Söyle onlara baba: “Kürtler asla kaybetmez.” Yaktığın sigaranın ucuna bak, avucunun içine düşürmek için üfle ve onlara söyle: “Kül”

Bu kelimeyi söyledikten sonra, dilini küle değdir. Hoş bir tadı var, değil mi? Külün hoş bir tadı var baba: biraz ekşi, önce kabarcıkları kurutuyor, tükürüğü çoğaltıyor. O zaman söyleyeceksin: “Kürtler asla kaybetmez, çünkü onlar acılarının hakimidir.”

Bu kelimeyi tekrarla baba. Üzerine yorum yapmaya gerek yok, ziyaretçilerin külün ne olduğunu biliyor. Aramızda, yaralanıp da yarasını külle pansuman etmemiş kim var ki? Bizde, kuşaklardan beridir, ister yetişkin, ister çocuk olsun bir parça kumaş yakılır ve yara üzerine bastırılır. Yorum yapma baba. Yaktığın sigaranın ucuna bakarak kelimeyi söylemekle yetin. Tıpkı, 20. yüzyılın başında, yenilgisi ardından Rusya Konsolosluğu’na sığınan Mele Selim gibi. 

Mele Selim Bitlisi, çevresi Osmanlı askerleri tarafından kuşatılan konsolosluktan çıkarılıp meydanda asılmadan önce, kendisini kabul eden konsolosa külün tüm erdemlerini anlatır. “Kül” diye mırıldanır Mele Selim. “Ceketinizden bir tel iplik çekin, yakın ve bakınız kül elde edeceksiniz.” 

Bu öykü, usta yazar Selim Berekat’ın bir Kürt destanı olarak da adlandırılan “Kuş tüyleri” (Les plumes) isimli Fransızcaya çevrilmiş romanında geçiyor. Qamişlo doğumlu olan ve Suriye’nin “Yaşar Kemal”i olarak da tanınan Berekat’ın kullandığı şiirsel dil, Kübalı yazar ve şair José Lezama Lima’nın şiirlerinin tadını da veriyor. Berekat, çarpıcı metaforlar, öngörülmez gelişmeler, hayal ile gerçeğin inanılmaz bir karışımı ve şiirsel bir anlatımla, öyküyü olağanüstü bir masala dönüştürüyor. 

Kısa bir süre önce Actes Sud yayınlarından çıkan kitap, tıpkı külün erdemlerini anlatan Mele Selim gibi, Kürt tarihine damgasını vuran isimleri, olayları, kısaca Kürt tarihini ve Mem ile Dino’nun kardeşlik bağlarını ustalıkla anlatıyor. 

Evet, herhangi bir iplik ya da bez parçası tutuşturularak kül elde edilebiliyor. Ancak kül, Kürt kültüründe kutsal bir yere de sahip. Bu kutsallığını binlerce yıl öncesinden, en azından Kürtler açısından Zerdüştlüğe kadar giden bir tarihten alıyor. Halen de ateş ve külün Kürtlerin yaşamındaki izlerine günlük yaşamda rastlamak mümkün. Tıpkı halen birçok yerde, ateşe su dökülmediği gibi… Alevilik’te de Zerduşti bir kültürün devamı olarak ateş, ocak ve kül kutsaldır. 

Ateş ve kül kutsaldır. Zerdüşt’ün kutsal kitabı Avesta’da ateş Ahuramazdayı temsil eder, kötülüklerden arındırır. Bereketi de temsil eden ateş, aynı zamanda insanların etrafında eğlendiği toplumsal bir kaynaşmanın da vesilesidir. Bir de “kül tepeleri” ya da “sessizlik kuleleri” vardır… 

“Kendi alevinde, kendini yakmak istemelisin. Kül olmadan nasıl yenileneceksin?” der Zerdüşt, Friedrich Nietzsche’nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt” kitabında. 

“Ben kendimi, ıstırap çekeni, yendim. Kendi külümü dağa taşıdım. Ve kendime daha parlak bir alev buldum. Ve bakın, o zaman derhal hayalet kayboldu.” ( http://www.firatnews.eu/index.php?rupel=nuce&nuceID=64032 )
Daha yeni Daha eski