Sigara tiryakileri (izmaritleri söndürmeden atıyorlar), alkol içenler (cam şişeleri ormanlara sallıyorlar), mangal düşkünleri (sönmemiş külleri döküyorlar), köylüler (anız yakmayı bilmiyorlar), bizler, bizler… Ya onlar?
Kanada, Haiti, Yunanistan derken, elbette bizim başımıza gelmesi de kaçınılmazdı. Akdeniz’de beklerken Çanakkale yandı. 52 saat sonra kontrol altına alınabilen yangında 2 bin 500 hektar alan yandı, bitti, kül oldu (3 bin 500 futbol sahası). Çok değil iki yıl önce, 2021 Ağustos’unda Antalya ile Muğla başta olmak üzere birkaç kentte çıkan ve 15 gün süren yangında ise 139 bin 503 hektar orman alanı yanmıştı, bitmişti, kül olmuştu (195 bin futbol sahası).
Suçlu? En büyük suçlu küresel iklim değişikliği! Konuyla ilgili neredeyse her bilimsel makalede standart bir cümle; “iklim değişikliği nedeniyle meteorolojik parametrelerde (sıcaklık, yağış, rüzgâr, nem gibi) oluşan değişim ile birlikte büyüklüğü değişen yangınlar olarak ortaya çıkmaktadır.” Bunda da insan etkisinin önemini kabul edelim (1) ama güneşe, değişmeye başlayan dünyanın yörüngesine de biraz “suç” atalım.
Sonra ki suçlu? Elbette bizleriz! Dikkatsizliklerimiz, ihmallerimiz, kazalarımız ve biraz da kasıtlı olanlarımız. Sigara tiryakileri (izmaritleri söndürmeden atıyorlar), alkol içenler (cam şişeleri ormanlara sallıyorlar), mangal düşkünleri (sönmemiş külleri döküyorlar), köylüler (anız yakmayı bilmiyorlar), bizler, bizler… Bir de ormandan “nefret eden” kasıtlılarımız var.
Söndürme? “Çok şükür” o konuda artık sorunumuz kalmadı. Hatırlarsanız birkaç yıl önce neredeyse bütün toplum feryat ediyordu; neden yangın söndürme uçaklarımız, helikopterlerimiz yok diye. 20 yıllık iktidarının sonunda AKP, neyse ki bu feryatları dinledi ve uçaklar, ihalar (sihalar bu işe yaramıyor), helikopterler edindi. (Böylece Erdoğan da kendi uçaklarından birini satıp, yangın söndürme uçakları almaktan kurtuldu).
Eee, artık yapacak bir şey yok! Orman yangınları çıkar, bizler de “ciğerlerimiz yanıyor” (hem ülkemizin, hem kendimizin) diye feryat ederiz. Ve seyirlik bir olay olarak; ateşin kızılını, uçaklardan bırakılan suyun bembeyaz buharlaşmasını izleriz.
YA GERÇEK, GERÇEKTE GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ Mİ?
Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre 2012 ile 2021 yılları arasındaki on yıllık dönemde yaşanan orman yangınlarının yüzde 5,3'ü kasıt, yüzde 34,5'i ihmal ve kaza, yüzde 11,9'u da “doğal nedenlerle” gerçekleşti. Yangınların yüzde 48,3'ünün ise nedeninin bilinmiyor(muş).
Dikkat edilirse doğal nedenlerle gerçekleşen yangınların oranı yüzde 11,9 (ki doğal nedenlerle yanan alanların oranı daha düşük). Yani küresel iklim değişikliğinin sorumlu olduğu oran yüzde 11,9. Orman yangınlarının sadece beşte biri!
Peki, ihmal ve kazalar sadece (ne yaptığının farkında olmayan) insanlardan mı kaynaklı? Ormancılar Derneği'nin raporu (2), son 10 yılda kazaya dayalı çıkan yangınlarda enerji tesislerinin yüzde 20,44'lük oranla açık ara başı çektiğini gösteriyor.
