SES’in, Sağlık Bakanlığı’na sunduğu şiddet raporunda işsizlik ve yoksulluk tablosunun sağlık alanına hasta sayısındaki artış olarak yansıdığını, ayrıca AKP iktidarının sağlık çalışanlarının fiziki ve psikolojik koşullarına dönük politikalarının da bu olumsuzluğu vahim bir gerçekliğe dönüştürdüğüne dikkat çekiliyor. Raporda, hemşirelerin yüzde 70-90’ının mobbinge maruz kaldıkları belirtildi.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), sağlık alanında gerek yurttaşlar, gerekse de sağlık emekçilerine dönük şiddete ilişkin geniş ve ayrıntılı olarak hazırladığı raporunu Sağlık Bakanlığı’na sundu. AKP iktidarı döneminde örgütlenme, ifade, düşünce özgürlüğü önündeki engel ve baskıların arttığına işaret edilen raporda, sağlık alanındaki şiddetin önemli sebepleri arasında işsizlik ve yoksulluk yatıyor.
SES, sağlık alanında yaşanan şiddete ilişkin hazırladığı raporunu Sağlık Bakanlığı’na sundu. 3 bölümden oluşan raporun ilk bölümü “Sağlık Alanında Yaşanan Şiddet, Nedenleri ve Çözüm Önerilerimiz” başlığını taşıyor. İlk bölümün girişinde sağlık alanında son yıllarda artan şiddet olaylarının sağlık emekçilerinin fiziksel ve psikolojik sağlığını olumsuz etkileyecek bir noktaya ulaştığına dikkat çekildi. “Kamu ve özel ayırımı olmadan; her düzeydeki sağlık kurumunda, her düzeydeki sağlık çalışanı şiddete maruz kalmaktadır” denilirken, şu hususlara dikkat çekildi: “Kamuoyunda maruz kalınan şiddet sadece sağlık kurumlarına gelen hasta ve hasta yakınlarının sağlık emekçilerine yönelik fiziki şiddeti olarak bilinmektedir. Kamuoyunda oluşan bu algı üzerinden ve sağlık emekçilerinin tepkileri sonucu bu konuya dair önlemler alınma ihtiyacının Bakanlıkça görüldüğünü gözlemlemekteyiz. Ancak şiddet olgusuna yaklaşım sadece dışsal bir şiddet olarak değerlendirildiğinde ve güvenlik sorununa indirgendiğinde çözümde eksiklik yaşanacağı aşikardır.”
Sağlık emekçilerinin yaşadığı şiddetin nedenleri ana başlıklar halinde şöyle tanımlandı: “Hasta ve hasta yakınlarının şiddeti; bakanlığın, hükümetin ve idarecilerin dil ve üslubu, uygulanan sağlık politikalarının etkisi. İstihdam modelleri, iş yoğunluğu. Mobbing. Atanmışların ve seçilmişlerin uyguladığı şiddet. İşyerlerinde kadrolaşmaya bağlı olarak çalışanlar üzerinde hegemonya kurma amaçlı baskı. İfade ve örgütlenme özgürlüğü karşısında sürgün, soruşturma, gözaltı ve tutuklamalar ya da siyasal şiddet.”
METALAŞTIRILAN SAĞLIK SİSTEMİ
Sağlıkta yaşanan gelişmelerden bağımsız olarak yapılacak her türlü değerlendirme ve bu değerlendirmeler üzerinden alınacak önlemlerin sonuç vermeyeceğini altı çizilen raporda, söz konusu ana başlıkların anlaşılması gerektiği belirtildi. Son yıllarda hasta veya hasta yakınları tarafından sağlık emekçilerine yönelik artan şiddetin sebeplerinin başında uygulanan sağlık politikaları ve yetkililerin halkla sağlık emekçilerini karşı karşıya getiren kışkırtıcı üslubunun büyük rol oynadığına vurgu yapılan raporda, “Diğer önemli unsur da uygulanan performansa göre ücretlendirme sistemidir. Yurttaşların sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı, işsizlik, yoksulluk gibi koşulları gözetilmeden gün gittikçe alınır satılır hale getirilen, kısacası metalaştırılan sağlık sisteminin şiddeti yaratmada önemli etkisi bulunmaktadır. Yetkililerin her gün ‘devrim, reform’ gibi kavramlarla yapılan uygulamaları halk lehine olumlu politikalarmış gibi yansıtması, halkın sağlık talebini sürekli kışkırtamaya yönelik yapılan reklamlar ve söylemler, hekimleri ve hekim dışı sağlık çalışanlarını paragöz, halk düşmanı gibi gösteren üslup ve yaklaşımla birleştiğinde durum içinden çıkılmaz bir hal almaktadır” ifadelerine yer verildi.
