Sağlık bakanı geldi,

şöyle bir devlet hastanesine uzandı,

çocuklara oyuncak dağıttı,

birkaç hastanın başına gitti,

kendisine lavanta sepeti falan hediye ettiler

ve gitti.

Peki ya sonrası?

Sonrası YOK!

Hepsi bu işte! Hepsi bu kadar!

Bakan böyleydi de, Silivri belediyesi nasıldı peki?

Mesela adı oldukça şatafatlı “olağanüstü hâl koordinasyon merkezi” nasıldı?

Hemen söyleyelim, tıpkı bakan gibiydi.

Yaklaşık 190 bin nüfuslu ilçe içerisinde bir avucu bile bulmayan insan hasar tespit etmeye(?!) çalıştı.

Depremden sonra iktidarın ve belediyenin ilçedeki özeti işte o bir avuç insandan ibaretti.

Sahi haklarını yemeyelim, bir de halka -alay eder gibi- dağıtılan çaylar vardı sözünü ettiğimiz özetin içinde.

Yazımızın tam da burasında, “İmamoğlu neredeydi peki” diye sorduğunuzu duyar gibiyiz.

Akp genel başkanının; “Topal Ördek”

ya da İBB genel başkanı demek yerine “İstanbul’dan sorumlu kişi” diye söz ettiği

ve sürekli "yok sayılan" İmamoğlu’na gelene kadar

sırada bir sürü,

öbek öbek,

çuval çuval kişi, birim, kuruluş var hesap sorulması gereken.

Her şeyden önce, 1994’ten bu yana İstanbul’un üzerine adeta “çökmüş” bir zihniyet, bir ekip var!

Yaklaşık 16 milyon insanın yaşadığı dev bir metropolü acımasız bir biçimde betona gömen bir ekip.

İnanılmaz bir arsızlık batağı içine gömülmüş bir ekip.

Bu noktada söyleyecek çok ama çok sözümüz var elbette ve söylemeye de devam edeceğiz.

Bu arada aklımıza gelmişken size depremin olduğu günün gecesinde payımıza düşenlerden de söz edelim.

Biz yani 24 daireli koskoca apartman, depremin olduğu günün gecesini topluca bir mescitte geçirdik.

Dehşetli bir belirsizlik içerisinde ve soğuk altında hem de.

Ne gelen oldu, ne de giden.

Ortada ne Volkan Yılmaz vardı, ne de ilgili devlet kurumları.

Olmalarına da imkan yoktu.

Çünkü 1999 depreminden beri

ne iktidar,

ne geçmiş belediyeler,

ne de ilgili o devlet kurumları,

deprem noktasında,

bu koca şehir ve o şehirde yaşayanlar için hiçbir şey, ama hiçbir şey yapmamışlardı.

Yapmış olsalardı eğer, artık adlarını beynimize kazıdığımız deprem uzmanlarının tümü, sanki ağız birliği etmişlercesine ve hala “bina envanteri çıkarılmalıdır” demezler, diyemezlerdi.

Belediyecilik denince sadece ve sadece

rant,

peşkeş,

çıkar

ve birtakım uğursuz ilişkilerin sarmaladığı ağır bir arsızlığı anlayanlar,

yaklaşık 16 milyon insanı,

25 senenin sonunda,

tarifi mümkünsüz bir belirsizliğin ortasına getirip bırakmışlardı.

Biz, kuşkusuz, depremle göbekten bağlı arsızlığı yazmaya devam edeceğiz.

Meselenin özü burası çünkü.

Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın. (HAYRİ GÜNEL)
Daha yeni Daha eski