Siz 99 kışını hatırlar mısınız? Ya da en son ne zaman donacak kadar üşüdüğünüzü... Onlar asla unutmuyor. Hele de kış gecelerini. Dalgalarla ıslanan çul yataklarını, çöpten buldukları en güzel yemeği, onları görmeyen çeşit çeşit insan yüzlerini, unutmuyorlar. Açlığı, çocukluğu, sevgisizliği, korkuyu, tecavüzü yani sokağı bilmeyen hiçbirimizi unutmuyorlar. Yaşadığımız hayatın içine girmesinler, uzakta olsunlar, bize görünmesinler dedikçe daha da yakına; ekranlardan 'vahşet'le 'dehşet'le evimizin içine giren bu çocuklar hiçbir şeyi unutmuyor.
Kolombiya'da 'yatak böcekleri', Brezilya'da 'marjinaller', Peru'da 'meyva kuşları', Vietnam'da 'toz böcekleri' Ruanda'da 'kötü çocuklar' diyorlar onlara. Biz 'tinerciler' olarak özetliyoruz. Sayılarını, sokakta yaşama nedenlerini, kim olduklarını bilmediğimiz bu çocukları sadece 'Tinerci vahşeti' şeklindeki başlıklarla gündemimize taşıyoruz.

SOKAK ÇOCUĞU KİMDİR?Sokak çocuğu kavramı genel olarak iki başlık altında toplanıyor: Evi olmayan, sokakta yaşayan çocuklar ve sokakta çalışıp, düzenli olmasa da evine dönen çocuklar. Sokakta yaşayan çocuklar için UNICEF 'sokağın çocukları' ifadesini kullanıyor. Sokaklarda çalışarak, ailesine maddi kazanç sağlayan çocuklar ise 'sokaktaki çocuklar' olarak tanımlanıyor. Bu ayrımdaki en temel kriter, çocukların aileleri ile olan ilişkileri. Çünkü çocukların yaşam biçimlerini ve yaşadıkları mekanı, dolayısıyla da yaşam modellerini oluşturuyor.
Sokakta yaşayan ve sokakta çalışan çocuklar olarak ayrılan iki grubun birbiriyle olan etkileşimleri ise uzmanlar arasında farklı görüşlere neden oluyor. Kimileri, sokakta çalışmanın, sokakta yaşamaya dönüşeceğini iddia ederken, kimi uzmanlar ise bu iki grup arasında bu tür bir dönüşümün yaşanmayacağını ileri sürüyor. Sokakta çalışan çocukların sokakta yaşayana dönüşebileceğini söyleyen Prof. Dr. Oğuz Polat'ın sokak çocukları tanımlaması ise şöyle: "Yaşının rolünü yaşayamayan, oyun oynama, okula gitme, ailesiyle birlikte olma gibi doğal gereksinimlerinin karşılanamadığı bir ortam olan sokakta yaşayan ve her türlü tehlikeye açık bir yaşam içinde yaşayan, gelecekte suça itilme potansiyeli çok yüksek olan çocuklardır". Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nda yeralan tanımlamada, sokak çocuklarının korunmaya muhtaç çocuklar olduğu belirtilerek, bu çocukların kurum etkinlik alanları içinde olduğu ifade ediliyor.

'SOKAK MAHSULU ÇOCUKLAR'Türkiye'de sokak çocuklarına ait bilinen en eski araştırma, 1940'larda yapılmıştır. Sosyal Hizmet Uzmanı Abdullah Karatay'ın ulaştığı bu araştırmanın sonuçları, İstanbul sokaklarında çalışan ve yaşayan 2 bin 848 çocuğa ait bilgileri ortaya koyuyor. Araştırmada 9 farklı gruptan bahsediliyor: 'Mütereddi ve Psikopat Çocuklar' başlığı altında "doğuştan soysuzlaşmış, psikopat, saralı veya diğer hastalıkları olan bu çocuklar, hastalıkları nedeniyle aile ortamı, mahalle veya okuldan kovulmuş ve sokaklarda hiçbir iş yapmayarak serseri dolaşırlar" ifadesi yer alıyor. 'Sokak Mahsulu Çocuklar' grubundan ise "yersiz yurtsuz, serseri, hırsız, kumarbaz ana babaları olan bu çocuklar tam anlamıyla sokakta büyümüşlerdir. Bu çocuklar da ana babaları gibi hırsızlık ve dilencilik yaparlar" şeklinde söz ediliyor.
1950'li yıllardan itibaren hızlanan iç göç, sokaklardaki çocuk sayısının da artması sonucunu doğurdu. O dönemde ekonomik ve sosyal nedenlerle sokağa çıkan çocuklarla ilgili hemen hemen hiçbir araştırma bulunmamaktadır. Yine 'köprüaltı çocukları' kavramı da ilk kez bu yıllarda ortaya çıktı.
Sokak çocukları kavramı, Türkiye açısından yeni bir kavram değil. Konu ile ilgili araştırmaların ilk örneği 1940'lı yıllarda İstanbul'da yapılmış. Araştırmanın ortaya çıkardığı en ilginç nokta, aradan yaklaşık 60 yıl geçmiş olmasına rağmen çocukları sokağa iten nedenlerin değişmemesi.
Çocukları sokağa iten toplumsal nedenlerin başında köyden kente göç ve göçle birlikte başlayan çarpık kentleşme geliyor. Kent yaşamının aileler üzerinde kurduğu ekonomik baskı, çocukların ev ekonomisine katkıda bulunmak için çalıştırılması ve aile içi şiddet, çocukları daha özgür bir ortama sahip olan sokağa itiyor.

