HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

4+4+4'e karşı mücadelede Eğitim-Sen içindeki hatalı eğilimler

Bu yazı, eğitim hakkı mücadelesi örgütlerinden Halkevleri’nin 4+4+4 Yasası’na karşı mücadele sürecinde yaşanan deneyimlerden hareketle eğ...

Bu yazı, eğitim hakkı mücadelesi örgütlerinden Halkevleri’nin 4+4+4 Yasası’na karşı mücadele sürecinde yaşanan deneyimlerden hareketle eğitim emekçileri örgütü Eğitim-Sen’in kimi yöneticilerine hâkim olan bir anlayışa ilişkin eleştirilerini içermektedir. Yazının amacı; bitmiş, tamamlanmış bir süreci değerlendirip kapatmak değildir. Tersine amacımız ciddi gerilimlere hazır ve uzun erimli bir eğitim hakkı mücadelesi için ortak zeminlerin oluşturulmasında olumsuz rol oynayan anlayışların açığa çıkartılması ve doğru bir zemine oturtulmasıdır. Eğitim hakkı mücadelesini, alandaki tüm örgüt ve kesimlerle birlikte kurumsallaştırma, büyütme, ilerletme gibi bir hedefimiz olmasa bu yazıya da gerek olmayacaktı. 

Yıllardır eğitim hakkı mücadelesini sürdüren Halkevleri, 4+4+4’e karşı mücadele sürecindeki tüm çabaları olumlu ve olumsuz sonuçlarıyla kendini de tamamından sorumlu görerek değerlendiriyor, tartışıyor. Bu sürecin tüm öznelerinin de mücadelelerini sürdürürken yapılanlar/yapılmayanlar üzerine değerlendirme yapmasını öneriyor, özellikle dostlardan gelen eleştirinin bu değerlendirmelerde ufuk açıcı olacağını da düşünüyoruz. 

AKP iktidarının emek hareketinin tamamına, özel olarak da Kürt hareketi dolayımında KESK’e dönük saldırılarının durmak bilmediği, KESK’in en büyük sendikası olan Eğitim-Sen’in ise bu saldırıdan en yoğun biçimde etkilendiği bir süreçten geçiyoruz. Böylesi bir dönemde yazının içinde Eğitim-Sen ve eleştiri kelimelerinin yan yana geçmesi dahi eleştiri hakkını kullanmak konusunda çeşitli tereddütler oluşturuyor. Girişi uzatmak pahasına ekleyelim eleştiriler ortak örgütümüz ve çetin mücadelelerle kurulan ve emek hareketi için önemli kazanım ve deneyimler biriktiren Eğitim-Sen’e, onda örgütlü yüz binlerce emekçiye yönelik değil. Mücadeleye dair Eğitim-Sen içinde genel bir tutuma dönüşme endişesi taşıdığımız, hatalı bulduğumuz siyasal eğilimlere ve tarza ilişkindir. 4+4+4’e karşı ülkenin genelinde gelişen mücadelelerde Eğitim-Sen’li öğretmenlerin inisiyatifleriyle açığa çıkardıkları önemli/başarılı deneyimler, örgütün harekete geçtiği noktada aldığı karşılık, bugüne kadar eğitim hakkı mücadelesine örgütün kattığı değerler Eğitim-Sen örgütünün bütünlüklü olarak seferber edildiğinde neler yapabileceğini göstermeye yetiyor. 

Dediğimiz gibi bitmiş bir süreçten değil uzun erimli bir mücadeleden söz ediyoruz. Muradımız bu tartışmaları ve değerlendirmeleri ülkenin dört bir yanında eğitim hakkı için, emeğin hakları için mücadele eden eğitim emekçilerinin gündemlerine almasıdır. Böylece önümüzdeki mücadele sürecinde benzer hataların tekrarından kurtulma şansını hep birlikte yakalamış olacağız. 

Halkevleri’nin 4+4+4 yasasına nasıl baktığını bu yazıda tekrar ayrıntıları ile anlatmaya gerek yok. Veli, öğretmen ve öğrencilerle birlikte oluşturulan ve 4+4+4 yasası sürecinde bu yasaya karşı mücadele etmek isteyenlerin katılımı ile genişleyen Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri’nin yayınladığı tüm metinler, halkı bilgilendirmek üzere hazırladığı, yüz binlerce adet basılan ve dağıtılan bülten ve bildiriler, örgütlenen halk bilgilendirme toplantılarında yapılan sunumlar, yasaya ilişkin tüm bilgileri toplamak ve halkın bilgisine sunmak üzere hazırlanan internet sitesi, gerçekleştirdiğimiz çalışma ve eylemler isteyen herkesin ulaşabileceği uzaklıktadır. (Dileyen sitesini ziyaret edebilir). 

