Page Nav

HIDE

DÜNYANIN SESİ

GRID_STYLE

EN YENİLER

SHOW_BLOG

"Burası Politeknik... Burası Politeknik... Şimdi içeri giriyorlar! Her yerden ateş ediyorlar! Halkımızı dayanışmaya çağırıyoruz!"

Kasım’ın 17’sinde, faşizme karşı insanlık tarihinin en şanlı direnişlerinden birisini, Politeknik Direnişi’nin 45. yılını anacak Yunanistan ...


Kasım’ın 17’sinde, faşizme karşı insanlık tarihinin en şanlı direnişlerinden birisini, Politeknik Direnişi’nin 45. yılını anacak Yunanistan halkları. Atina Ulusal Teknik Üniversitesi’nin, yani kısa adıyla Politeknik’in 1973 Kasım’ında tank paletleriyle çiğnenmiş girişinde yer alan, kafası kopan öğrencinin bronz heykeline çiçekler ve çelenkler bırakılarak başlayacak anma, her yıl olduğu gibi. Direniş üç gün sürmüştü, anma da üç gün sürecek. Kuşkusuz bu yıl da, “ekmek, eğitim ve özgürlük” talebi tüm can yakıcılığıyla sloganlarda yükselecek. ‘73 Kasım’ın 14’de radyo dalgalarında yankılanan öğrenci gençliğin çağrısı sokaklara yayılacak yeniden:

“Burası Politeknik… Burası Politeknik…

“Bütün halkımızı, işçi ve emekçileri sokaklara, cuntaya karşı özgürlük mücadelesine katılmaya çağırıyoruz!”

YUNANİSTAN’DA FAŞİZMİN İZLERİ

Politeknik Direnişi’nin 45. yılına girdiğimiz bu ayda, direnişin bazı temel yönlerini Rıza Özlütaş’ın Eylül 2017’de Kor Kitap’tan çıkan Burası Politeknik kitabına dayanarak aktaracağız.

Faşizme karşı direniş Yunanistan halklarının tarihinde uzun ve çetin bir süreci kapsar. Bu süreç içinde Yunanistan halklarına zulmeden üniformaların rengi değişse de ellerindeki silahların namluları hep aynı amaca doğrultulmuş denebilir: Tekellerin halka karşı egemenliğinin sürmesi için. Yunanistan halkı 2. Paylaşım Savaşı’nda Nazi Almanya’sıyla Mussolini İtalya’sının işgalini yaşamış, toplama kamplarını görmüş ve büyük kıtlıkla[2] ilk elden tanıştırılmıştır. Bu dönem aynı zamanda Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) önderliğinde kurulan Halk Kurtuluş Ordusu (ELAS) ile Kurtuluş Cephesi’nin (EAM) yüz binleri harekete geçirdiği bir mücadele hattını doğuracaktır. İktidarı ‘kıl payıyla’ kaçıran Yunanistan komünistleri ELAS’ın silah bırakmasına yol açacak Varkiza Anlaşması’nın hemen ardından katliam ve tutuklamalarla karşılaşır.


1946’da burjuva diktatörlüğü tarafından Yunanistan emekçileri ve komünistlere karşı sürdürülen ‘sürek avı’ artık bir iç savaşa dönüşecektir. İç Savaş 49 yılında bittiğinde komünist hareket ağır bir yenilgi almıştır. Savaştan kurtulabilen binlerce komünist başta Arnavutluk, Sovyetler Birliği, Polonya ve Yugoslavya’ya sığınacaktır. Gavrilis Labatos’un, “Yunan politik ilticacılar Taşkent’te”adlı araştırmasında bu sayının 55.881’i bulduğu belirtilir.[3]

1950’ye gelindiğinde ise hava tersine dönecektir. Komünist hareket yeniden toparlanmaya başlamış, illegal ağlarını kurmuş, devrimci basın ve yayın kitlelere ulaştırılır olmuş ve başta Atina olmak üzere şehirlerde örgütlülüğünü yeniden sağlamıştır. Burjuva diktatörlüğünün ‘imha’ politikası yürürlüktedir. Tutuklamalar, katliamlar ve idamlar Yunan devletinin terör politikasının enstrümanları olarak acımasızca sürdürülür. Nazım Hikmet’in “Karanfilli Adam” şiirini yazdığı Beloyannis işte bu imha politikasının en bilinen kurbanı olur.[4] Beloyannis dahil çok sayıda yoldaşını bu saldırı dalgasında kaybeden KKE, legal alanda etkinliğini arttırmak için Birleşik Demokratik Sol (EDA) hareketini kurmaya yönelir. EDA, 1951 yılında yapılacak seçimlerde 10 milletvekiliyle Meclis’e girecektir.