'DEVLET AİLELERE SORUMLULUK ÖĞRETEMEZ'
İSTANBUL VALİ YARDIMCISI MEHMET SEYMAN:
Sokakta çalışan çocukları sosyal hizmet kuruluşlarımızın bünyesindeki çocuk koruma merkezlerimize alıyoruz. Dört yılda, sokakta çalıştırılan 5 bin 206 çocukla ilgili 8 bin 977 kez işlem yapılmış. Çünkü öyle çocuklar var ki, ailesine teslim edilmiş, ailesi tekrar sokağa çıkartmış. Bir çocuğu ancak üçünçü kez bulduğumuzda ailesine teslim etmiyoruz. Aile hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz. 3 bin 500 çocuk ailesi tarafından hala sokakta çalıştırılıyor. Devlet çocuğuna sahip çıkmayan ailelere, çocuklarına sahip çıkmayı öğretemez.
Sokakta çalıştırılan çocuklar, ailedeki yaşam koşullarının kendisi için çekilmez hale gelmesi nedeniyle sokakta yaşamayı tercih ediyor. Çocukların sokakta yaşamasında en büyük etken parçalanmış aileler. Yüzde 51.1'lik bir orana sahip.
Sokak çocukları, ikna yöntemiyle alınıp koruma merkezlerine götürülüyor. Çocuk ertesi gün gidiyor. Yapmamız gereken, orada sunduğumuz hizmetin sokaktan daha iyi ve daha güvenli olduğunu anlatmaktır. Dört yılda sokakta yaşayan 2 bin 730 çocuğu, 16 bin 816 kere merkezlerimize almışız. Bu çocukların yüzde 20'si madde bağımlısı.

'BREZİLYA ÖRNEĞİNİ UNUTMAYALIM'
SOKAK ÇOCUKLARI REHABİLİTASYON DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. OĞUZ POLAT:
Sokak çocukları ile gasp ve kapkaç yapanların birbirine karıştırılması yanlış. Medya her olayı tinerci vahşeti olarak göstererek yanlış yapıyor.
Bu çocukların istismar edilmeleri ile ilgili olarak aile içi şiddet problemine eğilmek gerekiyor. Sokaktaki çocuklara baktığınızda, hepsinde yüzde yüz bir istismar öyküsü ile karşılaşırsınız. Sokakta çalışıp evine para götüren çocuk bir süre sonra, 'Ben neden bu parayı eve götüreyim ki' diyerek evden kaçıyor. Bu nedenle sokakta çalışan çocuk problemine de eğilmek gerekiyor.
Bütün dünyada bu konu üzerinde çalışan grupların kurum hizmeti verebilme yetkisi var, ama bizde Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK)'ndan başka hiçbir kurum hizmet veremez. SHÇEK'in verdiği hizmet de ortada. Sosyal Hizmetlerin görev tanımına bakıyorsunuz çocuk var, kadın var, yaşlı var, özürlü var. Kısacası hantal bir yapı. Hemen görev tanımı değişmeli ve çocuk için ayrı bir birim kurulmalı.
Sosyal hizmet uzmanı yetiştiren sadece bir okul var. Bu uzmanların hepsinde tükenmişlik var. Maaşları çok düşük, iş yükleri çok fazla.
Çocukları bizden biri yaparak bu sorunu çözeceğiz. Bu konu ile ilgili olarak önce toplumu bilinçlendirmek lazım. Sonra toplum bu konunun önemli olduğunu düşünecek, daha sonra da bir şey yapmaya başlayacak. Problemi anlatamazsak, toplumda varolan tepki artmaya devam edecektir. Brezilya'da bir dönem sürek avıyla sokak çocukları öldürülmüştü. Bir dönem Mısır'da da aynı şeyler olmuş. Bu kötü örnekleri unutmamak gerek.
Sokak çocuklarının eğitimi için Vakıfbank'ın çok örnek bir okulu var. Sayılarının artırılması gerekirken masraflı olduğu için kapatılmak isteniyor.
Çocuklar para istediğinde vermemek gerekir. Çünkü yaşamını sokakta idame ettirdiği sürece sokakta kalır, merkezlere gitmez.

