ASELSAN BÜYÜK BİR OLASILIKLA YAHUDİLERE SATILDI, HALKTAN MI GİZLİYORLAR?
1) Önce şu ASELSAN meselesine girelim mi?
Hani herkeslerin kürtaj ve sezaryene kafayı taktığı sırada, hisselerinin yarıya yakınının İsrailli bir firmaya sessiz sedasız satıldığı söylenen ASELSAN’dan söz ediyorum.
Sanayi Bakanıyla, Uludere Katliamından beri ağzını bıçak açmayan Savunma Bakanının canhıraş bir feryatla yalanlamaya çalıştıkları bu satış büyük bir olasılıkla gerçekleşti.
Bunu biz değil, 02.Ocak-06.Nisan tarihleri arasındaki ASELSAN hisse hareketleri söylüyor.
Citibank N.A. aracı kurumu, 02.Ocak-06.Nisan tarihleri arasında, sahibi olduğu 4.3 milyonluk ASELSAN lotuna 7.3 milyon lot ilave etti ve şirketin halka açık kısmındaki sahipliğini %12'den %32.6'ya çıkardı!
Citibank, bu 7.3 milyon lot net alımının 4.5 milyon lotunu 10 TL ve üstü fiyatla 19.Mart-06.Nisan tarihleri arasında gerçekleştirdi.
Peki Citibank yılbaşından bu yana ve az önce belirttiğimiz tarih aralığının özellikle son yirmi gününde neyi, hangi beklentiyi satın almaya başladı dersiniz.
Citibank NA’nın bu alımlarıyla ASELSAN’ın satıldığı yönündeki duyumlar arasında ne tür bir bağ var? bu yılın başına kadar ASELSAN’ın yanına bile uğramayan Citibank NA’nın aniden yoğunlaşan bu ilgisinin sebebi nedir? Soru budur!
Edindiğimiz bilgilere göre, Citibank NA’nın bu ASELSAN aşkı artarak devam edecekmiş.
Bunu da belirtelim istedik.
“SÜTÜ BOZUK” ÇIKAN AYNES İKTİDAR KORUMASINDA
2) AKP'nin, Denizli’deki okullarda bozuk süt dağıttığını ortaya çıkaran laboratuvarın başına gelenleri biliyorsunuz. O laboratuvar artık çalışmıyor, kapatıldı.
Peki süreç burada noktalandı mı? Elbette ki hayır! Laboratuvarın 11 yıllık müdürü Mustafa Yurttürk Afyonkarahisar ’a, müdür Yardımcısı Mustafa Karadeniz Kastamonu’ya tayin edildi.
Ya daha sonrası… Laboratuvar çalışanlarının büyük bir çoğunluğu da benzer “tayin(!)lerden nasibini aldı. Kısacası o laboratuvar, AKP hükümeti tarafından darmadağın edildi. Hallaç pamuğu gibi atıldı. Köküne kibrit suyu ekildi.
Bozuk sütleri üreten Aynes firmasına ise sadece 11 bin 875 TL para cezası kesildi. Firma, bu gelişmelere rağmen süt dağıtımına devam etti.
AYNES, 1997 yılında Denizli ‘ye bağlı Acıpayam ilçesi Aligöz denilen bölgede faaliyetine başladı. Sahibi ise, eski AKP Denizli Merkez İlçe başkanı Mehmet Ali Özkan. Bu şahısın, Recep Tayyip’le arası oldukça iyi. AKP’nin Denizli’deki tüm finansmanını neredeyse tek başına Özkan üstlenmiş durumda. Aynes firmasının Denizli’nin Acıpayam İlçesindeki tesislerinin açılışı da bizzat Recep Tayyip tarafından gerçekleştirildi
Aynes’in AKP ile yakınlığı sadece Erdoğan’la da sınırlı değil. Firmanın 2010 yılında aldığı Kalite Ödülü, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker tarafından verildi. O Mehdi Eker ki, Aynes’in bozuk sütleri öğrencileri hastanelik ettiği zaman, “Merak etmeyin, alerjik bir durum” diye demeç vermişti.