Meclis’te aldığı net tutumla kısa sürede EDA’nın devrimci milletvekilleri burjuva hükümetinin karşısında kolaylıkla seçilir. “Yunan halkının emperyalizmin savaş arabasının arkasına takılmasına” ve NATO’ya karşı yürüttüğü sert muhalefet bu net tutumunörneklerindendir. Bu mücadelesiyle geniş halk kitleleri arasında çabuk taban bulan EDA’dan kurtulmak, burjuvazinin “ahırı”nın bilindik sükunetini sağlamak için seçim sisteminde ani değişiklikler kararlaştırılır. Bir yıl sonra yapılacak seçimlerde, salt çoğunluğu elde eden burjuva partisi dışında hiçbir partiye milletvekili çıkarma olanağı tanımayacak yeni sistem tam da buna hizmet etmektedir. İtirazın ve tartışmanın olmadığı bir Meclis, yeni “Yunan demokrasisi”nin dayanağıdır!


Legal alanda bir cephe olarak kurulan EDA hareketi, 1956 yılında yasal bir partiye dönüştürülür. 1958 yılında tekrarlanacak seçimlerde salt çoğunluğu elde edebilmek ve etkisini güçlendirmek adına KKE, illegal örgütlerini dağıtma ve üyelerini EDA saflarında mücadeleye katma kararı alır. Aynı yıl tekrarlanacak seçimlerde EDA, yüzde 24,4 oy oranı ve 78 milletvekiliyle Meclis’e girebilmeyi başarır. EDA artık ana muhalefet partisi konumundadır. Bu gelişmeyi bir ‘tehdit’ olarak değerlendiren devlet ve ordu tekrar bir terör dönemini başlatır. Öyle ki, 1961 yılında yapılan “ölülerin ve ağaçların oy kullandığı” seçimlerde, EDA, büyük bir baskı ve şiddetle karşılaşarak bazı seçim bölgelerinde seçimlere direkt katılamazken, seçime katılabildiği bölgelerde de seçim çalışması yapamayacaktır.

BARIŞ İÇİN YÜRÜMEK

EDA, “soğuk savaş”ın uluslararası etkisine ve başta ABD ve NATO’nun emperyalist saldırganlığına karşı 1963 Nisan’ının 21’inde Atina’nın Maratona[5] ilçesinden başlayacak ve Atina’da son bulacak yaklaşık 50 kilometrelik bir uzun Barış Yürüyüşü yapma kararı alır. Barış, bugün de olduğu gibi, egemenlerin kabul edemeyeceği en canlı taleplerden birisidir o günlerdede. Birkaç örnekle bu talebin canlılığını hemen hatırlatabiliriz: Vietnam Savaşı devam etmektedir ve Domuzlar Körfezi[6] çıkarması daha yeni başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Dünya artık bir savaş alanıdır. “Soğuk savaş”ın uluslararası etkisiyse en belirgin şekilde NATO’nun “kanatları” durumundaki bu yakasında hissedilmektedir. Üstelik etkisi de neredeyse geometrik büyümektedir. Yasaklamalara ve devletin zorbalığına rağmen halk öbek öbek başlangıç noktasına ilerlemeye çalışmış, sokaklarda kolluk kuvvetlerinin açık şiddetiyle karşılaşmıştır. Sabahın ilk saatlerinde “toplumsal asayişi bozma ve teröre destek verme” suçlamasıyla gözaltına alınanların sayısı 600’ü aşar. Her türlü engellemeye rağmen EDA milletvekili Grigoris Labrakis ile üç yoldaşı yürüyüşü başlatacak, yol boyunca darp edilecekler ve en sonunda yalnız kalan Labrakis yürüyüşü bitiremeden gözaltına alınacaktır. Ancak bu da yetmez. Barış talep etmesinin bedelini,Labrakis, bütün sokakları bir direniş alanına çevirmiş bu yürüyüşten yaklaşık bir ay sonra düzenlenen barış panelinin çıkışında öldürülerek ödeyecektir.

ALBAYLAR CUNTASI SAHNEYE ÇIKIYOR

1960’lı ve 70’li yıllarda emperyalizmin jandarması ABD, ‘savaş arabası’ NATO’nun şemsiyesinde “komünizm tehlikesi”ni silmek, hakimiyet alanlarını güçlendirmek ve yaymak için etki alanının zayıfladığını düşündüğü ülkelerde ya hükümet değişikliklerini gündeme getiriyor ya da “Prometheus” planı kapsamında darbeler örgütlüyordu. Bu kapsamda“bizim çocuklar”ın Yunanistan, Şili, İspanya, Portekiz ve Türkiye versiyonları sırayla devreye girdiler.

Darbelerin işleyişi NATO yönetmelikleri kapsamında biçimleniyordu. Silahlı birliklerin nasıl harekete geçirilecekleri, stratejik noktaların saptanması, devrimci hareketlerin dağıtılması ve mümkünse yok edilmesi bir plan dahilinde sürdürülmüştür.