Yoksulluk ve işsizliğin ülkenin en önemli sorunuyken, bunun sağlık alanına da hasta nüfusun artışıyla direkt etki ettiği hatırlatılarak, bu durumun yarattığı etkilerin ortadan kaldırılması için sağlık alanındaki politikaların gözden geçirilmesi ve sorunların çözümü istendi.
‘AKP’NİN ‘DÖNÜŞÜM’Ü BU HALE GETİRDİ’
AKP iktidarı ile birlikte “dönüşüm” adı altında uygulanan politikalarla güvencesiz çalışmanın temel istihdam modeli haline gelmeye başladığı belirtilen raporda, sağlığın taşeron çalıştırmanın en fazla ve yaygın olduğu işkolu haline getirildiği ifade edildi. Seçim öncesi 4-B’lilerin kadroya alınmasının gündeme gelmiş olmasına rağmen halen sağlık çalışanlarının sözleşmeli statüde istihdam edildiği kaydedilirken, aynı işi yapan sağlık emekçilerinin 4-A, 4-B, 4-C, vekil, taşeron gibi statülerde farklı ücretlerle çalıştırıldığı aktarıldı.
PSİKOLOJİK TACİZ/YILDIRMA
Bu durumun iş barışını olumsuz etkilediğine işaret edilen raporda, “Sağlık hizmetinin bir ekip hizmeti olduğu fikrini giderek zayıflatmaktadır. Bu durum personel arasında zaman zaman fizik şiddete kadar varan durumlara kadar ulaşabilmekte, asıl olarak moral motivasyon açısından olumsuzluklara yol açmaktadır. Birçok örneğini gördüğümüz gibi; ifade ve örgütlenme hakkını kullanan sağlık emekçilerine kendileri de sağlık emekçisi olan ve aynı hastanede çalışan taşeron şirkete bağlı güvenlik elemanları tarafından verilen emirlerle saldırılar gerçekleştirilmektedir. İşyerinde psikolojik taciz/yıldırma olarak kısaca tanımlanabilecek mobbingle mücadele bakımından doğrudan doğruya başvurulacak bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır. Sadece çeşitli genel hükümlerden hareketle mücadele edilebilmekte olup, konunun Türkiye’de yeterince anlaşılmadığını ortaya koymaktadır. 1 Temmuz 2012’de yürürlüğe girecek Borçlar Kanununun 417. maddesinde düzenlenen mobbingin, kamu çalışanları açısından da anlam ifade edebilmesi için 657 sayılı DMK’da düzenleme yapılması ve gerekli yaptırımları içermesi gerekmektedir” denildi.
HEMŞİRELERİN YÜZDE 70-90’INI MOBBİNGE MARUZA KALIYOR
Türkiye’de hemşirelerin yüzde 70-90’ının mobbinge maruz kaldıklarını bilimsel verilerle açıklayan raporda, mobbinge maruz kalarak hizmet üretmeye çalışan sağlık personelinin bir an önce bu durumdan kurtarılması isteniyor. Kaymakam, milletvekili gibi atanmış ve seçilmişlerin de sağlık emekçilerine yönelik psikolojik ve fiziki şiddet yönelimlerine de değinilen raporda, Türkiye’nin en önemli sorununun kamusal hizmetlerdeki siyasi vesayet olduğu kaydedildi. Her iktidar olan partinin kendi yandaşlarını önemli görevlere atayarak ve idarecilerde kendilerini atayan siyasi parti mensuplarına karşı el pençe durduğu dile getirilen raporda, “Siyasetle gelen siyasetle gider hesabı iktidar partileri kamu kurumlarını ve personelini kendilerine hizmetkâr olarak görmektedir.
