Türkiye’yi “mürted” (dinden çıkmış) sayıp, “cihat”ın cephelerinden gören İdlip’teki militanlarda “satılıyoruz” hissiyatı artıkça sınır hattına yansıyan öfke daha da büyüyecek...
Hiç şüphe yok ki İdlip, Saray-AKP iktidarının cihatçılara destek üzerine kurulu Suriye politikasının “bedeli”.
Dolayısıyla El-Kaide kökenli Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) başta olmak üzere onlarca örgüt ve onbinlerce cihatçının yığıldığı bu bölgede “kaçınılmaz son” gerçekleştikçe, sadece Türkiye sınırlarında değil içerideki tehdit de büyüyor.
30 Ağustos’ta Reyhanlı sınırında yaşananlar, yakın gelecekteki daha büyük sorunların kısa süreli bir yansıması gibiydi.
Cihatçı gruplara yakın “aktivistler”in “Milyonlar Türk sınırını aşıyor” çağrısına yanıt veren binlerce kişi, o gün “Hain Türk ordusu”, “Reyhanlı’ya gidiyoruz” sloganlarıyla Cilvegözü Sınır Kapısı ile Atme kampı karşısındaki fiili geçiş noktası doğru yürüdü. Jandarma sınırı geçenlere tazyikli su ve gaz bombaları ile karşılık verdi. Sınıra yakın başka bir noktada ise tekbirlerle Erdoğan posteri yakıldı.
Tam kontrol hayal
Net bir şekilde ifade etmekte fayda var: Ne AKP ne de başka bir iktidar, cihatçı gruplar üzerinde tam kontrol sahibidir. Rusya da bunu gayet iyi bildiği için Soçi Mutabakatı’yla Türkiye’ye altından kalkamayacağı taahhütler altına soktu.
30 Ağustos’ta yaşananlar, cihatçıların, “bölgedeki rolü”nü netleştirmeyen AKP’ye bir yanıtıdır. HTŞ’nin “Türkiye’ye İdlip’i koruması için gözlem noktaları kurma izni verdik… Harekete geçin” çıkışını hatırlamakta fayda var. Ancak Türkiye’nin askeri varlığının İdlip’i koruyamadığını gören cihatçılar, TSK’yi “harekete geçirmek” amacıyla gözlem noktalarını hem kalkan olarak kullandı hem de Rusya ve Suriye ordusuna -Lavrov’un deyimiyle- “Türk askerlerinin başları üzerinden” saldırdı.
Ayrıca İdlip’teki cihatçılar, TSK’yi savaşa doğrudan dahil etme hedefiyle sadece İdlip’i kurtarma derdinde değil. Suriye’deki cihatçı gruplar hakkında uzman olan Eymen Cevad el-Temim’e konuşan Alman bir Hurras el-Din militanı şöyle diyor: “Umuyoruz ki Türkiye, küffarın gücünü bölmek için bu savaşa doğrudan katılır. Suriye rejimi Rusya olmadan çok zayıf. Türkiye bu savaşa doğrudan katılırsa, bu, cihadı Türkiye’ye taşıyacaktır İnşallah. Olmazsa da IŞİD zamanındaki gibi sınırları açarlar. Açık sınırlar muhacir ve silah demektir.”
HTŞ’den ayrılan ve El-Kaide çizgisini sahiplenen gruplar tarafından kurulan Hurras el-Din (Dinin Koruyucular), Türkiye’yi “mürted” (dinden çıkmış) sayıp, “cihat”ın cephelerinden gören tek örgüt değil.
Ama diğer tüm cihatçılar gibi El-Temim’e konuşan da mevcut işbirliği konusunda gayet açık: “Türkiye mürteddir ama şu anda çıkarlarımız onlardan yanadır. Güçlenmek için onları kullanabiliriz. Tam da şu anda HTŞ’nin izlediği siyaset gereği Türkiye olmadan yaşayamayız. Buradaki bütün ürünler Türkiye’de geliyor. Türkiye sınırı kapatırsa işte o zaman gerçekten kuşatma altında kalırız.”
