Türkiye İşçi Sınıfı tarihinin en önemli kalkışması olan 15-16 Haziran Genel Direnişini, o yıllarda 18 yaşında genç bir işçi olan Süleyman Dolaşık ile konuştuk.
Ülke tarihinin en büyük işçi eylemi olan 15-16 Haziran’ı o günün yaratıcısı olan yüz binlerce işçiden biriyle, Süleyman Dolaşık ile konuştuk. 15-16 Haziran günlerini anlatırken hala büyük heyecan duyduğunu söyleyen Dolaşık, iki günlük kalkışmayı, düğüne gitmeye benzettiğini dile getirdi.
Öncelikle, 15-16 Haziran sürecinde nerede çalışıyordunuz, sendika ile ne zaman tanıştınız bu sorulardan başlayalım isterseniz?
Fabrikalarda genç yaşlarımdan itibaren çalışmaya başladım. 17 yaşımda Kartal’da Aksan adlı bir fabrikada çalışıyordum. Burada bir süre çalıştıktan sonra DİSK ile tanıştım ve sendika çalışmalarından dolayı işten çıkarıldım.
İşten atıldıktan sonra Profilo’da işçi arandığını öğrendim ve bunun ardından Mecidiyeköy’deki fabrikaya gittim ve işe alındım. 15-16 Haziran direnişlerinde de Profilo’da çalışıyordum.
“BÖYLE BİR DİRENİŞ OLACAĞINI HİÇ DÜŞÜNMEMİŞTİM”
Peki, nasıl gelindi bu sürece? DİSK’in kapatılması gündeme geldiğinde böyle bir eylemlilik üzerine konuşmuş muydunuz?
Bize söylenen ve şu programla şöyle bir eylem izleyeceğiz gibi bir şey yoktu. Bildiğimiz tek şey, yasa çıkarsa sendikamızın kapatılacağıydı. Açıkça söylemek gerekirse biz yasanın ne getireceğine dair pek bir bilgiye de sahip değildik. Yani “1961 Anayasa’sı bize şu hakları sağlıyor, şimdi o haklar elimizden alınacak” gibi bir düşünce yoktu aklımızda.
Maden İş’in DİSK’in kapanmasına karşı bir eylem yapılacağını biliyorduk ama böyle bir direniş olacağını açıkçası hiç düşünmemiştik.
Aklımızda olan tek şey sendikamızın kapatılmak istenmesiydi.
15hair1.jpg
DİSK’in kapatılacak olması tek harekete geçirici unsur mu olmuştu sizin için?
O dönem DİSK’e büyük bir saygı vardı işçiler arasında. Aynı şekilde işçiler arasında da büyük bir sevgi ve saygı vardı. Oturup sendikayı konuşuyorduk. Sendikamızı kapattırmak istemiyorduk kesinlikle. 15-16 Haziran’ı güçlü kılan şeylerden birisi buydu.
Bir diğeri ise, o dönem fabrikada çalışanların çoğu büyük şehirlere yeni gelmişti. Sınıfsal mücadele daha yeni yeni gelişiyordu ve bunlar ilk deneyimlerdi. Anadolu’dan gelen insanlarda büyük bir bağlılık ve hırs vardı. Kolay kolay pes etmeme özelliği de bu eylemlerde büyük rol oynadı.
Kısacası çok büyük bir bilinç yoktu anlayacağınız, sendikamız kapatılacaktı ve sahip çıkmamız gerekiyordu.
Dediğim gibi ben de o dönemde çok genç bir işçiydim. Sendikamız kapatılırsa kötü şartların bizleri beklediğini biliyorduk. Bu yüzden de sendikamıza bağlıydık.
Aslında bir yandan okumaya da başlamıştım ama oldukça yetersizdi. O zaman Gorki’nin “Ana” kitabı çok meşhurdu. Onu okumuştum ve “Sosyalizmin Alfabesi”ni.
“POLİSLERİN SİLAHLARINI ATARAK KAÇTIĞINI HATIRLIYORUM”
15 Haziran gününe gelirsek o gün sabah ve gün içinde neler yaşandı?
14’ünde bir net eylem bilgimiz yoktu. 15 Haziran’da fabrikaya geldik ve iş yeri temsilcilerimiz, “bugün şalterler inecek, direnişteyiz” dedi.
Biz de şalterleri indirdik ve çalışmadık. Sonra fabrikadan çıktık ve yürüdük. Bu ilk gün Sarıyer’den Mecidiyeköy’e kadar olan pek çok fabrikanın işçileri yürüyerek bir araya geldi ancak barikat engeline takılarak Taksim’e yapmak istediğimiz yürüyüşü gerçekleştiremedik. Sonradan öğrendiğim kadarıyla ilk günün de olaylı geçtiği yerler olmuş ancak bizim yürüyüş kolunda ilk gün çatışma yaşanmadı.
15haziran3-1.jpg
İlk gün 113 fabrikada şalterler inmiş, 70 bin işçi şehir merkezlerine yürümüştü. İşçi sınıfının bu büyük eylemi ikinci gün çok daha büyük bir kalkışma halini aldı ve barikatların üzerine üzerine yürüdü. O gün neler yaşadınız ve o günü nasıl tarif edersiniz?
Nasıl anlatılır bilemediğim bir gün 16 Haziran. O gün bir zafer günüydü…
Sabah şalterler indirildi yine. Bu kez daha kalabalıktık. Polis barikatları Şişli Cami’nin ötesine geçirmedi. Gültepe’ye doğru kaydı çatışmalar ve o sırada meşhur barikatın yarılması olayı gerçekleşti. İşçiler olarak yürüdük ve polis barikatını dağıttık.