YÜZDE 53'Ü AİLE İÇİ ŞİDDET MAĞDURUSokakta yaşama, evden kaçma, kayıp ya da suç işlediği şüphesiyle ilgili birimlere başvuran veya getirilen çocuk sayısı 88 bin 313. Bunlardan yüzde 15'inin yaş aralığı 0-10 iken, yüzde 85'i ise 11-18 yaş arası. Sokakta yaşayan çocukların yüzde 47'si Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan büyük kentlere geliyor. Yüzde 49'unu parçalanmış ailelerin çocukları oluşturuyor. Sokakta yaşayan çocukları yüzde 53'ü aile içi şiddete maruz kalmış.
Sokak çocuklarının 26 bin'i sigara, 3 bin 243'ü alkol, 3 bin 535'i de uçucu madde bağımlısı.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye'de 35 bin genç hayatında en az bir kez uçucu madde kullanmış. Türkiye, uçucu madde bağımlılığı sıralamasında Meksika, Brezilya ve Romanya'dan sonra dördüncü sırada. Tedavi için başvuran madde bağımlısı çocukların yüzde 51'i ailelerinin yanında yaşıyor. Yüzde 50'si ise okula devam ediyor. Sokakta yaşayan çocukların yüzde 73'ü madde bağımlısı.

İSTANBUL 1940Abdullah Karatay'ın yaptığı araştırmaya göre, sokak çocukları İstanbul için yeni bir olgu değil. 1940'lı yıllarda yapılan bir araştırma için 2848 çocukla anket yapılmış. Araştırmada şu bilgilere yer veriliyor:
"Bu çocuklar özellikle Beyoğlu kazasının Kasımpaşa ve Galata nahiyesi ile Eminönü, Fatih ve Kadıköy kazalarının merkez nahiyelerinde yoğun olarak bulunmaktadır. Doğum itibariyle çocukların yüzde 51.1'i İstanbul, yüzde 15.7'si Doğu, yüzde 6.8'i Karadeniz, yüzde 2.9'u Ege Bölgesi, yüzde 10'u Trakya ve Marmara, yüzde 29'u Rumeli havalisi, yüzde 0.5'i Arnavutluk'tandır. Meslek itibariyle çocukların yüzde 17.8'i küfeci, yüzde 4.9'u gazete satıcısı, yüzde 1.9'u karamelacı, yüzde 3.2'si diğer işporta malı satıcısı, yüzde 10.4'ü dilenen, yüzde 8.2'si çırak, yüzde 23.3'ü serseri dolaşan, yüzde 9.9'u yalınayak dolaşan, yüzde 20.4'ü iş yapmayan çocuklardır."

"SOKAKLARDAN BIKTIM"
Sokakta yaşamaları nedeniyle toplum tarafından dışlanan sokak çocuklarının fiziksel görünümleri, kendi aralarında da ayrı bir dışlanma konusu. Bu çocukların birçoğunun vücudunda ya da yüzünde yanık izleri var. Kendi deyimleriyle 'kafaları iyiyken' içtikleri sigara, taşıdıkları uçucu maddeleri tutuşturuyor ve yanmalarına neden oluyor.
16 yaşındaki Mehmet G. 8 yıldır sokakta yaşıyor. Sivas'ta doğmuş. İlkokulu yarıda bırakmış. 4 yaşında babasını kaybetmiş. Ağabeyi de onun gibi sokakta yaşıyor.
Tiner bağımlısı olan Mehmet, bağımlılığından kurtulmak için bir süre hastanede tedavi görmüş. Ancak tinerden kurtulmayı başaramamış. Kullandığı tinerin alev alması nedeniyle yüzünün büyük bir kısmı yanmış. Sosyal Hizmet uzmanları tarafından Ayvansaray'daki Çocuk ve Gençlik Merkezi'ne götürülmüş. Merkezde yalnızca bir gün kalan Mehmet, neden kaçtığını şöyle anlatıyor:
"Benim tiner alev aldığı için vücudumun bir kısmı yandı. Saçlarım, kulaklarım, yüzüm, kollarım, vücudumda bazı yerler hep yandı. Diğer çocuklar bu durumu görünce benimle hep dalga geçtiler. Ancak bir gün dayanabildim. Oradan kaçtım."
Sokaktan geçenlere 'sinyal çekerek' (para isteyerek) karnını doyurduğunu ifade eden Mehmet, böyle yaşamaktan bıktığını söylüyor. Artık insanların kendisiyle dalga geçmeyeceği sağlıklı bir ortamda yaşamak istiyor. Meslek sahibi olabilmek ve topluma faydalı işler yapmak istediğini belirten Mehmet, "Yarı aç yarı tok, tiner kullanarak yaşamak istemiyorum. Tedavi olmak istiyorum. Ama kaldığım yerde insanların beni dışlamasını, dalga geçmelerini istemiyorum. Böyle yaşamayı ben istemedim. Herkes birgün benim durumuma düşebilir" diye konuşuyor.
Esra CENGİZ - Murat KARATAŞ-ARALIK 2004-BİRGÜN
Daha yeni Daha eski