HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

52 YILDIR BİR İLK… Sultan Kılıç gitti, araştırdı ve yazdı: “ÇEYİZ SANDIĞINA KAPATILAN ÜLKE”… TURAN EMEKSİZ! (1. Bölüm)

BÜTÜN OKURLARA! Bu ülkenin, resmi tarih anlayışının kalıplarına girmeyen ya da daha doğru bir biçimde söylersek eğer “sığmayan” bir türlü d...


Bu ülkenin, resmi tarih anlayışının kalıplarına girmeyen ya da daha doğru bir biçimde söylersek eğer “sığmayan” bir türlü de “sığdırılamayan” bir “başka” tarihi daha var.
Bu ülke insanının kan pahasına, can pahasına ödediği bedellerle yazılmış bir tarih bu.
Resmi tarih yazıcısı, yıllarca elinden geleni ardına koymamacasına bir çabaya girişmiş olsa da, bu ülke halkının, “şair baba”nın dediği gibi, o nasırlı ve mübarek ellerini toprağa basarak her doğrulduğunda yeni bir sayfa daha eklediği o “başka” tarihi bir türlü silememiş bu toprakların dağarcığından.
İşte bu yüzden, öğrenciyken hepimizin okuduğu tarih kitaplarında bir tek izi bile yoktur bu tarihin. Ama hepimiz biliriz yine de, başından sonuna kadar. İşte bu yüzdendir ki, kalın kalın ciltlere, tuğla gibi kitaplara hiç ihtiyacı yoktur bu tarihin.
Ve bu tarihi, senin, benim, sizin, bizim, hepimizin yeri her geldiğinde, yeniden ve yeniden, sabırla, akıl süzgeçlerimizden, yüreğimizden ve dahi gözlerimizden damıtarak
ve hep bir sonraki kuşağa
aktarılsın diye,
unutulmasın diye,
hep bilinsin diye,
özenle yazıya dökme çabalarımızın, telaşlarımızın, hatta kaygılarımızın terli kanat çırpmalarıdır bu toprağın insanını ayakta ve bir arada tutan.
Örneğin, hiçbir resmi tarih kitabında adı sanı yoktur; ama Deniz Gezmiş’i herkes bilir.
“Şair baba”nın, cepheye silah taşıyan kamyonetinin patlayan lastiğine, donuna varıncaya kadar, üzerindeki bütün giysilerini doldurup yola devam eden “Süleymaniye’li Ahmet”ini de…
Ya da yazın müjdecisi bir nisan günü, henüz yirmi yaşının ortasına bile gelmemişken, polis tarafından kurşunlanarak katledilen İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi Malatya’lı Turan Emeksiz’i…
Bunun neden böyle olduğu hiç kuşku yok ki çok açıktır.
Deniz Gezmiş, Süleymaniye’li Ahmet, Turan Emeksiz ve daha yüzlercesi… Hepsi ama hepsi, bu halkın ve bu toprakların ortak belleğidir. Art niyetsiz, çıkarsız ve tertemiz vicdanıdır,. Birlikte üretilen, kan ve can pahasına yakılan türküsüdür…
Yukarıda vurguladığımız gibi bu tarih;
hep bir sonraki kuşağa aktarılsın diye,
unutulmasın diye,
hep bilinsin diye
yeniden ve yeniden yazılmalıdır.
Ortak belleğimizin, art niyetsiz ve çıkarsız vicdanlarımızla tek tek harmanlanması adına yazılmalıdır.
Bıkmadan, usanmadan ve bir borç öder gibi namusluca…
Turan Emeksiz, bir askeri darbeyi peşi sıra sürükleyecek olan olaylar zincirinin ilk adımlarından biridir.
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi bu genç adam, daha yirmili yaşlarının tadını çıkaramadan, bir polisin kurşunlarıyla katledilmiştir.
Ölümünden sonra ise, birkaç okula verilen adı, o adı veren sistem tarafından tekrar sökülmüş, silinmiştir tabelalardan.
Birkaç yere dikilen büstleri de sonradan, bir daha yerlerine konmamacasına kaldırılmıştır.
Bugün artık sadece bir vapur ismi olarak bilinmektedir: İstanbul Şehir Hatlarının Turan Emeksiz Vapuru!
Emeksiz yaşamını yitireli tam 51 yıl olmuş.
51 yıldır hiç yapılmamış olanı yapmak adına, karşımıza adeta bir lütuf gibi çıkan Sultan Kılıç’a kafamdaki projeyi aktardığımda, bendeki heyecanın ve o çocuk hevesinin ona da aktarılmış olduğunu biliyordum aslında.
