sahip. Bu tuhaflıkların başında ise “ilk kez yayımlandığı” iddia edilen rapordaki fotoğrafların aslında eski olması geliyor.
Kim bu sezar?
Twitter'daki @TahrirSy kullanıcı 12 Ocak'ta aslında bugün yeni gibi sunulan fotoğrafları yayımlamıştı.
Twitter'daki @TahrirSy kullanıcı 12 Ocak'ta aslında bugün yeni gibi sunulan fotoğrafları yayımlamıştı.
Bu kullanıcı tarafından yayımlanan fotoraflar Arap basınında da geniş yer buldu. Bu kaynaklara göre fotoğraflar başkent Şam'daki 215 numaralı Askeri İstihbarat Binası'ndan ele geçirildi. Kaynaklara göre belgeleri sızdıran ise “taraf değiştirmiş bir askeri istihbaratçıydı”
Ancak “ilk kez tanık olunacak dehşet verici görüntülerle” yayımlanan rapor, kaynağı konusunda bambaşka bir hikaye anlatıyor. Raporu hazırlayanlar kaynaklarının 2011 yılında olaylar patlak verince “görevi gözaltından askeri hastaneye gelen cesetleri belgelemek” olan bir “askeri polis”ten fotoğrafları edindiklerini söylüyorlar. Raporda “Sezar” kod adı verilen ve kimliği açıklanmayan kaynağın görev süresince çektiği 55 bin fotoğrafı bir flaş bellek ile Suriye dışına kaçırdığı iddia ediliyor.
'Bizler inandık, siz de inanın'
Rapor Sezar'la 12 Ocak, 13 Ocak ve 18 Ocak 2014'te yapılan üç görüşmeye dayandırılıyor. Üstelik raporu hazırlayanlar bu kısa süre içindeki sınırlı görüşmelere rağmen onun “sadece güvenilir değil aynı zamanda ikna edici olduğuna” karar veriyorlar.
Rapor Sezar'la 12 Ocak, 13 Ocak ve 18 Ocak 2014'te yapılan üç görüşmeye dayandırılıyor. Üstelik raporu hazırlayanlar bu kısa süre içindeki sınırlı görüşmelere rağmen onun “sadece güvenilir değil aynı zamanda ikna edici olduğuna” karar veriyorlar.
Raporda, yazarların neden böyle düşündüğüne dair tek kanıt ise şu:
“Eğer o [Sezar] kanıtlarını abartmak isteseydi, gerçekte infazlara şahit olduğunu söylemesi onun için çok kolay olurdu.”
Gerçekten de raporda “Sezar”, hiçbir infaza şahit olmadığını belirtiyor. Herhangi bir şahit olmadan, fotoğrafların bir infaza işaret ettiğinin nasıl anlaşıldığı ayrı bir soru işareti olmakla birlikte, yazarların “Sezar”a güvenlerini bunun üzerinden açıklamaları, raporun zayıf yönlerinden birini oluşturuyor. Yazarlar okurlara özet olarak, “bizler inandık, siz de inanın” diyorlar.
Kıyım sistematikse neden belgelendi?
Sezar'ın iddiasına göre, “işkence” edilmiş cesetlerin fotoğraflarını çekmesinin iki nedeni var. Birincisi, aileler cesedi görmeden uygun bir ölüm belgesi hazırlayıp gerçek ölüm nedenini gizlemek. İkincisi ise, infazların uygulanıp uygulanmadığını resmi olarak kontrol etmek. Ancak raporda yeralan fotoğraflarda bazı kurbanların boyunlarında triger kayışına benzer cisimler bulunuyor. Bu durumda “aileleri tatmin edecek fotoğrafların” işkenceyi alenen göstermesi garip geliyor. Benzer biçimde 11 bin muhalifini sistematik olarak katlettiği iddia edilen Şam yönetiminin neden böylesine büyük bir suçu belgelediği de kafalara takılan bir diğer soru.
Sezar'ın iddiasına göre, “işkence” edilmiş cesetlerin fotoğraflarını çekmesinin iki nedeni var. Birincisi, aileler cesedi görmeden uygun bir ölüm belgesi hazırlayıp gerçek ölüm nedenini gizlemek. İkincisi ise, infazların uygulanıp uygulanmadığını resmi olarak kontrol etmek. Ancak raporda yeralan fotoğraflarda bazı kurbanların boyunlarında triger kayışına benzer cisimler bulunuyor. Bu durumda “aileleri tatmin edecek fotoğrafların” işkenceyi alenen göstermesi garip geliyor. Benzer biçimde 11 bin muhalifini sistematik olarak katlettiği iddia edilen Şam yönetiminin neden böylesine büyük bir suçu belgelediği de kafalara takılan bir diğer soru.
