12 Haziran 2012'de Resmi Gazete'de yayınlanan bir "ferman" bahanesiyle efsanevi kübalı boksör Teofilo Stevenson'un bize hatırlattıkları üzerine...
12 Haziran 2012'de Resmi Gazete'de yayınlanan fermanda "bazı özelleştirme ihaleleri -yargıçların besmelesiz evden çıktığı günlere denk gelip- iptal edilmiş olabilir, ama o ihaleleri -tecavüzle de olsa- kazanan şirketler bizim ceninimiz, cenine kürtaj yapılmaz, yapmayacağız" ibaresi okunuyordu. 12 Haziran fermanıyla, Danıştay'ın saat başı "hadi artık evinize gidin evladım, belanızı aramayın" diye uyarmaktan bıktığı Ofer'ler, Kutman'lar, Ce-Ka'lar, vesair azman-ceninler kafamıza ilelebet pisleme hakkı kazanıyor, on yıldır mahkeme koridorlarında bilaücret koşuşturup davaları kazanan yurtsever hukukçulara ise "şirketimiz, pardon hükümetimiz bugüne kadarki hizmetleriniz için teşekkür eder, bundan sonraki -köküne kadar özelleştirilmiş- hayatınızda başarılar diler" deniyordu.
Ama bu arada aynı tarihte, 12 Haziran 2012'de bizim Resmi Gazete'de değilse de dünyanın tüm gazetelerinde Teofilo Stevenson'un hayata veda ettiği okunuyordu. Ne acı tesadüf: Kübalı Teo'nun öldüğü gün göstere göstere kafamıza pisleniyor, ama aynı Teo'nun spor yaşamı da kafamıza pisleyenlere karşı ne yapmamız gerektiğine emsal oluşturuyordu.
Şöyle ki, 70'li yıllarda Kübalı boksörler enternasyonal ringlere ilk adımlarını atıp "mutluluğun resmini" yapmaya başladıklarında bir büyük sorunla karşılaşmışlardı: Resim yapmak her zaman mutluluk getirmiyordu! Kübalılar daha çok sayıda yumruk atıyorlar ama maç sonunda nasıl oluyorsa artık, sayıyla mağlup ilan ediliyorlardı... Ah bu hakemler; ah bu resim yapanın kafasına pisleyen hakemler!
Teo asla "ah hakemler" demedi, ona göre "mazeret delikanlıyı bozar"dı.
"Ben de kararı hakemlere bırakmam o zaman..." diye mırıldandı kendi kendine, "nakavt diye bişey var arkadaş!" Alem buysa eğer, bu alemde mutluluk için resim yapmak yerine nakavt yapmak gerektiğine kanaat getirmişti....
Ve Teo o günden sonra 10 yıl boyunca hiç bir resmi maçı sonuna kadar oynamadı, hiç bir maçı sayıyla kazanmadı, rakiplerini -çoğunlukla ilk raundda- hep ama hep nakavt etti. Hakemler bana mı puan verir yoksa rakibime mi, tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa yumurta mı tavuktan, bunlara bakmam, ben işimi yaparım arkadaş dedi.
Hiç bir hakeme kafasına pisleme şansı vermedi.
Kimbilir, belki de 12 Haziran günü gökte kuşlarla birlikte uçarken ülkemize gülerek bakmış ve "kafanıza pisletmeyin, nakavt diye bişey var amigos" demiştir.
Mustafa Adalı-SOL.ORG
Daha yeni Daha eski