21 Nisan 1967’de gecenin geç saatlerine kadar süren Bakanlar Kurulu toplantısında alınan kararlar deyim yerinde ise kağıt üstünde kalır. Çünkü tanklar ve askerler sabah saat üç otuz sularında Meclis’i, radyo kurumlarını, postaneleri, bakanlıkları ve sarayı abluka altına alır ve sabaha karşı radyo dalgalarının ulaştığı her evde Albaylar Cuntası’nın yönetime el koyduğunu açıkladığı bildirisi duyulur. Bildirinin ifade ettikleri gayet tanıdıktır: “Ülkeyi komünizm tehlikesinden korumak, huzur ve asayişi temin etmek, milli birlik ve bütünlüğü sağlamak için ordu yönetime el koymak zorunda kalmıştır.”[7]


Gerçek ise oldukça farklıydı: “Ordunun iç savaştan sonra kazandığı güç ve oynadığı rol Nisan darbesiyle pekiştirildi. Aslında hakim sınıflar Papandreu’nun programını –hiçbir noktada mevcut burjuva devletinin sınırlarını aşmıyordu– kabul etmişti. Dolayısıyla albayların öne sürdüğü darbe gerekçeleri geçerli olmaktan uzaktı. Hakim sınıfları korkutan asıl neden toplumsal direniş ve mücadelelerin kontrolden çıkma olasılığının güçlenmiş olmasıydı.”[8]

Faşist diktatörlük, Yunanistan’da üç farklı yüzle görünür: Tuğgeneral Stilianos Pattakos, albay Yorgos Papadopulos ve albay Nikolaos Makarezos. Şimdilik etkili bir gölge olarak kalan Dimitrios İoannidis de, arkalarında seçilir. Cuntacılar kanlı ellerini çok da gizleme taraftarı değillerdir. Genelkurmay Başkanının askeri polisler tarafından tutuklamasının hemen peşi sıra Odissa Aggeli yeni Genelkurmay başkanı olarak atanır. Tüm ordu birliklerine verdiği ilk emir, “asayişin sağlanması ve devrimin korunması” için “devrime muhalefet edenlere karşı” taviz verilmemesini içerir. Bu doğrultuda binlerce gazeteci, devrimci, parti yöneticisi, aydın, sendikacı tutuklanır. Tutuklananlar arasında Gergios Papandreu’nun oğlu Andreas Papandreu, eski Güvenlik Bakan yardımcısı Mixalis Papakonstantinos ve sosyalist hareketin tanınan önderlerinden Manolis Glezos[9] ve Leonidas Kirkos da vardır. EDA Partisi’nin hemen kapatılması kararlaştırılır. EDA yöneticilerinden Panayoti Eli ve Maria Kalava güvenlik güçlerinin emrine uymadıkları için katledilirler. Kral ise,“kan akmasını önlemek” gerekçesiyle cunta hükümetini onaylar. Kurulan hükümetin başına Anayasa Mahkemesi Başkanı Konstantinos Kollias getirilir. Darbenin on gün sonrasının bilançosunda 6 bin 509 kişinin tutuklandığını ifade edilir.

Denebilir ki, Cunta’nın sahneye çıkışındaki saldırgan tutum daha sadece başlangıçtır. Gerek uluslararası konjoktürel durumun yansıması, gerek ulus içinde sömürünün sonuçlarına karşı yükselen her tepkiye Cunta’nın hep tek bir cevabı vardır, o da terörün dozunu arttırmaktır. Geleceğini ve kaderini NATO’ya bağlanmış Yunanistan aslında çıkması muhtemel birçok savaşın ön cephesidir. Namlusu Sovyetler Birliğine doğrultulan silahlar, Arap-İsrail Savaşı’nın ertesinde ABD’nin Arap petrol kuyularını vurma tehdidi tüm Yunanistan’ı askeri bir üsse çevirir. 6. Filo, Pire ve Elefsina limanlarıyla Yunan sularında mekik dokur. Üstelik evrensel ölçekte anti emperyalist mücadele güç kazanmaktadır. Tayland halkı ayaklanmıştır, Afrika bağımsızlık hareketleriyle çalkalanmaktadır, Vietnam’da Big Brother yenilmiştir. Filistin Siyonizm’e karşı müthiş bir direnç sergilemektedir ve 68 hareketi yükseliştedir. Cunta ve Amerika ve NATO’yla ilişkiler bu zaman diliminde yaşanır.