Raporu hazırlayan ekip, adli uzmanların yardımına başvurduğunu belirtiyor. İddiaya göre 55 fotoğraf, Britanya’daki Acume Forensics isimli bir şirketin güvenli bir sunucusuna yüklendi. Burada Stephen Cole isimli bir “dijital görüntüleme” uzmanı fotoğrafları inceledi ve fotoğrafların dijital olarak üzerinde oynanmamış olduğu sonucuna vardı. Ekip, fotoğrafların incelendiği bilgisayardaki 26 bin 948 dosyanın ve kalan yirmi binden fazla resmin bazılarının , “Sezar” tarafından temin edildiğine ikna oldu. Ancak raporun tam burasında, yazarlar bir dipnot düştüler: “Araştırma ekibinin bu paragrafa sözü edilen fotoğraflara erişimi, onları şu anda elinde bulunduran Suriye Ulusal Hareketi tarafından sağlandı.”
Curveball'ın hayaleti
Müslüman Kardeşler bağlantılı, Suriye Ulusal Hareketi’ne mensup olan ve “Sezar”ın eşinin akrabası olan ismi verilmeyen bir kişi, Suriye’de silahlı çatışmalar başladıktan birkaç gün sonra yurtdışına çıktığını söylüyor. Bu kişi, “uluslararası insan hakları gruplarıyla ilişki kurduğunu” belirtiyor. Daha sonra, Ortadoğu’da, Suriye’de yaşananların materyallerini toplamak ve yayınlamak için bir “enformasyon komitesi” oluşturuluyor. Bu kişinin iddiasına göre, “Sezar” Eylül 2011’den beri bu komite ile ilişki halindeydi.
Müslüman Kardeşler bağlantılı, Suriye Ulusal Hareketi’ne mensup olan ve “Sezar”ın eşinin akrabası olan ismi verilmeyen bir kişi, Suriye’de silahlı çatışmalar başladıktan birkaç gün sonra yurtdışına çıktığını söylüyor. Bu kişi, “uluslararası insan hakları gruplarıyla ilişki kurduğunu” belirtiyor. Daha sonra, Ortadoğu’da, Suriye’de yaşananların materyallerini toplamak ve yayınlamak için bir “enformasyon komitesi” oluşturuluyor. Bu kişinin iddiasına göre, “Sezar” Eylül 2011’den beri bu komite ile ilişki halindeydi.
Irak işgali döneminde yaşanan Curveball skandalı, muhaliflerin bilgi kaynağı olarak kullanılmasının nasıl sonuçlara yol açabileceğının en çarpıcı örneklerinden birisi. Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'e karşı olan Curveball, 2003 yılındaki işgalden önce Iraklı bir kaynak olarak yabancı istihbarat servislerini bildirmiş ve Saddam'ın elinde kimyasal silah olduğunu iddia etmişti. ABD ve İngiltere tarafından Irak'a karşı kullanılan iddiaların sahibi olan Curveball daha sonra ABD'nin müdahalesi için Saddam'ın kimyasal silah programı hakkındaki iddialarının “uydurma” olduğunu itiraf etmişti.
KATLİAM FİNANSÖRÜ, 'İŞKENCE KARŞITLARI'
Esad'ın muhaliflerini kitlesel olarak katlettiği iddiasının ortaya atıldığı raporun mutfağındaki isimler ise oldukça dikkat çekici. Bunlardan ilki şüphesiz, “Sezar”ın fotoğrafları ilettiği Suriyeli muhalif grup: Suriye Ulusal Hareketi (SUH). Bugüne kadar pek öne çıkmayan SUH'un Katar tarafından desteklenegeldiği Guardian'ın ilgili haberinde belirtiliyor. Ancak aynı “özeni” Anadolu Ajansı ve TRT göstermiyor. Oysa ki her iki medya organı bu grubu Guardian'dan daha iyi tanıyor. Nitekim grubun lideri İmad el Raşid İstanbul'da yaşayan, 2011 yılına kadar Şam Üniversitesi'nde şeriat dersleri veren bir isim. SUH 2011 yılında Suriye Ulusal Konseyi'ne mensup 12 kişi tarafından kuruldu. Esad karşıtı Suriye Müslüman Kardeşleri'ne mensup isimlerden oluşan grup, şeriat hedefinde birleşiyor.
