Bugün Türkiye hükümeti, Suriye hükümetinin, Suriye’nin bir kenti olan Afrin’e sevk ettiği güçleri “Teröristleri korumaya giden Şii teröris...
Bugün Türkiye hükümeti, Suriye hükümetinin, Suriye’nin bir
kenti olan Afrin’e sevk ettiği güçleri “Teröristleri korumaya giden Şii
teröristler” olarak lanse ediyor. Ne var ki Afrin’e dair gerçeklere işaret
etmek, işlenebilecek en büyük suç! Suriye’de adil bir fotoğraf çekersen
‘Esatçı’, Rusçu ya da İrancı, Kürt’ün hakkını teslim edersen ‘terörist’
damgasını yiyorsun
AFRİN ÇIKMAZI
Türkiye’yi yönetenler 6-7 yıl önce “Sünnilerin
ayaklanmasıyla Alevi azınlık rejiminin iki ayda çökeceği”, olmadı “Beşşar
Esad’ın Lazkiye’ye çekildikten sonra ülkenin geri kalanını unutup ‘butik
devlet’ kuracağı” senaryosu üzerinden Suriye’de oyuna girdi.
Dengeler, koşullar değişti; ‘Yeni Osmanlı’ hülyaları
kâbustan kâbusa uyandı ama bölgeye yaklaşımdaki asıl hastalık bir türlü bünyeyi
terk etmedi.
Sınırın ötesinde ise yolsuz, kokuşmuş, sinik ve gaddar bir
rejim ilk şoku atlattıktan sonra hikâyeyi ‘ulusal kurtuluş’ savaşına çevirdi.
Bu etnik, dini ya da mezhebi ayırımlar üzerinden geliştirilen bir savunma da
değildi. Şam’dan verilen mesaj hep “Suriye’nin her bir karışı kurtarılacak”
şeklinde oldu. Ne pahasına olursa olsun yürütülen bir savaştı; bütün savaşlar
gibi acımasızdı.
Suriye hükümetinin 20 Şubat’ta Afrin’e Halk Güçleri’ni
göndermesinin ardından Britanya’nın eski Şam Büyükelçisi Peter Ford “Suriye
hükümetinin Suriye’nin toprakları üzerindeki egemenliğini son kilometresine
kadar yeniden kazanma kararlılığı açık bir şey; bu gerçek bir hikâye”
ifadelerini kullandı. Zamanında yani Batılı müttefikler cihatçılara ‘ılımlı
devrimci’ güzellemeleri yaparken söyleseydi belki bir işe yarardı.
Suriye hükümeti başından beri kontrolden çıkan kentlerde
artık işlerinin başlarında olmasalar bile memurların maaşlarını ödemeye devam
etti. Çatışma bölgelerinde çöpler ‘huzur’ içindeki kentlerden daha özenle
toplandı, elektrik ve su şebekeleri onarıldı. Bu, devletin, Suriye’nin her bir
köşesinde ‘var olma’ iddiasının bir parçasıydı. Bugün Türkiye hükümeti, Suriye
hükümetinin Suriye’nin bir kenti olan Afrin’e sevk ettiği güçleri “Teröristleri
korumaya giden Şii teröristler” olarak lanse ediyor. Yalanların bir yerde
kesilmesi herkesin hayrına olurdu ama maalesef takıntılı ve müflis politikaları
haklı çıkarmak için Suriye’deki suç sicilini kabartmakta kararlılar. Ne var ki
Afrin’e dair gerçeklere işaret etmek, işlenebilecek en büyük suç! Suriye’de
adil bir fotoğraf çekersen ‘Esatçı’, Rusçu ya da İrancı, Kürt’ün hakkını teslim
edersen ‘terörist’ damgasını yiyorsun.
***
Afrin’deki son duruma geçmeden bu acı hatırlatmayı yapmadan
edemedim. Şimdi sorumuza gelelim: Suriye ordusuna bağlı hareket eden Halk
Güçleri’nin Afrin’e girmesinin anlamı nedir?
Bu ne Şam açısından oyunu bitiren son sahnedir, ne de
Kürtler üzerine inen son perdedir. Ama potansiyel olarak Ankara’nın
hesaplarında ‘bozgun’ etkisi yapan yeni bir girdidir; denklem ister istemez
değişecektir.
