“Tabii Ballı’dan, bunun ötesinde, ÖSO güruhu ile kuvayi milliye arasında kurulan benzerlik konusunda soru sorması umuduna kapılamazdım. Çü...
“Tabii Ballı’dan, bunun ötesinde, ÖSO güruhu ile kuvayi
milliye arasında kurulan benzerlik konusunda soru sorması umuduna kapılamazdım.
Çünkü bu derece kritik soruların program öncesinde gözden geçirilip
elendiğinden eminim.
Yazının başına otururken daha uzun bir yazı olacağını tahmin
etmiştim ama öyle olmadı. Belki de insan beyni, saçmalıklar karşısında daha
iktisatlı davranmak gereğini duyuyor.”
Dün gece Ulusal Kanal’da Rafet Ballı-Doğu Perinçek programı
vardı. Kendisi de aynı hareketten ayrılmış bir arkadaşımı arayıp haber verdim.
Meğer bulundukları yerde ulusal Kanalı alan bir uydu yokmuş, bu yüzden
izleyememiş. Program henüz bitmeden sabırsızlanıp aradığımda öğrendim bunu.
“Neler söyledi?” diye sordu arkadaşım.
Özetlemem mümkün değildi. Sadece hayretle izlediğimi söyledim. Cevabı şu oldu:
“Yaptığı ve söylediği bunca şeyden sonra bizleri hâlâ şaşırtabiliyor olması
gerçekten takdire şayan!” Doğru söylüyordu. Artık şaşıracağınız hiçbir şey
kalmadığını düşündüğünüzde öyle bir laf ediyordu ki, bir kere daha
şaşırıyordunuz.
Örneğin, “I. Dünya savaşımız” diyerek beni bir kez daha
hayrete düşürdü. Meğer I. Dünya Savaşı, en azından Türkiye açısından bir
emperyalist savaş değil, bir “vatan savaşı”ymış. Türkiye, parçalanmamak için
savaşa girmeye, hem de emperyalist Almanya’nın safında girmeye (tabii mevzu
buraya gelince “emperyalist” sözcüğü düşüyor ve “anti-emperyalist” cengaver
Perinçek emperyalist Almanya’dan sitayişle söz ediyordu) mecburmuş. Bu durumda
benim aklıma gelen soruyu Rafet Ballı sormadı tabii ki. O zaman, Osmanlı
imparatorluğu’yla aşağı yukarı aynı gelişme düzeyinde olan, emperyalizmin
baskısı altındaki Rusya da parçalanmamak için İngiliz-Fransız
emperyalistlerinin yanında savaşa girmeye mecbur kalmış olamaz mıydı? Bence
şaşırtan ama asla şaşırmayan Doğu Perinçek’in daha sonra söylediklerinden bunun
da cevabının cebinde hazır olduğunu anlamak mümkündü. “Mecbur kalmış olamazdı”,
çünkü Rusya sıcak denizlere inmek (tipik soğuk savaş argümanı) ve İstanbul’u
ele geçirmek istiyordu. Güzel de, o zaman biri de çıkıp, Osmanlı
İmparatorluğu’nun, Almanlarla aynı safta savaşa girerek, kaybettiği Balkanları
yeniden ele geçirmek veya tahakküm altındaki Arap topraklarını kaybetmemek
istediğini ileri sürebilirdi. Dahası, geriye doğru gidip 1699 yılındaki
Karlofça Antlaşması’nın bile “anti-emperyalist” öğeler taşıdığı iddia
edilebilirdi. Daha dahası, bu durumda emperyalist Almanya, “vatan savaşı” veren
Türkiye ile aynı safta savaşarak “anti-emperyalist bir emperyalist paylaşım
savaşı”na mı girmiş oluyordu! Neyse bunlar, biz sıradan fanilerin akıl
erdiremeyeceği kadar karmaşık, Doğu Perinçek gibi “devlet aklı”yla yatıp
“devlet aklı”yla kalkanların uğraşacağı konular.
Kısacası dediği şuydu: Osmanlı İmparatorluğu Alman
emperyalistlerinin yayında emperyalist paylaşım savaşına girerek
anti-emperyalist bir eylemde bulunmuştu. Diyalektik hokkabazlığı öğrenmek için
Doğu Perinçek’i izlemek gerekir!