Turan Emeksiz, 51 yıldır hiç yapılmamış bir biçimde, doğup büyüdüğü topraklarda canlandırılacaktı yeniden.
Sultan arkadaş; bu işin hakkını verdi, üstesinden geldi.
52 yıldır hiç kimsenin düşünmediği bir proje onun sabrıyla, iyi niyetiyle, gözlemleriyle ve araştırmacılığıyla ete kemiğe büründü, hayat buldu.
Uzun bir çabanın ürünü olarak ortaya bir dizi yazı çıkardı Sultan Kılıç. Bu arada, çalışmasının her anında, çok itiş kakışlarımız da oldu karşılıklı.
Dedik ya, böyle bir çalışma, Türkiye’de bir ilkti. Bir büyük heyecandı bu anlamda, karşılıklı yaşadıklarımız.
Bu bakımdan, Sultan Kılıç ve bizler, ortak belleğimizin, art niyetsiz ve çıkarsız vicdanlarımızla, bir borç öder gibi namusluca harmanlanması adına, payımıza düşenin bir kısmını, şimdilik kaydıyla geride bırakmış oluyoruz.
Büyük, çok büyük bir sorumluluğun ya da görevin, yüzlerce nöbetinden bir tanesini devretmek de diyebilirsiniz buna.
“Sıra sizde” demeyeceğim… Sıra diye bir şey yok, Sıra her zaman hepimizde çünkü!
Sana çok teşekkürler Sultan Kılıç. Eline, gözlerine, aklına ve yüreğine sağlık…
Bu çalışma okunmalı!
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın dostlar…!
HAYRİ GÜNEL – DEMOKRATHABER / iDeA-HAYAT GAZETESİ İMTİYAZ SAHİBİ VE GENEL YAYIN YÖNETMENİ

TEŞEKKÜR:
Hayri Günel’e; Gülnaz, Mehmet, Tülin, Nihat, Mehmet Serkan, Tuğba, Elanur, İlkay, Ahu, Faruk, Ali, Leyla, Tuncer, Turhan Emeksiz’e; Murat Demiryol’a; İbrahim Halil Taştepe’ye, Firdevs Sarıhanlı’ya, Hanım Turan’a, Bayram Durmuş’a, Ali İhsan Öztürk’e, Muammer nineye ilgi, destek ve katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.
SULTAN KILIÇ

1. BÖLÜM
HANGİ ANA ÇOCUĞUNUN ‘ÖLÜ KAHRAMAN’ OLMASINI İSTER?
Malatya’nın Yılmazı, Türkiye’nin Turan Emeksiz’i, nüfus kaydının Ahmet Turan Emeksiz’i…
27 Eylül 1940’ta Malatya’da doğmuş. 28 Nisan 1960 Perşembe gününden bu yana hep 19 yaşında. 20 yaşını tamamlatmamışlar. 19 yıl ve 7 aylık, o günden beri.
Malatya’da, Gündüzbey (Kündübek) köyünde Yılmaz, diye hitap edilen uzun boylu, kalın kaşlı, gür kumral saçlı, yeşil gözlü, güzel yüzlü, bıyıkları yeni terlemiş, efendi bir delikanlı Ahmet Turan Emeksiz, Malatya’da yaşamış.
Yurtsever, yiğit delikanlı, devrimci Emeksiz’in memleketini, o zamanlar köy olan Gündüzbey (Kündübek) belediyesini, ilkokulunu, mezarlığını, kanal boyunu, daracık tertemiz sokaklarını geziyorum. Emeksiz ailesinin mezarlarını görüntülüyorum. Emeksizleri tanıyan kim varsa oraya kadar gidip kapılarını çalıyorum. Küçük yer Gündüzbey. Burada herkes birbirini tanıyor. Konuksever insanlar. Bildiklerini anlatmaktan çekinmiyorlar.
Gündüzbey mezarlığından çıkıp yokuşa tırmanıyorum. Emeksizleri ararken, açık sokak kapısından kadın sesleri geliyor kulağıma. Dalıyorum içeriye. Tanışıyoruz hemen. Geliniyle salça süzen 78 yaşındaki Muammer nine, halime üzülüyor. Beni görevlendirip buralara yollayan patronlarıma sitem ediyor:
“Çağam, sana yazıh. Hem sen bu işleri nasıl becereceksin? Daha çocuhsun. Kündübek’i nasıl altüst edeceksin, dolum dolum dolanacahsın? Çaydan öte yana geçeceksin… Sen o gazatandaki böyüklere söyle, gendiler gelsin. Böyüklerin işi bu. Senin gibi bir çağayı ne demeye yollamışlar Kündübek’e, get de Turan Emeksiz’i araşdır deye? Gel ölem gel, otur az soluhlan…” diyor.