4+4+4’ün basitçe bir eğitim modeli olarak değil, AKP tarafından neoliberal gerici rejimin inşasında kritik bir köşe taşı olarak gündeme getirildiği görülmeli ve mücadele bu hedefe karşı koyabilecek tarzda ele alınmalıdır. Bu açıdan bakıldığında 4+4+4’e karşı mücadele, dış politika ve Kürt sorunu gibi AKP’nin toplumsal meşruiyetini sarsan başlıklarla birlikte ele alındığında bu alanın iktidarı sarsacak potansiyeli görülebilir (bırakın bütün süreci sadece son birkaç gündür kongre hazırlıklarına kilitlenen Erdoğan’ın tüm açıklamalarında 4+4+4’e ilişkin yaptığı vurgular dahi bu dönüşümün siyasal önemini algılamak için yeterlidir). Toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren eğitim hakkı mücadelesi aynı zamanda eğitim gibi kamusal hakları imha ederek yeni sınıfsal-politik güç dengesini inşa etmeye çalışan sermayenin karşısında hak kazanımlarıyla ilerleyebilecek, siyasal alandan dışlananları doğrudan taraf ve özne oldukları bir mücadeleyle politik bir güce dönüştürebilecek olanaklarıyla da değerlendirilmelidir. 

Sol parti ve hareketlerin çoğunun 4+4+4’ü durdurma bağlamında parasız, bilimsel, laik, anadilde eğitim mücadelesini yaz boyunca ana güncel politikaları arasına almamaları, bu konuda toplumda oluşan ilerici dinamizmle bağ kurulmasında sıkıntılara neden olmuştur. Bu tercih, hem sol partilerin/hareketlerin kendi başlarına bu mücadeleye yapacağı katkıyı heba etmiş hem de yönetiminde etkili oldukları demokratik kitle örgütlerinin/emek örgütlerinin bu mücadeleye katılımlarını zaafa uğratmıştır. Eğitim-Sen yönetimi de Genel Merkez’den başlayarak başta büyük kentlerdeki şubelerine kadar aldığı tutumla bu mücadeleyi tüm toplumsal muhalefetin ana gündemi haline getirmek ve ortak bir mücadele zemini kurmak bakımından yeterli inisiyatif almamıştır (elbette hala alabilir). Tersine kurulan ilişkilerde özellikle eleştirdiğimiz anlayış bu konuda alınan farklı inisiyatiflere “mesafeli” yaklaşmak, uzak durmak, geliştirmemek gibi bir tutum içinde olmuştur. 

Süreci hatırlamak isteyenler Eğitim-Sen’in sitesini taradığında yasanın Meclis’e gelmesi ile (28-29 Mart) ilerici örgütlerin de katıldığı militan eylemlerin ardından sürece dair her kritik adımda atlanmadan bir basın açıklaması yapıldığını, ancak 4+4+4’le ilgili örgütlenme, bilgilendirme çalışmaları, eylem ve toplantılara çok da başvurulmadığını görebilir. Eğitim sürecinin doğrudan öznesi olan eğitim emekçilerinin örgütü olan Eğitim-Sen Genel Merkez düzeyinden alacağı karar ve örgüte yayacağı kararlılıkla, şube yönetimlerini, işyeri temsilcilerini hatta tüm üyelerini yaz boyunca (tatilde bulundukları yerler de dahil olmak üzere) seferber edebilir; veliler başta olmak üzere tüm toplumun 4+4+4’e karşı bilinçlendirilmesi ve örgütlendirilmesi çabasına girişebilirdi. Bu noktada 4+4+4’ü durdurma, eğitim hakkı mücadelesini örgütleme noktasında alınan inisiyatif ve sonuçlar hakkında bugün bambaşka tartışmalar yapıyor olabilirdik. Eğitim alanının sorunlarına duyarlı hale gelmiş toplumsal kesimler harekete geçirilemeyince, 4+4+4’e karşı tepkileri toplumun tamamını kapsayan eğitim hakkı mücadelesine dönüştürecek bir perspektifle hareket edilmeyince eğitim emekçileri önemli bir müttefikine kavuşamamış ve eğitim alanındaki tüm unsurların ortak mücadele programı da oluşturulamamış oldu. Eğitim alanını piyasanın kuralları üzerinden bir bütün olarak yeniden yapılandıran bu yıkım karşısında sadece eğitim emekçilerinin kesimsel çıkarlarıyla sınırlandırılmış bir mücadele programının başarı şansının olmadığı da herkes tarafından bilinmektedir. Açık ki 4+4+4’ün eğitim emekçileri açısından yıkıcı sonuçlarıyla mücadele edebilmek de ancak eğitim emekçilerinin hak kayıpları için mücadeleyi bütünlüklü bir eğitim hakkı mücadelesinin parçası olarak kavramak ve örgütlemekle mümkündü ve bugün de mümkün. 