Esad'ın muhaliflerini kitlesel olarak katlettiği iddiasının ortaya atıldığı raporun mutfağındaki isimler ise oldukça dikkat çekici. Bunlardan ilki şüphesiz, “Sezar”ın fotoğrafları ilettiği Suriyeli muhalif grup: Suriye Ulusal Hareketi (SUH). Bugüne kadar pek öne çıkmayan SUH'un Katar tarafından desteklenegeldiği Guardian'ın ilgili haberinde belirtiliyor. Ancak aynı “özeni” Anadolu Ajansı ve TRT göstermiyor. Oysa ki her iki medya organı bu grubu Guardian'dan daha iyi tanıyor. Nitekim grubun lideri İmad el Raşid İstanbul'da yaşayan, 2011 yılına kadar Şam Üniversitesi'nde şeriat dersleri veren bir isim. SUH 2011 yılında Suriye Ulusal Konseyi'ne mensup 12 kişi tarafından kuruldu. Esad karşıtı Suriye Müslüman Kardeşleri'ne mensup isimlerden oluşan grup, şeriat hedefinde birleşiyor.
İmad el Raşid, Suriye'nin kuzeyinde özellikle İdlib ve Lazkiye'de faaliyet yürüten Sukur eş-Şam'ın destekçilerinden. Katar tarafından finanse edilen Sukur eş-Şam ise geçtiğimiz Ağustos ayında Lazkiye'deki Alevilere sivillere yönelik katliama katılmıştı. İslami Cephe'nin bileşenlerinden olan Sukur eş-Şam, 2012 yılının Kasım ayında İdlib'e bağlı Serakib'de esir aldığı askerleri infaz edince adını dünyaya duyurmuştu. Birleşmiş Milletler bu olayı “savaş suçu” olarak nitelendirmişti.
Saldırıyı bizzat düzenleyen ise o dönem Sukur eş-Şam'a bağlı Davud Tugayı'ydı. Bu tugay 2013 yılının Temmuz ayında Sukur eş-Şam çatısından ayrıldı ve El Kaide bağlantılı Irak ve Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) katıldı. IŞİD'in İslami Cephe'ye karşı savaşında vurucu gücüne dönüşen Davud Tugayı raporun ortaya atılmasından bir gün önce IŞİD ile bağlarını kestiğini ve selefi gruplar arasındaki savaşta tarafsız olduğunu açıkladı.
Dikkat çekici nokta ise İmad el Reşid'in Davud Tugayı ile bağlantılarıydı. Örneğin 6 Ağustos'ta Sukur eş-Şam'ın Youtube hesabında yayımlanan görüntülerde İmad el-Reşid Davud Tugayı militanlarıyla yemek yerken görülüyor.
Katar'ın temsilcisi
Katar'ın temsilcisi olarak raporu hazırlayan Carter-Ruck and Co. ise İngiliz medyası tarafından yakından tanınıyor. Özellikle de raporu yayımlayan Guardian tarafından... Carter-Ruck and Co. Rus yönetimi karşıtı ünlü zengin Boris Brezovsky ve BBC'ye karış Scientology Taritakını savundu. Özel ilgi alanı medyaya yönelik markaj olan hukuk firması, asıl ününü 2006 yılındaki Trafigura skandalında elde etti. Fildişi Sahilleri'ne zehirli atık boşaltarak 40 bin kişinin zehirlenmesine ve 16 kişinin ölümüne neden olan Trafigura'nın savunuculuğunu üstlenen şirket, bu konuda haber yapan İngiliz basınını susturmaya çalıştı. Arka arkaya şirketle ilgili tekzipler yayımlatmayı başaran hukuk firması, Guardian tarafından “haberi tümüyle sildirmek için baskı yapmakla” suçlandı. Ancak hukuk firmasının çabaları Trafigura'yı aklamaya yetmedi. Şirket 2010 yılında Hollanda mahkemesince zehir boşaltmaktan suçlu bulundu ancak büyük çevre felateki yüzüden yalnızca 1 milyon avro ödemeye mahkum edildi.