Çaylardan geçeceğimi, mezarlıkları dolaşacağımı, tepelere tırmanacağımı tahmin etmiştim. Daha önce defalarca geldiğim yerdi. O nedenle spor giydiğimden de olabilir, Muammer ninenin gözleri net görmüyor da olabilir. Beni “çağa” yani, çocuk olarak görmesinde bunlar etken olabilir.
Gündüzbey’in güneyinden akan çayı geçiyorum. Tepeye doğru çıktığımda Emeksizlerin asırlık konaklarına, komşu ve akrabalarına ulaştığımda… Eski kerpiç konakların daracık sokaklarında komşuları bir arada buluyorum. Sokağın birinde yün çırpıyorlar. Bir diğer sokakta da güz hazırlığı, bulgur kaynatmış seriyorlar. Ayrı ayrı dert anlatmaktan kurtuluyorum. Birinin eksiğini öbürü tamamlıyor. Yanlışlar düzeltiliyor. Hep birlikte yetmiş yıllık bir yolculuğa çıkıyoruz.
O zamanın genç kızları, şimdinin 60- 70 yaşlarındaki nineleri, adımı yazma ha, diyerek söz aldıktan sonra: “Zeytin bacımgil şeherde otururlardı; emme buralar onnarın hep ahrabalarıynan dolu. Sıh sıh gelirlerdi.
Yılmaz, çoh yakkışıhlıydı. Efendiydi. Gözünü galdırıp gızlara eyle dik dik bahmazdı. Emme gızlar, Yılmaz’ın yoldan geçeceği zamanları bülerek süpürgeyi gapdıhları billi yol gapılarının ögünü süpürmeye girişirlerdi. Yılmaz’ı görebülmek üçün. Eyle yakkışıhlıydı Yılmaz, eyle efendiydi…” diyerek elli yıl öncesine gidip iç geçiriyorlar.
Peki, sizin Yılmaz, herkesin tanıdığı Turan Emeksiz vurulduğunda Gündüzbey’de, ailede, komşularda neler yaşandı, diyorum.
HANGİ ANA ÇOCUĞUNUN ‘ÖLÜ KAHRAMAN’ OLMASINI İSTER?
Emeksizlerin akrabası, Gündüzbey’deki ata konaklarına bitişik kerpiç evde oturan65 yaşındaki Hanım Turan:
“Yılmaz; yanı Turan Emeksiz, İstanbıl’da vuruldu. Yılmaz’ın anası Zeytin (Zeynep) bacım, guzusunu yütürmüş goyun gibi günlerce, gecelerce ağladı, dövündü, inledi. Gözbebeği bi tenecik oğlunu yetişdirdi. Yılmaz’ın babası da ölmüşüdü. Gözünün kökü, oğluna umudunu bağlamışdı.
Çok yoksuldular. O zamanlar hepimiz yohsuluduh . Kim variyetliydi ki? O yohsullukla Yılmaz (Turan Emeksiz’in aile çevresindeki adı)’ı İstanbıl’da, ünüvesdede ohuduyudu. Mahlemizin yakkışıhlısını, bir parça ekmek ettiler anam. Olan, anasına bacılarına oldu. Hepimizi cayır cayır yahdı acısı.
Yılmaz’ın öldürülmesiynen  Zeytin (Turan Emeksiz’in anası Zeynep)’in hayatı sona erdi sanki. Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın. Acısı bir yandan, yohsulluk öte yandan. Oğlunun ölümünden sonra yaşamazdı, yaşamazdı ya… Gızları Gülnaz’nan Solmaz üçün yaşamah zorundaydı.
Oğlunun habarını aldığında soluğu kesildi, ayahda duramaz oldu Zeytin bacım. Birisi bir cigara uzatdı, iç aççıh ferahlarsın, dedi. Heç unutmuyum, Zeytin bacım, cigarayı isdemedi: “Cigerimin ataşını Fırat nehri söndüremez, galdı ki cigara…” dedi.