Eğitim-Sen’in bu süreçte tüm metinlerinde, afişlerinde yer alan ortak mücadele çağrısı, öncelikle Eğitim-Sen’de eleştirdiğimiz siyasi anlayışın kendisinin uymadığı bir temenni olarak kaldı. Eğitim-Sen’in 15 Eylül mitingi ön görüşmelerde dillendirilen “birlikte” miting yapma söyleminin gereği olan bir eylem hattı izlenmemiş olması ve mitingin “sadece kendisine ait bir eylem olarak” kurgulanması bu durumun en belirgin örneklerinden biri olarak kayıt altına alınabilir. 

Halkevleri, bu süreçte 4+4+4’le planlanan eğitimde piyasacı/gerici dönüşüm sürecini mücadelesinin ana gündemi haline getirdi. Ve özellikle yaz aylarından itibaren mütevazı söylemle azımsanmayacak bir etki oluşturmayı başardı. Diğer emek örgütlerinin ve sol partilerin/hareketlerin 4+4+4’ü gündemleştirmekte acele etmemeleri, Eğitim-Sen’in yoğun bir programla doldurmadığı uzun ara Halkevleri’nin çabalarına denk gelince; 4+4+4’e karşı mücadelede Halkevleri’nin baskın bir görüntüsü ortaya çıktı. Bu saatten sonra ise bizleri şaşkınlığa uğratan, üzen, veliler karşısında zor durumda bırakan ve bizi bu yazıyı yazmaya zorlayan gelişmeler yaşanmaya/çoğalmaya başladı. Uzunca bir süre yaşanan sorunların yanlış anlaşılma, iletişimsizlik gibi nedenlere dayandığını düşünerek her düzeyden girişimlerde bulunduk. Ancak sorunların çoğalmaya devam ettiğini görünce bu iyi niyetli yorumlarımızda yanıldığımız kanaatine üzülerek vardık. Özellikle Eğitim-Sen yönetimlerinde etkili bir siyasi grubun mensupları Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri’nin Eğitim-Sen’le ortaklaşa çalışmalar yürütmeye dönük çabalarını engelleyici bir tutum içinde olduklarını gördük. Yönetimde etkin olarak bulundukları hemen her yerde aynı manzara karşımıza çıktı. Bu bizim için oldukça şaşırtıcıydı, çünkü kendisini sosyalist gören hangi partinin mensubu olursa olsun hiçbir sendika yöneticisinin partisinin gündelik tutumlarına Eğitim-Sen’i alet etmeye hakkı yoktur. Hele de bu partinin başta genel başkanı olmak üzere yöneticileri her fırsatta “birlik” çağrıları yapıyorsa durum iki kat vahimdir. 

Halkevleri’nin 4+4+4’e karşı mücadelesine, Eğitim Hakkı Meclisleri önermesine dönük açık bir eleştiri veya ortak çalışmanın yöntemine dair bir öneri getirmiş olsalar bunu da her koşulda değerlendirmeye hazırdık. Ancak tüm olumsuzluklar görüşmelerde değil görüşmeler ardından yaşandı. Bu olumsuz tutumun örnekleri çok çeşitli biçimlerde gerçekleşti, hepsini yazının makul sınırları içinde ifade etmemiz mümkün değil. Ancak bunların hem tekrarlanmaması için hem de eğitim emekçilerinin bu tutumlardan haberdar olmaları açısından bilinmesi gerektiğini düşündüğümüzden kimi örneklere değineceğiz. 

Bu sürece dair değerlendirmelerde 4+4+4’ün yıkımının en yoğun hissedileceği, örgütlü güçlerin yasa karşıtı mücadelesinin çok ciddi etkiler ve sonuçlar yaratabileceği İstanbul kentinde yaşananların önemli bir veri oluşturduğunu düşünüyoruz. Örneklerin yoğunluğu bu nedenle İstanbul’dan seçilmiştir. 

Halkevleri’nin İstanbul’da 4+4+4’e karşı ortak nasıl mücadele edebiliriz, yaz aylarını nasıl bu süreci örgütleyerek geçirebiliriz sorusuyla konuştuğu ve planladığı çalışmalar üzerine görüşmek istediği bir Eğitim-Sen şubesi başkanın ifade ettiği “bu bizim konumuz biz yaparız siz de tabi destek verebilirsiniz” anlayışının Eğitim-Sen’in birikimiyle bir ilgisinin olmadığını kendisi de biliyordu, biz de biliyoruz. Ancak bu tutum bu süreçte ısrarla karşımıza farklı yüzlerle ama benzer ifadelerle çıkmıştır. 