“Diğer yandan petrol krizi adı da verilen ekonomik kriz Yunanistan ekonomisini oldukça olumsuz yönde etkilemiş, işçi ve emekçilerin zaten karşı karşıya oldukları zorlukları ikiye katlamıştı. 1929 yılından sonraki büyük kriz olarak adlandırılan kriz süresince Yunanistan’da enflasyon devasa boyutlara ulaşmıştı. Sokak aralarına kurulan halk pazarlarına gidebilmek için bile çanta dolusu paralara gereksinim oluşmuştu. En aktif sektör olan inşaat sektörü durmuş, yabancı şirketlere verilen ihalelerin her birinin altından skandallar çıkmıştı. Albaylar Cunta’sı giderek teşhir ve tecrit oluyordu. Çareyi baskı ve terörü artırmakta bulan cunta, işçi, emekçi ve gençlik hareketine azgınca saldırıyor, baskı, işkence ve yasaklamaları daha sistematik bit duruma getiriyordu.”[10]

HAVA DÖNDÜ İŞÇİDEN…

1973 yılı halk hareketlerinin sokaklara yayıldığı bir dönem olur. 8 saatlik iş günü, sendikal hak ve özgürlükler, ücretlerin yükseltilmesi, sosyal güvenlik sisteminin iyileştirilmesi, grev ve toplu sözleşme hakkı kitlesel gösterilerle talep edilmektedir artık. Pire İşçi Merkezi bu talepler etrafında bir bildiri yayınlamış ve işçileri genel kurul toplantısına çağırmıştır. Grev için kararlı bir duruş sergilenir. Kavala’da balıkçılık sektöründeki emekçiler, Atina’da basımevi işçileri, havaalanında çalışan teknisyenler, ulaşım ve enerji işçileri zaten grevdedir. 1 Mayıs kutlamalarında gayet net politik talepler alanlara çıkılır: Cunta karşıtı talepler dillendirilir, ABD ve NATO karşıtı sloganlar   ön plana çıkar. Özgürlük ve demokrasi en temel talep olarak kitleleri birleştirmektedir.

Köylüler arasında da ürün teslim etmeme ve örgütlenme çalışmaları gibi yavaş yavaş etkisini göstermeye başlayan hareketlenmeler görülür. Muhalif askerlerin darbeye karşı bir adayı işgal etmeyi planladıkları“Denizciler Hareketi” belirlenen tarihten sadece iki gün önce operasyonlarla bastırabilir. Cunta karşıtı tanınmış aydınlardan olan Alekos Panagulis, Cunta’nın başı Papadopulos’a suikast girişiminde bulunur, başaramaz. Tutukluluğu boyunca aylar süren işkenceyle karşılaşacaktır.


Üniversitelerde de gelecek, bilim ve özgürlük ekseninde tepkiler yoğunlaşmaktadır. Diktatörlüğün kurduğu Yunanistan Öğrenci Birliği’ne (EFEE) karşı Alternatif EFEE kurulur. Okul yönetimlerinin aldığı kararlar açık genel kurul toplantılarında bütün öğrencilerin katılımıyla reddedilmeye başlanır. Devlet destekli tüm saldırılara rağmen Tapu ve Kadastro Fakültesi’yle Kimya Fakültesi’nde öğrenciler gerçek temsilcilerini seçmeyi başarırlar. Seçimlerde yapılan hileler öğrenciler tarafından kararlı bir şekilde teşhir edilir. Politik faaliyetler nedeniyle okulla ilişkisini kesip askere göndermeyi içeren disiplin yasalarının geri çekilmesi için Atina ve Selanik’te öğrenciler kitlesel eylemler yapar ve boykot kararı alırlar. Politeknik’e bağlı fakültelerin hepsinde bu boykot bir aydan fazla sürer.

Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 4 bin öğrenci tarafından “Yüksek Öğretim Kurumu” ve “Tüzük Haritası” adı altında yayınladığı kararlarla yabancı dilde eğitim veren özel okullara karşı iki gün boyunca işgal edilir. Yapılan pazarlıklar sonucunda hem disiplin yönetmeliklerinin iyileştirileceği hem de soruşturmaların durdurulacağı sözü alınır. Benzer direnişler hiç bitmeden devam eder.

Ülkede ve uluslararası alanda hiçbir meşruiyeti kalmayan Cunta 6. yılında artık bütün kredilerini tüketmiş, gittikçe hızlanarak güç kaybetmektedir. Cunta toplumun her kesiminde karşılaştığı muhalefetten sonra en ciddi geri adımını atmak zorunda kalmıştır: 1 Haziran 1973’te, Papadopulos ağzından demokrasiye geçiş planını açıklamak zorunda kalır: “Plan bir yandan kontrollü bir biçimde liberal demokrasiye geçişe ilişkin bir harita sunarken bir yandan da cuntayı meşrulaştıran bir içerik taşıyordu. 29 Temmuz 1973 günü halk oylaması yapılacak ve monarşinin kaldırılmasıyla Papadopulos’un cumhurbaşkanı olması halkın oyuna sunulacaktı. Papadopulos böylelikle bir taşla iki kuş vurma niyetinde idi. Monarşinin kaldırılması adı altında kendisine karşı direnen egemen sınıf kliklerini tasfiye edecek, cumhurbaşkanlığı da yarı askeri faşist diktatörlüğü meşrulaştırmış olacaktı.”[11]

Açıklanan tarihte halk oylamasına gidilir. Yunanistan tarihine seçmen listesinin olmadığı tek seçim olarak geçen bu seçimde, 3 milyon 870 bin 124 kişinin evet, 1 milyon 064 bin 300 kişinin de hayır dediği açıklanır. Tabii ki, bu sonucun çıkması için terörü ve her türlü hile devreye sokulmuştur. Düzenlenen yasalara göre,Papadopulos 1981 Haziran’ına kadar cumhurbaşkanlığı koltuğunda kalacaktır. Açıkladığı reform paketi ise şu başlıkları içerir:

Sıkıyönetimin kaldırılması,

Başta Alekos Panagulis olmak üzere siyasi tutuklu ve hükümlülere af getirilmesi,

Basım yayın öncesi yapılan önlem amaçlı sansürün kaldırılması,

Anayasa Mahkemesinin çalışmalarına başlaması.