Son bir dafa ciğer paresinin yüzünü görmek şeyle dursun… Gadıncağız, oğlunun mezerine büle hasret bırahıldı.  El gader bebemiz ölse, gurbet elde bırahmıyıh. İlle torpağımızda olsun ki heç degilse bayramlarda gedip mezer daşını ohşayah. Teselli olah, yohsa nasıl dayanır bir ana, evlat acısına? Bir Fatiha ohuyup rahatlıyah. Zeytin bacım, oğlunun mezerinden de mahrum bırahıldı.
Asgerler, geçdi hökümat goltuhlarına oturdular. Gençler, ömürlerinin baharını büle göremeden gara torpağa verildi. Analar, canlarına ölüm diledi acıdan; ölüm ele geçmedi. Asgerlere yaradı, hökümat goltuğuna oturdular.
Zeytin ablaya İstanbıl’da iki dayre verdiler. Az da bir mayış bağladı. Emme Zeytin abla, eve gedip oturmadı. Mayışı da almadı.”
Bu acıyla Malatya’da Turan Emeksiz için ağıt yakılmadı mı, diyorum. Komşularından 73 yaşındaki Firdevs Sarıhanlı:
“Malatya’nın Arguvan ilçesi ünlüdür türküleriynen, ağıtlarıynan; amma Gündüzbey’de, Malatya’da da Emeksiz’in acısıynan dillendirilen ağıtlar geldi gulağımıza. Ahlımda galanlar:
Demedim mi Yılmaz sana
Çıhma Malete’den yola
Cenezeni vermediler
Garip anan deva bula
Gündüzbey’in cılgaları
Emeksiz’in bacıları
Yılmaz’ı vurmuş polisler
Yolar saçı bacıları
Seni vuran ganlı mıydı
Yıldızları şanlı mıydı
Menderes’e bir genç verdik
O da Kündübekli miydi
Anan hasret mezerine
Sen Beyazıt Meydanına
Bumin iti, gıymış derler
Emeksiz’in Turan’ına
POLİS KURŞUNLARI, TURAN EMEKSİZ’İ BULUR
Demokrat Parti hükümeti, basını baskı altına almıştır. Amerikan emperyalizmine Türkiye’nin kapılarını açmıştır. Tahkikat Komisyonu’nun kurulmasına dair kanunun kabul edilmesi üzerine 28 Nisan 1960 perşembe günü saat 9.30′da İstanbul Üniversitesi bahçesinde, bir protesto mitingi düzenlenmiştir.
Olaylar, 28 Nisan 1960 perşembe günü saat 9.30′da İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin, üniversite bahçesinde toplanmalarıyla başlar. Polis, toplanan öğrencileri önce kordon altına alır, sonra üniversite bahçesine girerek öğrencilere müdahale eder. Öğrenciler polise taş atarak engel olmak isterler.
Bu arada İstanbul Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, İçişleri Bakanı Namık Gedik’le bir telefon görüşmesi yaparak, polisin üniversiteye girme yetkisinin olmadığını söyler. Ancak, artık kavga başlamıştır ve önüne geçme imkânı kalmamıştır.
Rektör Onar da, öğrencilerine destek için bahçeye iner. Polis darbesiyle yere düşürülür.  Başından yaralanır. Olaylar kısa süre sonra Beyazıt Meydanı’na sıçrar. Burada toplanan kalabalık, Laleli’ye doğru yürüyüşe geçer.
Polis, öğrencilerin üzerine gaz bombası atar. Polis otosu hızla hareket ederken, polisin yakasından tuttuğu gençleri yerlerde sürüklediği görüntülenir. Polis, aşırı güç kullanarak göstericileri dağıtmaya çalışır. Çatışma çıkar.
Malatya’nın Gündüzbey köyünden İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ne okumaya giden Ahmet Turan Emeksiz, Adnan Menderes’in polis müdürünün kurşunuyla öldürülür. Ayrıca 16′sı polis 40 kişi yaralanır.
DEVAM EDECEK
ÖNEMLİ HATIRLATMA: YAZI VE FOTOĞRAFLAR DEMOKRATHABER/İDEA GAZETESİNİN MÜLKİYETİDİR. İZİNLİ YA DA İZİNSİZ KULLANILAMAZ, ÇOĞALTILAMAZ VE DAĞITILAMAZ. AKSİ TUTUM VE DAVRANIŞLARDA BULUNULMASI HALİNDE, SORUMLULAR HAKKINDA DERHAL YASAL İŞLEM BAŞLATILACAKTIR.
DEMOKRATHABER/iDeA-HAYAT GAZETESİ

Business News