Yıl 1979... 7 Aralık sabahı, saat 07.45... Levent Sülün Sokak sakinleri o sabah silah sesleriyle uyandılar. İETT durağına doğru giden İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü Başkanı ve Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, dört faşist katil tarafından öldürüldü.

Sokağın tam ortasında dört ayrı silahtan çıkan on iki kurşunla can verdi. Yüzükoyun asfalta düştü cansız bedeni... Gözlükleri gözünde, çantası yanı başındaydı. Üzerini beyaz bir çarşaf ile örttüler. Prof. Dr. Cahit Orhan Tütengil hâlâ o asfaltta yatıyor!..


Tütengil Hoca hâlâ o asfaltta yatıyor... Çünkü katilleri bulunamadı, yargılanamadı! Çünkü o faşist katillere emir verenler ortaya çıkarılmadı. Resmi kayıtlara ve resmi tarihe "kimliği belirsiz kişilerce" vurulduğu yazıldı. "Faili meçhul" bir cinayet olarak girdi dosyalara. Onu alçakça öldürenler, kaçmadan "Ne Amerika Ne Rusya, Bağımsız Türkiye. Savaşımız sürecektir. Anti Terör Birliği / ATB" yazılı bir not bıraktılar.

Tütengil Hoca öldürüldüğünde 58 yaşındaydı. İlerici, demokrat, aydınlanmacı kimliği ile tanınan Tütengil, profesör olmadan önce çeşidi liselerde felsefe öğretmenliği yapmış, Köy Ensti-tüleri'nde ders vermişti.


CENAZE TÖRENİNDE OLAYLAR

Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, 20 Kasım 1979'da öldürülen Prof. Dr. Ümit Doğanay'ın cenazesine katılmıştı. Eşine "Onu öldürenler bizi de öldürebilir" diyordu. Ne yazık ki, Tütengil Hoca haklı çıktı ve Doğanay'ı öldürenler onu da öldürdüler. Tıpkı Abdi İpekçi'yi, Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu'nu, Doç. Dr. Bedrettin Cömert'i, Doğan Öz'ü öldürdükleri gibi...

Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil'in cenazesi iki gün sonra, 9 Aralık'ta Şişli Cami'nden kaldırıldı. İktidarda Adalet Partisi Azınlık Hükümeti vardı. Demirel yine başbakandı!.. Cenazenin büyük bir protesto yürüyüşüne dönüşeceğinden kaygılanan (!) hükümet, önlemler alacaktı. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı cenazeye sadece ailenin katılmasına karar verdi ama bunu duyurmadı. 9 Aralık günü, binlerce kişi cenazeye katılmak için yola çıktı. Ancak yollar kesilmişti. Teşvikiye'de barikat kuran askerler tarafından durdurulan öğretim üyeleri, öğrenciler, işçiler cenazeye katılmak için beklemeye başladılar. Bir süre sonra askerler tarafından dağıtılmaya başlayan kitle Dolmabahçe'ye doğru yürüyüşe geçti. Asker ve polislerin havaya ateş açmalarıyla birlikte ortalık birden karıştı. Direnenler dipçiklerle dövüldü, olaylarda bir işçi yaşamını yitirken 8 kişi yaralandı. 61 kişinin gözaltına alındığı olaylarda yaralananlardan biri de daha sonra yine faşist katiller tarafından öldürülecek olan yazar Ümit Kaftancıoğlu'ydu...


On Aralık 1979'da Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesinde olup bitene şu satırlarla isyan edecekti: "Ölenler, her biri şimdi birer mezar taşı olan bu insanlar, yalnızca ve yalnızca namuslu olmanın cezasını ödediler. Bu altın yürekli bilim adamlarının dirilerini korumasını bilemeyen bu devlet, onların cenaze törenlerini bile düzenleyemedi. Cavit Orhan Tütengil'in mezarına birer kürek toprak atacak olan arkadaşları, öğrencileri dipçiklerle dövülüp yaralandılar. Devlet bu mu? Bu mu devlet!.. "

HER NASILSA TAHLİYE EDİLMİŞTİR...

Katiller tıpkı yine sırra kadem basmıştı... Sessizliği 12 Eylül darbesinden sonra, Doğu'nun Başbuğu" Yılma Durak bozdu. Ümit Sezgin'in 1986'da Yeni Gündem dergisinde yayınlanan "Aydınlanmamış Cinayeder" başlıklı yazısından bir bölümü birlikte okuyalım: "Durak'ın anlattığına göre, Aydınlanmamış Cinayetler' dosyamızın baş aktörlerinden İstanbul ÜGD [Ülkücü Gençlik Derneği] Başkanı Recep Öztürk bir gün gelip 'üniversiteden bir hocanın öldürülmesini planladığını' söylemiş, kendisi de 'muvafakat etmiş'ti. Ertesi gün Tütengil öldürülmüştü. Yılma Durak ayrıca, Recep Öztürk'ün cinayetten sonra da olayı kendisine anlattığını belirtmişti.


Durak'ın ifadesi üstüne zaten Ümit Doğanay cinayetiyle de ilgisi görülen Recep Öztürk'ün aranmasına derhal başlandı ve Recep Öztürk yakalandı. Sonra ne oldu dersiniz? İnanılmaz bir biçimde tahliye edildi ve yurt dışına kaçtı! (...)

Şükriye Tütengil, eşinin katillerinin bulunması için çok uğraştı. Ama boşunaydı. İstanbul'dan 'Dosyayı Ankara MHP davasına gönderdik' demişler, bunun üzerine Şükriye Tütengil Ankara'ya gitmiş, 'Dosya bize gelmedi' cevabını almış, Ankara-İstanbul arasında mekik dokumaya başlamıştı. 'En sonunda' diye anlatıyor Şükriye Tütengil, 'bazı yazılar geldi. Yazıların birinde 'Tütengil'in zanlısı Recep Öztürk olarak kabul edilmiş ve tutuklanmışsa da her nasılsa tahliye edilmiştir.' deniyordu." [1]


Evet, her nasılsa yakalanmış olan zanlı yine her nasılsa tahliye edilmişti... Kaybolan dosya bulunamadı, cinayetle ilgili ifadesi alınamayan zanlı yakalanmışken tahliye edildi. Her nasılsa, bir el cinayetin üzerini örtüyordu....

Tütengil Hoca öldürüleli 28 yıl oldu... Henüz kayıp dosya bulunmuş, katiller yakalanmış değil. Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, hâlâ Levent'te öldürüldüğü asfaltta yatıyor! O fotoğraf, 28 yıldır belleklerde. Türkiye, bu fotoğrafın utancından ancak katiller yakalanınca kurtulacak!..


[1] Yeni Gündem dergisi, 2-8 Kasım 1986, Sayı: 35.

(09.12.2007 - FEZA KÜRKÇÜOĞLU - Birgün)
Daha yeni Daha eski