Siyasi vesayet bu kadar kapsamlı olunca idareciler tarafından çalışanlar arasında bile ayrımcı politikalar uygulanmaktadır. Iktidara muhalif bir sendikaya üye çalışanlara farklı uygulamalar reva görülmektedir” diye belirtildi.
Düşünce, ifade, örgütlenme ve siyaset özgürlüğü önündeki engeller ile baskılara da dikkat çekilen raporda, şu öneriler sunuldu:
* Hastanelerde ve diğer sağlık kuruluşlarında görev yapan taşerona bağlı güvenlik görevlileri başta olmak üzere tüm taşeron işçilerin ve sözleşmeli çalışanların kadroya alınarak, sağlık ekibi içerisinde olduklarını göstermek ve böylece ekip anlayışı içerisinde hizmet vermelerini sağlamak.
* Caydırıcılık ve adli işlemlerin yürütülmesi bakımından sadece acil servislerde resmi üniformalı bir polisin görev yapmasını sağlamak,
* Performans sisteminin kaldırılarak, sağlığın bir ekip hizmeti olarak verilmesi gerçeğinden hareketle birbiri ile rekabet eden değil, birbiri ile dayanışan bir çalışma ortamının sağlanması.
* Gerek hükümet yetkililerinin gerekse de idarecilerin kulanmış oldukları söylemi gözden geçirerek vatandaşla sağlık personelini karşı karşıya getirecek açıklama yapmamalarını sağlamak. Bu konuda görev siyasal iktidara düşmektedir.
* Şiddetin bir iş kazası olarak kabul edilip, buna göre gerekli düzenlemelerin yapılmasının sağlanması,
* Sağlık personeline yönelik şiddette bulunan veya şiddet teşebbüsünde bulunanlarla ilgili adli süreçlerin hızlı bir şekilde ilerlemesini sağlamak. Adalet Bakanlığı istatistiklerine bakıldığında kamu görevlisine mukavemet suçundan açılan davalarda oldukça büyük artışlar olmasına rağmen, sağlık personeli söz konusu olduğunda emniyetin ve savcılıkların yeterli ilgiyi göstermedikleri anlaşılmaktadır.
* Yerel idarecilerin ve iktidar partisinin teşkilatlarının sağlık personeli üzerinde doğrudan doğruya etki yaratacak uygulamalarını önlemek için sağlık personelinin daha fazla yasal güvence altına alınmasını sağlamak. Siyasal kadrolaşmanın önüne geçmek. Idarecilerin sağlık çalışanları tarafından liyakat esaslarına göre seçimle belirlenmesinin sağlanması,
* Mesleki zorunlu mali sorumluluk sigortası ile adeta sağlık personeli korumasız bırakılmıştır. Şöyle ki olabilecek tıbbi hataların sonuçlarının tazminatla karşılanacağını düşünen vatandaş bununla yetinmeyip, ayrıca şiddet uygulamak istemektedir. Dolayısıyla bu uygulamanın gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca hekimlerin mesleki mali sorumluluk kapsamına alınıp, diğer sağlık personelinin kapsam dışı bırakılması başka sorunlara sebep olmaktadır. Sağlık Bakanlığı ve sağlık işkolundaki tüm örgütlü yapıların katılımıyla konuya ilişkin bir çalıştay yapılarak sonuçları üzerinden çalışma başlatılmalıdır.
* Sağlık işkolu en fazla eksik istihdamla hizmet veren işkoludur. Bu durum sağlık personelinin iş yükünü oldukça artırmıştır. Bir an önce eksik istihdam giderilmeli, daha fazla sağlık personeli istihdamı sağlanarak iş yükü azaltılmalıdır. Iş yükünün fazla olduğu ortamlarda sağlık personelinin hasta ve hasta yakınlarıyla sağlıklı bir diyalog kuramamaktadır. Bu durum yanlış anlaşılmalara sebep olmakta ve vatandaşın şiddet göstermesine neden olmaktadır.
* Işyerlerinde mobbingi önleyecek tedbirler alınmalı, idareciler bu konuda eğitilmeli ve uyarılmalıdırlar. Mobbing olduğunda da gerekli yaptırımlar tereddütsüz uygulanmalıdır. Mobbinge maruz kalan sağlık personeli agresifleşmekte ve dolayısıyla hasta ve hasta yakınlarına agresif davranabilmektedir. Bu durumda da şiddete maruz kalabilmektedir.
