Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Reviews

SHOW_BLOG

Hem ideolojik hem de askeri olarak küresel cihadizme dayanmaya devam ediyor: HTŞ hakkında neler biliyoruz?

HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Culani Halep'te, 4 Aralık 2024. (Fotoğraf: HTŞ) Suriye’de 27 Kasım’dan bu yana devam eden saldırılara öncülük...

HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Culani Halep'te, 4 Aralık 2024. (Fotoğraf: HTŞ)

Suriye’de 27 Kasım’dan bu yana devam eden saldırılara öncülük eden Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ), El-Kaide’yle ilişkisini kopardığını ve ‘yerelleştiğini’ öne sürse de, hem ideolojik hem de askeri olarak küresel cihadizme dayanmaya devam ediyor.

Suriye ordusunun, ülkenin iki büyük kenti Halep ve Hama’dan çekilmesi, Suriye sahasını yakından takip eden ve etmeyen birçok kesimde heyecan yarattı, ancak tüm bu saldırı dalgasının arkasındaki güç ya bilmeden ya da bilinçli bir şekilde göz ardı ediliyor.

Saldırılara öncülük eden Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ), El-Kaide’yle ilişkisini kopardığını ve ‘yerelleştiğini’ öne sürse de, hem ideolojik hem de askeri olarak küresel cihadizme dayanmaya devam ediyor.

HTŞ’nin kapsamlı saldırılarına, ciddi bir imaj çalışması da eşlik ediyor. Suriye’yi takip edenler için yeni olmayan, ancak sürekli güncellenen bu girişimlerin, şeriat hükümleriyle yönetilen ‘İslam Emirliği’nde ciddi bir karşılığı bulunmuyor.

Nusra’dan HTŞ’ye: Kısa bir tarihçe

HTŞ, 2012 yılında, IŞİD’in (Irak el-Kaidesi) bir yan kolu olarak, hala örgütün liderliğini yapan Muhammed el-Culani tarafından ‘Nusra Cephesi’ (Şam Halkına Destek Cephesi) adıyla kuruldu.

Nusra Cephesi, 2013 yılında IŞİD ile yollarını ayırdı, ancak “El-Kaide’nin Suriye kolu” olarak faaliyetlerine devam etti.

Mart 2015’te Nusra Cephesi, diğer cihatçı gruplar ve ÖSO’ya bağlı bazı unsurlarla “Fetih Ordusu” adlı ortak operasyon odası kurarak İdlib’e kapsamlı bir saldırı başlattı ve bölgeyi ele geçirdi.

Her ne kadar kendilerinden yalnızca ton farkı olan bu gruplarla İdlib’i ele geçirmiş olsa da Nusra Cephesi, zamanla diğer grupları ya bünyesine katarak ya da hegemonyasını kabul ettirerek ‘yola getirdi.’

Böylece, İdlib merkezli ‘İslam Emirliği’nin ilk tohumlarını atan Nusra Cephesi, El-Kaide bağlantısının yarattığı olumsuz imajı tersine çevirmek için isim değişikliğine gitti.

El-Culani, 29 Temmuz 2016’da örgütün adını “Şam’ın Fethi Cephesi” olarak değiştirdiğini ve “hiçbir dış yapı ile bağlantısı olmadığını” duyurdu.

Bu, El-Kaide’yle bağların koparıldığına dair doğrudan bir açıklama değildi ancak duyuru, El-Culani’ye karşı örgüt içinde tepkilere de yol açtı. Duyuruyu takip eden dönemde, örgüt içinde El-Culani’nin potansiyeli rakibi konumundaki bazı üst düzey El-Kaide komutanları ABD hava saldırılarıyla öldürüldü.

El-Culani, içeride bir ‘temizlik’ sürecine giriştikten sonra çeşitli grupları bünyesinde eriterek 28 Ocak 2017’de Heyet-i Tahrir’uş Şam (Şam’ın Kurtuluşu Heyeti) adlı yeni bir cihatçı çatı örgütü kurdu. HTŞ, Kasım 2017’de kurduğu “Suriye Kurtuluş Hükümeti” adlı siyasi yapı üzerinden de İdlib’i yönetmeye başladı.

HTŞ, Şam’ın Fethi Cephesi’nin öncülüğünde, Ceyş’ul Ahrar, Ensar’ud Din, Liva el-Hak, Ceyş’ul Sünne ve Nureddin Zenki Hareketi’nin birleşmesiyle kuruldu. 

Bu son yeniden yapılanma, HTŞ ile El-Kaide arasında kesin bir ayrılığa neden oldu. Örgütten kopan El-Kaide’ye sadık militanlar, 2018 başlarında Hurras ed-Din (Dinin Muhafızları) adıyla yeni bir örgüt kurdu ve İdlib’de HTŞ’ye karşı faaliyet göstermeye başladı.

Ancak bu, ideolojik değil stratejik bir ayrılıktı. Suriye’de ‘yerelleşme’ ve ‘yerleşikleşme’ adına bu kararı alan El-Culani liderliğindeki HTŞ, İdlib bölgesindeki tüm potansiyel rakiplerini birer birer saf dışı bırakmayı sürdürdü.

