Türkiye işçi sınıfının sendikal çalışmalarının önüne geçmek için saldırıya geçen egemenler, 1967’de kurulan DİSK’i kapatmak için çeşitli yas...
Türkiye işçi sınıfının sendikal çalışmalarının önüne geçmek için saldırıya geçen egemenler, 1967’de kurulan DİSK’i kapatmak için çeşitli yasal değişiklikler yapmaya çalışıyorlardı. DİSK’i işçi sınıfından koparmak, sınıf hareketine ket vurmak isteyenlere proletaryanın net cevabı 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi olmuştur.
13 Şubat 1967’de DİSK’in kurulmasıyla işçi hareketi ivme kazanmış birçok iş yerinde grevler, direnişler, işgaller burjuvaziye rahat vermez olmuştu. Türk-İş’in sermayeden yana tavırları, işçilerin taleplerini görmezden gelmesi, DİSK’in sendikal mücadeleye sınıf bilinciyle yön vermesi, işçilerin DİSK çatısı altında örgütlenmesini sağladı. Böylece Türk-İş’in işçiler üzerindeki etkisi azalmıştı.
“Güçlü sendikacılık için DİSK kapatılmalı!”
1961 anayasası Türkiye anayasaları içinde görece daha demokratik bir anayasal düzeni ve toplumsal muhalefete alan açan bir bakış açısı getirmişti. İşçilerin yasal haklarını kullanıyor olması egemenlerin müdahale alanını daraltmıştı. 1970 meclisinde, bu yasal dayanakların kaldırılması, 1963’te yürürlüğe giren 274 ve 275 sayılı sendika ve toplu sözleşmelere ilişkin yasaların değiştirilmesine yönelik çalışmalar Adalet Parti’nin istemiyle başladı.
Değişikliklerin gerekçesi olarak, 1963’te yürürlüğe giren yasanın yetersizliği, bu yetersizlik sonucunda sendika sayısının arttığı, bu artışın çalışma ve iş hayatını zorlaştırdığı vurgulanmış; bu tasarının amacının, “güçlü” bir sendikacılık kurmak olduğu belirtilmişti.
Bu bahanelerle meclis gündemine gelen tasarı, işçilerin sendikaya üye olması için kişisel başvuruyu yeterli görmeyip, üyeliğin gerçekleşmesi için sendikanın yetkili organının onayını gerektiriyordu. Sendikaların kurulması aynı iş kolundaki sigortalı işçilerin 1/3’ünün üyeliğini, federasyonların kurulmasında aynı iş kolunda kurulmuş en az iki sendikanın kararını ve o iş kolundaki sigortalı işçilerin en az 1/3’ünün üyeliğini, konfederasyonların kurulmasında ise sendikaların en az 1/3’ünün kararı ve Türkiye’deki sendikalı işçilerin 1/3’ünün üyeliğini şart koşuyordu. Sendika kurmak için ise işçilerin o iş kolunda fiilen en az 3 yıl çalışmış olması şartı aranıyordu.
DİSK, tasarının anayasaya ve yasalara aykırı olduğunu, işçinin en önemli silahı olan grev hakkını yok etmeye yönelik olduğunu ve DİSK’i işçi sınıfının bağrından koparıp atamayacaklarını vurgulayan bir bildiri yayınladı. Tasarıya karşı uyarı ve eylem komiteleri oluşturan DİSK Ankara’da hükümetle çeşitli görüşmeler yapmaya çalıştıysa da tasarının geri çekilmesi için olumlu bir sonuç getirmedi.
Geliyoruz zincirleri kıra kıra…
15 Haziran
Tasarının 11 Haziran 1970’de meclisten geçmesinin ardından DİSK'in yaptığı genel grev çağrısıyla işçiler 15 Haziran günü iş bıraktılar. İstanbul, Ankara, İzmir ve Kocaeli başta olmak üzere çeşitli gösteriler başladı.
