Biliyorsunuz, aforizmacı olduk tüm entelektüel camia. Tüm genç/solcu camia. Tüm ofis mahkumu/solcu camia. Tüm internet kurdu, entelektüel, genç/solcu ve/veya ofis mahkumu/solcu camia… Camia da camiaymış ha!..
Her neyse, işbu camia, yüz kırk karakterde her şeyi çözümleme yeteneği bakımından çok önemli bir gelişme yaşadı son zamanlarda. Her türden “güncel mesele”yi çözüp çözümleyip, tercihan bir, olmadı bir dizi mesaj yahut aforizmaya sıkıştırıp, yayma ve yayınlama yeteneği az buz bir şey değil şu (sanal) dünyada.
Güncelliğe de değil “anındalığa” boğulduk aslında, hazırcevaplık becerimizi de geliştirdik güzelce. Öldürülmüş vaktin üzerine tüy dikmek için de birebir. Virüsü kapınca kurtulmak da mümkün değil. E, daha ne?..
Özellikle son yirmi yıllık kesitte, sosyal olanın ve sosyal alanların “dönüşmesi” sürecinde; sosyalizm en başta yer almak üzere, sosyal devlet/adalet/ kalkınma/hak/hukuk/güvenlik vb. bir dizi sosyallik geriler yahut yok edilirken, şirketler dünyasının “sosyal sorumluluk sosu” ve bireysel dünyanın “sosyal ağları ve sosyal mecra”sı güçlendi sadece.
Peki, yokken dünyada ve sokakta sosyalizmin s’si ve sesi; “sosyal alanı”nı geliştirmeden mücadeleyi ve mücadele kararlılığını sürdürmek çok güç değil mi? Yerleştik biz de bu sosyal ağların ve sosyal mecraların içine bir şekilde.
Haksızlık etmeyelim, sokağa ve dünyaya da da işaret ediliyor orada tabii ki. Herkes sokağa işaret ediyor ama masasının başında. Herkes dünyaya bakıyor ama ekranının, internetinin, sosyal medyasının başında!
Haksızlık etmeyelim, kamuoyuna mühim mesajlar da veriliyor orada tabii ki. Herkes kamuoyuyla mesajlarını paylaşıyor ama “herkesin kamusu kendine”. Keskin zekaları, sivri dilleri, müthiş esprileriyle “kamuoyu patlaması” yaşayanlar, “twitter fenomeni” olarak adlandırılanlar ise her yerde.
Görünce bu patlayıp duran zekaları, anında çıkıveren esprileri, yerli yerinde çözümlemeleri, düşündürücü ve sağlam betimlemeleri, birkaç cümle hatta sözcüğe sığdırılmış müthiş belirlemeleri vb. şaşırmamak mümkün değil ki. Yaratıcılıkta, hızda ve kavrayışta komplekse de sokuyorlar insanı yani.
Solcu kardeşlerimiz en bitirimleri. Genç, deli fişek, yaratıcı, esprili, hazırcevap, kimisi birikimli, gazeteci/hukukçu/solcular gani gani. Vicdan yazarları ve yazıları gün geçtikçe artmaktayken, solun vicdanı da burada haliyle... aklı da hemen peşinde…
Öyle dendiği kadar “Yeni bir gazetecilik türü” olmasa da, özellikle mahkeme salonlarından hızla haber yaymak için, icabında etkinliklerden en sıcak gelişmeleri, gerekirse resim ilaveli duyurabilmek için çok da etkili bir mecra.
Gazeteciler bir yana, müstear adlı ve dalgacı komşularımızın gönüllerdeki yeri bambaşka; EksiHabermas, Beyinsizadam, RehamuhtarAtina, allahcc, Ferdi Carrefour vb. hepsi ayrı bir âlem galiba. Kimisi her alanda ileri/ufuk açıcı tezlere/tespitlere sahip, kimisi daha spesifik ama müthiş birer zeka. (Nihat Doğan gibi “gerçek ve kendinde fenomen”ler saylanmazsa) “Eski öğrenci lideri/eskisolcu” üstadımız ise bir numara!..
Ayaklı mizah dergisi her biri. (Kapak karikatürlerinin haber yapılmasından gayri, mizah dergilerinin de pabucu dama atıldı sanki). Akan güncelliğe göre saatte birkaç espri patlatanı bir yana, aşk, ölüm, sadakat, hayat memat insanlığın kadim sorunları üstüne günde üç, beş tane sağlam yumurta bırakanı diğer yanda; gerçekten çok büyük bir potansiyel var burada.
Ya reklamcı yaratıcılar, dizi senaristi yaratıcılar vb. hem muhalif hem eğlenceli gençler - isim vermeyelim, bilmediklerimize haksızlık etmeyelim - genç yazarlar, fanzinciler, filintalar, anarşik ruhlu güzellikler, tribün ortamı vb. hepsi bir aradalar. Tek tek takipçi sayılarına bakıldığında, sürekli twit atan çoğu “çocuğumuz”, toplu yayınlarımızın, tirajlarımızın, tıklarımızın vb. de kat kat üstündeler.