Eğitim-Sen’in kimi yöneticilerine hakim olan eğitimde yaşanan saldırının tek muhatabının kendileri olduğuna dair tutum diğer tüm ilerici kurum ve inisiyatiflerle “destek” ilişkisi düzlemi dışına taşılamamasına yol açmıştır. Bu tutumun taçlandırıldığı yer ise 15 Eylül Ankara mitingi kürsüsü olmuştur. Bu saldırıyı durdurmayı hedeflemek; durdurmak için meşru mücadele düzleminde ne gerekiyorsa onu yapmayı içerir. Bunun ilk koşulu ise başta kendi örgütlülüklerimiz olmak üzere bu mücadeleye katılabilecek herkesin azami ölçüde harekete geçmesini sağlamaya uğraşmak, ilerici güçlerin ve sürecin doğrudan muhataplarının eşit bir düzlemde yan yana geleceği ortak bir mücadele sürecini örgütlemektir. 

İstanbul’da yaşanan sürecin örneklerinden devam edelim. Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri 8 Haziran’dan önce 4+4+4’ü durdurma hedefli bir mücadele programına halk bilgilendirme toplantıları ile başlamış bilgilendirme toplantıları öncesi ziyaret ettiği kimi Eğitim-Sen şubelerinde görüşülen yöneticiler bu çalışmaya ilgi göstermemiştir. Halk bilgilendirme toplantılarında “sunuş yapın” çağrısı yanıtsız bırakılmıştır. Oysa Eğitim-Sen’li olan ya da henüz sendikal mücadeleyle tanışmamış çok sayıda öğretmen sadece HE Eğitim Hakkı Meclisleri’nin duyuru çalışmaları ile bu toplantılarda yer almıştır. İstanbul çapında yüzlerce velinin katıldığı ve 4+4+4’ü ilk defa bütünlüklü bir biçimde dinlediği bu toplantıların ardından 8 Haziran’da “karne günü eylem günü” başlığı ile yapılan kitlesel eğitim hakkı eylemine hali hazırda Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi çalışmalarına da katılan Eğitim-Sen yöneticileri dışında yönetici katılmamıştır. 