İstanbul’da iş yerlerinde toplanan işçiler “Anayasa ve sendika özgürlüğünü alanlara derslerini vereceğiz”, “Yaşasın işçi sınıfı”, “Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok” yazan döviz ve pankartlarla Çekmece-Topkapı, Ankara Asfaltı, Eyüp-Cendere, Levent-Boğaz olmak üzere dört koldan yürüyüşe geçtiler. Kocaeli’nde işçiler iki kol halinde yürüyüşe geçtiler. Ankara ve İzmir’de ise işçiler oturma eylemi ve iş yeri işgalleri yaptılar. Ankara’da DİSK’e bağlı Basın-İş üyesi olan işçiler Ulusal Basımevi ile Ulus Gazetesi’ni işgal ettiler. Direnişi yönetmek üzere kurulan “Anayasal Direniş Komiteleri” Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, Meclis Grup Başkanlarına, Güvenlik Kurulu'na, Çalışma Bakanı'na ve Tabii Senatörlere 10 binden fazla protesto telgrafı çektiler.
15 Haziran işçi direnişinin en yoğun yaşandığı İstanbul’da, 5000 işçinin yürüdüğü Silahtarağa-Alibeyköy güzergâhında 4 işçinin tutuklanması üzerine, işçiler Eyüp Karakolu’nu kuşatarak, tutuklanan işçilerin serbest bırakılmasını sağladılar. Ankara Asfaltı’ndaki yürüyüş kolunu durdurmak için Kartal Kavşağı’nda askeri birliklerin barikat kurmasına rağmen işçiler asker barikatını aşarak Başbakan Süleyman Demirel’in kardeşi Hacı Ali Demirel’in fabrikası Haymak Döküm’ü tahrip ettiler.
15 Haziran günü yapılan yürüyüşlere Türk-İş’e bağlı sendikaların etkin olmasına rağmen Koruma-Tarım İlaçları, Mutlu, Chrysler, EAS, Cibali Tekel Kutu fabrikalarında çalışan işçiler de işlerini bırakıp katıldılar.
16 Haziran
16 Haziran’da işçiler yine aynı yürüyüş kollarından Taksim Meydanı’na çıkmak üzere yürümeye başladılar. 15 Haziran işçi direnişinin egemenlere göstermiş olduğu kararlılığı bastırmak için 16 Haziran günü yürüyüş güzergâhlarının polis ve asker barikatlarıyla kapatılmasına rağmen yeterli olmamıştır. Yürüyüşü durdurmak için Taksim’e geçişi sağlayan Galata ve Unkapanı köprüleri açılması birçok işçinin yaralanmasına ve ölümlere neden olmuştur.
Kavel Kablo fabrikası işçilerinin yürüdüğü Levent ve Mecidiyeköy hattında işçiler, Levent’deki işyerlerinde çalışan işçilerle birlikte Zincirlikuyu’daki Tekfen fabrikasına doğru yürüyüşe geçtiler. Tekfen fabrikasının önünde barikat kuran polisler yürüyüş kolunun ön saflarında yer alan kadın işçileri coplamaya başlayınca işçilerle polisler arasında çatışma başladı. Barikatı aşan işçiler yürüyüşe devam ettiler. Eyüp ve Edirnekapı’daki işçilerle Kâğıthane’deki fabrikalarda çalışan işçilerin yürüyüşü de Silahtar ve Şişli yollarının tamamen trafiğe kapanmasını sağladı.
Ankara Asfaltı’nda toplanan Üsküdar’a gitmeye çalışan işçiler Ankara Yolu’nun başında polis barikatına rağmen yürüyüşe devam etmek isteyince çatışma başladı ve polis silah kullandı. Gebze’de AEG, Çivi, Tırpan, Timas, Demir Çekme, Arçelik fabrikalarında çalışanların çoğunluğu oluşturduğu 10.000’den fazla işçi Ankara Asfaltı’ndan yürüdü.
Ankara’da DİSK’e bağlı sendikalara üye işçiler ve öğrencilerden oluşan bir grup, sanayi çarşısında yürüyüşe geçmiş ancak polis yürüyüşe engel olmak isteyerek işçilerden bir kısmını gözaltına almıştır.
