Gazeteci Cevheri Güven, 2 Haziran 2021 günü yayınladığı bir videoyla yaklaşık son 2 ayın en çok gündem olan konusunu, Sedat Peker videolarını bir başka açıdan yorumluyor. Güven'in videoda söz ettiği T24 yazarı Tolga Şardan'ın o yazısıyla birlikte, Cevheri Güven'in videosunu aşağıda ilginize sunuyoruz. (GAZETE DEMOKRAT)
İçişleri Bakanı Soylu'ya bazı sorular: Adli emanette duran telefon kaydında kimler var?
15 Temmuz'da TRT Genel Müdürlüğü bahçesinde yaşananları izlerken yanınızda bulunan Sadık Soylu'nun cep telefonuyla herhangi birisiyle görüşme yaptınız mı? Söz konusu kişiyle ilgili telefon dinlemesine ait kayıtların halen Ankara Adliyesi'ndeki adli emanet bölümünde ileride yapılabilecek adli soruşturma için bekletildiğinden bilginiz var mı?
"Dünyada her yerde; yeraltı, yerüstünün izdüşümüdür!"
Emniyet teşkilatında yıllarca görev yapmış ve sokakta, yani suçla mücadelede uzun süre çalışmış emekli emniyet müdürü bir dostumla konuşurken işte bu cümleyi kurdu.
Sohbette söz döndü dolaştı, organize suç örgütü liderinin seri halinde yayımladığı video kayıtlarına gelince önemli bir cümle daha kurdu, aynı arkadaşım.
Dedi ki, "Hiçbir devlet halkının istediği gibi şeffaf değildir. Bir süredir, en azından son 40 yıldır bu topraklarda devlet karanlık tarafı olmadan yönetilemiyor, belli ki. Devlet, halkın istediği gibi bir şeffaflığı sağlayamıyor, maalesef!"
Bugün ülkece gelinen nokta işte burasıdır.
Organize suç örgütü liderinin arka arkaya yayınladığı video kayıt serisi, ülkeyi yönetenlerin ayarını bozdu.
Her hafta çarşamba ve pazar sabahı takvimine bağlanan video kayıtlarında ortaya atılan iddialar, toplumda yüksek sesle tartışılıyor. Bu tartışmalara karşın iddialarla ilgili herhangi bir adli soruşturma başlatılmadı.
İdari olarak ise, İçişleri Bakanlığı'nca organize suç örgütü liderine verilen resmi koruma konusunun araştırılması amacıyla müfettiş görevlendirilmesi yapıldı sadece.
Suç örgütü liderinin hedefindeki asıl isimlerden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, katıldığı iki ayrı televizyon programında hakkındaki iddialara yanıt vermek yerine "çemberi genişleterek dikkatleri başka yöne çekme"yi tercih etti. Ve tekrar sessizliğe büründü.
Yeni MİT raporu gelir mi?!
Çok partili hayata geçişten sonra ülkenin yakın tarihine baktığımızda pek çok kriz döneminden geçtiğini görürüz. Krizlerin kimisi ekonomi, kimisi iç veya dış politika, kimisi toplumsal yaşam konularında gelişti ya da gelişiyor.
Bu başlıklardaki krizler, kendi içinde bulunan çözümlerle giderilegeldi bugünlere kadar.
Ancak; devlet güvenliği, suç ve suçlularla mücadele, istihbarat gibi konularda ortaya çıkan krizler ise, gerek devlet sisteminde, gerekse toplumda büyük kırılmalarla son buluyor her zaman.
Misal, 1980'den sonra iki kez ortaya çıkan MİT raporları sonrasında yaşananları hatırlayalım.
(Bu arada bir süredir ortaya çıkan gelişmeler konusunda yeni bir MİT raporunu beklemiyor değilim açıkçası.)
Misal, terörle mücadele adı altında, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, itirafçıların eylemlerini aklımıza getirelim.
Misal, Susurluk kazası sonrasında yaşananlar…
Misal, Türkbank'ın satılması çerçevesinde meydana gelen olaylar…
Misal, mafya ile mücadele görüntüsü arkasında Gülen cemaatinin kontrol ve organizesinde gerçekleştirilen kimi kaçakçılık olayları.
Misal, her türlü ranttan elde edilen kara para ve paylaşımı…
Ve nihayetinde bugün adeta seriye bağlanan video kayıtlarıyla başlayıp kimi kapalı kapılar ardında yaşananların ortalığa saçılması…
Devlet - yeraltı dünyası - siyaset üçgeninde yaşanıp, sonrasında ortaya çıkanlar, ülke yönetiminde ciddi travmayla birlikte kırılmaya neden oluyor.