* Sağlık personelinin ifade, örgütlenme, toplantı ve gösteri hakkına uygun davranılmalı, bu haklarını kullanmak isteyen sağlık çalışanı soruşturmaya uğramamalıdır. Kendi hakkını korumak için etkinlik yapan sağlık personeli kurumu tarafından soruşturmaya uğrarsa korunmasız bırakılır ve vatandaşın şiddetine maruz bırakılabilir.
* Birinci basamak sağlık hizmetleri ve acil servisler başta olmak üzere teşhis ve tedavide her türlü katkı-katılım payı ve ilave ücret uygulanmasına son verilmelidir. Özellikle yoksulların katkı ve katılım paylarını ödeyememeleri nedeni ile sağlık personeli ile karşı karşıya gelmeleri söz konusudur. Sağlık hizmetinin sunulmasında hastadan para alınması ya da prim borcu olana hizmet verilememesi nedenleri şiddetin sağlık personeline yönelmesine sebep olmaktadır. Şöyle ki hastane kayıt sistemleri hiçbir koşulda sağlık personeline inisiyatif tanımamaktadır. Mevcut durumda güvencesizlerin, yoksulların teşhis ve tedavide sağlık personeli tarafından idare edilmelerinin olanağı kalmamıştır.
* Sağlığa erişimin bir hak olduğundan hareketle metalaştırılmasına yönelik her türlü çalışmanın durdurulması ve sağlığı bir tüketim aracı haline dönüştüren talep kışkırtma amaçlı politikalardan vazgeçilmesi.
HASTA VE ÇALIŞAN GÜVENLIĞI
Raporun ikinci bölümünde “Sağlık Bakanlığı Sağlık Kurum ve Kuruluşlarında Hasta ve Çalışan Güvenliğinin Sağlanması ve Korunmasına Ilişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ”e yönelik düşünceler ve çözüm talepleri yer alıyor. Bu kısımda ise yapılması gerekenler şöyle aktarılıyor: “Kamu-özel-taşeron tüm sağlık çalışanlarının sağlıklı yaşama ve çalışma hakkının sağlanmasına yönelik asgari normlar (sağlık, hastalık, iş kazası ve meslek hastalığı, işsizlik, aile, analık, malullük, ihtiyarlık ve ölüm yardımları) oluşturulmalı veya geliştirilmelidir. Bilimsel verilere dayanılarak oluşturulacak sağlık ve güvenlik önlemleri için bütçeden yeterli ödenek ayrılmalıdır. Çalışanların meslek riskleri belirlenmeli ve işyerlerinde iş güvenliği ve meslek hastalıkları önlemleri alınmalıdır.
Belirlenen meslek risklerine uygun olarak tüm çalışanlara adil olarak “fiili hizmet ilavesi” yapılmalıdır. Çalışanların ‘meslek risklerini bilme hakkı’ gözetilmeli; tüm kamu kuruluşlarında ‘Mesleki Hastalıklardan ve Kazalardan Korunma Planı’ hazırlanmalı, ‘Işyeri Sağlık Birimi’ kurulmalı ve ‘Işyeri Sağlık ve Güvenlik Kurulları’ oluşturulmalıdır. Meslek risklerinin tespiti için sağlıkta ‘meslek grupları’ ve ‘meslek tanımı’ yapılarak görev sınırları çizilmeli, her çalışana iş risklerine yönelik işe giriş muayenesi yapılmalıdır. Çalışma koşullarından kaynaklanan risklere uygun laboratuar testleriyle; yeni görevlendirilenler için ‘işe giriş tespiti’, diğer çalışanlar için ayrı ayrı ‘durum belirlenmesi’ yapılmalıdır. Tüm çalışma birimlerinde meslek risklerinin belirlenmesine yönelik durum belirleyici araştırmalar ve durum saptaması yapılmalıdır. Her işyerinde bir kazadan korunma ve eğitim programı oluşturulmalı, akılcı ve çağdaş yönetim biçimlerine uygun olarak öncelikle yöneticiler eğitilmeli, eğitilemiyorsa değiştirilmelidir.”