Eğitim Hakkı Meclisleri’nin “4+4+4’ü durduralım imza ver-meydana çık” çalışmasını paylaşmak ve eğitim hakkı mücadelesini nasıl birlikte büyütürüz sorusunu birlikte sormak üzere 6 Temmuz tarihinde Makina Mühendisleri Odası’nda yaptığı toplantıya tüm Eğitim-Sen şube yönetimleri ayrı ayrı davet edilmiş ancak yine şube yönetim kurullarını temsilen hiçbir yönetici toplantıya katılmamıştır. Oysa o gün başlayan toplantılarda İnsan Hakları Derneği’nden Dersim Dernekler Federasyonuna, Divriği Kültür Derneği’nden Hubyar Alevi Derneği’ne, Pir Sultan Abdal’dan Kangal Dernekler Federasyonu’na TMMOB’ye bağlı çeşitli odalara, Sosyal-İş’ten Sine-Sen’e Enerji-Sen’den Dev-Sağlık İş’e TÜMTİS’ten İstanbul Tabip Odası’na, Eczacılar Odası İstanbul Şubesi’ne, soruna karşı harekete geçmiş ya da sürecin içinde yer almak isteyen velilerden bilim insanlarına ve gazetecilere kadar geniş katılımcı yelpazesiyle süreci birlikte örme iradesinin adımları atılmıştır. İlk toplantıda alınan kararlarla kurumların 4+4+4’ü gündemi haline getirdiği bir süreç başlamış, imza toplama ve bilgilendirme çalışmaları içinde yer almak isteyen kurumlarla yaygınlaştırılmıştır. Toplantının sonuçları ayrıntılarıyla yine tüm Eğitim-Sen şubelerine yollanmıştır. Ardından ikinci toplantı İstanbul’un her bölgesinden temsilci velilerin katılımı ve artan kurum sayısı ile 4 Ağustos tarihinde İstanbul Barosu Konferans Salonu’nda gerçekleştirilmiş, toplantı öncesi yine Eğitim-Sen şubelerine katılımları konusunda çağrı yapılmış, davet gönderilmiştir (Bu Yeni Akit gazetesinin “şeytani plan” olarak manşete çıkardığı toplantıdır). 200’ü aşkın insanın katıldığı bu toplantıda üstelik 15 Eylül eylemi belli olmuşken sadece bu eyleme çağrı yapmak için dahi olsa yine Eğitim-Sen yönetim kurullarını temsilen katılım gösterilmemiştir. Bu toplantıda bir İstanbul eylemi örgütlenmesi kararı çıkmış komisyonlar oluşturulmuştur. Ayrıca toplantının kararlarından biri 15 Eylül eyleminin tüm kurumlarla ve velilerle aktif olarak örgütlenmesi olmuştur.(1)Toplantıda tartışılan bir diğer konu herkesin katılımına açık, veli ve kurumların ortak düzlemde yer aldığı İstanbul’da eğitimle ilgili yaşananların bilgisinin aktığı, nerde yapılırsa yapılsın bu konuyla ilgili tüm eylemlerin desteklenmesini sağlamayı hedefleyen “4+4+4’ü durduralım İstanbul Koordinasyonu”nun oluşturulmasıdır. Toplantı sonuçları yine Eğitim-Sen şubelerine iletilmiştir. Bu çabaların ortak sonucu olarak 5 Eylül tarihinde İstanbul’da bir ortak eylem yapılmasına karar verilmiştir. Karar alındıktan sonra Eğitim-Sen şubeleri yöneticileriyle yeniden çeşitli görüşmeler yapılmış, KESK İstanbul Şubeler Platformu dönem sözcüsü ve Eğitim-Sen 5 No’lu Şube Başkanı ile ayrıca görüşülmüş, bu mücadeleyi ortak büyütmek gerekliliği İstanbul’un dört bir yanında gelecek velilerin katılacağı bu eyleme Eğitim-Sen’in katılımının önemli olduğu vurgulanmıştır. Eğitim-Sen’le görüşmeleri sadece HE Eğitim Hakkı Meclisleri değil meslek odaları da yapmıştır. Yapılan tüm görüşmelerde sürecin canlılığı, eylemi örgütlemeye dönük çaba üzerine “katılınacağı”na dair genel geçer sözler edilirken, eylem günü geldiğinde karşılaştığımız tablo bu sürecin nasıl ele alındığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. 

5 Eylül’de 4 bin kişinin katılımı ile 4+4+4’e karşı İstanbul’un en kitlesel eylemi gerçekleşirken, İstanbul’un dört bir yanında bu eyleme katılmak için veliler otobüs kaldırırken, yüzlerce eğitim emekçisi eyleme katılım gösterirken Eğitim-Sen şube yönetimlerinin eylemle tek ilişkisi, üyelerine gönderilen “destek olunması” mesajı olmuş, yine yönetim kurulları düzeyinde katılım (çeşitli şubelerden bireysel inisiyatifle gelen yöneticiler dışında) olmamıştır. Aksine eylem günü üstelik eylem hakkında görüşme yapılan yöneticinin başkan olduğu 5 No’lu şube saat 19.00’a Kartal’a toplantı koymuştur (İstanbul’u bilmeyenler için vurgulayalım 17.00’da Taksim’de başlayan bir eyleme katılıp 19.00’da Kartal toplantısına yetişmek mümkün değildir), 3 No’lu şube saat 16.00’a, 7 No’lu Şube saat 17.00’a yani eylem saatine toplantı koymuştur. O günün seçilmesinin anlamı bu değerlendirmelerin içinde tartışılmalıdır. 7 No’lu şubenin toplantı saati eyleme katılacak öğretmenlerin talebi ile ertelenmiştir. 3 No’lu Şube de toplantıyı ertelemiştir. Oysa KESK dönem sözcülüğünü de üstlenmiş olan 5 No’lu şube üstelik 15 Eylül’e gidişi planlamak gündemli bir toplantıyı o gün gerçekleştirmiştir. Bir hafta boyunca eyleme katılacağını beyan eden şube yöneticilerinin hiçbiri eylemde yoktur. Eylemde kurulan kürsüde mücadele eden veliler, eylemi düzenlemede inisiyatif alan kurumlar konuşmuştur. Ancak güçlü bir 15 Eylül çağrısı yapma imkanı bulunan bu eylemde konuşma yapmak üzere Eğitim-Sen’in İstanbul şubelerinin ve örgütlülüğünün bütününü ifade edecek bir temsiliyet bulunamamış çağrıyı Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi çalışmalarında yer alan 2 No’lu Şube Sekreteri Fatma Terzi gerçekleştirmiştir. Eyleme katılan eğitim emekçilerinin gözleri de şube yöneticilerini aramıştır. 

