Gazeteci Ahmet Şık, Almanya’da yayınlanan Yeni Özgür Politika gazetesine verdiği röportajda AKP’nin 1990lardaki faili meçhullerin günümüzde insanların cezaevine atılması olarak değiştiğini ifade ederek "Bu da bir Ergenekon faaliyetidir. Ama bunun adı Yeşil Ergenekon’dur” dedi. Şık Türkiye'de Kürtlere ve muhaliflere dönük operasyonlar hakkında da "Rejimin operasyanal kanadını Gülen Cemaati’ne bağlı, bürokrasi içerisinde örgütlenmiş insanlar temsil ediyorlar" şeklinde konuştu.
'İKTİDAR, ALAŞAĞI ETTİĞİ KÖTÜ TOHUMU İÇİNDE BARINDIRIYOR'
Ahmet Şık, AKP Hükümeti'nin 'rejim kavgasını' şu ifadelerle değerlendirdi: "Türkiye’de rejim kurumsal ve zihniyet anlamında değiştirildi ve değişmeye devam ediyor. Bu değişimi sağlayanlar yıktıkları rejimin yerine kendi zihniyetlerini inşa edecekse, bu fırsatın ellinden kaçmasını istemiyor. Bu yüzden Türkiye’de herşey vahşi bir şekilde devam ediyor. Ellerinde kaçtıklarını gördükleri anda, şu anki yaşanan hukuksuzluklar onlar için devam edecektir. Malaasef bu gücün klasik öyküsü… İktidarı ele geçiren alaşağı ettiği kötü tohumu içinde barındırıyor. Bu kötü tohum onun içinde filizlendiği sürece bizde onlarla mücadele etmeye devam edeceğiz. Geleceğimizden endişe etmemek için o endişelere neden olan sebepleri ortadan kaldırmamız gerekir. Güç hiçbir zaman diktatörlerin elinde kalıcı olmamıştır. Güç değiştiği anda mağdurlarla mağrurlar da yer değiştiriyor. Nedim Şener’in kitabında böyle bir söz var: 'Mazlumun zulmünün, zalimin zulmünden daha ağır olduğuna tanık oldum.' Umarım bu değişir."
'GÜLEN CEMAATİ İLLEGAL ŞEMA ÜZERİNDEN ÖRGÜTLENİYOR'
Türkiye’de Gülen Cemaati ile AKP arasında herhangi 'fark' olup olmadığını sorgulayan Şık, iki taraf için, "Siyaseten ve inanç sistemi olarak akrabalar" tanımını yaptı.
AKP’nin ve Gülen Cemaati’nin 'şeriat' gibi kaygılarının olduğuna da inanmadığını belirten Şık, şunları dile getirdi: "Kendi iktidarlarını sürdürmek için bir nesil yetiştirme telaşı var. AKP sermayenin kucağına oturmuş, neoriberal bir partidir. Kendi ekonomik sınıfını daha çok güçlendirmeye ve palazlandırmaya çalışan bir güç haline geliyor. Yani güç ve sermayeden başka, bir şey istediklerine inanmıyorum."
Gülen Cemaati’nin 'illegal şema' üzerinden örgütlendiğini düşünen Ahmet Şık, bu husustaki yorumunu ise benzetmeyle açıkladı: "Hıristiyanlıkta ‘Opus’ denen bir örgütleme sistemi vardır. Bana göre o örgütleme sistemini özümsemiş ve onu Türkiye bürokrasisi içerisinde illegal biçimde örgütlüyor. Benim inançlarla ilgili hiçbir sorunum yok ama bir hareketin kendisini bu kadar saklamasına bir anlam veremiyorum."
'REJİMİN OPERASYONEL KANADI GÜLEN CEMAATİ'
Şık, Ergenekon’la cemaatin ilgisine de değinerek, şöyle konuştu: "KCK Yürütme Konseyi Başkanı Sayın Murat Karayılan daha önce bir açıklama yapmıştı. Cemaatla istibarat arasında çok sıkı ilişkiler olduğu konusunda açıklamada bulunmuştu. Hata bunu ‘Yeşil Ergenekon’ diye tarif etmişti. Gerçekten 'cup' diye oturan bir tariftir. Ergenekon bir parti değil sadece ırkçı, faşizan ve milliyetçi bir zihniyete tekabül ediyor. Ergenekon asıl işlediği suçlardan dolayı yargılanmıyor. Yeşil Ergenekon değimiz grup bununla mücadele ediyormuş gibi görünüp, ama aynı zihniyette beslenen bir yapılanmadır. Evet ben de Yeşil bir Ergenekon olduğuna inanıyorum. Çünkü rejimin yeni sahipleri onlar. Rejimin operasyonel kanadını Gülen Cemaati’ne bağlı bürokrasi içerisinde örgütlenmiş insanlar temsil ediyorlar. 1990’lı yıllarda bunu kurşunla faili meçhul yollarla yapıyorlardı, şimdi yöntem değişti. Sahte belgelerle insanları cezaevine atıyorlar. Bu da bir Ergenekon faaliyetidir. Ama bunun adı Yeşil Ergenekon’dur."