Bunlara bir gerçek (bilgi) daha ekleyelim; “Yangınlarla mücadele için hava filosu gereklidir. Ancak uçak ve helikopterler yangınların başlangıç aşamasında etkindirler. Yangınlar büyüdükten ve şiddetlendikten sonra havadan atılan su ağaçlara ulaşamadan buharlaşır. Bu aşamada yer ekipleri önem kazanır.” (3)
Yine Türkiye Ormancılar Derneği'nin 2023 yılı raporuna göre “son yıllarda yangın sayısı oransal olarak çok fazla artmamış olsa bile, yanan alan miktarının ciddi oranlarda artmış olduğu, bunun da yangına erken müdahalede ve yangınla mücadelede yaşanan yetersizliklerden kaynaklandığı görülüyor”.
EN BÜYÜK ÇEVRECİ, ENERJİ/MADEN ŞİRKETLERİNİN ARKASINDA
Ama olsun, “En büyük çevreci biziz” diyen Erdoğan, nasıl olsa yanan yerlere milyarlarca (sayıyı sorgulamayın) ağaç dikerek, durumu telafi eder. Bu sayının gerçek olduğundan şüpheniz mi var?
Şüphesi olanlar için bir bilgi; AKP’nin iktidar olduğu 2003-2020 yılları arasında ormanlık alanlarla ilgili kanun hükümleri 27 defa değiştirilerek ormanlık alanların talan edilmesi kanunla uygun hale getirildi. Cumhurbaşkanı’na ormanlar üzerinde tam yetki veren 6831 sayılı Orman Kanunun Ek 16. Madde uygulamasıyla 2018’ten bu yana yüzlerce hektar ormanlık alan vasfını yitirdi.
“Ağaçlandırma çalışmaları ve orman alanlarında yapılaşmalara verilen izinler birlikte değerlendirildiğinde, 2019 yılından itibaren verilen izinlerin kapladığı hektar alanların, ağaçlandırma çalışmaları yapılan hektar alanların önüne geçtiği gözlemleniyor.” (4) Yani ormanlar artmıyor, azalıyor, asıl nedeni de yangınlar değil!
Türkiye’de orman alanları; 6831 sayılı Orman Kanunun 16., 17. ve 18. maddelerine dayanılarak “kamu yararı” ve “zaruret” gözetilerek çeşitli alanlarda kullanıma açılmakta.
16. madde maden arama, işletme, tesis ve altyapı tesis izinlerini; 17. madde yol, liman, havaalanı, Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis, turistik tesis, enerji santrali, tünel, hastane gibi alanlara verilecek izinleri; 18. madde ise balık üretim tesisleri, odun kömürü ocakları, define arama, arkeolojik kazı ve restorasyon izinlerini kapsıyor. Kısacası ormansızlaştırılma, bir AKP politikasıdır! (Ormancılık sektörünün sera gazlarının yayılımının önüne geçebilen tek sektör olma özelliğini taşıdığı biliniyor, olmasına rağmen)
SİSTEMİ DEĞİŞTİRMEDEN ÇÖZERİZ, EVELALLAH
Orman yangınları elbette engellenemez (depremlerin engellenemeyeceği gibi) ama verdiği zarar en aza indirilebilir! Nasıl mı? Bunun kapsamlı bir araştırmayı ve önerileri TEMA Vakfı yapmış zaten. (5) Başlıklar: Vatandaşların Alması Gereken Önlemler, Yetkililerin Alması Gereken Önlemler, Politika Düzeyinde Alınması Gereken Önlemler, Medya ve Kurumların Alması Gereken Önlemler, Enerji nakil ve dağıtım şirketlerinin (6) alması gereken önlemler. Hatta Milli Eğitim Bakanlığının, Diyanet İşlerinin alması gereken önlemler bile mevcut.
