Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Meclis’te yaptığı grup konuşmasında çok tartışılan bir cümle sarf etti. Haziran İsyanı’na katılanlara “çürük” ve “sürtük” ifadelerini kullandı. Sürekli prompter’a bağımlı konuşan ve çok ağır ifadelerine de tanık olduğumuz Erdoğan’ın metninde, yine de “sürtük” ifadesinin yer alması ilginç geldi.

Videoyu bir kez daha izledim. Ve aslında metnin şu şekilde yazıldığını düşünüyorum: “ 9 yıl önce ağaç bahanesi ile çakılan kıvılcım bir anda bir kalkışmaya dönüştü. Kamu binalarının, polis araçlarının, işyerlerinin, otobüslerin, sokakların yıkıldığı Gezi olaylarının arkasında hangi güçlerin olduğunu tarih de yazıyor. Bunlardan bu millete hayır gelmez…”

Ama araya önce bir es verdiği bir cümle söyleyip “Evet” dediği bir bölüm var. Orada şu sözleri sarf ediyor: “Düşünün Dolmabahçe Valide Sultan Camii’nin içinde bu eşkıyalar, bu teröristler bira şişeleriyle, bira kutularıyla adeta caminin içini pislemişti. Bunlar böyle. Bunlar çürük, bunlar sürtük.”

İÇİNDEN GELDİĞİ GİBİ…

Gazeteciler olarak Erdoğan’ın muhalefet partilerine, liderlerine hatta işçi ve çiftçilere yüzlerce hakaretamiz cümlesine tanıklık ettik. Ama bu cümle diğerlerinden farklı. Burada Erdoğan’ın hangi psikoloji ile Gezi’yi hedef aldığı, Gezi’nin Erdoğan üzerinde yarattığı travmalar üzerine söz söyleme yeterliliğimiz yok. Selçuk (Candansayar) hoca belki bize yardımcı olacak değerlendirmelerde bulunabilir.

Prompterden uzaklaştığında söylediği sözlerin siyaseten değerlendirmeye ihtiyacı var. Erdoğan birkaç saniyelik bölümde gayri resmi, içinden gelen, olmasını istediği Türkiye’yi ve de kuşkusuz önümüzdeki bir yılı da özetlemiş oldu.

Resmi metin de çok parlak değil. İçinde hakaret, şiddet dolu bir dizi cümle bulmak mümkün. Ama duygularını kattığı bölüm var ki resmisine rahmet okutur cinsten.

Her şeyden önce toplumun tamamına cumhurbaşkanlığı yapmayacağını açıkça deklare ediyor. İçinde gençlerin, kadınların, aydınların, sanatçıların, bilim insanlarının bulunduğu milyonlarca insana “çürük” ve “sürtük” diyor. Cumhurbaşkanı, köktenci radikal bir parti lideri gibi konuşmayı tercih ediyor. Yine Selçuk Hoca’nın alanına girebilirim ama yüz hatları bile değişiyor.

İkincisi doğru olmadığı defalarca ispatlanmış “Camide bira içtiler” sözünü tekrarlıyor. Yine başka bir hassasiyeti okşuyor ve oradan sonuç çıkarmaya çalışıyor.

Öfke dili, konuşmasının tamamına hâkim olsa da özellikle o bölümlerde zirveye çıkıyor. Her bir saniyesinde seçimin güle oynaya geçmeyeceğinin sinyallerini veriyor.

SEÇİMİN DİLİ BELLİ

Az bir ihtimal olsa da bazı AKP yetkililerinin “sürtük” kısmını düzeltme gayretlerine tanık olabiliriz. Ama esasına dair bir itiraz gelmeyecek.

Erdoğan’ın ekonomiden, refahtan, iyilikten ve güzellikten bahsetme şansı kalmadı. Bugün bir kez daha belli oldu ki tüm muhalefet güçleri “Haçlılar, dış güçler, din düşmanları, milli bakamayanlar” olarak kodlanacak. Din eksenli bir siyaset seçimin temel belirleyeni olacak.

Bunlardan istediği sonucu alabilir mi? Çok zor görünüyor, hatta imkânsız. Ama seçim atmosferinin “evet” ile “kamu binaları” arasında kalan duygu, fikri iklim içinde geçeceğini ve devlet olanaklarının buna göre dizayn edileceğini söyleyebiliriz.

Muhalefeti zor bir süreç bekliyor. Ama 20 yıldır zor içinde yaşayan muhalefet güçleri duruma çok yabancı değil. İktidar hiç bu duruma düşmemişti. Esas sıkıntı onlarda ve bu durum dillerinden yüzlerine kadar her hücrelerine yansıyor. (YAŞAR AYDIN - BİRGÜN)

Daha yeni Daha eski