Böyle bir tabloya da, Mesut Özil'den bir milliyetçi, bir vatansever çıkarmak için artık her ne hikmetse adeta canını dişine takmış olan Emre Belözoğlu adlı profilin çok yakıştığının, hatta cuk oturduğunun altını çizerek bu yazımızı noktalıyoruz...
Önce iki alıntıyla başlayalım. İlk alıntıda Trabzonspor'da 1 yıl kiralık oynayıp sonra RB Leipzig'e giden Alexander Sörloth'un cümleleri var. Şunları söylüyor futbolcu:
"Türkiye'de işim oynamak ve gol atmaktı. Sadece buydu. Çok fazla taktik yoktu. Almanya'da daha çok taktik var. Çünkü, Almanya'da rakipler çok daha iyi ve RB Leipzig'e karşı çok motiveler. Benim için çok büyük bir değişim oldu... Burada Ibrahima Konate veya Dayot Upamecano'ya karşı antrenman yapıyorum. Maçlarda bile onlar kadar iyi stoperler yok. Dolayısıyla, maçlar antrenmanlardan daha kolay diyebilirim. Kendimi test etmem için de harika oluyorlar... Süper Lig'de kümede kalma savaşı veren takımlar genellikle sahalarına çekilir beklerdi. Gol atmak için bir boşluk bulurdum. Türkiye'de genelde bana bir stoper verirlerdi ve maç boyu onunla birebir oynardım. Sadece onu geçmem yeterli olurdu. Almanya'da ise Union veya Mainz'a karşı oynarken bile en az 3 savunmacıyla baş etmem gerekiyor." (27 Ocak 2021)
İkinci alıntıdaki cümleler de Roma'dan Galatasaray'a gelen ve kısa bir süre sonra geri gönderilen, şu anda da Rennais'te top koşturan Steven Nzonzi'nin. O da şunları söylüyor:
"Bu kadar ağır oynayan bir takımla hiçbir şey yapamazsınız. takımda hızlı oynayıp hızlı düşünen oyuncu sayısı çok az. Bu ağır oyun ve ağır sistem değişmedikçe kim gelirse gelsin değişmeyecek. suçlu sadece 1-2 oyuncu olacak... topu aldığınız zaman takımda kimse hareketlenmiyorsa herkes geride kalıyorsa nasıl hücum edeceğiz ? bu takımla ileri çıkmak mümkün değilken ağır olan ben miyim?" (24 Aralık 2019)
İki futbolcunun değişik zamanlarda söyledikleri böyle.
Sörloth'la başlayalım ve söyledikleri üzerinden madde madde gidelim:
1) Türkiye'de taktik yok.
2) Almanya'da taktik var.
3) Almanya'da antrenmanlar maçlardan daha zor.
4) Çok iyi 2 stoperle antrenman maçları yapıyorum.
5) Türkiye'de maçlarda bana 1 stoper verilirken Almanya'da 2 - 3 savunmacıyla mücadele ediyorum.
Nzonzi'yle devam edelim ve onun söyledikleri üzerinden de madde madde gidelim
1) Takım -yani Galatasaray- çok ağır oynuyordu. Böyle bir takımla hiç bir şey yapamazsınız.
2) Futbolcular hızlı oynayamıyor ve hızlı düşünemiyordu.
3) Topu aldığınızda kimse hareketlenmiyor, herkes geride kalıyordu. Böyle bir takımla hücum edemezsiniz.
4) Bu ağır oyun ve ağır sistem değişmedikçe gelen futbolcular da değişmeyecek.
İki futbolcunun söylediklerine bakıldığında ise şunlar ortaya çıkıyor:
1) Türkiye'de antrenman yok, çalışma yok, sistem yok, taktik yok.
2) Türkiye'de futbol çok ağır oynanan bir oyun.
3) Türkiye'de futbolcular hızlı oynayamıyor ve hızlı düşünemiyorlar.
4) Futbolun böyle olduğu bir ülkeye gelen futbolcular da geçerli olana uyum sağlıyorlar.