Asıl eğlence burada (derken), geyikten mi öleceğiz acaba? (“Devrimciler güzel güzel geyik yaparken karşı devrimciler yeni dönemi pek güzel inşa etti” ya da...)
Elbette aklını futbolla, dizilerle yahut marka beğenileriyle bozanlar da gani gani, girmeyelim hiç o topa en iyisi. “Hashtag” yaptırmak için kimi “mevzular”ı, özel çalışmalar yürütenler var. Pazarlama ve strateji peşinde koşanlar var. Reklamcı Birgün yazarı “sonsayı”nın tivitlediğine göre “‘120 ekşi sözlük hesabımız ve 600 twt hesabımız var’ dedi genç internet uzmanı. ‘Uygun ücrete rezil de ederim vezir de’” diyerek pazarlama, ticaret ve şantaj gücünü kullananlar bile var!
Polemikler de var sonra, dilediğiniz Tarafçı yazarla yahut Dsip’liyle (bloklanana dek tabii) “yetti mi şimdi, evet mi hâlâ, alçak seni” polemiğine girişebilir, “ulusalcı, ulusalcıııııı, sana kimse inanmaz” yanıtlarınızı alabilirsiniz. Ufuk Uras yahut Cüneyt Özdemir’le de keza, dilediğiniz konuda (bloklanana yahut boklanana dek sonunda) “uygarca tartışmanız” mümkün. Keyfinize kalmış. Elbette daha nitelikli Stalin-Troçki polemikleri de olabilir. Vaktinize (ve aklınıza) kalmış. (Sadece “kafa dengi” kişileri takip edip hiç gerilmemek de mümkün tabii.)
“Karşı taraf” - aramıza Melih Gökçek gibi büyük büyük büyükelçiler gönderse de - “twitterımın solcuları” diye yazmaya, “hakara makara yapıyorlar” diye küçük görmeye başladı; meşruiyeti de var hani…
Tabii, başka bir perspektiften bakıldıkta, RTE usta - RT peşinde değil de halkın tepesinde - “Hakara makara yapıyor bunlar” derken haklı da aslında! Zira hakara makara dediğiniz, “hep kendi aralarında”. Yapılan edilenin, yazılan çizilenin halka hemen hemen hiç değmemesinden, sokağa ve sandığa hiçbir şekilde yansımamasından hoşnut bir bakıma. (Yine de sansürlenebilirse iyi olur, o başka!)
Daha eski abileri gibi/“mahallenin devrimci ağabeyleri” gibi (kahvede bulunsalar dahi) sokakta olsalar, somut mevziler kazanarak yol alsalar, topluma taşıyabildikleri “sahici işler” yapsalar... bir tehdit unsuru olacaklar; oysa, pek mühim bir sorun yok şimdiki durumda.
Meselenin yahut ortamın aslına bakıldıkta; twitter gazımızı alıyor, döküyoruz içimizi, rahatlıyoruz sonuçta. Elbette hiçbir şey değişmemiş oluyor. Yazan razı, yazdıran razı!.. Geyik ve pinekleme de var bazı bazı. Gitmiş oluyor yine gerçek bir muhalefetin olanakları, alınmış oluyor gençlerin gazı…
Pineklemek denince, kahveler gelir ya genelde akla, böyle böyle yazarken ve eski kahvehaneleri de anmışken değişik bir boyutu geldi şimdi aklıma. Eski Gırgır, Fırt ve Dıgıl gibi dergilerin, yine eski “iyi mizah ve sağlıklı gülüş” peşindeki yazarlarından, aynı zamanda 80 sonrası “entel camia”yı ve “bar olgusu”nu inceleyen “Bardanadam” kitabının yazarı Murtaza Gürkan’dan dinlemiştim. 70’li yılların sonunda solcu kahvesinde hemen sokağa bakan pencere dibindeki masada (silahla) nöbet tutmanın önemini ve risklerini… Bir bakıma “pinekleme mekanı”nın dahi, bir mevziye dönüşmesini...
İnternette olur mu böyle bir şey peki? Sol, eskisi gibi, kahvehane dışındaki “gerçek mevziler”de de güçlenirse belki. O zaman oturabilir yerine, “sululuk” olmanın ötesine geçebilir, yapılıp duran onca “espri”...
Çok mu acayip ifade ettik? Daha acayibi; ilgili kişi, internette pinekleyeceğine, solcu kahvehanesinde nöbet tutsa daha iyi değil mi?.. (diye soracaktım ama orada da wi-fi vardır şimdi!)
Her neyse, bağlayamadık galiba. Eskiler daha iyidir bu konuda: İster twit atarak, ister başka ortamda espri patlatarak yazın çizin, isterseniz kahvenizi yudumlayıp derin sohbetler edin, ne ederseniz edin, yeter ki ve Murtaza’nın hep dediği gibi; “Kırmızının egemenliği üzerinizde olsun, Aziz Nesin yardımcınız olsun…”
ALİ MERT-SOL.ORG