Oysa ki değişen bir şey yoktur. 1967’den beri hükümetin başında bulunan Nikolaos Makarezos istifa etmiş, Spiros Markezinis hükümeti gelmiştir o kadar. Yine süratle halka karşı yasalar çıkmaya devam eder. Üstelik 28 Ekim’inde olduğu gibi, halk güçlü eylemlerle hak ve özgürlük talebini kararlılıkla sergilemektedir. 4 Kasım’da Gergios Papandreu’nun ölüm yıldönümü için yapılan eylemler cunta karşıtı kitlesel gösterilere dönüşür. Bilanço tanıdıktır: Beşer yıllık hapis cezalarıyla birlikte 70 yaralı, 35 gözaltı.


POLİTEKNİK EVET, İSYAN!

1 Kasım 1973’te Eğitim Bakanlığı, 15 Şubat’ta okul yönetim seçimlerinin yapılacağını duyurur. Karar, seçimlerin mahkeme görevlilerinin gözetiminde yapılacağı ve divanın ‘en başarılı’ öğrencilerden oluşturulacağı şeklindedir. Öğrenciler bu kararın seçimin göstermelik bir seçim olacağına işaret ettiğini belirterek karşı çıkarlar. Bu nedenle tüm fakültelerde genel kurul çağrıları yapılması ve tüm öğrencilerin ortak bir tutum oluşturması için örgütlenmeye başlarlar.

13 Kasım’ında Politeknik üniversitesine gelen Eğitim Bakanı Panayotis Sifneos, görüşmeye çağırdığı seçilmiş öğrenci temsilcilerinin taleplerini karşılamak yerine tehditler savurmuş, eğitim yuvalarının “anarşi yuvalarına” dönüşmesine izin vermeyeceğini buyurmuştur. Öğrenci temsilcileri ise okul yönetimi için verilen tarihi kabul etmemiş, tarihin öne çekilmesi için kararlı bir duruş sergilemişlerdir.

Aynı gün okulun bahçesinde yapılan kitlesel gösterilerde öğrencilerin ortak iradesi olan genel kurul çağrıları yapılır. Bu genel kurullar sayesinde öğrenciler birlikte hareket etmeyi ve meşru bir zemin üzerinde bulundukları için kitlesel direniş olanaklarını geliştirmeyi başarırlar.

1. Gün

“14 Kasım günü sabah saatlerinde Politeknik Üniversitesi bünyesindeki tüm fakültelerde öğrenci genel kurulları gerçekleştiriliyordu. Gündemin birinci maddesi okul yönetimleri seçimleriydi. Seçimlerin en geç 4 Aralık’ta yapılması ve pazartesi gününe kadar okulun boykot edilmesi önerisi genel kabul gördü.”[12]

Karar okul yönetimine iletilmiş, ancak yönetim talepleri geçiştirmeye çalışmıştır. Bu gelişme üzerine öğrencilerin ezici çoğunluğu, okulun işgal edilmesini talep eder. Genel kurul toplantısını bitiren Tapu Kadastro ve Kimya Fakültesi öğrencileri ise okulun bahçesine inip çoktan gösterilere başlamıştır bile.

Öğrenciler taleplerini halka duyurmak ve eylemlerini gerçekleştirmek üzere Atina’nın ana caddelerinden Patission Caddesi’ne bakan giriş kapısından çıkarlar. Halk ilgilidir ve öğrencileri destekler. Halktan katılımlarla daha da kitleselleşen öğrenci eyleminde iki slogan Atina’nın merkezinde çınlar: “Eğitim, ekmek, özgürlük”, “Kahrolsun Cunta”…

Hemen ardından polis eyleme saldırır, öğrenciler Politeknik Üniversitesine çekilmek zorunda kalırlar. Saldırının duyulması üzerine süren genel kurul toplantılarındaki öğrenciler de dışarıya çıkarlar. Politeknik’te öğrenciler bir araya toplanmaktadırlar. Çok kısa bir sürede öğrencilerin sayıları binleri aşar: “Cuntayı yıkmanın tek yolu işçilerin, emekçilerin ve gençliğin tek yumruk, tek yürek olarak mücadeleye atılmasıdır. Bu ülkenin bağımsızlığı ve özgürlüğü için her türlü bedeli ödemeye hazırız. Özgürlük istemi tanklardan da, toplardan da güçlüdür. Tüm halkımızı dayanışmaya çağırıyoruz!”

