Page Nav

HIDE

DÜNYANIN SESİ

GRID_STYLE

EN YENİLER

SHOW_BLOG

SON YAZIDAN

"Demek ki Bağdadi, İdlib’de sıkıştığı anda, Türkiye’ye geçebileceğine dair güvene sahipti"

En iyisi siz boynunuzda ahtapotun kollarıyla selfie çekiniz! "İslâm Devleti" örgütünün (İD/IŞİD) “halife”si Ebubekir el-Bağd...


En iyisi siz boynunuzda ahtapotun kollarıyla selfie çekiniz!

"İslâm Devleti" örgütünün (İD/IŞİD) “halife”si Ebubekir el-Bağdadi’nin, ABD ordusunun düzenlediği bir operasyonla öldürülmesi, epey tartışılmayı hak edecek ağırlıkta bir gündem.

Trump’ın içeride sıkıştığı bir dönemde elini güçlendirmek için daha ilk andan itibaren bu operasyonu nasıl kullandığını gördük. Ancak ne Usame bin Ladin ne de Bağdadi operasyonu, Ortadoğu’daki radikal İslamcı örgütlerin ortaya çıkış koşullarında, ABD’nin sosyalist bloku kuşatma planının bir parçası olarak yol verdiği ‘Yeşil Kuşak’ projesiyle sahip olduğu vebali ortadan kaldıramaz.

Bu gerçeği not ettikten sonra, meselenin Türkiye’ye dair kısmına gelelim. Bağdadi’nin hem Türkiye’nin gözlem kuleleri ile kontrol ettiği İdlib’de hem de Türkiye’nin sınırında öldürülmüş olması, dünya basını açısından şaşırtıcı bir gelişme olmazken, Türkiye’de iktidarın kontrolündeki medya organları ise beklendiği gibi, işin bu yanının gündeme getirdiği sorularla ilgilenmemeyi tercih etti.

İktidar partisi temsilcileri de, IŞİD’in 10 Ekim 2015 günü Ankara Garı önünde gerçekleştirdiği ve 103 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamın ardından yaptıkları açıklamayla uyumlu mesajlar verdiler. Örneğin, AKP Sözcüsü Ömer Çelik, önceki gün, partisinin MYK toplantısı devam ederken yaptığı açıklamada Bağdadi’nin ölümünden çok, YPG’nin bu gelişme karşısındaki konumuna odaklandı: “Kendilerine karşı bir terörle mücadele söz konusu olursa DEAŞ’ın elinin güçleneceğini ifade ediyorlardı ama görüldüğü gibi Barış Pınarı Harekatı’ndan çok kısa bir zaman sonra DEAŞ liderinin bertaraf edilmesi mümkün olmuştur.”

Peki böyle bir yaklaşım biçimi, Bağdadi’nin neden kendisi için en güvenli yer olarak Türkiye sınırını seçmiş olduğu sorusunu açıklıyor mu? Kaldı ki, bu sorunun yanıtını, bizzat IŞİD üyeleri defalarca verdi. 5 yıl önce Amerikan Washington Post gazetesinde Anthony Faiola ve Souad Mekhennet tarafından kaleme alınan ve Türkiye medyasında da yer bulan bir haberde, iki gazeteciye “Reyhanlı sokaklarında dolaşan beyaz bir otomobilin arka koltuğunda röportaj veren 27 yaşındaki üst düzey IŞİD komutanı” diye tanıtılan Abu Yusaf, IŞİD’in bugünkü başarısı için kısmen Türklere de teşekkür etmesi gerektiğini belirterek, şöyle diyordu: “Aralarında üst düzeylerin de bulunduğu bazı üyelerimiz Türk hastanelerinde tedavi edildi. Ayrıca savaşın başında aramıza katılanların büyük çoğunluğu ile ekipman ve malzeme desteği Türkiye üzerinden geldi.”

Ayrıca, IŞİD Komutanı Mazen Ebu Muhammed’in Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesinde tedavi edildiğine dair görüntüler ortaya çıkmış ve DHA muhabirinin görüştüğü Hatay Mustafa Kemal Üniversite Rektörü Prof. Dr. Hüsnü Salih Güder, şöyle demişti: “Kayıtlarımızda IŞİD komutanı olduğu iddia edilen Mazen Ebu Muhammed ismine rastlanılmadı. Fakat paylaşılan fotoğrafta yaralının kolunun altındaki beyaz örtüde net olmayan bir logo var ve o logo kuvvetle muhtemel bizim hastanemizin logosu. O nedenle fotoğraftaki kişinin tedavisi hastanemizde yapıldı.”

Elbette burada mesele, tıp etiği açısından tedavide kimliğe bakılıp bakılmayacağından öte, IŞİD üyeleri ve komutanlarının, Türkiye’deki hastanelerde tedavi görerek, Suriye’ye dönüp savaşa devam ediyor oluşu. Dolayısıyla ortaya sorgulanması gereken bir lojistik destek hali çıkıyor.

10 Ekim Ankara Garı Katliamı dosyası ve Türkiye’deki diğer IŞİD davası dosyalarında IŞİD elemanlarının, Türkiye sınırını ne kadar rahat kullandıklarına dair çok sayıda olgu olduğu biliniyor.

Tüm bu tarihsel bağlam bize, Bağdadi’nin, kendisine güvenli bir yatak olarak neden Türkiye sınırını seçtiğini söylüyor. Demek ki Bağdadi, İdlib’de sıkıştığı bir anda, Türkiye’ye geçebileceğine dair bir güvene sahipti.

Dolayısıyla, ‘Katil bulundu, hadi gidip yatalım’ denilebilecek bir Agatha Christie romanı değil bu Türkiye için.

Murathan Mungan bilgeliği, Türkiye’nin halini belki biraz daha açıklamaya yardımcı olabilir. Son kitabı, ‘Çağ Geçitleri’nden gelsin:

“Sinyal almıyor burada telefon, telefon buradan çekmiyor,

boşuna tarihi aramayınız, şu an ulaşılamıyor, en iyisi siz

boynunuzda ahtapotun kollarıyla selfie çekiniz!

Nasıl görünüyor oradan bakmak?”

(FATİH POLAT - EVRENSEL)

YAZI KATKI