Kocaeli’nde işçiler Maden-İş Sendikası Bölge temsilciliği önünde toplandıktan sonra Pirelli’ye doğru yürüyüşe geçtiler. Pirelli’de çalışan işçiler, 16 Haziran’da yürüyüş kolu fabrikanın önüne gelince, işlerini bırakıp yürüyüşe katıldılar. Pirelli fabrikasında çalışan işçilerin de katılımıyla İzmit’teki yürüyüşçüler Goodyear lastik fabrikasına yönelen kortej iki komando barikatıyla karşılaştı. Barikatı aşan işçiler Goodyear fabrikasına ulaştıktan sonra burada çalışan işçilerin de yürüyüşe katılmalarını sağladılar. 16 Haziran’da Kocaeli’ndeki yürüyüşler Goodyear fabrikasından şehir merkezine doğru yürüyen işçilerin diğer barikatları da aşarak Atatürk Anıtı ve Kolordu Komutanlığı önünde yaptıkları eylemle son bulmuştur.
16 Haziran’daki eylemlere 168 işyerinden 150 binden fazla işçi katılmıştı. Eylemlerde polisle işçilerin çatışmaları 5 kişinin ölümü, 85’i ağır olmak üzere 200’e yakın kişinin de yaralanmasıyla sonuçlandı. Tasarı geri çekilinceye kadar devam edecek eylemlere burjuvazi işçi direnişlerinin yaşandığı illerde sıkıyönetim ilan ederek yanıt verdi.
İşçi sınıfının proletarya iktidarını kurmak için “kanlı ihtilal provası” yaptığını söyleyen hükümet İstanbul ve Kocaeli’nde 1 aylık sıkıyönetim ilan ettiler. Birçok işverenin işçilerin devrim yapacağını düşünmesi üzerine yurtdışına kaçtığı 15-16 Haziran işçi direnişi, sıkıyönetim ve 12 Mart 1971 darbesiyle bastırılmaya çalışılmasına rağmen işçi sınıfının ayağa kalkışının göstergesi olmuştur.
Kimi çevrelerce devrimin işçi sınıfının öncülüğünde yapılıp yapılamayacağının tartışıldığı o yıllarda 15-16 Haziran direnişi işçi sınıfının örgütlü gücünü göstermiş ve bu tartışmalara son noktayı koymuştur. 15-16 Haziran Türkiye işçi sınıfının yeni bir döneme açılan penceresi oldu.http://www.ilericigenclik.org/haberler/15-16-haziran-isci-direnisi-burjuvaziye-nasirli-ellerin-yumrugu-o-gun
13 Şubat 1967’de DİSK’in kurulmasıyla işçi hareketi ivme kazanmış birçok iş yerinde grevler, direnişler, işgaller burjuvaziye rahat vermez olmuştu. Türk-İş’in sermayeden yana tavırları, işçilerin taleplerini görmezden gelmesi, DİSK’in sendikal mücadeleye sınıf bilinciyle yön vermesi, işçilerin DİSK çatısı altında örgütlenmesini sağladı. Böylece Türk-İş’in işçiler üzerindeki etkisi azalmıştı.
“Güçlü sendikacılık için DİSK kapatılmalı!”
1961 anayasası Türkiye anayasaları içinde görece daha demokratik bir anayasal düzeni ve toplumsal muhalefete alan açan bir bakış açısı getirmişti. İşçilerin yasal haklarını kullanıyor olması egemenlerin müdahale alanını daraltmıştı. 1970 meclisinde, bu yasal dayanakların kaldırılması, 1963’te yürürlüğe giren 274 ve 275 sayılı sendika ve toplu sözleşmelere ilişkin yasaların değiştirilmesine yönelik çalışmalar Adalet Parti’nin istemiyle başladı.
Değişikliklerin gerekçesi olarak, 1963’te yürürlüğe giren yasanın yetersizliği, bu yetersizlik sonucunda sendika sayısının arttığı, bu artışın çalışma ve iş hayatını zorlaştırdığı vurgulanmış; bu tasarının amacının, “güçlü” bir sendikacılık kurmak olduğu belirtilmişti.