Raporun üçüncü ve son bölümünde ise “Iş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı” üzerine SES’in önerisiyle hazırlanan KESK’in önerileri ayrıntılı ve uzunca bir şekilde yer alıyor.
ANF NEWS AGENCY
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), sağlık alanında gerek yurttaşlar, gerekse de sağlık emekçilerine dönük şiddete ilişkin geniş ve ayrıntılı olarak hazırladığı raporunu Sağlık Bakanlığı’na sundu. AKP iktidarı döneminde örgütlenme, ifade, düşünce özgürlüğü önündeki engel ve baskıların arttığına işaret edilen raporda, sağlık alanındaki şiddetin önemli sebepleri arasında işsizlik ve yoksulluk yatıyor.
SES, sağlık alanında yaşanan şiddete ilişkin hazırladığı raporunu Sağlık Bakanlığı’na sundu. 3 bölümden oluşan raporun ilk bölümü “Sağlık Alanında Yaşanan Şiddet, Nedenleri ve Çözüm Önerilerimiz” başlığını taşıyor. İlk bölümün girişinde sağlık alanında son yıllarda artan şiddet olaylarının sağlık emekçilerinin fiziksel ve psikolojik sağlığını olumsuz etkileyecek bir noktaya ulaştığına dikkat çekildi. “Kamu ve özel ayırımı olmadan; her düzeydeki sağlık kurumunda, her düzeydeki sağlık çalışanı şiddete maruz kalmaktadır” denilirken, şu hususlara dikkat çekildi: “Kamuoyunda maruz kalınan şiddet sadece sağlık kurumlarına gelen hasta ve hasta yakınlarının sağlık emekçilerine yönelik fiziki şiddeti olarak bilinmektedir. Kamuoyunda oluşan bu algı üzerinden ve sağlık emekçilerinin tepkileri sonucu bu konuya dair önlemler alınma ihtiyacının Bakanlıkça görüldüğünü gözlemlemekteyiz. Ancak şiddet olgusuna yaklaşım sadece dışsal bir şiddet olarak değerlendirildiğinde ve güvenlik sorununa indirgendiğinde çözümde eksiklik yaşanacağı aşikardır.”
Sağlık emekçilerinin yaşadığı şiddetin nedenleri ana başlıklar halinde şöyle tanımlandı: “Hasta ve hasta yakınlarının şiddeti; bakanlığın, hükümetin ve idarecilerin dil ve üslubu, uygulanan sağlık politikalarının etkisi. İstihdam modelleri, iş yoğunluğu. Mobbing. Atanmışların ve seçilmişlerin uyguladığı şiddet. İşyerlerinde kadrolaşmaya bağlı olarak çalışanlar üzerinde hegemonya kurma amaçlı baskı. İfade ve örgütlenme özgürlüğü karşısında sürgün, soruşturma, gözaltı ve tutuklamalar ya da siyasal şiddet.”
METALAŞTIRILAN SAĞLIK SİSTEMİ
Sağlıkta yaşanan gelişmelerden bağımsız olarak yapılacak her türlü değerlendirme ve bu değerlendirmeler üzerinden alınacak önlemlerin sonuç vermeyeceğini altı çizilen raporda, söz konusu ana başlıkların anlaşılması gerektiği belirtildi. Son yıllarda hasta veya hasta yakınları tarafından sağlık emekçilerine yönelik artan şiddetin sebeplerinin başında uygulanan sağlık politikaları ve yetkililerin halkla sağlık emekçilerini karşı karşıya getiren kışkırtıcı üslubunun büyük rol oynadığına vurgu yapılan raporda, “Diğer önemli unsur da uygulanan performansa göre ücretlendirme sistemidir. Yurttaşların sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı, işsizlik, yoksulluk gibi koşulları gözetilmeden gün gittikçe alınır satılır hale getirilen, kısacası metalaştırılan sağlık sisteminin şiddeti yaratmada önemli etkisi bulunmaktadır. Yetkililerin her gün ‘devrim, reform’ gibi kavramlarla yapılan uygulamaları halk lehine olumlu politikalarmış gibi yansıtması, halkın sağlık talebini sürekli kışkırtamaya yönelik yapılan reklamlar ve söylemler, hekimleri ve hekim dışı sağlık çalışanlarını paragöz, halk düşmanı gibi gösteren üslup ve yaklaşımla birleştiğinde durum içinden çıkılmaz bir hal almaktadır” ifadelerine yer verildi.