5 Eylül eylemi örgütlenirken Anadolu yakasında gerçekleşen “veli inisiyatifi” kurma ve 8 Eylül’de Kartal’da gerçekleştirilmesi planlanan eylemi örgütleme toplantılarında 5 Eylül’e katılım çağrısı yapan veli ve öğretmenlere “o Halkevi’nin eylemi” hatta demokratik kitle örgütlerinin ilkelerini es geçip “bir siyasi grubun” eylemi(2) ifadesi kullanan ve “biz velilerin eylemini örgütlüyoruz” diyen Eğitim-Sen üyesinin (eski yönetici) tutumu da kendi şahsına ilişkin değildir. Eyleme meslek örgütünden yöre derneğine 40’a yakın kurumun çağrı yapıyor olması, binlerce veliyi harekete geçiriyor olması bu anlayış için önemli değildir, eyleme katılan öğretmen ve velilerin “neden bu eylemde Eğitim-Sen yok” diye sormaları da bir rahatsızlık yaratmamaktadır. Parti refleksleriyle hareket etmenin sonucunda, Eğitim Hakkı Meclisleri’nin kurumların bir araya getirilmesinde öncülük ettiği ancak ortak çaba, emek ve iddiayla örgütlendiği için Yeni Akit gazetesinin dahi paniklemesine neden olan bu eyleme “katılımı azaltmayı” bir başarı olarak hanesine yazmak nasıl yorumlanabilir, herkesin ortak değerlendirmesine sunuyoruz. Oysa 8 Eylül eylemi de 5 Eylül’den 3 gün sonra olmasına rağmen Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri’nin aktif olarak duyurusunu yaptığı ve katıldığı bir biçimde örgütlenmiştir. Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri bu dönemde 4+4+4’e karşı verilen her mücadeleye omuz vermeyi, içinde yer almayı ve büyütmeyi ilke olarak benimsemiştir. 

Eğitim-Sen yöneticilerine ilişkin benzer bir tutum bir örneğini de Zonguldak’ta vermiştir. İstanbul’da Bahçelievler’de Eğitim Hakkı Meclisi çalışmalarına bu yıl içinde katılan bir üyemizin memleketi Zonguldak’ta tatil zamanını da mücadele için değerlendirerek birçok yerel örgütü de dahil etmeye çalışarak örgütlediği 4+4+4’e ilişkin panele (Halkevleri Genel Merkezi’nin Eğitim-Sen Genel Merkezi nezdinde sürdürdüğü girişimlere rağmen) Zonguldak Eğitim-Sen Şube Yönetimi, değil ortak örgütleme çabasına katılmayı, panelist olarak dahi katılmamıştır. 

Örneklerimize devam edelim; 4+4+4’e karşı mücadele sürecinde okullara ve velilere ulaşabilecek o bölgedeki ilerici kurumların da katıldığı yerel birlikler, koordinasyonlar, meclisler kurulmasına dönük çabalarda örneğin Kağıthane Eğitim Hakkı Meclisi kurulma çabasına özel olarak içinde yer almalarının çok önemli olduğu ifade edilmesine, ziyaret edilmelerine rağmen Eğitim-Sen şubesi yöneticileri ne toplantılara katılmış ne de o yerelde ilk defa yapılan 4+4+4 eylemine temsilci göndermiştir. Kartal Zekeriya Göçer, İstanbul’da önemli bir mücadele deneyimi olarak özellikle Eğitim-Sen’in velileri ve diğer ilerici güçleri harekete geçirme çabası olarak bize ve 4+4+4’e karşı mücadele etmek isteyen herkese umut vermeye başlamışken kendileri de doğrudan çeşitli siyasi partilerde örgütlü olan Eğitim-Sen yöneticilerinin “bu işe siyaset bulaştırılmayacak” lafını sıkça, velilerin önünde siyaset düşmanlığını üretecek ve ilerici güçlerin katılımını engelleyecek tarzda sarf etmeleri bu ümidimizi zayıflatmıştır. Velilerin de katıldığı bir toplantıda Eğitim-Sen’li siyasal aidiyeti bilinen bir üyenin sürece katkı yapma, örgütlenen eylemlerde görev alma isteğini belirten Kartal Halkevi başkanına dönük “veli değilsiniz, öğretmen değilsiniz ne işiniz var burada” tutumu sürecin bir diğer özetidir. Bu sıkıntı ancak eylemlerin sonuna doğru velilerin talebi ve yapılan görüşmelerle çözülebilmiştir. “Bu mücadelenin öznesi velilerdir” sözü ile asıl olarak “rakip olarak gördüğü” DKÖ’leri, siyasi partileri sürecin dışında bırakmaya, gelişen her dinamiği kendi denetiminde tutmaya çalışan anlayış birçok yerde velileri örgütlemek, yan yana getirmek ve bilgilendirmek için çaba göstermeyi bırakın, DKÖ’lerin, siyasi parti üyelerinin çoğunun “veli” olduğunu, üstelik 4+4+4’le topluma dayatılan dönüşümün yalnız velileri değil tüm toplumu ilgilendirdiğini ve ilerici güçler başta olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin ortak mücadelesiyle geriletilebileceğini, durdurulabileceğini göz önüne almamıştır. 

