'Ama ne yapılırsa yapılsın Nâzımla ne boy ölçüşülebiliyor ne de Nâzım dönüştürülebiliyor. Her dizesinde, her satırında komünistliği, devrimciliği, adanmışlığı kendisini gösteriyor.'
Tayyip Erdoğan henüz “başbakan” olduğu bir dönemde, partisinin il kongresinde Nâzım Hikmet’ten “Kerem gibi” şiirini okuyor. “Ben yanmasam / sen yanmasan / nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.” dizeleri Erdoğan’ın Deniz Baykal ile kavgasına meze ediliyor.
Bu Erdoğan’ın son Nâzım okuyuşu olmuyor. Seneler geçtikçe her fırsatta Nâzım Hikmet’ten “güç alma” ihtiyacı hissediliyor. Hiroşima katliamında ölenleri anmak için Nâzım’ın “Kız çocuğu” şiiri kullanılıyor.
Erdoğan veya danışmanları Nâzım’ı alıntılama konusunda bile tembel davranıyor. Ne zaman Hiroşima, 23 Nisan, çocuklar veya gençler anılıyor, “Kız çocuğu” şiiri yeniden “dolaşıma sokuluyor”.
Nâzım Hikmet’in, kim olduğundan ne düşündüğünden bağımsız biçimde kullanılması adet haline geliyor.
Kılıçdaroğlu'ndan Akşener’e, Karamollağlu’ndan Davutoğlu’na herkes mutlaka “hatırlıyor” büyük şairi.
Nâzım unutturulamıyor
Siyasetçilerin Nâzım Hikmet ile ilişkileri faydacı bir yan taşıyor. Bunun bir nedeni Nâzım Hikmetsiz bir Türkiye’nin düşünülemeyecek olması.
Nâzım Hikmet Türkiye’nin ve dünyanın büyük şairi olarak kavga etmesi zor bir karakter. Ancak Nâzım’ın dizelerinin bu kadar serbestçe kullanılmasının bir diğer nedeni de komünist şairin olduğu haliyle anılmasının tehlikelerinden kaynaklanıyor.
Nâzım bir örgüt insanı, TKP üyesi, komünist ve hiçbir zaman boyun eğmeyen, her daim düzenle kavgayı öğütleyen güçlü ve etkili bir kişilik. Üstelik bu, şiirlerinin her dizesinde hissediliyor.
Bu nedenle Nâzım, içi boşaltılarak popülerleştirilmesi gereken bir karaktere dönüşüyor. Etrafındaki herkese enerji vermiş, onları mücadeleye çekebilmiş bir karakterin yeni kuşaklara da enerji vermesinin önüne böyle geçilmeye çalışılıyor.
Öte yandan Türkiye sağının ileri, gelişkin olana, yurtseverliğe ve antiemperyalizme alerjisi de Nâzım’dan başkasının alternatif olabilmesini engelliyor. Türkiye sağının karakterleri halk ile temas kurmak istediklerinde, meşruiyet kazanmak istediklerinde memleketin gerçek sevdalısına, Nâzım Hikmet’e başvurmak zorunda kalıyorlar.
Nâzım ile kavga edilemiyor
Oysa ki Türkiye sağı Nâzım’a yenik düşmeden önce onunla ilkin cepheden kavga etmeyi tercih ediyor. Çünkü Nâzım Hikmet solun, sosyalizmin, komünizmin en önemli simge isimlerinden biri. Sol 1960’lar ile güç kazanırken Nâzım Hikmet antikomünizmin hedeflerinden biri olmaya devam ediyor.
Necip Fazıl’da cisimleştiği haliyle bu kavganın ürünleri Türkiye sağına boyundan büyük işlere kalkıştığını hatırlatıyor. Ancak Türkiye sağının imdadına önce 80’ler ve sonra 90’lar yetişiyor.
12 Eylül, büyük bir tehdit olan sol ile kavga ederken, yeni bir solun, sola ait olan değerlerden arındırılmış bir solun temellerini de atmış oluyor. 90’lar Sovyet Birliği’nin yıkılışını getiriyor. Artık dünyada ve Türkiye’de tehdit olmaktan çıkmış olan sol, ılımlılaştırılıp sağın meşruiyet kaynağına dönüştürülmeye uygun hale geliyor.
Nâzım Hikmet ile ancak kavga edebilecek bir karakter, faşist Alparslan Türkeş MHP’nin 1994 yılındaki kurultayının kapanış konuşmasında Nâzım’ın “Davet” şiirinden dizeler okuyor. Faşist hareketin psikolojik adaptasyonunda önemli bir adım atmış oluyor.
Nâzım “Milli kültürün zenginliği”nin içerisinde bir yere yerleştirilmeye çalışılıyor. Kavga edilmesi, komünizmden arındırılması mümkün olmayan büyük şair hile ile iki yüzlülük ile halkın değil, “herkesin şairi” yapılmaya çalışılıyor.
“Nâzım Hikmet vatan şairi olamaz.” diyen Demirel, 32 yıl sonra, 20 Kasım 1999 AGİT zirvesinin kapanışında Nâzım’ın “Davet” şiirini okuyor. Ve sağın adaptasyon süreci tamamlanıyor.
Sermaye neden Nâzım ile uğraşıyor
Ama Nâzım’ın içinin boşaltılmasında büyük adım Nâzım’ın uzlaşmaz düşmanından, burjuvaziden geliyor.
Önce Nâzım’ın telif hakkını ele geçirerek siyasal Nâzım’ı hukuki Nâzım’a dönüştürmeye çalışıyorlar. Yapı Kredi Yayınları Koç ailesinin sponsorluğunda Nâzım’ı bir metaya dönüştürmeye çabalıyor.
Nâzım okunsun diye değil, okunmasın diye basılıyor. Nâzım Hikmet sansürlü, komünistliği arka plana itilmiş bir aşk şairine dönüşebilsin diye büyük bir kampanya başlıyor.
Liberal kalemler ideolojisiz ve sevdalı Nâzım’ı çok seviyorlar, herkese tavsiye ediyorlar. Tavsiye ederken çarpıtmayı temel yöntem olarak kullanmayı elbette unutmuyorlar. Nâzım her daim örgütlü bir komünist iken ve bununla övünüyorken, Sovyetler Birliği’nin içten savunucusu iken Nâzım’ın içeriden eleştirileri onun aykırılığına ve muhalifliğine kanıt olarak gösteriliyor.
Yayınevi ise bu sevgiyi paraya dönüştürürken siyasilere de her fırsatta alıntılamak görevi düşüyor.
Erdoğan Nâzım olmadan konuşamayacağından, İmamoğlu ise bir reklam kampanyasının karakteri olarak sinirleri alınmış, ayrımları ortadan kaldırılmış, sağda uzlaştırılmış bir toplum projesinin neferi olarak Nâzım’a başvuruyor.
Ama ne yapılırsa yapılsın Nâzımla ne boy ölçüşülebiliyor ne de Nâzım dönüştürülebiliyor.
Her dizesinde, her satırında komünistliği, devrimciliği, adanmışlığı kendisini gösteriyor.
Bu büyük kavga Nâzım’dan güç almaya devam ediyor. (SOL.ORG)