AKP’nin ve dahi Recep Tayyip’in, o laboratuvar konusundaki “hassasiyeti” de işte buradan geliyor olsa gerek.
14 BİN ÖĞRETMENE SORUŞTURMA AÇACAKLAR
3) Haberiniz var mı, yok mu bilmiyorum ama, son memur zamlarını protesto gösterilerine katılan, daha öncesinde de 4+4+4 eylemlerinde yer alan 14 bin öğretmen hakkında Milli Eğitim Bakanlığıyla İçişleri Bakanlığı soruşturma başlatma hazırlığı içerisindeymiş. Boru değil, 14 bin öğretmenden söz ediyoruz. Haberiniz var mıydı?
Havalar diyorum… sıcaklar da birden bastırdı sanki, öyle değil mi?
YENİ AKİT’TEN HER AN BİR İLK
4) Yeni Akit diye bir “gazete”(!?) var.
Terbiyem müsaade etmediği için “gazete” diyorum.
Siz o “gazete” sözcüğünü nasıl okursanız okuyun, benim için herhangi bir sakıncası yok.
İşte bu “gazete”, birkaç gün önceki bir yayınıyla, yalakalık konusunda adeta tavan yaptı ve dahi asla utanmadan ve de sıkılmadan, onca yılın Hava-İş sendikası genel başkanını sanki yeni keşfediyormuş(!) gibi; “Atilay Ayçin sendika ağası çıktı” manşetini atıverdi. Haberine “referans”(!?) olarak da, Ayçin’in 22 yıllık genel başkanlığını gösterdi.
Bize göre bu “haber”(!?), havayolu emekçilerinin grev haklarının ellerinden alınmasına karşı direnen bir sendikaya, iktidar talimatıyla saldırmanın varabileceği en berbat noktaydı.
Hiçbir maddi temel ve gerekçe ortaya koymadan ve böyle bir zorunluluğa gerek bile duymadan bu yayını yapan Yeni Akit, gerçekleştirdiği “ilkler”in arasına bu ibretlik olayı da böylelikle eklemiş oldu.
“DÖN ARTIK” YA DA “BİZİ AFFET”… ARADA PEK FARK YOK
5) Kısacık bir an bile olsa, hiç düşündünüz mü?.
Özel Yetkili Mahkemeler üzerinden yürütülen Recep Tayyip – Cemaat kavgası giderek daha bir alevlenecekmiş gibi görünürken neden birdenbire “bitme” trendine girdi?
Hatta o kadar ki, bu alandaki kavgayı ilk başlatan Recep Tayyip, çok kısa sayılabilecek bir sürenin ardından, “Hoca Efendi”(!?) ye, o en duygusal, o en acıklı sesiyle neden “Dön” çağrısı bile yaptı.
Üstelik, hani sanki “Dön” değil de, “Affet Beni” der gibiydi ses tonu, o çağrısını yaparken.
Peki, bu çağrısından çok değil, birkaç yirmidört saat önce celallene celallene höyküren ve Özel Yetkili Mahkemeleri diline dolayan Recep Tayyip, ne oldu da geri adım attı. İşin içinde bir büyük pazarlık vardı ama neydi bu pazarlık?
Sizce bir sakıncası yoksa, yazımızın başındaki ASELSAN sorumuzun yanına, bu soruyu da ekliyoruz.
DEVLETİN DARPHANESİ VE TÜRKÇE OLİMPİYATLARI
6) Sonunda hep birlikte bunu da gördük.
Devletin darphanesi, bir cemaat organizasyonu olan Türkçe Olimpiyatları için hatıra para bastı.
Ardından da, o darphanenin müdürü, yani en tepesindeki “adam”(!?);
"Her yıl büyük bir heyecan ve arzuyla beklediğimiz bu organizasyon için hatıra para basmamızı neden eleştiriyorsunuz, anlamak mümkün değil” dedi.