Aslında birbirini kaçınılmaz olarak tamamlayan bu dört veri üzerinden gittiğimizde ise şunları söyleyebilmek mümkün olabiliyor:
Türkiye'deki bütün futbol kulüpleri noktasında futbolun gerektirdiği antrenmanlar ve çalışmalar hiçbir zaman yapılmadığı için, futbol ağır oynanan bir oyundur. Futbolcuların hızlı düşünemiyor ve hızlı oynayamıyor oluşlarının nedeni de budur. İşin daha da kötü olan yanı, ülkeye gelen özellikle yabancı futbolcuların da çok kısa bir süre içerisinde bu duruma uyum sağlıyor oluşlarıdır.
Böyle bir futbol yapısının kurumlar ve insanlar noktasında hiç kuşkusuz sorumluları da vardır. Biz, mesele daha iyi anlaşılabilsin düşüncesiyle bunları da maddelendirdik. İşte vardığımız sonuç:
1) Türkiye'deki bütün futbol kulüpleri noktasında futbolun gerektirdiği antrenmanlar ve çalışmalar hiçbir zaman yapılmıyorsa bundan önce teknik direktör sıfatı taşıyanlar sorumludur.
2) Türkiye'deki bütün futbol kulüpleri noktasında, bu kulüplerde teknik direktör sıfatıyla istihdam edilen insan topluluğu futbolun gerektirdiği her türlü bilgi ve argüman açısından yetersizdir.
3) Türkiye'deki bütün futbol kulüpleri noktasında, teknik direktör sıfatı taşıyan yetersiz insan topluluğunu istihdam eden kulüp başkanları ve kulüp yöneticileri de en az o insan topluluğu kadar sorumludur.
4) Türkiye'deki bütün futbol kulüpleri noktasında, futbolun altyapısını kurmak yerine elde ne var ne yoksa vıcık vıcık bir popülizme akıtmak da kulüp başkanlığı ve yöneticiliği için bir başka sorumluluk ve suç alanıdır.
5) Türkiye'deki bütün futbol kulüpleri noktasında, yetersiz teknik direktörleri ve popülist kulüp yönetimlerini her zaman baş tacı etmeye hazır, taraftar diye bilinen insan toplulukları suçlular listesinden ayrı tutulamaz.
6) Öznelde futbolcu - teknik direktör - kulüp yönetimi - taraftar sarmalı üzerinde yükselen Türk futbolunun, bu sarmalın yetersizliğinin, berbatlığının ve kofluğunun biçimlendirmesiyle getirildiği noktada medyanın payını da unutmamak gerekir.
7) Türkiye'deki futbol iklimini medya ile birlikte, hatta ondan daha fazla bozan şifreli yayın gerçeği ise aşılması gereken en önemli engellerden biridir. Para kazanma uğruna taraftar diye bilinen insan topluluklarını tek tek birer müşteri gibi gören, onları bu doğrultuda bölen şifreli yayın gerçeği ülke futbolunun gelişimi noktasında büyük bir sorundur.
Hiç kuşku yok ki maddeler çoğaltılabilir.
Bu noktada TFF ve MHK'yi unuttuğumuz zannedilmesin.
TFF ve MHK hakkında fazla söze gerek yok aslında diye düşünüyoruz.
Düşünüyoruz, çünkü TFF ve MHK diye bilinen "şeyler"in gerçekte olmadıklarını söyleyebiliyoruz.
Çünkü olmayan futbolun federasyonu ve hakemi de olmaz diyebiliyoruz.
Bu anlamda olmak üzere, TFF ve MHK diye bilinen "şeyler"in içerisinde yuvalanmış her unsurun, taraftar diye bilinen insan topluluklarını nasıl ahlaksızca kandırdıklarını görebiliyoruz.
TFF ve MHK'nın sözünü ettiğimiz ahlaksızlığına kulüp başkanlarını, medyayı ve yayıncı kuruluşu ortak etmeden duramayacağımızı hissediyoruz.
Böyle bir tabloya da, Mesut Özil'den bir milliyetçi, bir vatansever çıkarmak için artık her ne hikmetse adeta canını dişine takmış olan Emre Belözoğlu adlı profilin çok yakıştığının, hatta cuk oturduğunun altını çizerek bu yazımızı noktalıyoruz.
Demek ki ahlaksızlık zincirleme olunca böyle oluyormuş.
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın. (HAYRİ GÜNEL)