O kadar ki bu diyalektik hokkabazlık mantığı bizi örneğin
artık Nazi Almanya’sına ve Hitler’e farklı bakmaya bile götürebilir. 1930’ların
Nazi Almanya’sı da “yedi düvel emperyalistlerle” karşı karşıyaydı. I. Dünya
Savaşı’nın galip emperyalist devletlerinin dayattığı Versay Antlaşması
Almanya’yı özellikle silahlanma açısından vesayet ve baskı altında tutuyordu.
Hitler’in iddiasına göre, Almanya Çekoslovakya (Südet Almanları sorunu),
Polonya gibi ülkelerden önemli bir tehdit algılamaktaydı. Almanya, içeriden,
“Yahudi bölücülüğünün” ve “Sovyet terörizmi”nin “bölme ve kargaşalık yaratma”
girişimleriyle karşı karşıyaydı. Bu durumda, Hitler’in de aslında bir “vatan
savaşı” verdiği neden ileri sürülemesin ki? Yani “vatan savaşçısı” Doğu
Perinçek’in bakış açısıyla tarih pekâlâ bu şekilde yeniden yazılabilir (fakat
tabii ki yazılamaz, işin içine Stalin girince).
Bana kalırsa sadece tarihi değil, güncel siyasi
çarpıtmacılığı ve tahrifatı öğrenmek için de aynı şahsı izlemekte yarar var.
Hiç beklemiyordum ama Rafet Ballı da beni şaşırtıp ilginç bir soru sordu: Kemal
Kılıçdaroğlu, Suriye’nin Esad rejimiyle derhal bağlantı kurulmasını istemişti.
Hatta bu beyanı Ballı ekrana da yansıttı. Aynı şekilde, Tayyip Erdoğan’ın buna
verdiği olumsuz cevabı da. Tayyip Erdoğan, “1 milyon kişinin katili bir
cellatla barışılmasını” öneren Kemal Kılıçdaroğlu’na saldırgan sözlerle karşı
çıkıyordu. Bu durumda, başından beri Esad rejimiyle barışılmasını savunan Doğu
Perinçek’in Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu beyanına sahip çıkıp Tayyip Erdoğan’ı hedef
alması beklenirdi, öyle değil mi? Hayır böyle yapmadı. Bana kalırsa Ballı’yı
bile şaşırtan bir şekilde, Kılıçdaroğlu’nun beyanındaki küçük bir cümleciğe
takılarak toplarını yine Kılıçdaroğlu’na karşı ateşledi. Kılıçdaroğlu, Esat’la
bağlantı kurulmasını ileri sürerken bence de hatalı bir cümlecik kullanıyor:
“Türkiye eğer Suriye’de etkili olmak istiyorsa.” Fakat bu hatalı cümlecik,
Kılıçdaroğlu’nun beyanında sadece değinilip geçilecek hatalı bir bakışı ortaya
koymaktadır, beyanının esası, Esad rejimiyle barışılmasıdır. Fakat Perinçek, bu
esası bir kenara itip ayrıntıyı öne çıkarmayı uygun buldu. Efendim, ne demekmiş
Suriye’de etkili olmaya çalışmak falan filan. Böylece Kılıçdaroğlu’nun, aslında
kendisinin de desteklemesi gereken Esad’la barışma önerisini geçiştiriverdi.
Tayyip Erdoğan’a gelince de, onun Kılıçdaroğlu’na karşı sözlerini, Esad’ı
şiddetle hedef alışını bir yana bırakıp, bu olumsuz tutuma Kılıçdaroğlu’nun
ayrıntıdaki hatalı sözlerinin neden olduğunu söylüyordu ki, artık bu kadarına
Rafet Ballı da dayanamadı ve bence yerinde bir müdahaleyle meselenin özüne
dikkat çekti. Doğrusu bu kadarını Ballı’dan beklemiyordum. O da beni şaşırttı!
Tabii Ballı’dan, bunun ötesinde, ÖSO güruhu ile kuvayi
milliye arasında kurulan benzerlik konusunda soru sorması umuduna kapılamazdım.
Çünkü bu derece kritik soruların program öncesinde gözden geçirilip
elendiğinden eminim.
Yazının başına otururken daha uzun bir yazı olacağını tahmin
etmiştim ama öyle olmadı. Belki de insan beyni, saçmalıklar karşısında daha
iktisatlı davranmak gereğini duyuyor.
(Gün Zileli - 7 Şubat 2018 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com)
Hiç yorum yok