Katar'ın temsilcisi olarak raporu hazırlayan Carter-Ruck and Co. ise İngiliz medyası tarafından yakından tanınıyor. Özellikle de raporu yayımlayan Guardian tarafından... Carter-Ruck and Co. Rus yönetimi karşıtı ünlü zengin Boris Brezovsky ve BBC'ye karış Scientology Taritakını savundu. Özel ilgi alanı medyaya yönelik markaj olan hukuk firması, asıl ününü 2006 yılındaki Trafigura skandalında elde etti. Fildişi Sahilleri'ne zehirli atık boşaltarak 40 bin kişinin zehirlenmesine ve 16 kişinin ölümüne neden olan Trafigura'nın savunuculuğunu üstlenen şirket, bu konuda haber yapan İngiliz basınını susturmaya çalıştı. Arka arkaya şirketle ilgili tekzipler yayımlatmayı başaran hukuk firması, Guardian tarafından “haberi tümüyle sildirmek için baskı yapmakla” suçlandı. Ancak hukuk firmasının çabaları Trafigura'yı aklamaya yetmedi. Şirket 2010 yılında Hollanda mahkemesince zehir boşaltmaktan suçlu bulundu ancak büyük çevre felateki yüzüden yalnızca 1 milyon avro ödemeye mahkum edildi.
Lahey tecrübelileri
Raporu hazırlayan komisyonda Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç ve Sierra Leone için kurulan özel mahkemelerde görevlendirilmiş savcılar Sir Desmond de Silva, Sir Geoffrey Nice ve David Crane yeraldı. Crane Liberya eski Devlet Başkanı Charles Taylor'un hüküm giymesini sağlamış kişiydi.
Raporu hazırlayan komisyonda Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç ve Sierra Leone için kurulan özel mahkemelerde görevlendirilmiş savcılar Sir Desmond de Silva, Sir Geoffrey Nice ve David Crane yeraldı. Crane Liberya eski Devlet Başkanı Charles Taylor'un hüküm giymesini sağlamış kişiydi.
TESADÜFİ TARAF DEĞİŞTİRENLER
Suriye savaşının başından bu yana “ilginç” taraf değiştirme vakaları yaşanıyor. Kimi zaman taraf değiştirenlerin görevleri abartılırken, kimi zaman da bu kişiler uluslararası gündeme göre itiraflarda bulunarak dikkat çekiyor.
Suriye savaşının başından bu yana “ilginç” taraf değiştirme vakaları yaşanıyor. Kimi zaman taraf değiştirenlerin görevleri abartılırken, kimi zaman da bu kişiler uluslararası gündeme göre itiraflarda bulunarak dikkat çekiyor.
Örneğin, “Sezar” gibi askeri polisten firar ettiği iddia edilen Cesim el-Şelal Türkiye'ye 2012 yılının Aralık ayında geldiğinde bu birimin komutanı olarak tanıtılmıştı. Üstelik bugün raporu yayımlayanGuardian ve CNN'e göre el-Şelal'in kaçışı “Esad'a büyük darbeydi”. Ancak muhalifler kendisini el-Şelal olarak tanıtan kişinin bir sahtekar olduğunu ortaya çıkarmışlardı.
Uluslararası basının henüz taraf değiştirenlerin eski mesleklerini bile doğrulayamadığı bir gerçekken, kim olduğu bilinmeyen “Sezar” üzerinden Şam yönetiminin 11 bin kişiyi katlettiğini iddia etmek fazlasıyla soru işareti yaratıyor.