Kürt kaynaklar, Suriye yönetiminin Türkiye’nin saldırılarına
karşı sınırları koruma çağrısına yanıt vererek güç gönderdiğini belirtmenin
dışında, Şam’la varılan mutabakatın detaylarına girmiyor. Bunlar ortaya
çıktıkça Kürtlerin Suriye’nin geneline model olarak sunduğu ‘demokratik
özerklik’ projesinin kaderine ve Fırat’ın doğusundaki duruma olası
yansımalarına dair bir şeyler söylemek mümkün olacak.
Her şeyden önce Afrin’de ortaya çıkan resim, ‘dost’,
‘müttefik’, ‘hasım’, ‘düşman’ safların geceden gündüze nasıl yer değiştirdiğini
bir kez daha gösterdi. (Yazmaya fırsat olmadı ama bugünlerde Türkiye’nin
desteklediği eski cihatçı dostlar da birbiriyle fena halde savaşa tutuşmuş
durumdalar.)
Afrin’de son üç günde Abdullah Öcalan ile Beşar el Esad’ın
portreleri ve YPG ile Suriye bayrakları yan yana geldi. Afrin rejimle ilişkiler
açısından başından beri farklı bir çerçevede kaldı; ama geçmişte Haseke’de,
geçenlerde Deyr el Zor’da karşı karşıya gelen hasımların uzantıları bugün
Afrin’de birlikteler. Bu görüntü başlı başına çok şey ifade ediyor. İvedilikle
Türkiye’nin planlarında değişikliğe yol açmasa da bu buluşmanın olası sonuçları
olacaktır.
***
Kim nerede duruyor, kimin hesabına ne düşüyor sırayla
bakalım:
– Astana sürecini korumak için Türkiye’yi direkt karşısına
almak istemeyen Rusya, YPG ile Şam yönetimi arasındaki mutabakatta tuzunun
olmadığını söylese de, Arap kaynaklar görüşmelerde Rusların da yer aldığını öne
sürüyor. Mantıken Rusların dahli olmadan bu tür bir operasyonun gerçekleşmesi
olası değil. Hatta Rusların Haseke ve Kamışlı’dan gelen YPG savaşçılarının
Afrin’e transferinde rol aldığı söyleniyor. Rusya’nın Zeytin Dalı’na yeşil ışık
yakarkenki en önemli beklentisi, ABD ile istenmeyen boyutlarda ortaklığı
ilerleten Kürtleri Şam’la uzlaşmaya mecbur bırakmaktı. Bu şekilde Ruslar
muradına ermiş oldu. Yani, hem Türkiye’ye Suriye macerasının sınırlarını
gösterdi, hem de Afrin’e Suriye güçlerinin gelmesini sağladı.
– Her ne kadar Rusların Türkiye’ye fazla alan açtığını
düşünse de, İran’ın oyun planı da Moskova’nınkiyle paralel. İran, Kerkük’te
sonuç getiren Ankara-Tahran yakınlaşmanın hatırına profilini düşük tutuyor.
Fakat hem perde arkasındaki pazarlıklarda hem de sahada işin içindeydi. Arap
kaynaklar, Rusya gibi, İran’ın da Şam ile Kürtler arasındaki anlaşmayı mümkün
kılan bir pozisyonda olduğunu not ediyor.
– ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın son Ankara
ziyaretinde hasıl olan Türk-Amerikan ortak mekanizması, İran, Rusya ve Suriye
yönetimlerinin Zeytin Dalı’nın alacağı yeni boyutla ilgili endişelerini artırdı
ve yanıt Afrin’den verildi. ABD’nin Türkiye’yi Menbic’e taşıma ihtimalini
bertaraf etmenin yolu, Zeytin Dalı’nın önünü Afrin’de kesmekten geçiyordu.
– Ayrıca Türkiye’nin, Afrin’in sınır bölgelerine girmekle
yetinmeyip Tel Rıfat üzerinden Cerablus-El Bab-Azez cebini İdlib cephesi ile
birleştirme planı, Şam cephesinde ziyadesiyle tehlikeli bulundu.