Siyasi kulislerde pek çok farklı senaryo konuşuluyor, yazılıyor.
Kendine bağlı kitleleri konsolide etmeye çalışan iktidarın, ortalığa saçılan iddialara karşı siyasi, adli ve idari kararlar alamaması, ülkeyi başka bir tabloyla karşı karşıya bırakacak gibi gözüküyor.
Pazar günlerine halk, yeni videoyu izleyerek başlıyor. Muhalefet, haftayı videolara, iddialara göre programlıyor. İktidar sessiz kalsa da aynı dikkatle videoları takip ediyor. Peker'in iddialarını kimileri de başka saiklerle izliyor. Gülen cemaati gibi yapılar da farklı amaçlarla, Peker'in iddialarından medet umar bir mesai içerisinde.
Bu nedenle şeffaflık önemli.
Duvardaki tuğlanın çekilip sonucunun görülmesinin gerektiği dönemdeyiz artık.
Adli emanetteki ses kaydı
Geçmişte yaşanan benzerlerine baktığımızda, mikro süreçlerin makro sonuçlara neden olduğuna tanık oluruz.
Şöyle ki, bardağa konulan damlalar birikir bunun farkında olmayız çoğunlukla.
Fakat en son damlanın bardağa düşmesiyle taşan suyun ortaya çıkardığı tablo, bize büyük fotoğrafı gösterir.
İçişleri Bakanı Soylu'nun içinde bulunduğu durum da böyle.
Organize suç örgütü liderinin video kayıtlarında yer verdiği küçük parçalar, zamanla bütünü oluşturacak.
Geldiğimiz bu noktada, gazeteci olarak yıllardır yakından izlediğim süreçler çerçevesinde İçişleri Bakanı Soylu'ya birkaç soruyu Büyüteç aracılığıyla yönelteyim.
Şimdiye kadar gün ışığına çıkmamış konudaki sorulara geçmeden önce konuyla ilgili kısa bir bilgilendirme yapayım.
Hemen herkesin bildiği gibi; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan başarısız darbe girişimi sırasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak kabine üyesiydi. Ve o gece, Gülen cemaatine mensup askerlerin Oran'daki TRT Genel Müdürlüğü'nü işgal ettiği sırada Soylu da oradaydı. Bakan Soylu, işgalci TSK mensuplarının gözaltına alınıp, TRT'nin deyim yerindeyse devletçe kurtarılmasını yakından izledi. Hatta zaman zaman FETÖ'cü askerlere müdahale eden güvenlik güçlerini organize etmeye çalıştı.
Yanında ise, yine kendisi gibi organize suç örgütü liderinin hedefi olarak video kayıtlarda adı geçen yakını Sadık Soylu vardı.
Bir ara bilgi daha: Sadık Soylu'nun sadece daha önce görev yaptığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda değil, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet teşkilatında da bazı üst düzey atamalarda etkin bir isim olduğu hava, su gibi bilinen gerçektir. Halen görevde olan bazı üst yöneticilerin referansı Sadık Soylu'dur!
Şimdi sorulara başlayalım:
15 Temmuz gecesi yaşananları Gülen cemaatinin organize ettiğini anlaşılmasıyla birlikte tüm siyasiler TBMM çatısı altına bir araya gelirken, sizin TRT'de bulunma tercihinizin gerekçesi neydi?
TRT Genel Müdürlüğü bahçesinde yaşananları izlerken yanınızda bulunan Sadık Soylu'nun cep telefonuyla herhangi birisiyle görüşme yaptınız mı?
Görüşme yaptığınız kişinin; Ankara Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şubesi'nce hakkında "uyuşturucu madde sattığı" iddiasıyla başlatılan adli soruşturma çerçevesinde savcılık talimatıyla telefon dinlemesi yapılan bir şüpheli olduğunu biliyor muydunuz?
Bu kişiyi daha önceden tanıyor musunuz? Sadık Soylu'nun telefonuyla yaptığınız görüşmede, söz konusu kişiyi beraberinde grupla TRT'ye müdahale etmek amacıyla olay yerine çağırdınız mı?
Söz konusu kişiyle ilgili telefon dinlemesine ait kayıtların halen Ankara Adliyesi'ndeki adli emanet bölümünde ileride yapılabilecek adli soruşturma için bekletildiğinden bilginiz var mı?
Bu konudaki sorular şimdilik yeter kanımca.
Emniyet'te neler oluyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin İçişleri Bakanı'na sahip çıkan açıklamaları sonrasında Emniyet teşkilatında Soylu'nun ekibinin "şimdilik" rahat nefes aldığını söyleyebiliriz.