Atina’ya yayılan direniş haberi öbek öbek halk kesimlerinin katılımına dönüşmektedir.

Okul yönetimi, kısa süreli bir toplantıdan sonra, polisin okula müdahale etmemesi doğrultusunda kararını Bakanlığa iletir. Bakanlık yetkilileriyse bu kararı tehditlerle karşılar, “yasadışı eylem ve terör” kapsamında değerlendirdikleri bu eylemin hemen önlenmesini ister. Kısa süre sonra çok sayıda polisin eşliğinde gelen savcı öğrencilere derhal dağılmalarını emredecek, tehditler savuracaktır. Öğrenciler ise attıkları canhıraş sloganlarla kararlı tutumlarını göstereceklerdir.

Öğrenciler genel kurulu tekrar toplarlar. Bütün çekincelere rağmen işgal kararlaştırılır. Bunun üzerine öğrenciler, öğrencileri temsil etme ve karar alma yetkisine sahip Eylem Koordinasyon Komitesi’nin kurulmasını kararlaştırırlar. Genel kurula katılan tüm öğrencilerin ortak iradesiyle 40’a yakın öğrenci bu komiteye seçilir. “Başvurdukları demokratik yöntemler, her gelişme ve kararın kitle iradesini yansıtması öğrencilerin direniş boyunca en güçlü silahını oluşturacaktır. Ancak bir eylem koordinasyon komitesi seçmeleri yeterli değildi, savunma ve güvenlik komiteleri de kurmaları gerekiyordu. İçeridekilerin yaşamını tehlikeye atacak saldırı ve provokasyonlara karşı, olası karalama kampanyalarına karşı önlem alabilmek, tüm binaları ve iyi donanımlı laboratuvarları korumak önemliydi. Savunma ve güvenlik komitelerinin herkes tarafından tanınan ve güvenilen kişilerden oluşturulmasına dikkat edilmişti. Ayrıca her adımın, yapılan her işin tam bir kolektivizm ve disiplin içinde yürütülmesi için yemek, temizlik, propaganda ve ajitasyon, basın sözcüleri vb. komiteler de kurulmuştu.”[13] (sf. 57)


2. Gün

Öğrenciler bütün gece çalışmış ve 1050 frekansından bütün Atina’ya yayın yapabilen bir korsan radyo kurmayı başarmışlardır: “Burası Politeknik.. Burası Politeknik!.. Özgürlük mücadelesi veren öğrencilerin radyo istasyonu size sesleniyor. Özgürlük mücadelesi veren emekçilerin radyo istasyonu…”[14]

Radyo istasyonundan öğrencilerin iradesini içeren bildiriler okunur. Öğrenciler halkı cuntaya karşı direnişe destek vermeye çağırırlar. Direnişin sesi, polisin saldırdığı Pattision Caddesi’sine bakan kapının üstüne kurulan dev megafonlar aracılığıyla halka duyurulmaya çalışılmaktadır. Bununla birlikte evler ve fabrikalarla ilişkiler kurulmaya başlanmıştır.

Binlerce kişi Politeknik’in önüne toplanmaktadır. Halk içeriye girmekte, hiç boş kalmayan amfilerde sosyalizm, devrim, gençlik gibi konular üzerine verilen seminerlerleyürütülen tartışmaları dinlemektedir. Bütün binaların koridorları öğrencilerle doludur. Politeknik’te sosyal yaşam tüm hızıyla devam eder.

“Bazı amfilerde ise hummalı bir çalışma vardı: bezlerin üzerine sloganlar yazılıyor, mücadeleyi sembolize eden resimler çiziliyordu. İpek baskı yapan öğrenciler hiç ara vermiyor, basılan bildirileri okulun önünde ve çevresinde propaganda ve ajitasyon yapmakla sorumlu olan arkadaşlarına gönderiyorlardı. Diğer yandan temizlik yapan, yemek hazırlayanlar, halkın da katkı sunduğu erzakları taşıyanlar… Her şey kolektif olarak yapılıyordu. Üniversite hem bayram hem de direniş alanına dönüşmüştü.

“Aralarında eylem koordinasyon komitesi üyelerinin de olduğu bir grup öğrenci, son dönemlerde okulda cirit atan istihbaratçıların, ihbarcıların ve polisin kullandığı odanın kapısını kırarak içeriye girmiş çok sayıda dosyaya el koymuştu. Dosyaların içeriği hemen hemen bütün öğrencilerin fişlenmiş olduğunu gösteriyordu.”[15]

Okulun önüyse asıl kalabalığın toplandığı bölümdür. Giriş kapısının sağında “ABD dışarı”, solundaysa“NATO dışarı” yazmaktadır. Öğrenciler, burada, üniversiteye gelen halka direnişi anlatmakta, dayanışma çağrıları yapmaktadır. Otobüsler ve tramvaylar bunun için durdurulmakta, araçlara talepleri içeren dövizler asılmaktadır. İsteyen herkese taleplerini yazıp parmaklıklara asması için kağıtlar dağıtılır. Ki zaten parmaklıklar hiç boş kalmamaktadır. Akşam saatlerinde Pattasion’da en az on beş bin kişi toplanmıştır.