Bu sürecin sonuçları 15 Eylül mitinginde de kendini göstermiştir. Ankara’da Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi’nin yürüttüğü çalışmalara olan güveniyle eylemi mahallelere yaymak amacıyla Mamak halkını (Dikimevi’nden) ayrı bir kol olarak yürüyerek mitinge katma planı, izahatlara rağmen haksız ve yanlış şekilde itham edilmiş, ancak miting günü de ortaya çıktığı gibi Halkevleri’nin kurgusu mitinge olumlu bir katkıda bulunmuştur. Bu süreçlerin tamamında Halkevleri ısrarlı şekilde diyalogları sürdürmeye devam etmiş, doğru bulduğu planları bıkmadan tekrar tekrar anlatmaya çalışmıştır. Çünkü Eğitim Sen’in etkin şekilde yer almadığı, sürüklemediği bir eğitim hakkı mücadelesinin başarısının zor olduğunu biliyoruz. Eğitim Sen’in bu yeteneği uzun ve çetin bir mücadele sürecinin birikimidir ve kolay kaybedeceği/kaybettirilebilecek bir özellik değildir. 

15 Eylül kararı alınmasından itibaren (Eğitim-Sen sitesinde 1 Eylül tarihli açıklamada eylem “kitlesel basın açıklaması olarak duyurulmuştur. Eylemin biçiminin nasıl bir süreçte değiştirildiği ve eğitim hakkı mücadelesini sürükleyenlerin rolü ayrı bir değerlendirme konusudur) Eğitim-Sen’in illerde sürecin ortak örgütlenmesine ilişkin diğer tüm kurumlarla toplantı yapacağı ifade edilmesine rağmen İstanbul’da bu bahsedilen toplantı ancak 10 Eylül akşamında yani eylemi örgütleyebilecek 4 günlük bir süre varken üstelik çok sınırlı bir katılımla gerçekleştirilmiştir. Bu toplantıda konuşulan ana konu ise “otobüs organizasyonu” olmuştur. Toplantıda yapılan öneriler, 17 Eylül’de okul başlangıcına bir programla girmek üzere yeni bir toplantı yapılması vb çağrılar toplantıda yer alan Eğitim-Sen yöneticileri tarafından geçiştirilmiştir. Tüm bunlara rağmen Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri bulunduğu her yerde 15 Eylül’ü mahalle toplantılarıyla, 10 Eylül’den itibaren birinci sınıflara dönük programın başladığı okul önlerinde yaptığı çalışmalarla, dağıttığı yüzbinlerce bildiri ile örgütlemiştir. Eylemin örgütlenişine ilişkin çabada çoğu yerde yalnız kalmak ise eylemin genel etkisini ve çağrı gücünü zayıflatmıştır. 

15 Eylül mitingi ise malumun ilanı olmuştur. 17 Eylül’den başlayarak bu yasayı durdurmak için ne yapacağız sorusuna ortak yanıtlar bulacağını düşünerek, ortak bir iddiayı birlikte örgütleyeceğini planlayarak 15 Eylül mitingine gelenler eylemden doğan hayal kırıklığı ile alandan ayrılmıştır. Kürsünün kurulma biçiminden başlayarak (4+4+4’ün hedefinde olan tüm toplumsal kesimlere söz vermeyen, program ve iddiaya sahip olmayan ve 4+4+4’e odaklanmayan bir kürsüdür) verilen mesajlara kadar miting, velisinden öğrencisine kadar biraz olsun bu süreçte mücadele etmiş herkese bu mitingin kürsüden ifade edilenin tersine bir “başlangıç eylemi” olarak kurgulanmadığını göstermiştir. Miting tüm örgütlenme eksiğine rağmen Eğitim-Sen’li eğitim emekçilerinin mücadeleci geleneği ve dinamizmiyle gerçekleştirilmiştir. Dönüş yolunda ise tüm otobüslerde 17 Eylül’den itibaren eğitim hakkı mücadelesinde “Eğitim-Sen ne yapacak” sorusunun karşılığı belirsiz kalmıştır. 