Tüm bu adımlara rağmen ABD, 2017’den bu yana HTŞ’yi ‘terör örgütü’ olarak kabul ediyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ise 5 Haziran 2018 tarihli kararına şu bölümü ekledi:

“Nusra Cephesi, kendisini ayırma çabalarına rağmen hâlâ El-Kaide ile bağlantılıdır ve bu yeni ad altında terörist operasyonlar gerçekleştirmeye devam etmektedir. Ocak 2017’de, Nusra Cephesi, Suriye’deki isyan hareketindeki pozisyonunu güçlendirmek ve El-Kaide’nin Suriye’deki kolu olarak kendi hedeflerini ilerletmek amacıyla Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTS) örgütünü kurdu.”

Türkiye, 2018’den bu yana HTŞ’yi ‘terör örgütü’ olarak kabul eden ülkeler arasında yer alıyor.

HTŞ’nin 6 bin ila 15 bin arasında militana sahip olduğu değerlendiriliyor. Örgüt, gelirlerini çoğunlukla vergilendirme yoluyla elde ediyor. Türkiye sınırındaki Bab al-Hava Sınır Kapısı ve kaçakçılık gelirleri, örgütün finansmanında büyük öneme sahip.

BMGK’nin IŞİD, El-Kaide ve bunlara bağlı kişiler, gruplar, teşebbüsler ve kuruluşlarla ilgili 3 Şubat 2022 tarihli mektubuna göre, HTŞ, kontrolündeki bölgelerde faaliyet gösteren yardım kuruluşları üzerinde kısıtlamalar uygulayarak bu kuruluşları, aylık yardım tahsislerinin bir kısmını örgüte vermeye zorluyor.

5 Aralık itibarıyla Suriye'de son durum; kırmızı alanlar Şam yönetiminin, yeşil alanlar HTŞ-SMO'nun, sarı alanlar Demokratik Suriye Güçleri'nin kontrolünde bulunuyor. (Harita: Thomas van Linge)

HTŞ, demokratik bir Suriye için mi savaşıyor? 

Hayır. HTŞ, selefi dini inanç ve öğretilerinden asla vazgeçmedi, ancak yeni siyasi eğilimlerini savunmak için şeriat siyaseti çerçevesindeki diğer kavramlardan faydalanarak bu inançların uygulanmasını sınırladı.

Kurdukları yapılar, temel HTŞ ideologlarının lider pozisyonlarında bulunduğu otoriter bir teokrasiye dayanıyor. Bürokraside bazı teknokratik unsurlar yer almakta ve yerel güç odaklarını kendine çekse de, nihai kararı El-Culani liderliğindeki HTŞ veriyor.

Demokrasiye karşı olmak, HTŞ’nin temel ilkelerinden biridir ve açıkça demokrasi ile İslam’ın çeliştiği ifade edilir. Ancak HTŞ, stratejik olarak, İslam hukukunun selefi yorumlarını topluma dayatma konusunda görünürde bir adım geri atmış durumda. Bunun nedenleri, cephe hattındaki kapasitelerin geliştirilmesi ihtiyacı ve halk baskısıdır. Ayrıca, uluslararası topluma daha ılımlı bir imaj sunma amacını da güdüyor.

‘Yerelleşme’ iddiası ve El-Kaide’yle bağlarını kopardığı açıklamasına rağmen, HTŞ küresel cihatçı ağıyla bağlantılarını koruyor.

Orta Asya, Kafkasya ve çeşitli Arap ülkelerinden gelen cihatçılar, hem HTŞ bünyesinde hem de HTŞ’nin müttefikleri olan Ecnad el-Kavkaz, Muhacir ve Ensar Tugayı, Türkistan İslam Partisi gibi örgütler de yer alıyor.

HTŞ, azınlıklara karşı hoşgörülü mü?

Halep’in ele geçirilmesinin ardından HTŞ, etnik ve dini azınlıkların Suriye’nin bir parçası olduğunu belirterek, “intikam duygusuyla hareket etmeyeceklerini” açıkladı. Ancak, örgütün 2015’ten bu yana kontrol ettiği İdlib’e bakıldığında, karşımıza farklı bir hikâye çıkıyor.

Sünni çoğunluğun bulunduğu İdlib, aynı zamanda Hristiyan, Dürzi, Şii ve Alevi azınlık nüfuslarına da ev sahipliği yapan bir bölge.

Haziran 2015’te Nusra Cephesi, mülklerin gaspına karşı çıkan Kalb Luze köyünde 23 Dürziyi öldürmüştü.

Cebel es-Summak’taki Dürzi köylerinden 18’i zorla dönüştürüldü, kutsal alanları yok edildi ve bölgeyi terk etmek zorunda kalanlar malvarlıklarından mahrum bırakıldı.

El-Culani, son zamanlarda Dürzi toplumu ile temaslarını artırmaya çalışıyor; ancak 2015’te 32 bin olan Dürzi nüfusunun, 1500’ün altına düştüğü belirtiliyor.