Her operasyonun bir taraf değiştireni
Suriye'deki taraf değiştirme hikayelerinin ilginç dönemlere de denk geldiği oldu. Örneğin Temmuz 2012'de taraf değiştiren Adnan Sillu'nun açıklamaları, ABD ve İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırısını meşrulaştıracak nitelikteydi. Sillu “kimyasal kullanımı ve Hizbullah'a transferi olursa Suriye'yi vururuz” cümlelerinin havalarda uçuştuğu dönemde “Hem kullanacaktık, hem de Hizbullah'a verecektik” demişti. Sillu'dan bir yıl sonra taraf değiştiren Halep Adli Tıp Birimi Başkanı Abdültavab Şehrur oldu. Şehrur Suriye'ye yönetiminin muhalifleri suçladığı ve muhaliflerin de BM soruşturmasını engellemeye çalıştığı Han el Esal'deki kimyasal saldırının sorumlusunun Şam yönetimi olduğunu iddia etmişti. Öte yandan Suriye'nin sınır kapılarının el Kaide bağlantılı militanlar tarafından ele geçirilmeye başlandığı ortaya çıktığında bu kez Suriye'nin Irak'taki Büyükelçisi Nevaf el-Faris taraf değiştirdiğini açıkladı. Faris de Irak'ta el Kaide'nin örgütlenmesineSuriye rejiminin yardım ettiğini iddia ediyordu. Faris'in açıklamasıyla, Türkiye'den Suriye'ye sokulan el Kaide militanlarının sorumluluğu da Şam yönetimine yıkılmaya çalışıldı.
Suriye'deki taraf değiştirme hikayelerinin ilginç dönemlere de denk geldiği oldu. Örneğin Temmuz 2012'de taraf değiştiren Adnan Sillu'nun açıklamaları, ABD ve İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırısını meşrulaştıracak nitelikteydi. Sillu “kimyasal kullanımı ve Hizbullah'a transferi olursa Suriye'yi vururuz” cümlelerinin havalarda uçuştuğu dönemde “Hem kullanacaktık, hem de Hizbullah'a verecektik” demişti. Sillu'dan bir yıl sonra taraf değiştiren Halep Adli Tıp Birimi Başkanı Abdültavab Şehrur oldu. Şehrur Suriye'ye yönetiminin muhalifleri suçladığı ve muhaliflerin de BM soruşturmasını engellemeye çalıştığı Han el Esal'deki kimyasal saldırının sorumlusunun Şam yönetimi olduğunu iddia etmişti. Öte yandan Suriye'nin sınır kapılarının el Kaide bağlantılı militanlar tarafından ele geçirilmeye başlandığı ortaya çıktığında bu kez Suriye'nin Irak'taki Büyükelçisi Nevaf el-Faris taraf değiştirdiğini açıkladı. Faris de Irak'ta el Kaide'nin örgütlenmesineSuriye rejiminin yardım ettiğini iddia ediyordu. Faris'in açıklamasıyla, Türkiye'den Suriye'ye sokulan el Kaide militanlarının sorumluluğu da Şam yönetimine yıkılmaya çalışıldı.
Muhalefetin zamanlaması
Dikkat çeken bir diğer husus ise Suriye'deki sorun uluslararası platformda tartışılacağı her zaman istisnasız bir katliam hikayesinin ortaya çıkması. BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye'ye yönelik müdahaleyi oyladığı 4 Şubat 2012'de Humus'ta muhalifler Esad'ın büyük bir katilam yaptığını iddia etmişlerdi. İlk gün 377 kurban verildiği iddia edilmiş, ertesi gün rakam bizzat aynı kaynaklarca 55'e düşürülmüştü. Eski BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan'ın tarafları ateşkese davet ettiği dönemde de Humus'a bağlı Hula'da katliam iddiaları ortaya atılmıştı. Muhalifler ivedilikle Şam yönetimini suçlamış ve Kofi Annan'ın inisiyatifinin öldüğünü açıklamasını istemişlerdi.
Dikkat çeken bir diğer husus ise Suriye'deki sorun uluslararası platformda tartışılacağı her zaman istisnasız bir katliam hikayesinin ortaya çıkması. BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye'ye yönelik müdahaleyi oyladığı 4 Şubat 2012'de Humus'ta muhalifler Esad'ın büyük bir katilam yaptığını iddia etmişlerdi. İlk gün 377 kurban verildiği iddia edilmiş, ertesi gün rakam bizzat aynı kaynaklarca 55'e düşürülmüştü. Eski BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan'ın tarafları ateşkese davet ettiği dönemde de Humus'a bağlı Hula'da katliam iddiaları ortaya atılmıştı. Muhalifler ivedilikle Şam yönetimini suçlamış ve Kofi Annan'ın inisiyatifinin öldüğünü açıklamasını istemişlerdi.
