Orta zekalı bir insan ve yurttaş olduğum için, olup biteni görüp anlayabiliyorum.

Yurttaş olduğum için, hangi haklara ve özgürlüklere, hangi görev ve sorumluluklara sahip olduğumu biliyorum. Yurttaş olduğum için, anayasa adı verilen kural ve ilkeler bütününün beni devlete karşı koruması gerektiğini düşünebiliyorum.

Eğer bir hıyar olsaydım, ödediğim vergiler sayesinde var olabilen devletin bana eziyet etmesinden memnuniyet duyabilirdim. Devlet organlarının benimle dalga geçmesini umursamayabilirdim. Önüme konulan her yargı kararına boş gözlerle bakıp boynumu bükebilirdim. Ancak bir insan ve yurttaş olduğum için, düşünebiliyor, anlayabiliyor, anladıklarımı bir süzgeçten geçirip değerlendirebiliyor, o değerlendirmenin sonucunda yargıya varabiliyor ve kanaat sahibi olabiliyorum.

İnsan ve yurttaş olduğum için, bir aklım ve iradem olduğu için, bana ya da herhangi bir insana/yurttaşa bu muamelenin yapılmasından nefret ediyorum.

Memleketin anayasası askıya alınmışken hâlâ hukuk reformundan söz edilmesinden… Muhalefetin, akıl dışı bir biçimde, olmayan hukukun reformu için çalışmalar yürütüp ciddi ciddi öneriler sunmasından… İdarenin, en temel anayasal hakları yalnızca bir partinin taraftarlarınca kullanılmasına izin verip geri kalanını ezmeye çalışmasından… Muhalifin türküsünün, muhalifin düşüncesinin, muhalifin sözünün, muhalifin okuduğu ve yazdığının yasaklanabilmesinden… Muhalifin endişesinden…

Ve tabii yargı organlarının gözümün içine baka baka…

Egemen Bağış adlı şahsın rejimin doğasına uygun biçimde ve gözümüzün içine bakaaa baka büyükelçi atandığı günün akşamında, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ hakkında verilen tutuklama kararlarını okudum.

Gecenin bir vakti, neden memleket yargısı tarafından bana bir kez daha hıyar muamelesi yapıldığını düşünüyor ve yanıt bulmakta zorlanıyorum. “Yapabildikleri için”, dışında bir açıklaması yok belli ki.

Tutuklu yargılanan iki siyasetçi, henüz tutukluyken, bir diğer mahkemenin kararı ardından salıverilme ihtimaline karşı, halihazırda yargılandıkları davadan başlatılan bir soruşturma sonucunda yeniden tutuklanmış. Nasıl cümle?!

Mümtaz hocanın bir sözünü defalarca yazdım bu mecrada, bıktırana dek yazacağım: Anayasaları yaşatan içlerindeki sözcükler değil, dışarılarındaki hayattır.

Toplum sahip çıkmazsa, anayasa yoktur. Kuru bir metinden ibarettir.

Demokratik kurumlar, demokratik sistemlerde anlamlıdır. Demokratik olmayan siyasal sistemlerin demokratik kurumları, oyalayıcı birer süsten ibarettir. Göstermeliktir. Göstermelik olduğu ölçüde tehlikelidir.

Fransa’da 1848 Cumhuriyeti, hakimlere koruma sağlayan düzenlemeler yaptığında, Marks onları, Louis Philippe’in engizisyon hakimlerine dokunulmazlık sağlamakla eleştirmişti.

Hal böyleyken yargı bağımsızlığı ve yargıç dokunulmazlığı gibi kavramlar, ancak bir hukuk devletinde değer taşır.

Tüm klişeler terk edilmelidir. Her ezber sorgulanmalıdır. ‘Hukuk reformu’ oyalamasına aldanmamalı, her “Tuzum var” diyene koşulmamalıdır. Ortada reform yapılacak bir kurum yoktur.

Memleketin yasaması, yürütmesi, yargısı, basını, muhalefeti, ıvırı zıvırı, şunu idrak etmelidir: Biz hıyar değiliz.

Demirtaş, kararın ardından şöyle demiş ‘adalet’ hakkında: “Sadece bize değil, hiç birinize yok.”

Doğru.

Bir şarkı önerisi: Barış Manço’nun ruh halimi yansıtan şarkısını buraya bırakıyorum. (MURAT SEVİNÇ - DİKEN ORG)
Daha yeni Daha eski