Şimdilik diyorum, zira yarın bu ülkede ne olacağı belli olmaz.
Yurt dışından video yayınlayan organize suç örgütü liderinin Soylu'yu hedef alan açıklamaları sonrasında, bakanın yakın ekibinde yer alan özellikle KOM, Terörle Mücadele, Siber Suçlarla Mücadele ve Narkotik Suçlarla Mücadele Daireleri ile İstihbarat Başkanlığı gibi operasyonel birimlerde hummalı çalışmalar başlatıldı.
Bu birimler ellerindeki tüm olanakları seferber ederek bir yandan Soylu'ya yönelik açıklamalar sonrasında OSÖ lideri ve ekibine karşı "Ne yapılabilir?" sorusuna yanıt ararken, diğer yandan da Soylu'nun üzerindeki gölgeyi kaldırmak için ülke genelinde arka arkaya farklı konularda operasyonlar yapmaya başladı.
Ama Emniyet'in karşı hamlelerinin pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Tüm çabalara karşın, Soylu en çok tartışılan isim olarak durumunu koruyor.
Koruma Başkanı'nın özel konumu ve yeni görevi
Bir konuda daha ayrıntı vereyim.
Soylu, İçişleri Bakanı olduktan hemen sonra İstanbul'dan yakından tanıdığı ikinci sınıf Emniyet Müdürü Ekrem Gülen'i kendisinin koruma müdürü olarak görevlendirdi.
Aslına bakarsanız, kabine üyelerinin korumaları ve amirleri Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi'nce (CKD) görevlendiriliyor. Bakanlar, varsa tanıyıp güvendikleri polisleri bu birim aracığıyla kendi korumaları olarak tahsis ettiriyorlar. Diğer koşulda, CKD'nin görevlendirdiği personelin görevlendirilmesi yapılıyor.
Memurlara amirlik yapacak olanlar ise, çoğunlukla komiser, başkomiser ve emniyet amiri rütbesindeki polislerden seçiliyor.
Şunu da ilave edeyim, bazen bakanların talep ettiği polisler, "resmiyette olmayan kimi kriterlere uymadıkları" gerekçesiyle CKD'den veto yiyebiliyor!
Soylu bu çerçevede, göreve gelir gelmez emniyet amirinin de üst rütbesindeki ikinci sınıf emniyet müdürünü koruma müdürü "teşkilatta pek görülmeyen" biçimde koruma müdür olarak görevlendirdi.
Yasa dışı mı bu durum? Değil. Ancak usul ve teamül açısından şimdiye kadar örneği teşkilat içinde pek görülmüş de değil!
Gülen, ilk terfilerde Soylu tarafından 2017'de Birinci Sınıf Emniyet Müdürü rütbesine terfi ettirildi. Ardından da atamalar kapsamında Emniyet teşkilâtının merkez karargâhında Koruma Dairesi Başkanı olarak görevlendirildi.
Bu konuda daha önce bir yazı yazmıştım. Meseleye ilgi duyanlar buradan okuyabilirler.
Koruma Dairesi'nin görevini, ülke genelinde haklarında koruma kararları olan kişilerin iş ve işlemlerinin takip edilmesi ve korunması gereken kamu kurumlarına ait bina ile tesislerin korunmasını sağlamak olarak tanımlamak mümkün.
Terfi eden Gülen, yeni görevi sırasında nedense Soylu'nun yanından hiç ayrılmadı. Kendi yerine resmiyette bir emniyet amiri görevlendirmesi yapıldı ancak Gülen, neredeyse 7 gün / 24 saat Soylu'yla beraberdi.
İstanbul'da intihar eden Silivri İlçe Emniyet Müdürü Hakan Çalışkan olayındaki baş aktörlerden birisi de aynı Ekrem Gülen. O anlarda da aslında daire başkanı olarak Ankara'da görev yapması gerekirken, Soylu'nun yanındaydı!
Sonrasında ne oldu?
Çalışkan'ın yaşamını yitirdiği olaydan yaklaşık iki sene sonra aniden emekli oluverdi, Gülen. Oysa daha yaş haddinden emekli olmasına epeyce yıl olmasına rağmen. Belki o görevinden çok daha önemli ve kritik görevlere gelme olasılığı mevcutken.
Peki, nerede işe başladı?
İşte burası "çok önemli".
Emniyet teşkilatındaki görevinden aniden istifa edip emekli olan Gülen, Türkiye İş Bankası Genel Müdürlüğü'nde "güvenlikten sorumlu müdür" olarak iş başı yaptı!
Hem de iktidarın her daim Demokles'in kılıcını üzerinde sallandırdığı İş Bankası'nda! (TOLGA ŞARDAN - T24)