AKP ile cemaat arasındaki 'çatışmanın' MİT kriziyle su yüzüne çıktığını anımsatan Şık, aslında AKP iktidara gelmeden önce de, bu krizin olduğunu düşündüğünü söyledi. 12 Haziran seçimlerinin birçok kesimde umutsuzluk aşıladığını, 9-10 yıldır iktidarda olan AKP'nin oylarını artırarak iktidara geldiğini hatırlatan Şık, devam etti: "Beni ilgilendiren kısmı ise bağımsızlar oylarını artırarak halkın temsil gücünü meclise taşımışlardır. AKP’nin bileşenlerinin 9 yıllık iktidarında sonunda ortaya çıkan sonuç şu: AKP’nin siyaseten hiçbir muhalefeti kalmamıştı. Ya cezaevine atıldılar ya siyaset sahnesinden atıldılar ya da itibarsızlaştırdılar. Bu anlamda üçüncü dönem iktidarların en önemli sonucu şu olacaktı; o iktidar bloğunun attığı her yanlış adımın artık tek sorumlusu kendisi olacaktı. Beni umutlandıran sonuç bu, ki öyle oldu çünkü artık yargı vesayeti, Kemalistler ve ordu gibi bir bahanesi yok kalmadı. Olabileceklerin tek sorumlusu AKP iktidarıdır."
'MİT KAPIŞMASINDA CEMAATİN HEDEFİ...'
AKP ile cemaatin, 'kavga edecekleri kimsenin kalmadığından' güç çatışmasına girdiklerini ifade eden gazeteci Ahmet Şık, "...MİT çatışmasında üç tane MİT’çinin yargılanması değildi. Kürt sorunu üzerinde yürütülen bir takım politikaların yargılanabilinir hale gelmesidir" dedi ve şu iddiasını açıkladı: "Eğer o MİT’çiler ifadeye gitmiş olsalardı, bugün tutuklanmış olacaklardı. Onlar cezaevinde oldukları için onlar üzerinde ulaşacakları iki kişi vardı. Biri Başbakan yardımcısı Beşir Atalay, diğeri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olacaktı. Cemaat’in hedefi buydu. Oslo görüşmesinde Hakan Fidan ne diyordu? 'Ben Başbakan’ı temsil ediyorum' diyordu. Açılım dediğimiz süreci yürütücüsü kim; Beşir Atalay..."
'İKTİDAR, ALAŞAĞI ETTİĞİ KÖTÜ TOHUMU İÇİNDE BARINDIRIYOR'
Ahmet Şık, AKP Hükümeti'nin 'rejim kavgasını' şu ifadelerle değerlendirdi: "Türkiye’de rejim kurumsal ve zihniyet anlamında değiştirildi ve değişmeye devam ediyor. Bu değişimi sağlayanlar yıktıkları rejimin yerine kendi zihniyetlerini inşa edecekse, bu fırsatın ellinden kaçmasını istemiyor. Bu yüzden Türkiye’de herşey vahşi bir şekilde devam ediyor. Ellerinde kaçtıklarını gördükleri anda, şu anki yaşanan hukuksuzluklar onlar için devam edecektir. Malaasef bu gücün klasik öyküsü… İktidarı ele geçiren alaşağı ettiği kötü tohumu içinde barındırıyor. Bu kötü tohum onun içinde filizlendiği sürece bizde onlarla mücadele etmeye devam edeceğiz. Geleceğimizden endişe etmemek için o endişelere neden olan sebepleri ortadan kaldırmamız gerekir. Güç hiçbir zaman diktatörlerin elinde kalıcı olmamıştır. Güç değiştiği anda mağdurlarla mağrurlar da yer değiştiriyor. Nedim Şener’in kitabında böyle bir söz var: 'Mazlumun zulmünün, zalimin zulmünden daha ağır olduğuna tanık oldum.' Umarım bu değişir."
'GÜLEN CEMAATİ İLLEGAL ŞEMA ÜZERİNDEN ÖRGÜTLENİYOR'
Türkiye’de Gülen Cemaati ile AKP arasında herhangi 'fark' olup olmadığını sorgulayan Şık, iki taraf için, "Siyaseten ve inanç sistemi olarak akrabalar" tanımını yaptı.