– Suriye açısından da durum şu: Kürtlerle daha sert bir
sürece hazırlanırken Türkiye’nin Afrin’e girmesi beklenmedik hızda
yakınlaşmanın önünü açtı. Ayrıca YPG’nin Afrin’e güç kaydırması nedeniyle
güçsüz kaldığı Halep’teki mahalleler de hükümet güçlerinin kontrolüne geçti.
Sadece 2016’da cihatçı gruplar Doğu Halep’ten çıkartılırken YPG’nin kontrolü
ele aldığı Hulluk, Ayn el Tel, Haydariye ve Bustan el Paşa Kürt bölgesi, Şeyh
Maksud da hükümet güçlerine devredildi. Bu da Suriye yönetiminin ummadığı bir
ödül sayılır.
– Kuşkusuz Afrin’deki işbirliği Şam’ın, bedeli Kürtler olan
bir mutabakatla Türkiye’nin uzatacağı zeytin dalına uzak durduğunu gösterdi.
Suriye’nin asıl kaygısı Türkiye’nin girdiği yerlerde kendi düzenini kurması, bu
bölgeleri Suriye yönetimine devretmekten imtina etmesi ve dağınık haldeki
silahlı örgütleri eğitip-donatıp ‘Suriye Milli Ordusu’ adı altında yeniden
organize etmesi ile İdlib’de cihatçıların ağırlıkta olduğu gruplara desteğini
sürdürmesi.
– Bu işin en belirsiz tarafı Kürtlerin bu ortaklıktan ne
alacağıyla ilgili. Afrin’deki ortaklık Kürtlerle işbirliğini ilerletmede bir
zemin işlevi görebilir. Bu konuda YPG kaynakları da olumlu mesajlar verdi.
Ancak bu işbirliğinin, ABD’nin kendine nüfuz alanı olarak belirlediği Fırat’ın
doğusuna nasıl yansıyacağını kestirmek zor. Suriye’nin petrol ve doğalgaz
rezervlerinin yüzde 70’i bu bölgede ve Şam için son derece önemli. Türkiye’yi
Kürtlerden çok daha büyük tehlike olarak gören Şam’ın, Deyr el Zor gibi yerlere
sıra geldiğinde tutumu farklı olabilir. Kürtler de Amerikan faktörünü
kullanarak olası müzakere sürecinde masadaki yerini sağlam tutmaya
çalışabilirler. Yani Afrin’de olduğu gibi Cezire, Kobani ya da Haseki’de YPG ve
Suriye bayraklarını hemen yan yana görmek kısa sürede mümkün olmayabilir.
***
İran ve Hizbullah’ın eğittiği milis güçlerinin devreye
girmesi, Türkiye-İran ilişkilerinde yeni bir gerilim sayfası açabilir. Aslında
bu kaçınılmaz bir son gibi duruyor: Suriye krizinde son düğümlere gelinirken
Rusya-Türkiye, İran-Türkiye ya da Türkiye-Suriye arasında yüzleşme riski daha
görünür hale geliyor.
Afrin’de Suriye ordusunun devreye sokulmaması önemli bir
tercihtir. Suriye ve müttefiklerinin Afrin’deki restleşmenin iki ülke arasında
bir çatışmaya dönüşme riskini azaltmak için önceliği Halk Güçleri’ne vermiş
olması muhtemel. Tabii Türkiye’nin Afrin’e giren güçleri vurduğu halde
sevkıyatın kafile kafile sürmesi, bunların uçaksavarlar dahil ağır silahlarla
cephe hatlarında konuşlanması, Türkiye’nin ilk konvoydan sonra dün bir konvoyu
daha vurması korkulan senaryoyu yaklaştırıyor.
Bugün elimizdeki verilerle sadece birkaç metre ötesini
görebiliyoruz. Ortadoğu’nun yarın sabah nerede uyanacağını kimse bilemez.
Sonuçta dün Haseke ve Deyr el Zor hattındaki Arap aşiretleriyle bağları olan
Suudi Arabistan ve ‘büyük patron’ ABD, İran’ın bölgesel nüfuzunu kesmek için
Kürtlere bir misyon biçiyordu. Bugün Kürtler, İran destekli güçlerle aynı safta
uyandı. Ortadoğu’da büyük laf insanı utandırır. (FEHİM TAŞTEKİN – GAZETE DUVAR)