Komşuda rüzgâr eken…
Saray-AKP iktidarı, içeride yaşadığı sıkışmayı giderecek bir “dış gündem” umuduyla bir kez daha gözünü Suriye’ye dikmişti, ama Fırat’ın her iki yakasında da umduğunu bulamadı. Hatta dışarıdaki krizi daha da derinleşti. Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon çıkışları ABD’yle varılan “güvenli bölge” anlaşmasıyla sınırlanırken, bu anlaşmanın yankısı ilk olarak Fırat’ın batısını etkiledi.
Suriye ordusunun İdlip’in güneyindeki ilerleyişi sonrası kuşatma altında kalan Morek’teki 9 nolu TSK gözlem noktasını bugün Rus askeri polisi koruyor. Tayyip Erdoğan, İdlip’teki krizi telefonla çözemeyince 27 Ağustos’ta soluğu Moskova’da aldı ve “değerli dostu” Putin’e detaylarını henüz bilmediğimiz yeni tavizler vererek daha büyük bir askeri hezimet görüntüsünü engellemiş oldu.
Son günlerdeki askeri hareketlilik göz önüne alındığında bu tavizin ne olduğu konusunda işaretler mevcut. TSK’nin İdlip içlerinde yeni gözlem noktaları kurmaya başlaması, M4 ve M5 otoyollarına yakın olan noktaların taşınması ve akabinde Suriye ordusunun ilerleyişini sürdürerek bu otoyolların açılmasıyla sonuçlanacağı şeklinde yorumlanabilir.
Böyle bir hamle sonrası, cihatçıların kendi bölgelerindeki TSK varlığını hedef almaya başlamaları da ciddi bir olasılık.
Belki bunun önünü almak düşüncesiyle ABD’den ricacı olundu ve 31 Ağustos’ta Hatay sınırına 25 kilometre mesafede bulunan Maarat Misrin yakınlarında, Hurras el-Din bileşenlerinden Ensar el-Tevhid’in üssüne hava saldırısı düzenlendi. Ancak İdlip sınırındaki eylemler benzer gelişmeler üzerine yaşandı ve cihatçıların “satılıyoruz” hissiyatı artıkça Türkiye’ye yansıyan öfke daha da büyüyecektir. (VECİH CÜZDAN - SENDİKA.ORG)
Hiç şüphe yok ki İdlip, Saray-AKP iktidarının cihatçılara destek üzerine kurulu Suriye politikasının “bedeli”.
Dolayısıyla El-Kaide kökenli Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) başta olmak üzere onlarca örgüt ve onbinlerce cihatçının yığıldığı bu bölgede “kaçınılmaz son” gerçekleştikçe, sadece Türkiye sınırlarında değil içerideki tehdit de büyüyor.
30 Ağustos’ta Reyhanlı sınırında yaşananlar, yakın gelecekteki daha büyük sorunların kısa süreli bir yansıması gibiydi.
Cihatçı gruplara yakın “aktivistler”in “Milyonlar Türk sınırını aşıyor” çağrısına yanıt veren binlerce kişi, o gün “Hain Türk ordusu”, “Reyhanlı’ya gidiyoruz” sloganlarıyla Cilvegözü Sınır Kapısı ile Atme kampı karşısındaki fiili geçiş noktası doğru yürüdü. Jandarma sınırı geçenlere tazyikli su ve gaz bombaları ile karşılık verdi. Sınıra yakın başka bir noktada ise tekbirlerle Erdoğan posteri yakıldı.
Tam kontrol hayal
Net bir şekilde ifade etmekte fayda var: Ne AKP ne de başka bir iktidar, cihatçı gruplar üzerinde tam kontrol sahibidir. Rusya da bunu gayet iyi bildiği için Soçi Mutabakatı’yla Türkiye’ye altından kalkamayacağı taahhütler altına soktu.
30 Ağustos’ta yaşananlar, cihatçıların, “bölgedeki rolü”nü netleştirmeyen AKP’ye bir yanıtıdır. HTŞ’nin “Türkiye’ye İdlip’i koruması için gözlem noktaları kurma izni verdik… Harekete geçin” çıkışını hatırlamakta fayda var. Ancak Türkiye’nin askeri varlığının İdlip’i koruyamadığını gören cihatçılar, TSK’yi “harekete geçirmek” amacıyla gözlem noktalarını hem kalkan olarak kullandı hem de Rusya ve Suriye ordusuna -Lavrov’un deyimiyle- “Türk askerlerinin başları üzerinden” saldırdı.
