"Ulusal paranızı basan kuruma 'bal kavanozu' muamelesi yaparsanız hem paranız değer kaybediyor hem de bu kurumu bilanço zararına sokarak büyük bir itibar kaybı yaratıyorsunuz"
Merkez Bankası tarihinde olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Merkez Bankası 16 yılın ardından ilk kez, 2021 yılında kayda değer bir zararla kapatma yolunda.
Bankanın aralık ayı analitik bilançosundaki ilk verilere göre, kalan günlerde durumu değiştirecek bir işlem ortaya çıkmazsa bankanın 2021 yılını kabaca 30 milyar TL'yi aşan bir zararla kapatacağı anlaşılıyor. Bu, geride kalan çeyrek yüz yılın en büyük zararı anlamına geliyor.
Merkez Bankası en son 2005 yılını çok küçük bir zararla, 131 milyon zararla kapatmış, izleyen yıllarda ise bilançosu kâr yazmıştı. 2018 yılını ise kur artışı sayesinde rekor kârla, 68.9 milyar TL kâr ile kapatmış, 2019 yılını 55.7 milyar TL, 2020 yılını ise 43 milyar TL kârla kapatmıştı.
Merkez Bankası bilanço yapısı nedeniyle, ekonomide işlerin yolunda olduğu dönemlerde düşük kâr sağlarken, ekonomide işlerin kötüleştiği dönemlerde kârı yükseliyor; TL değer kaybettiğinde kâr eden, değer kazandığında ise zarar eden bir tablo sergiliyor. İlk kez bu döngünün dışında kriz yılında zarar yazmış oluyor.
Banka son 20 yılda, üç yılda 2003, 2004 ve 2005'te zarar etti.
2004 ve 2005'te bilançosunda oldukça düşük bir zarar oluşan Merkez Bankası, en yüksek zararı 2003'te yazdı: 1.5 milyar TL (Bugünkü fiyatlarla 8.6 milyar TL).
2001 krizinin etkilerinin henüz sona ermediği, belirsizliklerin devam ettiği bir yıl olan 2003, TL'nin değer kaybettiği, aşırı likiditenin banka tarafından çekilmeye çalışıldığı bir yıldı. O dönem de bugünkü gibi döviz açık pozisyonu olan banka doğal olarak zarar etti.
Peki bu zarar nasıl oluştu?
Hepimiz olan biteni biliyoruz; malum 128 milyar dolar meselesi.
Merkez Bankası'nın brüt altın ve döviz rezervleri, döviz yükümlülüklerini kabaca 50-60 milyar dolar aşan durumda iken, yani döviz pozisyon fazlası varken, kurlar arttıkça büyük bir kâr yazıyordu. Tabii ki kâğıt üzerinde. Bu "değerleme hesabı" olarak bilinen hesapta izleniyor. Bu fazla pozisyondan sattığınızda ise kâr gerçekleşip kâr -zarar hesabına yazılıyor.
Siyasi kazanç hedefiyle faizleri düşük tutmaya, devasa boyutta TL kredi pompalamaya, daha da vahimi faizleri negatif reel faiz seviyesinde tutmaya kalktığınızda döviz talebini patlatırsınız. Öyle de oldu; bu defa döviz satarak, ama bunu 'arka kapıdan' kamu bankaları eliyle yaparak döviz kurunu tutmak istedi hükümet. Bu yolda Merkez Bankası'nın döviz rezervleri eritildi. Bankanın net döviz pozisyonu negatife düştü. Yani varlıkları yükümlülüklerinden 40 milyar dolar fazla iken, 50 milyar dolar eksik duruma geldi. Arada rezervlere eklenen döviz girişleri de satıldı.
2021'de satış dursa da yine yanlış politikalarda ısrar edilince kurlar patladı. Dolar kuru 2020 sonuna göre yüzde 86 artmış durumda. Hâlâ 35 milyar dolar açığı olan Merkez Bankası'nın kur zararı 200 milyar TL'yi aşıyor. Ancak, bu açık swap işlemleri ile bir ayağı bilanço dışında tutulduğu için, bu zararın tamamı 'deftere' yansımış değil. Ancak, swap işlemleri 'aç-kapa' yapıldıkça bu zararın 'kırıntısı' kâr-zarar hesabına yansıyor. Yani 'mızrak çuvala sığmıyor' artık.
Merkez Bankası zarar ederse ne olur?
2003 yılında banka zarar ettiğinde ne oldu? Mart 2004'te Genel Kurulu takiben banka, zararı ihtiyat akçesinden karşıladı.
İhtiyat akçesi, Merkez Bankası yasasına göre yıllık kârından ayrılıp, dağıtılmıyordu. Ancak 2019'da yasa değişikliği ile yıllar içinde birikmiş 41 milyar TL'lik ihtiyat akçesi Hazine'ye aktarıldı. Merkez Bankası'nın 'dibi sıyrıldı'.
Şirketler hukukunda olması bir tarafa, Merkez Bankası yasasına yüzde 20 gibi yüksek ihtiyat akçesi oranları konularak kâr dağıtımının bu yolla azaltılmasının, fren konulmasının amacı; yasa koyucu tarafından, para basma imtiyazının temel bir bütçe finansman kaynağı olarak görülmemesidir. Parasal bir ihtiyattır. Oran da ihtiyat akçesi de küçültüldü.
Şimdi 'zurnanın zırt dediği yere' geliyoruz.
En son bilanço verilerine göre Merkez Bankası 30 milyar TL'yi aşan bir zarara koşuyor da bankanın bilançosundaki ihtiyat akçesi ne kadar? Sadece ve sadece 4.6 milyar TL.
Bu durumda zararı karşılayan bir ihtiyat akçesi yok.
Yapılacak tek şey var; Hazine'nin Merkez Bankası'na zararı karşılayacak bir fon aktarması. Bunun da Hazine borçlanma kâğıdı şeklinde verilmesi muhtemel.
Öyle ya; Merkez Bankası'nın ihtiyat fonuna siyasi direktifle mirasyedi gibi yapışan Hazine için şimdi fatura ödeme zamanı.
İlkokul çocuklarının birinci sınıfta öğrendiği 'sakla samanı gelir zamanı' mottosu hiç kulağınızda kalmamış gibi ulusal paranızı basan kuruma 'bal kavanozu' muamelesi yaparsanız hem paranız değer kaybediyor hem de bu kurumu bilanço zararına sokarak ülkeye büyük bir itibar kaybı yaratıyorsunuz.
Ekonomide yaratılan onlarca enkazın en çabuk su yüzüne çıkanı da Merkez Bankası'nın zararı olacak. Yıllara yayılacak tortusu olanı da. (UĞUR GÜRSES - T24)