Hükümet elinin altında tuttuğu basınla Politeknik Direnişi’nin “küçük politik grupların” oyunu olduğu yolunda kara propagandaya başlamıştır. “Ülke demokrasiye doğru gidiyorken”, “sivil hükümet reform paketleri hazırlarken” diye başlayan haberlerde öğrencileri “toplumsal huzuru bozan kargaşalıklar” yaratmakla suçlanmaktadır.

Gün içinde Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Eğitim Bakanı ve Emniyet Müdürü’nün bir toplantı yaptığı açıklanmıştır. Eğitim Bakanı, okulun çevresinde tahrik edici önlemlerin alınmaması ve bir müdahalenin olmaması için emir verildiğini ifade eder.

Akşam saatlerinde öğrenciler artık okulun matbaasını da kullanmaya başlamışlardır. Artık kolaylıkla binlerce bildiri basabilmektedirler. Özgür Politeknik diye bir gazete bile basabilmişlerdir. “Cunta bu gece yıkılacak” sloganı kitlelerin ağzından bütün Atina’ya yayılır.


3. Gün

Politeknik’e gelen işçiler arasında cunta yıllarında bile örgütlülüklerini koruyan inşaat işçilerinin sayısı çok fazladır. Liseli ve ortaokullu gençler çoktan direnişi sahiplenmiş, bazıları zaten üniversitede kalmaktadır. Dışarı çıkanlar da arkadaşlarıyla geri gelmektedirler. Politeknik radyosunda aydınların, sendikacıların, iş yeri temsilcilerinin dayanışma ve destek mesajları okunmaktadır. Direniş Petra ve Selanik’te geniş yankı uyandırmış, üniversitelerde genel kurul çağrıları yapılmaya başlanmıştır.

“Okul yönetimi aynı saatlerde eylem koordinasyon komitesine yaptıkları toplantının sonucunu aktarıyordu. Yönetimin aldığı kararlar doğrultusunda basına, okulda asayiş ve disiplinin öğrenciler tarafından sağlandığı, okul yönetiminin özerkliği ihlal edecek polis operasyonlarına karşı olduğu ve öğrenciler tarafından okula herhangi bir zarar verilmediği açıklanacaktı.”[16]

Atina’nın merkez meydanlarında, Vatis Meydanı’nda, Patission, Aleksandras, Triti, Semptemvriu, Kaniggos caddelerinde kitleler toplanmış direnişe destek vermektedir. “Faşizme ölüm, halka hürriyet” sloganları sokaklarda çınlamaktadır.

Politeknik radyosundan duyurulan basın açıklaması için 25’e yakın basın kuruluşundan muhabir gelmiştir. Basın açıklaması kısa ve nettir: Eğitim gören öğrencilerin sorunlarının temelinde cuntanın olduğu belirtilmiş, bağımsızlık ve özgürlük talebi yinelenmiş, halk dayanışmaya ve emekçiler genel greve çağrılmıştır. Gelen muhabirlere basın açıklamasından sonra üniversite gezdirilmiş ve öğrencilerin iddia edildiği gibi okula zarar vermediği gösterilmiştir.

Basın açıklamasının hemen ardından Petra ve Selanik Üniversitelerinde gerçekleşen genel kurullardan da işgal kararı alındığı bilgisi gelmiştir. Üstelik Selanik’te de bir radyo istasyonu kurulduğu ve tüm kuzey kesimlerine dayanışma ve mücadele çağrısı yapmaya başladığı haberi de gelmiştir. Politeknik Direnişi bütün Yunanistan’a yayılmaktadır artık.

CUNTA SALDIRIYOR

Yönetme kabiliyetini iyiden iyiye kaybeden Cunta en vahşi biçimiyle saldırma kararı alacak, önce polisle başlattığı saldırıyı, halkın kurduğu aşılamayan barikatlarla karşılaşıldıkça, işgal kuvvetleri gibi ordu birlikleri sürdürecektir. “Cunta bugün ölecek” korkusuyla tanklar devreye sokulacaktır. Silahsız öğrencilerin üzerlerine sürülen tanklar…Gerçeği ifade eden ve bunu savunan öğrencilerle zorun en çiğ hali karşı karşıyadır. Tanklarla kırılıp ezilen okulun kapısı, öldürülen gençler, tutuklamalar ve işkenceler, savaş alanına çevrilen üniversite ve Atina sokakları aslında devasa gölgesiyle devrilen Cunta’nın yedi yıl sonra ardında bıraktıklarıydı. Üstelik ardı sıra gelecek etkili gölge İoannidis’in darbesini de yıkacak bir birikim yeşermişti Politeknik’te.