AKP’nin ve Gülen Cemaati’nin 'şeriat' gibi kaygılarının olduğuna da inanmadığını belirten Şık, şunları dile getirdi: "Kendi iktidarlarını sürdürmek için bir nesil yetiştirme telaşı var. AKP sermayenin kucağına oturmuş, neoriberal bir partidir. Kendi ekonomik sınıfını daha çok güçlendirmeye ve palazlandırmaya çalışan bir güç haline geliyor. Yani güç ve sermayeden başka, bir şey istediklerine inanmıyorum."
Gülen Cemaati’nin 'illegal şema' üzerinden örgütlendiğini düşünen Ahmet Şık, bu husustaki yorumunu ise benzetmeyle açıkladı: "Hıristiyanlıkta ‘Opus’ denen bir örgütleme sistemi vardır. Bana göre o örgütleme sistemini özümsemiş ve onu Türkiye bürokrasisi içerisinde illegal biçimde örgütlüyor. Benim inançlarla ilgili hiçbir sorunum yok ama bir hareketin kendisini bu kadar saklamasına bir anlam veremiyorum."
'REJİMİN OPERASYONEL KANADI GÜLEN CEMAATİ'
Şık, Ergenekon’la cemaatin ilgisine de değinerek, şöyle konuştu: "KCK Yürütme Konseyi Başkanı Sayın Murat Karayılan daha önce bir açıklama yapmıştı. Cemaatla istibarat arasında çok sıkı ilişkiler olduğu konusunda açıklamada bulunmuştu. Hata bunu ‘Yeşil Ergenekon’ diye tarif etmişti. Gerçekten 'cup' diye oturan bir tariftir. Ergenekon bir parti değil sadece ırkçı, faşizan ve milliyetçi bir zihniyete tekabül ediyor. Ergenekon asıl işlediği suçlardan dolayı yargılanmıyor. Yeşil Ergenekon değimiz grup bununla mücadele ediyormuş gibi görünüp, ama aynı zihniyette beslenen bir yapılanmadır. Evet ben de Yeşil bir Ergenekon olduğuna inanıyorum. Çünkü rejimin yeni sahipleri onlar. Rejimin operasyonel kanadını Gülen Cemaati’ne bağlı bürokrasi içerisinde örgütlenmiş insanlar temsil ediyorlar. 1990’lı yıllarda bunu kurşunla faili meçhul yollarla yapıyorlardı, şimdi yöntem değişti. Sahte belgelerle insanları cezaevine atıyorlar. Bu da bir Ergenekon faaliyetidir. Ama bunun adı Yeşil Ergenekon’dur."
AKP ile cemaat arasındaki 'çatışmanın' MİT kriziyle su yüzüne çıktığını anımsatan Şık, aslında AKP iktidara gelmeden önce de, bu krizin olduğunu düşündüğünü söyledi. 12 Haziran seçimlerinin birçok kesimde umutsuzluk aşıladığını, 9-10 yıldır iktidarda olan AKP'nin oylarını artırarak iktidara geldiğini hatırlatan Şık, devam etti: "Beni ilgilendiren kısmı ise bağımsızlar oylarını artırarak halkın temsil gücünü meclise taşımışlardır. AKP’nin bileşenlerinin 9 yıllık iktidarında sonunda ortaya çıkan sonuç şu: AKP’nin siyaseten hiçbir muhalefeti kalmamıştı. Ya cezaevine atıldılar ya siyaset sahnesinden atıldılar ya da itibarsızlaştırdılar. Bu anlamda üçüncü dönem iktidarların en önemli sonucu şu olacaktı; o iktidar bloğunun attığı her yanlış adımın artık tek sorumlusu kendisi olacaktı. Beni umutlandıran sonuç bu, ki öyle oldu çünkü artık yargı vesayeti, Kemalistler ve ordu gibi bir bahanesi yok kalmadı. Olabileceklerin tek sorumlusu AKP iktidarıdır."
'MİT KAPIŞMASINDA CEMAATİN HEDEFİ...'
AKP ile cemaatin, 'kavga edecekleri kimsenin kalmadığından' güç çatışmasına girdiklerini ifade eden gazeteci Ahmet Şık, "...MİT çatışmasında üç tane MİT’çinin yargılanması değildi. Kürt sorunu üzerinde yürütülen bir takım politikaların yargılanabilinir hale gelmesidir" dedi ve şu iddiasını açıkladı: "Eğer o MİT’çiler ifadeye gitmiş olsalardı, bugün tutuklanmış olacaklardı. Onlar cezaevinde oldukları için onlar üzerinde ulaşacakları iki kişi vardı. Biri Başbakan yardımcısı Beşir Atalay, diğeri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olacaktı. Cemaat’in hedefi buydu. Oslo görüşmesinde Hakan Fidan ne diyordu? 'Ben Başbakan’ı temsil ediyorum' diyordu. Açılım dediğimiz süreci yürütücüsü kim; Beşir Atalay..."