KORKUNÇ BİR HATIRLATMA
Suriye'de rejimin işkence yaptığına dair fotoğrafların muhaliflerce yayınlanması ilk kez yaşanmıyor. 4 Ekim 2011'de muhalifler Zeynep el-Hüsni adlı genç kadının kardeşleri “muhalif” olduğu için tutuklandığını ve işkence yüzünden öldüğünü açıklamışlardı. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün de basın açıklamalarıyla ciddiyet kazanan olay, Türkiye ve uluslararası medyada geniş yer bulmuştu. Muhalifler bu medya kuruluşlarına, cesedi parçalanmış genç bir kadının resmini iletmişlerdi. Ancak haberlerin yayılmasından bir gün sonra Suriye devlet televizyonu El-Hüsni'yi canlı yayına çıkardı. El-Hüsni, abilerinin baskısı yüzünden evden kaçtığını söylemişti. Skandal ortaya çıkınca geride “peki muhaliflerin elindeki parçalanmış kadın resimleri gerçekte kime ait” sorusu yanıtsız kaldı.
Suriye'de rejimin işkence yaptığına dair fotoğrafların muhaliflerce yayınlanması ilk kez yaşanmıyor. 4 Ekim 2011'de muhalifler Zeynep el-Hüsni adlı genç kadının kardeşleri “muhalif” olduğu için tutuklandığını ve işkence yüzünden öldüğünü açıklamışlardı. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün de basın açıklamalarıyla ciddiyet kazanan olay, Türkiye ve uluslararası medyada geniş yer bulmuştu. Muhalifler bu medya kuruluşlarına, cesedi parçalanmış genç bir kadının resmini iletmişlerdi. Ancak haberlerin yayılmasından bir gün sonra Suriye devlet televizyonu El-Hüsni'yi canlı yayına çıkardı. El-Hüsni, abilerinin baskısı yüzünden evden kaçtığını söylemişti. Skandal ortaya çıkınca geride “peki muhaliflerin elindeki parçalanmış kadın resimleri gerçekte kime ait” sorusu yanıtsız kaldı.
Suriye'deki savaş üçüncü yılına girerken muhalifler çoğu zaman sivilleri fidye almak veya siyasi olarak kullanmak için kaçırdılar. Ancak bu kişilerin bazılarının akıbeti belirsiz. Yani aslında kaynağı belirtilmeyen fotoğrafların, “Esad'ın zindanları” kadar “muhaliflerin zindanlarından” da çekilmiş olma ihtimali bulunuyor. Nerede ve ne zaman çekildiği belli olmayan fotoğraflar hakkında yorum yapmak için fazlasıyla erken...
KOMİK BİR HATIRLATMA
Öte yandan dün AA, TRT ve Guardian ile birlikte haberi yayımlayan ve canlı yayında raporu hazırlayanları konuk eden CNN ve ünlü sunucusu Christian Amanpour'un kısa bir süre önce Gezi olaylarındaki yayını nedeniyle AKP yanlıları tarafından “Türkiye'yi karıştırmaya çalışmakla suçlanmış” olması da dikkat çekici. Ancak dün gerek siyasetçiler gerekse de raporu savunmak için ekrana çıkanlar bu gerçeği dile getirmediler. CNN ise Suriye konusunda sabıkalı bir kanal. Daha önce bu kanala katılarak “Esad'ın günlük katliam bilançosu”nu Suriye'den anlatan “aktivist” Danny Abdüldayem'in yalan söylediği ortaya çıkmıştı. CNN ise Abdüldayem ile çalışmayı kesmesine rağmen konuyla ilgili yalanlarından dolayı özür dilemedi.
Öte yandan dün AA, TRT ve Guardian ile birlikte haberi yayımlayan ve canlı yayında raporu hazırlayanları konuk eden CNN ve ünlü sunucusu Christian Amanpour'un kısa bir süre önce Gezi olaylarındaki yayını nedeniyle AKP yanlıları tarafından “Türkiye'yi karıştırmaya çalışmakla suçlanmış” olması da dikkat çekici. Ancak dün gerek siyasetçiler gerekse de raporu savunmak için ekrana çıkanlar bu gerçeği dile getirmediler. CNN ise Suriye konusunda sabıkalı bir kanal. Daha önce bu kanala katılarak “Esad'ın günlük katliam bilançosu”nu Suriye'den anlatan “aktivist” Danny Abdüldayem'in yalan söylediği ortaya çıkmıştı. CNN ise Abdüldayem ile çalışmayı kesmesine rağmen konuyla ilgili yalanlarından dolayı özür dilemedi.