Ayrıca İdlip’teki cihatçılar, TSK’yi savaşa doğrudan dahil etme hedefiyle sadece İdlip’i kurtarma derdinde değil. Suriye’deki cihatçı gruplar hakkında uzman olan Eymen Cevad el-Temim’e konuşan Alman bir Hurras el-Din militanı şöyle diyor: “Umuyoruz ki Türkiye, küffarın gücünü bölmek için bu savaşa doğrudan katılır. Suriye rejimi Rusya olmadan çok zayıf. Türkiye bu savaşa doğrudan katılırsa, bu, cihadı Türkiye’ye taşıyacaktır İnşallah. Olmazsa da IŞİD zamanındaki gibi sınırları açarlar. Açık sınırlar muhacir ve silah demektir.”
HTŞ’den ayrılan ve El-Kaide çizgisini sahiplenen gruplar tarafından kurulan Hurras el-Din (Dinin Koruyucular), Türkiye’yi “mürted” (dinden çıkmış) sayıp, “cihat”ın cephelerinden gören tek örgüt değil.
Ama diğer tüm cihatçılar gibi El-Temim’e konuşan da mevcut işbirliği konusunda gayet açık: “Türkiye mürteddir ama şu anda çıkarlarımız onlardan yanadır. Güçlenmek için onları kullanabiliriz. Tam da şu anda HTŞ’nin izlediği siyaset gereği Türkiye olmadan yaşayamayız. Buradaki bütün ürünler Türkiye’de geliyor. Türkiye sınırı kapatırsa işte o zaman gerçekten kuşatma altında kalırız.”
Komşuda rüzgâr eken…
Saray-AKP iktidarı, içeride yaşadığı sıkışmayı giderecek bir “dış gündem” umuduyla bir kez daha gözünü Suriye’ye dikmişti, ama Fırat’ın her iki yakasında da umduğunu bulamadı. Hatta dışarıdaki krizi daha da derinleşti. Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon çıkışları ABD’yle varılan “güvenli bölge” anlaşmasıyla sınırlanırken, bu anlaşmanın yankısı ilk olarak Fırat’ın batısını etkiledi.
Suriye ordusunun İdlip’in güneyindeki ilerleyişi sonrası kuşatma altında kalan Morek’teki 9 nolu TSK gözlem noktasını bugün Rus askeri polisi koruyor. Tayyip Erdoğan, İdlip’teki krizi telefonla çözemeyince 27 Ağustos’ta soluğu Moskova’da aldı ve “değerli dostu” Putin’e detaylarını henüz bilmediğimiz yeni tavizler vererek daha büyük bir askeri hezimet görüntüsünü engellemiş oldu.
Son günlerdeki askeri hareketlilik göz önüne alındığında bu tavizin ne olduğu konusunda işaretler mevcut. TSK’nin İdlip içlerinde yeni gözlem noktaları kurmaya başlaması, M4 ve M5 otoyollarına yakın olan noktaların taşınması ve akabinde Suriye ordusunun ilerleyişini sürdürerek bu otoyolların açılmasıyla sonuçlanacağı şeklinde yorumlanabilir.
Böyle bir hamle sonrası, cihatçıların kendi bölgelerindeki TSK varlığını hedef almaya başlamaları da ciddi bir olasılık.
Belki bunun önünü almak düşüncesiyle ABD’den ricacı olundu ve 31 Ağustos’ta Hatay sınırına 25 kilometre mesafede bulunan Maarat Misrin yakınlarında, Hurras el-Din bileşenlerinden Ensar el-Tevhid’in üssüne hava saldırısı düzenlendi. Ancak İdlip sınırındaki eylemler benzer gelişmeler üzerine yaşandı ve cihatçıların “satılıyoruz” hissiyatı artıkça Türkiye’ye yansıyan öfke daha da büyüyecektir. (VECİH CÜZDAN - SENDİKA.ORG)