İNSAN HAYATTA KAÇ KEZ ÖLÜR
Bir aşk şiirini sevgilinin dudaklarından daha güzel kim okuyabilir? Bir masalı saçı okşayan elden daha şefkatli ne kılabilir? Bir basit selamı ardındaki hasretten daha anlamlı hale ne getirebilir? Çoğu zaman söze, tene, hisse bakıyoruz. Yaratanı ise unutuyoruz.
Bir Gün yazarı Cüneyt Cebenoyan’ı kaybettik. Ölen yalnız söz mü, ten mi, his mi? Ya bize bıkmadan, usanmadan hatırlattıkları. İnsan kaç kez gider bu dünyadan? Sizce Cüneyt Cebenoyan ilk defa mı öldü?
5 Temmuz 1993’te Erzincan’ın Başbağlar köyünde 33 insan katledildi, köy ateşe verildi. Katliamı PKK’lılar yaptı. Örgütün yayın organı Serxwebun’da, 28 Mayıs 1997’de, katliamın bir tanıklığı dahi vardı. Orada “zaten o olaydan dolayı partinin kimseyi ciddi şekilde suçlaması da söz konusu değil, hatta olay üstlenilmişti” ifadesi yer alıyordu.
24 Mayıs 1993’te, 33 silahsız er Bingöl karayolunda kurşuna dizildi. PKK yaptı. Kurtulan askerler başta Şemdin Sakık olmak üzere katliamı gerçekleştiren PKK’lıları teşhis etti.
Abdullah Öcalan da İmralı’daki yargılanması sırasında katliamları kabul etti. Çoğunda yollarını ayırdığı Şemdin Sakık ya da Doktor Baran gibi PKK yöneticilerini suçladı.
25 Aralık 1991 tarihinde Bakırköy’de Çetinkaya Mağazası’nda 11 kişinin yakılarak öldürülmesinden mi söz edeyim? Yoksa 13 Mart 1999’da Kadıköy’de 13 insanın Mavi Çarşı’da aynı sonu paylaşmasından mı?
Birçoğunu PKK’nın yaptığı herkesçe bilinen katliamlardan biri var ki Cebenoyan bir kez de o gün öldü.
30 Aralık 1994’te Taksim’de The Marmara’nın kafesine bırakılan bombayla gazetemiz yazarı Onat Kutlar’ın katledildiğini anımsıyoruz. O gün arkeolog Yasemin Cebenoyan da sonsuzluğa göçmüştü.
Cüneyt Cebenoyan, ablasının katledildiği olayın peşini bırakmadı. Cinayetin sırrını çözmüştü, unutmadı, hep hatırlattı.
Suçlu bomba işte!
Farkında mısınız?
Etnik milliyetçiliği solculuk sanan kimi medyada katledilen aydınlar ve tetikçileri sıralanır.
Sıra Onat Kutlar’a gelince “patlamada hayatını kaybetti” diye sonraki satıra geçer. Sanki balon patlamıştır da Kutlar öyle ölmüştür.
Konu PKK’nın katlettikleri olunca “terör nereden gelirse gelsinci”, gizli özneli kınamalarla işi geçiştiren, “cici muhalefet” vardır. Cebenoyan, bu ikircikli halle “kalleş bomba gitmiş, patlamış, öldürmüştür. Suçlu? Suçlu bomba, işte!” diye alay eder.
Cebenoyan, “adını vermek istemeyen terör”ün inadına “PKK’nın bombalı eyleminde ölen ablam” demeye devam etti.
Üstelik hem “HDP’ye 3 kez oy verdim” diyor hem de “katliam bombacılarının cenazelerini sırtında taşıyan HDP’li yöneticilerin ihraç edilmediğini gördükten sonra da artık oy vermem” diye devam ediyordu.
PKK eleştirilerinin ardından ismini dahi verdiği bir HDP yöneticisinden aldığı mesajı şöyle anlatıyordu:
“Bana Messenger’dan, ‘hesabını soracağız’ falan diye tehdit ve hakaret etti. Bu benim mahallemden birisi ve bana hakaret ediyor, beni tehdit ediyor.”
Bugünkü iktidarın yükselttiği eş dost sisteminin bir benzerinin hüküm sürdüğü sinemada, kurulu düzeni eleştiren bir yazardı Cebenoyan.
Almanya’da vasata doğru serbest düşüş yapan Türk kökenli yönetmen, yeni filmini PKK romantizmi üzerinden pazarladığında, şu buz gibi tespitin sahibiydi: “Çaptan düşmeye başlayınca, kendisini kabul ettirmek için ya soykırım üzerine bir şeyler söyler ya Kürt meselesine dalar. Bilmediği, anlamadığı konular üzerine ahkâm keser.”
Cebenoyan, Batı merkezlerinden “majestelerinin muhalifliği”ni yapan yönetmenden hesap soruyordu:
“Almanya üzerine film yapsana Fatih. Senin memleketin Almanya. Almanya, neden PKK’yla içlidışlı anlatsana. Neden istihbarat örgütünün başkanı Kahl, Fethullah için sanki hiçbir şey bilmiyorlarmış gibi, neden Fethullahçılar eğitimle uğraşan masum bir örgüt diyor?”
‘PKK ablanızı öldürür siz ırkçısınızdır”
Tehditlere, hakaretlere uğradı. Yetmedi “mahallem” dediği yerde tecrit edildi. Fethullahçılar’ın Abant toplantılarında “özgürlük mücadelesi” veren bir liberal solcunun yönettiği Birikim dergisinde, PKK’yı eleştiren görüşleri nedeniyle “muhbirlik”le suçlandı.
“Bu ‘yumuşak katilliktir’. Sosyal anlamda beni tecrit etme ve öldürme girişimidir. Daha azı değil” diye katline fetva vereni parmağıyla gösteriyordu Cebenoyan.
Yaşadığı haksızlığı şöyle anlatacaktı:
“PKK ablanızı öldürür. Tek talebiniz özür dilenmesi olur. Dilemezler ama talep eden olarak siz ırkçısınızdır. PKK, şehrinizin ortasında bomba patlatır. Katliam yapar. Protesto edersiniz. Irkçısınızdır. ABD havadan saldırır. Yüzlerce, binlerce sivili öldürür bombalarla. Ardından YPG karadan girer. Protesto edersiniz, siz ırkçısınızdır. YPG, Hıristiyanların terk ettiği mahallelere el koyar. Biz savaşırken onlar Avrupa’ya kaçtı, buralar bizim hakkımızdır der. Böyle devrimcilik olmaz olsun dersiniz, siz ırkçısınızdır. Faşistsinizdir.”
Ablasından sonra, küçük bebeğinin, annesinin ve babasının depremde öldüğü acılı bir hayata veda etti Cüneyt Cebenoyan. Sosyalistti, emperyalizme de kuklalarına da karşıydı. Doğru bildiğini söyleyip yalnız kalmakla, susup kalabalık olmak arasındaki seçimini hep ilkinden yana kullandı. Kalemi sivri bir eleştirmendi. Tanıyanların ve tanımayanların ortak fikri: İyi bir insandı.
Kendisinin de söylediği gibi, onun ruhunu çok öldürmeye çalıştılar. Cumartesi bedeni için son oldu.
Her insanın bir hikâyesi vardır. Söz ölür, ten ölür, his ölür. Fanilerin son durağıdır. Dudak olsak, el olsak, hasret olsak. Cüneyt Cebenoyan’ın hikâyesini keşke hiç bitirmesek. (BARIŞ TERKOĞLU - CUMHURİYET)