2022’den itibaren HTŞ’nin Dürzilere ait 5 bin 500 hektardan fazla araziye ve 700’den fazla eve el koyarken, evlerin çoğu yabancı uyruklu militanların aileleri tarafından kullanılıyor.

İdlib’de yaklaşık 10 bin olan Hristiyan nüfusu, 300’e kadar düşmüş durumda.

Suriye’deki insan hakları ihlallerini belgeleyen “Hakikat ve Adalet için Suriyeliler” (Syrians for Truth and Justice) adlı bağımsız sivil toplum kuruluşu, 2022 tarihli raporunda İdlib’deki Hristiyanlara dair şunları kaydetti:

İslamcı gruplar, İdlib’i ele geçirdikleri günden bu yana Hristiyanlar üzerinde sıkı bir kontrol kurmuş ve onları inançlarını açıkça yaşamaktan alıkoymuştur; ibadetlerini kilise salonunda, çan çalmadan ve haç kaldırmadan yapmaktadırlar.

Dinî haklarını kısıtlamanın yanı sıra, Hristiyanların mülklerine el koymuş, onları fidye için kaçırmış ve hatta öldürmüş, ibadet yerlerini tahrip etmiş ve insani yardımları onlardan esirgemiştir.

2018 yılında HTŞ, yerinden edilen Hristiyanların mülklerini geri vereceğini iddia etmiş, ancak bu sözler hiçbir zaman yerine getirilmemiştir.

İdlib’deki çiftliklerini geri almak isteyen Hristiyanlar, zorla irtifak sözleşmesi imzalamaya zorlanmışlardır. Bu sözleşmeye göre, çiftçiler ürünlerinin %60’ını HTŞ’ye verecek, yalnızca %40’ı kendilerine kalacak, ancak çiftçiler tüm masraflarını karşılamakla yükümlü olacaklardır.

HTŞ ve Türkistan İslam Partisi, Hristiyanların yaşadığı Cisr eş-Şuğur kırsalındaki en az 750 eve, sahipleri olmadığı gerekçesiyle el koymuştur.

25 Nisan 2015’te, Nusra öncülüğündeki cihatçılar, Cisr eş-Şuğur’un kırsalındaki, çoğunluğunu Alevilerin oluşturduğu İştebrak Köyü'nde onlarca sivili öldürdü.

Alevi nüfusa ev sahipliği yapan Cisr eş-Şuğur bölgesi, 2015’ten sonra demografik değişim hamlelerinden nasibini aldı. El-Culani, bu bölgeyi Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden gelen cihatçılar tarafından kurulan Türkistan İslam Partisi’ne tahsis etti. El-Zanbaki, El-Hisayniye ve El-Teybe köylerini terk eden Alevilerin yerine Uygur ve Özbek cihatçılar ile aileleri yerleşti.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, HTŞ eliyle bölgede gerçekleştirilen demografik değişimi şu şekilde değerlendiriyor: “Türkistanlı ailelerin yerleşmesinin ardından, bu köyler ve yerli halkın mülkleri yavaşça ele geçirilmeye başlandı. Artık Suriyelilerin bu köylere girmesi yasak. Bu durum, İdlib’in batı kırsalındaki sivillerin, bu köylerin sakinlerinin gitmesine karşı direnmelerine rağmen, muhalif gruplar ve HTŞ tarafından gerçekleştirilen demografik değişimin bir işaretidir.”

Halep’teki Kürt mahalleleri: Şeyh Maksud ve Eşrefiye

HTŞ ve müttefikleri, 30 Kasım’da Halep kent merkezi, uluslararası havalimanı ve bölgedeki önemli askeri tesisleri ele geçirse de, kentin kuzeyindeki Kürtlerin kontrolündeki Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinin akıbeti hâlâ belirsizliğini koruyor.

Rojava Information Center, 2016 yılında nüfusu 30 bin olan mahallelerin, 2020 yılı itibarıyla 30 bin aileye ev sahipliği yaptığını, bunun da yaklaşık 100 bin kişilik bir nüfusa denk geldiğini belirtiyor. Nüfusunun çoğunluğu Kürt olan bu mahallelerde, savaş nedeniyle yerinden edilen Hristiyan azınlıklar ve Arap aileler de yaşıyor.

HTŞ, Kürt güçlerine atfen yayımladığı bir bildiride, “silahlarıyla birlikte güvenli bir şekilde çıkış yapmalarını” istedi. Ancak son gelen haberlere göre, taraflar arasında müzakereler hâlâ devam ediyor.

Cihatçı grupların benzer ‘tahliye’ süreçlerinde kirli bir sicili bulunuyor. 15 Nisan 2017’de İdlib kırsalında bulunan Şii çoğunluktaki Fua ve Keferya beldelerinden tahliye edilen sivillere yönelik bombalı araç saldırısı sonucu, çoğu çocuk olmak üzere 126’dan fazla kişi hayatını kaybetmişti. Saldırıyı üstlenen olmadı, ancak gerek saldırı yöntemi gerekse hedef alınanların Şii olması nedeniyle tüm oklar cihatçı grupları işaret ediyordu. (VECİH CUZDAN - BİANET)

Hiç yorum yok

EKONOMİ/PARA/PİYASA