Yoksulluk ve işsizliğin ülkenin en önemli sorunuyken, bunun sağlık alanına da hasta nüfusun artışıyla direkt etki ettiği hatırlatılarak, bu durumun yarattığı etkilerin ortadan kaldırılması için sağlık alanındaki politikaların gözden geçirilmesi ve sorunların çözümü istendi.
‘AKP’NİN ‘DÖNÜŞÜM’Ü BU HALE GETİRDİ’
AKP iktidarı ile birlikte “dönüşüm” adı altında uygulanan politikalarla güvencesiz çalışmanın temel istihdam modeli haline gelmeye başladığı belirtilen raporda, sağlığın taşeron çalıştırmanın en fazla ve yaygın olduğu işkolu haline getirildiği ifade edildi. Seçim öncesi 4-B’lilerin kadroya alınmasının gündeme gelmiş olmasına rağmen halen sağlık çalışanlarının sözleşmeli statüde istihdam edildiği kaydedilirken, aynı işi yapan sağlık emekçilerinin 4-A, 4-B, 4-C, vekil, taşeron gibi statülerde farklı ücretlerle çalıştırıldığı aktarıldı.
PSİKOLOJİK TACİZ/YILDIRMA
Bu durumun iş barışını olumsuz etkilediğine işaret edilen raporda, “Sağlık hizmetinin bir ekip hizmeti olduğu fikrini giderek zayıflatmaktadır. Bu durum personel arasında zaman zaman fizik şiddete kadar varan durumlara kadar ulaşabilmekte, asıl olarak moral motivasyon açısından olumsuzluklara yol açmaktadır. Birçok örneğini gördüğümüz gibi; ifade ve örgütlenme hakkını kullanan sağlık emekçilerine kendileri de sağlık emekçisi olan ve aynı hastanede çalışan taşeron şirkete bağlı güvenlik elemanları tarafından verilen emirlerle saldırılar gerçekleştirilmektedir. İşyerinde psikolojik taciz/yıldırma olarak kısaca tanımlanabilecek mobbingle mücadele bakımından doğrudan doğruya başvurulacak bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır. Sadece çeşitli genel hükümlerden hareketle mücadele edilebilmekte olup, konunun Türkiye’de yeterince anlaşılmadığını ortaya koymaktadır. 1 Temmuz 2012’de yürürlüğe girecek Borçlar Kanununun 417. maddesinde düzenlenen mobbingin, kamu çalışanları açısından da anlam ifade edebilmesi için 657 sayılı DMK’da düzenleme yapılması ve gerekli yaptırımları içermesi gerekmektedir” denildi.
HEMŞİRELERİN YÜZDE 70-90’INI MOBBİNGE MARUZA KALIYOR
Türkiye’de hemşirelerin yüzde 70-90’ının mobbinge maruz kaldıklarını bilimsel verilerle açıklayan raporda, mobbinge maruz kalarak hizmet üretmeye çalışan sağlık personelinin bir an önce bu durumdan kurtarılması isteniyor. Kaymakam, milletvekili gibi atanmış ve seçilmişlerin de sağlık emekçilerine yönelik psikolojik ve fiziki şiddet yönelimlerine de değinilen raporda, Türkiye’nin en önemli sorununun kamusal hizmetlerdeki siyasi vesayet olduğu kaydedildi. Her iktidar olan partinin kendi yandaşlarını önemli görevlere atayarak ve idarecilerde kendilerini atayan siyasi parti mensuplarına karşı el pençe durduğu dile getirilen raporda, “Siyasetle gelen siyasetle gider hesabı iktidar partileri kamu kurumlarını ve personelini kendilerine hizmetkâr olarak görmektedir.
Siyasi vesayet bu kadar kapsamlı olunca idareciler tarafından çalışanlar arasında bile ayrımcı politikalar uygulanmaktadır. Iktidara muhalif bir sendikaya üye çalışanlara farklı uygulamalar reva görülmektedir” diye belirtildi.
