Futboldaki sıkışık fikstür, sporcuların şikayetlerine neden olmaya devam ediyor. Manchester City’de forma giyen Rodri başta olmak üzere dünyaca ünlü yıldızlar, seslerini duyurmak için ‘grev’ çağrısı yapmaya başladı.

Avrupa futbolunda fikstürdeki maç sayısında yaşanan artışın ardından futbolcuların tepkileri gelmeye devam ediyor. Manchester City’nin İspanyol yıldızı Rodri’nin başını çektiği açıklamalara her gün bir yenisi ekleniyor. 

İŞTE YILDIZ FUTBOLCULARIN GÖRÜŞLERİ:

Neden greve gitmeyelim, evet bu olabilir. Çok fazla maç var. Umarım yetkililer bir gün bizi anlar / Dayot Upamecano - Bayern Münih

Bence greve yakınız. Bu oyuncuların genel görüşü ve bu şekilde devam ederse başka seçeneğimiz kalmayacak. Bunun bizi gerçekten endişelendiren bir şey olduğunu düşünüyorum. Acı çekenler biziz / Rodri Hernández - Manchester City

Her yıl daha fazla maç yapıyoruz ve daha az dinleniyoruz. Biz oyuncular bunu 3-4 yıldır söylüyoruz ama kimse bizi dikkate almıyor. Rodri’nin dediği gibi, sesimizi duyurmak için greve gitmek zorunda kalacağımız zaman gelecek / Jules Kounde - Barcelona

Copa America’da ya da Avrupa Şampiyonası’nda takımı ileri turlara kalan oyuncular, en fazla 3 hafta tatil yapıyorlar. Bu imkansız bir şey. NBA’de zorlu bir fikstür var ama oyuncular 4 ay ara tatil yapıyor. Aradaki fark bu / Thibaut Courtois - Real Madrid

Bu gidişle ben de 30 yaşında futbolu bırakırım. Artık bıktım / Manuel Akanji - Manchester City

Daha fazla maçın oyuncular üzerinde olumsuz etki bıraktığı düşüncesindeyim / Alisson Ramses Becker - Liverpool


UEFA'NIN PARA HIRSI YÜZÜNDEN KIRBAÇLANAN FUTBOLCULAR (Doğa Üründül - Medyascope)

Türk medyasının bir dönem en sevdiği terimdi “kapalı kutu”. Fakat artık internet çağında bu terimi çok fazla duymuyoruz. Beşiktaş, Maribor ile eşleşir. Maribor kapalı kutu… Galatasaray, Tromso ile eşleşir. Tromso kapalı kutu… Çok zarar gördük kapalı kutulardan fakat Bizim Çocuklar sağ olsunlar, milli takım seviyesinde kapalı kutulardan oluşan bir grupta mücadele ediyorlar. Biz elbette başarısız olduk ve C grubuna kadar düştük. Lakin Faroe Adaları, Litvanya ve Lüksemburg gibi takımlarla hazırlık maçından hallice mücadelelere girmenin kime ne faydası var?

Kısaca UEFA Uluslar Ligi’ni hatırlamakta fayda var. Avrupa futbolunun patronu UEFA, giderek eski önemini yitiren milli takımların müsabakalarını daha da cazip hale getirmek için Uluslar Ligi’ni çıkardı. UEFA üyesi 55 ülke puanlarına göre sıralandı. En iyiden, en kötüye doğru A, B, C ve D grubu oluşturuldu ve her grup da kendi içlerinde dört alt gruba ayrıldı (D grubunun alt gruplarından biri üç takımlı). Eğer torbalar karıştırılsaydı mini bir “Avrupa Futbol Şampiyonası” denilebilirdi.

UEFA’yı saran para hırsıyla, 2019 yılında alınan bu kararın altında farklı nedenler var. Yahu biz neden en iyileri en iyilerle sürekli oynatmıyoruz? Gelsin reytingler, gelsin sponsor gelirleri. Oh oh paralar futbola gidiyor oh oh (!) Lakin işin aslı pek de öyle olmadı. Çünkü B ve C liglerinde mücadele eden takımlar, bu sefer daha kötü rakiplerle grup mücadelesi verdi ve alt kademedeki ilginin, taban yapmasına sebep oldu. A ligi takımlarının reytingi uçarken, alt liglerdeki takımların taraftarlarının ilgisi yok olacak kadar az. Türkiye’nin Faroe Adaları ile oynayacağı maçtansa Çekya ile oynamasını veya Danimarka gibi ekiplerle oynamasını herkes tercih eder. Hazırlık da yapmış olmuyorsun bu tarz zayıf takımlarla maç yaparak.

