Komünistlerin Anti Klerikalizm politikası nasıl olmalıdır sorunsalı üzerine kısaca ,Marksist Leninistler doğayı toplumları ve düşüncey...
Komünistlerin Anti Klerikalizm politikası nasıl olmalıdır
sorunsalı üzerine kısaca ,Marksist Leninistler doğayı toplumları ve düşünceyi
diyalektik materyalist biçimde yorumlar, bu geçer kabul yöntem dinler noktasında
da değişmezdir.
Henüz toplumsal süreçlere hükmedemeyen kitleler, bu toplumsal
süreçlerin esiri olmuşlardır. Bizler dinleri ne idealist akımların anti
bilimsel özümlemeleri ile, ne de pozitivizmin katı mekanikçi çözümlemeleri ile
yorumlamayız. Dinler de tıpkı tarihin döl yatağı içinde ortaya çıkmış benzer düşünceler,
ideolojiler, felsefi yorumlar gibi tarihsel ve nesnel birtakım bağlara ve
onların gelişimini etkileyen doğal süreçlere sahiptirler.
Dinleri ortaya
çıkaran objektif şartları ve omların gelişim süreçlerini ve yasalarını
inceleyerek bir hükme varabiliriz. Sürekli hareket ve devinim içinde olan maddi
evrende her şey değişmeye, dönüşmeye mahkûmdur, bu prensip üzerinden dinlerin
tarihini incelediğimizde insanlığa hükmetmiş ve bugün kalıntılarından başkaca
hiç bir şey bırakmayan, binlerce dinin olduğunu görüyoruz.
Değişen doğa, toplum,
insan ilişkilerine uyum sağlayamayan her şey diyalektik süreç tarafından
elenmiştir. İnsanlık geliştikçe ve toplumsal süreçlere hükmettikçe, günümüz
idealist düşünce seksiyonlarının akibeti benzer olacaktır. İlkesel olarak
bizlerin anti klerikalizm politikası, dinlerin sınıflı toplumlardaki rolünü,
hakim üretim ve siyasi ilişkiler ile olan bağını ve toplumların gelişimini
etkileyen denetim araçları içerisindeki yerini incelemek ve bu bağlamda
politika geliştirmektir.
Genel olarak Marksistlerin dine bakışını Lenin şu şekilde
açıklamıştır
"Herkes istediği dini izlemek ya da dinsiz, yani kural
olarak bütün sosyalistler gibi ateist olmakta tamamen özgür olmalıdır.
Vatandaşlar arasında dinsel inançları nedeniyle ayrım yapılmasına kesinlikle
göz yumulamaz. Resmi belgelerde bir vatandaşın dininden söz edilmesine de son
verilmelidir. Kiliseye ve dinsel kurumlara hiçbir devlet yardımı yapılmamalı,
hiçbir ödenek verilmemelidir. Bunlar, devletten tamamen bağımsız, aynı düşüncedeki
kişilerin oluşturduğu kurumlar niteliğinde olmalıdır.” (Lenin - Sosyalizm ve
Din)
Tanrı fikriyatının tezlerinin aksine, oldukça sofistike ve
kaotik olan yaşamın dünyada ilk olarak ilkel bir çorbada gelişen ilkel yaşam
formlarından evrildiği diyalektik yasaların tepkimi ile canlı türlerinin
devinimi ile günümüz zengin ve kompleks canlı türleşmenin oluştuğu gerçeği
modern bilim çevreleri tarafından kabul görmektedir, günümüzde canlı yaşamın
başlangıcı için öne sürülen , ve dinsel ontolojide hakim olan fantastik Adem,
Havva gibi metafizik (anti diyalektik ) görüşlerin yerini, abiyogenez gibi
empirik bilimsel görüşler almıştır.
Din diyalektik bir önerme olarak, ilkel çağda oldukça kaotik bir yaşam alanında yaşayan, doğaya yenik düşen insanın, ekolojik ve toplumsal kaygılarını bastırmak için bilinmeyene güçlüye ve korkulana tapınma startı ile başlamış, daha sonraki toplumsal evrimle dinin metafizik bir had kazandığı ,toplumlar arası iktidar kavgalarının bir manifestosuna dönüştüğü gerçeği bilinmektedir.
Günümüzde ise dinler tamamen politikleşmiş, burjuvazi
sınıfın sınıfsal uzlaşmazlıkları, ezen ezilen çelişkisini kamufle etmek, geniş
halk kitlelerini, dini telkinlerle kapitalistlerin iktidarlarına ve
sistemlerine kanalize etmenin radikal bir silahı haline dönüşmüştür.
Derinleşen sınıfsal, ulusal, cinsel, çelişkilerin
milyonlarca insanın savaşlara, işsizliğe, açlığa itilmesinin, ekolojik ve
toplumsal yıkımların, tek sorumlusu kapitalist sistem ve onun çıkarları
doğrultusunda buyruklar veren yarı tanrı misyonu üstlenmiş fetbazlardır,
Milyonlarca canlı türünün ve doğanın yasalarını hiçe
sayarak, kainatın sadece kendisi için yaratıldığını inandırılmış, tüketim
çılgınlığına itilmiş, bencil, çıkarcı, bireyci insanlık, hep daha fazlasına
sahip olma içgüdüsü ile her gün daha dünyamızı yaşanmaz bir hale dönüştürmeyi
başarmıştır.
“Komünist ahlak, her türlü sömürüye ve küçük mülkiyete karşı
bu mücadeleye hizmet eden, emekçileri birleştiren ahlaktır. Zira küçük mülkiyet
toplumun bütün emeğiyle yaratılan şeyi tek bir kişinin eline verir. Bizde
toprak ve araziler ortak mülkiyet sayılır.” (Lenin, Komünist gençlik birliği 3.
tüm Rusya genel kongresi)
Bizler ahlak kavramını sorgularken, onu birer etik değer
olarak görüp, sadece proleter sınıfın ve insan odaklı çıkarlarla şekillenmiş,
bir ahlaki biçimini benimsemekteyiz. Bu nedenledir ki kapitalist üretim ilişkilerinin
doğurduğu sömürü biçimlerini ve vahşetini toplumlardan gizlemeye çalışan,
idealist safsatalarla sorgulamayan, duyarsız, sadece öteki dünyaya odaklanmış,
bu dünyanın zenginliklerini ise sermaye sınıflarına peşkeş çekilmesine göz yuman,
idealist yarı, idealist safsataları reddediyoruz.
Bizler burjuvazi sınıfın özel mülkiyetini kutsayan, onun
çıkarları doğrultusunda buyruklar yağdıran, ahlak sistemini reddediyoruz.
Bizler proletaryanın ve dünya halklarının, sınıfsız,
sömürüsüz bir toplum düzene ancak ve ancak bilimsel sosyalist mücadele ile ulaşacağına
inanıyoruz …
KORAY AKER