Düşünce, ifade, örgütlenme ve siyaset özgürlüğü önündeki engeller ile baskılara da dikkat çekilen raporda, şu öneriler sunuldu:
* Hastanelerde ve diğer sağlık kuruluşlarında görev yapan taşerona bağlı güvenlik görevlileri başta olmak üzere tüm taşeron işçilerin ve sözleşmeli çalışanların kadroya alınarak, sağlık ekibi içerisinde olduklarını göstermek ve böylece ekip anlayışı içerisinde hizmet vermelerini sağlamak.
* Caydırıcılık ve adli işlemlerin yürütülmesi bakımından sadece acil servislerde resmi üniformalı bir polisin görev yapmasını sağlamak,
* Performans sisteminin kaldırılarak, sağlığın bir ekip hizmeti olarak verilmesi gerçeğinden hareketle birbiri ile rekabet eden değil, birbiri ile dayanışan bir çalışma ortamının sağlanması.
* Gerek hükümet yetkililerinin gerekse de idarecilerin kulanmış oldukları söylemi gözden geçirerek vatandaşla sağlık personelini karşı karşıya getirecek açıklama yapmamalarını sağlamak. Bu konuda görev siyasal iktidara düşmektedir.
* Şiddetin bir iş kazası olarak kabul edilip, buna göre gerekli düzenlemelerin yapılmasının sağlanması,
* Sağlık personeline yönelik şiddette bulunan veya şiddet teşebbüsünde bulunanlarla ilgili adli süreçlerin hızlı bir şekilde ilerlemesini sağlamak. Adalet Bakanlığı istatistiklerine bakıldığında kamu görevlisine mukavemet suçundan açılan davalarda oldukça büyük artışlar olmasına rağmen, sağlık personeli söz konusu olduğunda emniyetin ve savcılıkların yeterli ilgiyi göstermedikleri anlaşılmaktadır.
* Yerel idarecilerin ve iktidar partisinin teşkilatlarının sağlık personeli üzerinde doğrudan doğruya etki yaratacak uygulamalarını önlemek için sağlık personelinin daha fazla yasal güvence altına alınmasını sağlamak. Siyasal kadrolaşmanın önüne geçmek. Idarecilerin sağlık çalışanları tarafından liyakat esaslarına göre seçimle belirlenmesinin sağlanması,
* Mesleki zorunlu mali sorumluluk sigortası ile adeta sağlık personeli korumasız bırakılmıştır. Şöyle ki olabilecek tıbbi hataların sonuçlarının tazminatla karşılanacağını düşünen vatandaş bununla yetinmeyip, ayrıca şiddet uygulamak istemektedir. Dolayısıyla bu uygulamanın gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca hekimlerin mesleki mali sorumluluk kapsamına alınıp, diğer sağlık personelinin kapsam dışı bırakılması başka sorunlara sebep olmaktadır. Sağlık Bakanlığı ve sağlık işkolundaki tüm örgütlü yapıların katılımıyla konuya ilişkin bir çalıştay yapılarak sonuçları üzerinden çalışma başlatılmalıdır.
* Sağlık işkolu en fazla eksik istihdamla hizmet veren işkoludur. Bu durum sağlık personelinin iş yükünü oldukça artırmıştır. Bir an önce eksik istihdam giderilmeli, daha fazla sağlık personeli istihdamı sağlanarak iş yükü azaltılmalıdır. Iş yükünün fazla olduğu ortamlarda sağlık personelinin hasta ve hasta yakınlarıyla sağlıklı bir diyalog kuramamaktadır. Bu durum yanlış anlaşılmalara sebep olmakta ve vatandaşın şiddet göstermesine neden olmaktadır.
* Işyerlerinde mobbingi önleyecek tedbirler alınmalı, idareciler bu konuda eğitilmeli ve uyarılmalıdırlar. Mobbing olduğunda da gerekli yaptırımlar tereddütsüz uygulanmalıdır. Mobbinge maruz kalan sağlık personeli agresifleşmekte ve dolayısıyla hasta ve hasta yakınlarına agresif davranabilmektedir. Bu durumda da şiddete maruz kalabilmektedir.