UEFA’nın amacı milli takımlardaki rekabeti arttırmak değildi. Daha fazla Almanya-İngiltere maçı izletebilmekti. Hani bir söz var ya “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser” diye. Avrupa’nın futbol patronu da ağacın gölgesine kahvaltıcı açmaya karar verdi. Elbette elit takımların mücadelelerini izlemek keyifli, elbette Fransa-Hırvatistan izlemek çok keyifli. Lakin adı üstünde hazırlık maçı olan bir organizasyonu bu kadar ciddi hale getirmek, gelir modeli oluşturmak dışında mantıklı mı?

Ayrıca, hazırlık maçları birçok genç oyuncunun milli arenalarda boy gösterdiği müsabakalar oluyordu. Kolay kolay hiçbir teknik direktör turnuva usulü oynanan ve sonunda küçük bir şans da olsa Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılma umudu olan organizasyonda denemeler yapmaz, yapamaz.

Mesela Liverpool’un ve Hollanda Milli Futbol Takımı’nın kaptanı Virgil Van Dijk bu sezon kulübüyle 51 zorlu maça çıktı. Son haftaya kadar İngiltere Premier Lig şampiyonluğu kovaladı takımıyla. Tam yaz geldi biraz dinlenme ve vücudun kendini yenileme zamanı, hop yine rekabetçi bir turnuva. Tam UEFA Uluslar Ligi bitecek, bu sefer de kasım-aralıkta oynanacak 2022 Katar Dünya Kupası için yerel ligler temmuzda top başı yapacak. Almanya-İngiltere maçına bakıyorsun, İngiliz forvetler Harry Kane kulüp takımlarında 50 maça, Raheem Sterling 47 maça, orta sahalar Mason Mount 53 maça, Declan Rice 50 maça çıktı. Alman forvetler Kai Havertz 47 maça, Thomas Müller 45 maça çıktı. Futbolun bu kadar hızlandığı, takımların oyunculardan oyunun her alanında beklentilerinin olduğu ve aktif dinlenme olgusunun bile kalmadığı bir ortamda 50 üst seviye müsabakaya oyuncuları çıkarmak sakatlıkların en büyük zemin hazırlayıcısı. Naçizane görüşüm: FIFA ve UEFA futbolcuların pasaportlarına el koysun, onları istediği takımlarda, istediği pozisyonda oynatsın. Bunun adı “milyonluk kölelik!”

Şunu dediğinizi duyar gibiyim… “Futbolcular da milyon dolarları götürüyor”. Bir kere şunu unutmayalım: Dünyadaki fiziksel paranın 40 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Futbol endüstrisinin ise 2 trilyon dolar civarında olduğu biliniyor. Yani pastanın büyüklüğünü hesaplamak çok zor. Fakat kabaca dünyadaki paranın yüzde 5-7 aralığındaki sahibi bu oyun. Elbette emek verilen iş ile kazanılan paranın çokluğu yersiz bir eleştiri değil ama durum böyle. Ayrıca futbolcu olmak için çocukluklarından, gençliklerinden hatta ailelerinden vazgeçmesi gerekiyor potansiyel adaylar. Geçenlerde siteye büyük umutlarla Milan’a gelen Alexandre Pato’nun kendi yazdığı “Alexandre Pato’ya gerçekten ne oldu?” yazısının çevirisini koyduk. Çocuk yaşta farklı bir şehirde yaşamanın ve en ufak sakatlıkta işsiz kalma ihtimaliyle yüzleşmenin ne demek olduğunu kaleme almış.

Meşin yuvarlağı yönetenlerin şunu anlaması lazım. Bienal (iki yılda bir) Dünya Kupası yapmayı düşünen FIFA ve Avrupa Uluslar Ligi zorlayıcı bir fikstürü ortaya çıkaran UEFA’nın marka değerlerini yükselten yegane olgu sağlıklı sporcular. Patronlar para hırsıyla futbolcuları kırbaçladıkça, işin keyfi de giderek kaçmaya başladı. NBA’in pazarlama stratejileri ve 1992 Barcelona Olimpiyatları ile tüm dünyaya açılması malumunuz. Onlar bile 82 maçlık takvimi azaltmanın yollarını aramaya başladı. Çünkü müsabakalar çoğaldıkça, kalite düşüyor.

Daha yeni Daha eski