Bu bahanelerle meclis gündemine gelen tasarı, işçilerin sendikaya üye olması için kişisel başvuruyu yeterli görmeyip, üyeliğin gerçekleşmesi için sendikanın yetkili organının onayını gerektiriyordu. Sendikaların kurulması aynı iş kolundaki sigortalı işçilerin 1/3’ünün üyeliğini, federasyonların kurulmasında aynı iş kolunda kurulmuş en az iki sendikanın kararını ve o iş kolundaki sigortalı işçilerin en az 1/3’ünün üyeliğini, konfederasyonların kurulmasında ise sendikaların en az 1/3’ünün kararı ve Türkiye’deki sendikalı işçilerin 1/3’ünün üyeliğini şart koşuyordu. Sendika kurmak için ise işçilerin o iş kolunda fiilen en az 3 yıl çalışmış olması şartı aranıyordu.
DİSK, tasarının anayasaya ve yasalara aykırı olduğunu, işçinin en önemli silahı olan grev hakkını yok etmeye yönelik olduğunu ve DİSK’i işçi sınıfının bağrından koparıp atamayacaklarını vurgulayan bir bildiri yayınladı. Tasarıya karşı uyarı ve eylem komiteleri oluşturan DİSK Ankara’da hükümetle çeşitli görüşmeler yapmaya çalıştıysa da tasarının geri çekilmesi için olumlu bir sonuç getirmedi.
Geliyoruz zincirleri kıra kıra…
15 Haziran
Tasarının 11 Haziran 1970’de meclisten geçmesinin ardından DİSK'in yaptığı genel grev çağrısıyla işçiler 15 Haziran günü iş bıraktılar. İstanbul, Ankara, İzmir ve Kocaeli başta olmak üzere çeşitli gösteriler başladı.
İstanbul’da iş yerlerinde toplanan işçiler “Anayasa ve sendika özgürlüğünü alanlara derslerini vereceğiz”, “Yaşasın işçi sınıfı”, “Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok” yazan döviz ve pankartlarla Çekmece-Topkapı, Ankara Asfaltı, Eyüp-Cendere, Levent-Boğaz olmak üzere dört koldan yürüyüşe geçtiler. Kocaeli’nde işçiler iki kol halinde yürüyüşe geçtiler. Ankara ve İzmir’de ise işçiler oturma eylemi ve iş yeri işgalleri yaptılar. Ankara’da DİSK’e bağlı Basın-İş üyesi olan işçiler Ulusal Basımevi ile Ulus Gazetesi’ni işgal ettiler. Direnişi yönetmek üzere kurulan “Anayasal Direniş Komiteleri” Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, Meclis Grup Başkanlarına, Güvenlik Kurulu'na, Çalışma Bakanı'na ve Tabii Senatörlere 10 binden fazla protesto telgrafı çektiler.
15 Haziran işçi direnişinin en yoğun yaşandığı İstanbul’da, 5000 işçinin yürüdüğü Silahtarağa-Alibeyköy güzergâhında 4 işçinin tutuklanması üzerine, işçiler Eyüp Karakolu’nu kuşatarak, tutuklanan işçilerin serbest bırakılmasını sağladılar. Ankara Asfaltı’ndaki yürüyüş kolunu durdurmak için Kartal Kavşağı’nda askeri birliklerin barikat kurmasına rağmen işçiler asker barikatını aşarak Başbakan Süleyman Demirel’in kardeşi Hacı Ali Demirel’in fabrikası Haymak Döküm’ü tahrip ettiler.
15 Haziran günü yapılan yürüyüşlere Türk-İş’e bağlı sendikaların etkin olmasına rağmen Koruma-Tarım İlaçları, Mutlu, Chrysler, EAS, Cibali Tekel Kutu fabrikalarında çalışan işçiler de işlerini bırakıp katıldılar.
16 Haziran
16 Haziran’da işçiler yine aynı yürüyüş kollarından Taksim Meydanı’na çıkmak üzere yürümeye başladılar. 15 Haziran işçi direnişinin egemenlere göstermiş olduğu kararlılığı bastırmak için 16 Haziran günü yürüyüş güzergâhlarının polis ve asker barikatlarıyla kapatılmasına rağmen yeterli olmamıştır. Yürüyüşü durdurmak için Taksim’e geçişi sağlayan Galata ve Unkapanı köprüleri açılması birçok işçinin yaralanmasına ve ölümlere neden olmuştur.