* Sağlık personelinin ifade, örgütlenme, toplantı ve gösteri hakkına uygun davranılmalı, bu haklarını kullanmak isteyen sağlık çalışanı soruşturmaya uğramamalıdır. Kendi hakkını korumak için etkinlik yapan sağlık personeli kurumu tarafından soruşturmaya uğrarsa korunmasız bırakılır ve vatandaşın şiddetine maruz bırakılabilir.
* Birinci basamak sağlık hizmetleri ve acil servisler başta olmak üzere teşhis ve tedavide her türlü katkı-katılım payı ve ilave ücret uygulanmasına son verilmelidir. Özellikle yoksulların katkı ve katılım paylarını ödeyememeleri nedeni ile sağlık personeli ile karşı karşıya gelmeleri söz konusudur. Sağlık hizmetinin sunulmasında hastadan para alınması ya da prim borcu olana hizmet verilememesi nedenleri şiddetin sağlık personeline yönelmesine sebep olmaktadır. Şöyle ki hastane kayıt sistemleri hiçbir koşulda sağlık personeline inisiyatif tanımamaktadır. Mevcut durumda güvencesizlerin, yoksulların teşhis ve tedavide sağlık personeli tarafından idare edilmelerinin olanağı kalmamıştır.
* Sağlığa erişimin bir hak olduğundan hareketle metalaştırılmasına yönelik her türlü çalışmanın durdurulması ve sağlığı bir tüketim aracı haline dönüştüren talep kışkırtma amaçlı politikalardan vazgeçilmesi.
HASTA VE ÇALIŞAN GÜVENLIĞI
Raporun ikinci bölümünde “Sağlık Bakanlığı Sağlık Kurum ve Kuruluşlarında Hasta ve Çalışan Güvenliğinin Sağlanması ve Korunmasına Ilişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ”e yönelik düşünceler ve çözüm talepleri yer alıyor. Bu kısımda ise yapılması gerekenler şöyle aktarılıyor: “Kamu-özel-taşeron tüm sağlık çalışanlarının sağlıklı yaşama ve çalışma hakkının sağlanmasına yönelik asgari normlar (sağlık, hastalık, iş kazası ve meslek hastalığı, işsizlik, aile, analık, malullük, ihtiyarlık ve ölüm yardımları) oluşturulmalı veya geliştirilmelidir. Bilimsel verilere dayanılarak oluşturulacak sağlık ve güvenlik önlemleri için bütçeden yeterli ödenek ayrılmalıdır. Çalışanların meslek riskleri belirlenmeli ve işyerlerinde iş güvenliği ve meslek hastalıkları önlemleri alınmalıdır.
Belirlenen meslek risklerine uygun olarak tüm çalışanlara adil olarak “fiili hizmet ilavesi” yapılmalıdır. Çalışanların ‘meslek risklerini bilme hakkı’ gözetilmeli; tüm kamu kuruluşlarında ‘Mesleki Hastalıklardan ve Kazalardan Korunma Planı’ hazırlanmalı, ‘Işyeri Sağlık Birimi’ kurulmalı ve ‘Işyeri Sağlık ve Güvenlik Kurulları’ oluşturulmalıdır. Meslek risklerinin tespiti için sağlıkta ‘meslek grupları’ ve ‘meslek tanımı’ yapılarak görev sınırları çizilmeli, her çalışana iş risklerine yönelik işe giriş muayenesi yapılmalıdır. Çalışma koşullarından kaynaklanan risklere uygun laboratuar testleriyle; yeni görevlendirilenler için ‘işe giriş tespiti’, diğer çalışanlar için ayrı ayrı ‘durum belirlenmesi’ yapılmalıdır. Tüm çalışma birimlerinde meslek risklerinin belirlenmesine yönelik durum belirleyici araştırmalar ve durum saptaması yapılmalıdır. Her işyerinde bir kazadan korunma ve eğitim programı oluşturulmalı, akılcı ve çağdaş yönetim biçimlerine uygun olarak öncelikle yöneticiler eğitilmeli, eğitilemiyorsa değiştirilmelidir.”
Raporun üçüncü ve son bölümünde ise “Iş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı” üzerine SES’in önerisiyle hazırlanan KESK’in önerileri ayrıntılı ve uzunca bir şekilde yer alıyor.
ANF NEWS AGENCY