Öğrendiklerinin başında ise daima şu iki şey vardı: Hayatta kal,
dışarıda kal, yani tutuklanmamaya bak!
Hayatta kalmak, hayatta kalırken de dışarıda kalmak, diğer
her şey bir yana, mücadelenin kendisi açısından önemliydi çünkü. Ve bu anlamda sonuna
kadar da mantıklıydı.
Hayatta kalmak ve bunu yaparken de dışarıda kalmak hiçbir zaman
kişisel bir amaç olmadı yani.
Ölü ya da tutuklu bir devrimcinin hiç kimseye, hiçbir şeye
faydası olmayacaktı. Bu
açıktı.
Ölüm orucuna yatıran talepler ne denli haklı olursa olsun, Helin Bölek’in hayatını kaybetmesine biz üç gündür böyle
bakıyoruz. Bundan sonra da böyle bakmaya devam edeceğiz.
O yüzden, herkesin biraz da eveleye geveleye söylemeye
çalıştığı ama bir türlü söyleyemediği şeyi söylemenin yeri ve zamanı da geldi
diye düşünüyoruz.
Helin Bölek ölüm orucuyla öldürülmüştür, sırada –bu satırlar
yazılırken henüz hayatta olan- İbrahim Gökçek vardır!
Ve hiç duraksamadan, herkesin biraz da eveleye geveleye
söylemeye çalıştığı ama bir türlü söyleyemediği birkaç şey daha söyleyelim az önceki cümlemizin gerekçeleri anlamında.
Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in ölüm oruçları halk
ve işçi sınıfı desteğinden yoksundur.
Böyle olduğu için;
Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in ölüm oruçları egemenleri
geriletmekten yoksundur.
Böyle olduğu için;
Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in ölüm oruçları faşizmi
geriletmekten de yoksundur.
Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in ölüm oruçlarından halkın ve
işçi sınıfının hala haberi bile yoktur.
Helin Bölek’in hayatını kaybetmesinden ve sırada İbrahim
Gökçek’in olduğundan halkın ve işçi sınıfının hala haberi bile yoktur.
Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in ölüm oruçlarından sadece
içinde yer aldıkları çevre ile sol, sosyalist çevrelerin haberi vardır.
Helin Bölek’in hayatını kaybetmesinden ve sırada İbrahim
Gökçek’in olduğundan sadece içinde yer aldıkları çevre ile sol, sosyalist
çevrelerin haberi vardır.
Halk ve işçi sınıfı desteğinden yoksun olmak işte böyle bir şeydir.
Helin Bölek’in ölüm orucu 230. günündeyken annesinin
söylediklerine kulak verelim mi? “Kaf Dağı’nın arkasında bir çözüm olduğuna
inansam, oraya giderim; yeter ki kızım yaşasın”
Bu yazının başında; “78 Kuşağı, 12 Eylül darbesine gelinceye
kadar bir önceki kuşaktan aktarılan tecrübe ve derslere göre hareket etmeye,
davranmaya çalıştı hep. Öğrendiklerinin başında ise daima şu iki şey vardı:
Hayatta kal, dışarıda kal, yani tutuklanmamaya bak!” demiş sonra da eklemiştik;
“Ölü ya da tutuklu bir devrimcinin hiç kimseye, hiçbir şeye faydası
olmayacaktı. Bu açıktı.”
Evet, aynen öyle, çok açık! Hem çok açık, hem de örneğin örgüt
fetişizminden, hatta ölü fetişizminden her zaman çok çok önde.
Örgüt ve ölü
fetişizminden neyi kastettiğimizi merak edenlere, Helin Bölek’in cenaze
törenini yansıtan görüntülere bakmalarını öneririz.
Şunu hiçbir zaman unutmayalım. Devrimin fetişizmlere ve onca
yıldır var olmaya rağmen kendi çevresi dışında hiç kimseyi harekete geçiremeyen ve böyle olunca da ölüm oruçlarıyla ve buna benzer eylemlerle ses duyurmaya çalışan yapılara değil, akıla, mantığa, sosyalizme, yani bilime ve işçi sınıfına
ihtiyacı var!
Ve gelin yazımızı o tekrarla bitirelim: Helin Bölek ölüm orucuyla öldürülmüştür!
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın! (HAYRİ GÜNEL)