Bu arada söylemek gerekir ki TEMA da “sütten çıkmış AK kaşık” değildir! Önerilerinden en çarpıcı olanlarından biri; “6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 17. maddesi kapsamında verilecek izinlerin kapsamı daraltılmalı”. Ancak 16. ve 18. Maddelere ise tek bir laf etmiyor TEMA. Yani “maden aramaya, işletmeye, odun kömürü ocakları açmaya, falan…17. Maddenin de kapsamı daraltılsın sadece; “daha ufak havaalanları yapın diyor”, herhalde.
Her şeye rağmen TEMA’nın “Politika Düzeyinde Alınması Gereken Önlemler” başlığındaki iki noktanın önemini vurgulamak gerekli!
-İklim değişikliği senaryoları da göz önüne alınarak aynı bölgede birden fazla noktada çıkabilecek ve mücadelesi zor orman yangınlarına karşı “Büyük Orman Yangınları Eylem Planları” hazırlanmalı ve uygulanmalı. İklim değişikliği senaryoları dikkate alınarak orman ekosistemlerinin direncini artırmaya ve uyumunu sağlamaya yönelik tedbirler alınmalı.
-İl orman yangınlarıyla mücadele komisyonuna Sivil Toplum Kuruluşları'nın katılımı sağlanmalı. Siz bunu; “sendikaların, odaların, siyasi partilerin, üniversitelerin, köy derneklerinin, demokratik kitle örgütlerinin katılımı sağlanmalı” diye okuyun.
Şu anki iktidarın, bunları bile yapma tercihinde bulunması imkansız.
BELKİ DE GERÇEK ÇÖZÜM…
Şimdi soralım; Erdoğan’ın AKP iktidarı ve onların fıtratı, bu ülkede orman yangınlarının topluma ve doğaya verdiği zayiatı “en aza” indirebilir mi? Doğanın ve toplumun çıkarının yerine, sermayenin ve bir avuç zümrenin kişisel çıkarını önceleyen, hatta bunun stratejisini kuran bir iktidardan bunu beklemek abesle iştigaldir. Ve ayrıca “Allah her şeyi ama her şeyi insan için (daha doğrusu erkek için) yarattı” düsturu sahip olanlardan beklemek, iki kat abesle iştigaldir.
Ya muhalefet partileri? Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. CHP’nin, İYİP’in, DEVA’nın, Gelecek’in (ve bilumumunun mesela Zafer’in) iktidar olmaları durumunda radikal bir dönüşüm beklemek, akıl karı mı? Yani enerji, maden şirketlerine posta koymak, kişisel çıkar beklentisi olanları kovalamak, fıtratlarını reddetmek, kısacası; kişisel çıkarlarından (ahşap evlerinden ve ahşap koltuklarından) ve kapitalizmden vaz geçmeleri mümkün mü? Doğayı sömürmekten vaz geçmeleri mümkün mü?
Alın size, sosyalist olmak için bir neden daha… (YAVUZ HALAT - GAZETE DUVAR)
1) Aşırı sıcak hava dalgaları, yetersiz yağış, seller, orman yangınları, zirai don ve şiddetli dolu gibi felaketler bir bütün olarak sermaye birikimini hedefleyen uygulamaların, üretimlerin, müdahalelerin dolaylı ve doğrudan sonuçlarıdır. Biyo-yakıt kullanımının yaygınlığı, endüstriyel atıkların ve gaz salınımlarının atmosferi ve denizleri aralıksız biçimde zehirlemesi, ormanların insan eliyle katledilmesi, sucul sistemlerin sermaye birikimine sokulması dünyamızı geri dönülemez biçimde tüketmektedir.
2) https://www.ormancilardernegi.org/Documents/24c06fcf-500e-4b5c-90a3-163f5e62b0d6.pdf
3) DW Türkçe'ye konuşan İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Doğanay Tolunay.
4) https://www.dogrulukpayi.com/bulten/orman-yanginlari-orman-varligi-ve-sonrasi
5) https://www.tema.org.tr/calismalarimiz/orman/daha-yanmadan/orman-yanginlari-oncesinde
6) Buraya bir dipnot koymak zorunlu! Enerji şirketleri kendi kendine önlem almaz, onlara sadece zorunlu olarak önlem aldırılır.