Kavel Kablo fabrikası işçilerinin yürüdüğü Levent ve Mecidiyeköy hattında işçiler, Levent’deki işyerlerinde çalışan işçilerle birlikte Zincirlikuyu’daki Tekfen fabrikasına doğru yürüyüşe geçtiler. Tekfen fabrikasının önünde barikat kuran polisler yürüyüş kolunun ön saflarında yer alan kadın işçileri coplamaya başlayınca işçilerle polisler arasında çatışma başladı. Barikatı aşan işçiler yürüyüşe devam ettiler. Eyüp ve Edirnekapı’daki işçilerle Kâğıthane’deki fabrikalarda çalışan işçilerin yürüyüşü de Silahtar ve Şişli yollarının tamamen trafiğe kapanmasını sağladı.
Ankara Asfaltı’nda toplanan Üsküdar’a gitmeye çalışan işçiler Ankara Yolu’nun başında polis barikatına rağmen yürüyüşe devam etmek isteyince çatışma başladı ve polis silah kullandı. Gebze’de AEG, Çivi, Tırpan, Timas, Demir Çekme, Arçelik fabrikalarında çalışanların çoğunluğu oluşturduğu 10.000’den fazla işçi Ankara Asfaltı’ndan yürüdü.
Ankara’da DİSK’e bağlı sendikalara üye işçiler ve öğrencilerden oluşan bir grup, sanayi çarşısında yürüyüşe geçmiş ancak polis yürüyüşe engel olmak isteyerek işçilerden bir kısmını gözaltına almıştır.
Kocaeli’nde işçiler Maden-İş Sendikası Bölge temsilciliği önünde toplandıktan sonra Pirelli’ye doğru yürüyüşe geçtiler. Pirelli’de çalışan işçiler, 16 Haziran’da yürüyüş kolu fabrikanın önüne gelince, işlerini bırakıp yürüyüşe katıldılar. Pirelli fabrikasında çalışan işçilerin de katılımıyla İzmit’teki yürüyüşçüler Goodyear lastik fabrikasına yönelen kortej iki komando barikatıyla karşılaştı. Barikatı aşan işçiler Goodyear fabrikasına ulaştıktan sonra burada çalışan işçilerin de yürüyüşe katılmalarını sağladılar. 16 Haziran’da Kocaeli’ndeki yürüyüşler Goodyear fabrikasından şehir merkezine doğru yürüyen işçilerin diğer barikatları da aşarak Atatürk Anıtı ve Kolordu Komutanlığı önünde yaptıkları eylemle son bulmuştur.
16 Haziran’daki eylemlere 168 işyerinden 150 binden fazla işçi katılmıştı. Eylemlerde polisle işçilerin çatışmaları 5 kişinin ölümü, 85’i ağır olmak üzere 200’e yakın kişinin de yaralanmasıyla sonuçlandı. Tasarı geri çekilinceye kadar devam edecek eylemlere burjuvazi işçi direnişlerinin yaşandığı illerde sıkıyönetim ilan ederek yanıt verdi.
İşçi sınıfının proletarya iktidarını kurmak için “kanlı ihtilal provası” yaptığını söyleyen hükümet İstanbul ve Kocaeli’nde 1 aylık sıkıyönetim ilan ettiler. Birçok işverenin işçilerin devrim yapacağını düşünmesi üzerine yurtdışına kaçtığı 15-16 Haziran işçi direnişi, sıkıyönetim ve 12 Mart 1971 darbesiyle bastırılmaya çalışılmasına rağmen işçi sınıfının ayağa kalkışının göstergesi olmuştur.
Kimi çevrelerce devrimin işçi sınıfının öncülüğünde yapılıp yapılamayacağının tartışıldığı o yıllarda 15-16 Haziran direnişi işçi sınıfının örgütlü gücünü göstermiş ve bu tartışmalara son noktayı koymuştur. 15-16 Haziran Türkiye işçi sınıfının yeni bir döneme açılan penceresi oldu.http://www.ilericigenclik.org/haberler/15-16-haziran-isci-direnisi-burjuvaziye-nasirli-ellerin-yumrugu-o-gun
Hiç yorum yok