Politeknik’in tank paletleriyle ezilen kapısından bir yıl gibi kısa bir süre sonra Cunta’nın yargılanıp, Cuntacıların cezalara çarptırıldığı mahkeme salonuna uzanan ve bugün de örneğin liselilerin Bakan odası basabildiği bir birikimin adıdır bu direniş. Bir fakülteden diğerlerine, Politeknik’e, sokaklara, fabrikalara, mahallelere, Atina’ya, Petra’ya, Selanik’e, tüm kuzeye ve tüm Yunanistan’a Cunta’nın her vahşi müdahalesinde yayılan, “ekmek, eğitim, özgürlük” mücadelesinden bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine bağlanan, “faşizme karşı biz de varız”dan, “faşizmi yıkacak biziz”e gelişen, okulundaki öğrenci, fabrikasındaki işçi, mahalle sakini ve hepsinin yerel ve politik örgütleriyle bir halk muhalefetini canlandıran, hatırlatan, güçlendiren bir direniş. Üç beş ağaçtan bütün bir ormanın gerçek bileşenlerine ulaşan bir bilinç sıçraması… Politeknik tank paletleriyle kapısı ezilince yenilmedi, hayır, o tankı kullanan askeri de, Cunta’dan tiksineceği bir gerçekliğe kazanmayı başardı.


“Burası Politeknik… Burası Politeknik…

“Herkes bu gecenin sabahında halkın egemenliğinin olduğu bir Yunanistan görmek istiyor… Patisyen Caddesi’nin sağında ve solunda direniş devam ediyor. Şimdi içeri giriyorlar! Her yerden ateş ediyorlar! Halkımızı dayanışmaya çağırıyoruz!

“Değerli dinleyiciler, yayınımıza kısa bir süre ara veriyoruz. Az sonra!”[17] (CAN DENİZ ERALDEMİR - TEORİ VE EYLEM)

[1] İrlandalı şair Brendan Behan’ın The Laughing Boy şiirini Vasilis Rotas ilk kez Yunancaya çevirmiştir. Şiir İrlandalı genç bir özgürlük savaşçısının öldürülmesini anlatır. Şiiri besteleyen Mikis Teodorakis, Politeknik direnişinden sonra direniş için de bir bölüm ekler. Şiirin bazı sözcükleri buna göre değiştirilir. Maria Farantouri’nin Albaylar Cuntası’nın yıkılmasından sonra, 1974’te Stadyum Konserindeki yorumu ve binlerce dinleyicinin bir ağızdan şarkıyı okuması eşsizdir.

[2] Büyük Kıtlık: Nazi Almanya’sı ile Mussolini İtalya’sının işgali altında Yunanistan kabaca üç bölgeye bölünür ve ağır bir sömürü ve talana maruz kalır. Petrol gibi yeraltı kaynaklarının yanı sıra pamuk, tütün, yağ gibi yerüstü zenginliklerine de Mihver devletleri tarafından el konur. Bu ağır sömürü ve talan koşullarının etkisiyle Yunanistan altyapısının tamamen çöktüğü bu dönemde ağır bir kıtlık baş gösterir.

[3] Özlütaş Rıza, Eylül 2017, Burası Politeknik, İstanbul: Kor Kitap, sf. 19

[4] Seyit Aldoğan, Karanfilli Adamın Hikayesi, Evrensel Gazetesi

[5] Maratona ilçesinin Yunan halkları arasında önemli bir tarihsel anlamı bulunur. Antik çağın yayılmacı büyük gücü olan Perslere karşı Atinalılar bu bölgede bir bağımsızlık savaşı vermiş ve kazanmıştır. Anlatıya göre, Maratona’dan yola çıkan haberci, sonunda çatlayarak ölme pahasına, elli kilometrelik yolu koşarak geçer ve Atina Meclisi’ne zaferi, dolayısıyla da barışı haber verir. Bugün atletizmdeki maraton koşuları bu anlatıdan yola çıkılarak adlandırılmaktadır.

[6] ABD desteğiyle Küba Devrimi’ne karşı örgütlenen Amerikan destekli karşı devrimci Kübalıların silahlı çıkarması.

[7] Özlütaş Rıza, Burası Politeknik, sf. 32

[8] Age, sf. 35

[9] İlki 1941 Mayıs’ında Nazi işgalcilerin Akropol’e çektikleri Gamalı Haçlı bayrağı indirmesi nedeniyle, ikincisi 1948’de iç savaşta iki kez ölüme mahkum edilen, 1958’de ve Cunta döneminde yeniden tutuklanan tanınmış sosyalist.

[10] Özlütaş Rıza, Burası Politeknik, sf. 38

[11] Age, sf. 46

[12] Age, sf. 52

[13]Age, sf. 57

[14] Age, sf. 58

[15] Age, sf. 59

[16] Age, sf. 65

[17] Age, sf. 134

Hiç yorum yok