Polislerin nasıl kaçtığını çok iyi hatırlıyorum. Şapkasını, silahını bırakıp kaçtılar, biz de peşlerine verdik. Onlar önde biz arkada.
Ne yalan söyleyeyim bize büyük keyif vermişti bu görüntü.
Sonra askere gittim o sırada 12 Mart darbesi oldu ama ben herkese polisleri nasıl kovaladığımızı anlatıp keyiflenmiştim…
“DÜĞÜNE GİTMEK GİBİ BİRŞEYDİ 15-16 HAZİRAN GÜNLERİ”
İş bırakırken işçiler nasıl bir ruh halindeydi. O günlerin tanığı olarak iş bırakmak size neler düşündürüyordu?
O gün iş bırakmak demek düğüne gitmek gibi bir şeydi bizim için. Direnişe düğüne gider gibi çıktık. Bunun nedeni sendikamıza sahip çıkmaktı. O günlerde, yarın devrim olacakmış gibi mücadele eden bir sendika vardı. Sadece “ne kadar zam alırım” konusu düşünülmezdi.
O dönem TKP’nin ortaya çıkardığı bir eylem denildi ya da diğer sol grupların eylemi denildi. Ancak bana göre o sınıf hareketi içinde bir siyasi özne yoktu olsa çok daha farklı yerlere giderdi diye düşünüyorum…
“SANKİ MAHALLE MAÇINDA GALİBİYET GOLÜNÜ ATMIŞ GİBİYDİM”
Eylemin bu kadar büyük olacağını tahmin etmiş miydiniz?
Hayır. Ne işveren, ne sendika, ne de devlet böyle bir eylem beklemiyordu.
O iki gün bittiğinde neler hissettiniz?
Zafer kazandığımız hissi vardı. Sanki bir mahalle maçında galibiyet golünü sen atmışız hissi vardı bende ve birçok işçi arkadaşımda.
Ülke tarihinin en büyük eylemi…
15-16 Haziran daha sonra da pek çok direnişin içinde bulunmuş ve örgütlemiş biri olarak bugün sizin için ne ifade ediyor?
O eylemlerden sonra dediğiniz gibi birçok eyleme katıldık, birçok direnişte bulunduk ama hiçbiri 15-16 Haziran’ın heyecanını ve gücünü yanaşamadı.
O iki gün bambaşkaydı… Biz güçlüydük karşımızdaki herkes güçsüzdü.
isciler151.jpg
O iki gün neler yaşandı?
15-16 Haziran’ı getiren günlerin hemen öncesinde, Adalet Partisi DİSK’in kapatılmasına neden olacak bir yasa taslağını meclis gündemine getirirken, CHP’den de bu yasa için destek alıyordu. Yasaya karşı çıkan tek siyasi parti ise TİP’ti…
Yasa sadece 4 karşı oy kullanılarak ezici bir üstünlükle meclisten geçtiğinde, DİSK Merter’de tüm sendika yöneticileri ile bir toplantı yaparak iki günlük bir direniş kararı aldı.
Birinci gün: Başta Kartal, Tuzla, Gebze, Bakırköy, Eyüp ve Topkapı’da olmak üzere birçok noktada işçiler fabrikalardaki üretimi durdurarak sokaklara çıktı. Yürüyüş sırasında Eyüp’te polis saldırısı sonucu işçiler gözaltına alınınca binlerce işçi Eyüp Karakolu’nu kuşatarak gözaltına alınan arkadaşlarının serbest kalmasını sağladı.
İkinci gün: Topkapı-Fatih yönünden yürüyüşe geçen direnişçi işçiler Beyazıt’ta zırhlı birliklerin barikatı ile karşılaştı. Burada tankların üzerine yürüyen işçiler tankların üzerinden geçerek yürüyüşlerini sürdürdü.
Buradan Eminönü önlerine gelen işçileri engellemek isteyen valilik, Galata köprüsü açarak, köprünün iki yakasında bulunan işçilerin bir araya gelmesini engelledi. Bunun üzerine işçilerin bir kısmı kayıkla Beyoğlu bölümüne geçti.
15hazi-1.jpg
Kavel işçilerinin başlattığı yürüyüş ise Zincirlikuyu’dan Mecidiyeköy’e yöneldi. Binlerce işçinin fabrikalarından çıkarak katıldığı yürüyüş kolu dakikalar geçtikçe kalabalıklaştı. Tekfen fabrikası önünde kadın işçilere polislerin saldırması üzerine çatışmalar çıktı.
Kadıköy-Üsküdar bölümündeki direnişçi işçiler ise Ankara Asfaltı’na çıkınca polis ateş açtı ve çatışma çıktı. Ankara Asfaltı’ndaki büyük kol ise Kartal’dan Kadıköy’e doğru ilerledi. İşçiler burada Kadıköy İskelesi’ne kadar çatışarak ilerledi.
Bu sırada polisin ateş açması sonrası üç 15-16 Haziran direnişçisi hayatını kaybetti.
Yine Gebze ve Kocaeli hattında da onlarca fabrikada üretimi durduran işçiler polisin ve askerin tüm müdahalelerine rağmen şehir merkezlerine yürüdü.
İkinci gün eyleme katılan işçilerin sayısı ise 150 binin çok üzerindeydi.
Eylemler sonrasında 4 bin öncü işçi işten çıkarılırken, işçilerin büyük eylem gücü sonrası Anayasa Mahkemesi, ilgili yasayı iptal etti. Direnişin ardından, DİSK’e kısa süre içinde binlerce işçi katıldı.
Röportaj: Ali Ufuk Arikan (soL)
Daha yeni Daha eski