“Adam”(!?)ın kelimeleri bir bıçak gibiydi sanki beyinlerimize saplanan.
Sorgusuz, sualsiz, gözlerimizin içine baka baka...
Ama konuşan o değildi aslında.
"Okyanus ötesi" dalgalar"ın sesiydi dinlediklerimiz.
Anlaşılan o ki, Recep Tayyip, cemaatten özür dileme operasyonunda, “Dön” çağrısının yanına bir de "nişane" olarak hatıra para eklemeyi uygun görmüştü.
İLHAN CİHANERİ ELBİRLİĞİYLE “BOĞMA” TERTİBİ SÜRÜYOR
7) Bu satırlar yazılmadan üç gün önce Yargıtay, İlhan Cihaner’in yargılanması konusunda dokunulmazlığının bir engel teşkil etmeyeceğine karar verdi. Yargıtay’a göre gerekçe, soruşturmanın, Cihaner milletvekili seçilmeden önce başlamasıydı.
Cihaner’in avukatı Turgut Kazan, bu karar karşısında doğal olarak şaştı kaldı. Ortada anayasanın koskoca bir 83. maddesi dururken, Yargıtay’ın bunu es geçmesi ve davayı 14. maddeye sokmaya çalışması haliyle düşündürücüydü.
Üstelik ileri sürüldüğü gibi, Cihaner’in soruşturması, vekil seçilmeden önce değil, seçildikten sonra başlatılmıştı ve bununla ilgili olarak da ilgili makamlar defalarca uyarılmıştı.
Yargı, bu işgüzarlığını, keşke MİT mensuplarının yargılanmaları söz konusu olduğunda da gösterebilseydi.
İlhan Cihaner’in yargılanması için elinden geleni ardına koymayan Koca Yargıtay, MİT’çilerin yargılanmaları söz konusu olduğunda, “gık”ını bile çıkaramamıştı. Tabii diğerleri de.
ULUDERE, KATİL VE IPHONE ÜZERİNE ŞİMDİLİK KISA BİR BAŞLANGIÇ
8) Uludere’yi hep soracağız demiştik.
Öyle yapıyor ve sormaya devam ediyoruz.
“Kürtaj da tıpkı Uludere olayı gibi bir cinayettir” demişti ya başbakan…
Öyleyse şu soruya da cevap vermesi gerekmiyor mu?
Dediği gibi, Uludere bir cinayetse eğer, katil kim peki? Nerede katil?
173 gün oldu.
Katil kim ve nerede?
Yoksa o katil, başbakanın iphone’u mu?
Uludere’yi sormaya devam edeceğiz...ve bıkmadan, usanmadan yazacağız....
Şu iphone meselesini de…
Yakında!...
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın e mi?!
Yazarın notu:
Diğer ilçelerin yerel basınını bilmiyorum ama, Silivri yerel basını bir tek satır olsun olaydan bahsetmedi.
Bugün itibariyle cezaevlerinde tutuklu bulunan gazetecilerin sayısı 102.
Dışarıdaki meslektaşları, içerideki meslektaşları için, her gün değişe nöbetleşe, sembolik anlamda da olsa, İstanbul Adliyesi önünde oturma eylemi yapıyorlar.
İçeridekilerin dünya görüşlerini ve politik duruşlarını onaylamak ya da onaylamamak değil önemli olan onlar için.
Sadece dayanışıyorlar. Hepsi birbiriyle meslektaş çünkü.
Artık AB ve ABD’nin bile “durdurulmalı” dedikleri bir büyük hukuksuzluğa “tanıklık ediyorlar”
“TANIKLIK GÜNLERİ” eylemi bu satırlar yazılırken 9. günündeydi.
CNN Türk’ten Medya Mahallesi yapımcı ve sunucusu gazeteci Ayşenur Arslan, “7. günkü oturma eylemine Can Dündar’la birlikte katıldı ve “Bitsin bu iğrenç durum” dedi.
Doğru söyledi.
BİTSİN!