Sonuçta bu tarihe kadar hala Eğitim-Sen’den eğitim hakkı mücadelesine dair ortaklaşa yapılabilecekler konusunda tüm toplumsal muhalefete dönük bir öneri de bir toplantı çağrısı da gelmemiştir. 

Okulların açılmasından sonra 4+4+4’ün yarattığı yıkımı görünür kılmak ve raporlamak üzere okul denetimini yapan Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri’nden arkadaşlarımız denetim yapılan okullarda başta norm kadro ve 5.5 yaşın dahil olduğu birinci sınıflarla yüzyüze bırakılan eğitim emekçilerinin durumunu gözlemlemektedir. Bunun yanında AKP iktidarının tıpkı bütçe vermediği okullarda velilerle öğretmenleri karşı karşıya getirmesi ve öğretmenlere tahsildarlık yaptırmaya çalışması gibi şimdi de 4+4+4’ün okullarda yarattığı sorunları, krizleri öğretmenlerin çözmesi beklenmektedir. Devlet memuru değil halkın öğretmeniyim diyen eğitim emekçileri elbette bu sistemin krizini hafifletmeye değil bu yasanın yıkımının görünür olmasına ve durdurulmasına, yıkımı şiddetle yaşayan ama örgütsüz olan velilerle birlikte örgütlenmeye çabalayacaktır. Veliler ve öğretmenler bu süreçte ya karşı karşıya gelecekler ya da birlikte mücadele edecekler. Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri ikincisi için başta Eğitim-Sen’de örgütlü olanlar olmak üzere eğitim emekçileriyle ortak bir programın zorunlu olduğu bilinciyle davranmaya devam etmektedir. 

Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri 4+4+4 yasasını durdurma mücadelesinde mahalle mahalle sokak sokak topladığı yüz binlerce imza, yaptığı yüzlerce bilgilendirme toplantısı, işgal eyleminden kitlesel okul eylemlerine, oluşturulmasında katkıda bulunduğu yerel örgütlülüklere, veli örgütlenmelerine kadar onlarca başlıkta sürdürdüğü ve içinde kazanımlar da elde ettiği mücadeleyi okulların açılması ile okul önlerine, okul içlerine taşıdı. Oradan sokağa taşımaya devam ediyor. Hedefimiz eğitim hakkı mücadelesini tüm toplumun ortak mücadelesi haline getirmektir. Hedefimiz 4+4+4’ün en temel örneği olduğu piyasacı, gerici dönüşümü durdurmaktır, hedefimiz parasız, bilimsel, anadilde eğitimdir. Bu yolda mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. 

Bu mücadelenin birleşik bir mücadele olması zorunluluğu kendisini dayatmaktadır. Elbette biliyoruz birleşik bir mücadele perspektifi Eğitim-Sen’in birikimlerinde mevcuttur. Ancak tüm toplumsal muhalefet güçleri bakımından bu perspektifin yenilenmesi için eleştiri ve tartışma da, ortak değerlendirmeler de zorunlu görünüyor. Amacımız bağcı dövmek değil üzüm yemektir. Kritik süreçlerde yapılan eleştiriler çoğu zaman hangi anlayış ve tutuma dönük yapıldığı açıkça belli olsa da “örgütün tamamını hedef alıyor”, “örgüt yıpratılıyor” refleksi ile karşılanır, eleştirileri değerlendirmek, anlamaya çalışmak yerine “karşı tutum geliştirmek” alışkanlığı gösterilir. Bu noktada yazının özel olarak eğitim hakkı mücadelesi üzerine kafa yoran, program oluşturan, mücadeleyi birlikte örmek için her türlü çabayı gösteren ve gösterme niyetinde ısrarcı olan Halkevleri’nin, önümüzdeki süreci daha güçlü örgütleme kaygısı ile kaleme alındığını hatırlatmak isteriz. 

Bugün hemen şimdi, 4+4+4 karanlığı eğitimin üzerine çökerken, AKP iktidarı eğitim alanında gerici-piyasacı-ırkçı-kadın düşmanı saldırısının ileri programlarını hazırlarken eğitim hakkı mücadelesini örgütlemek hepimizin en önemli görevlerinden biridir. Tüm eğitim emekçileriyle, velilerle, öğrencilerle bu toplumun ilerici güçleriyle kol kola eğitim hakkı mücadelesini büyüteceğiz, eğitim hakkımıza saldıranlar durmadan, biz durmayacağız! Her okul bir direniş odağı, her meclis bir öz savunma ve öz yönetim örgütü olarak mücadelenin sürekliliğinin ve siyasallaşmasının garantisidir. Gölge edenlere değil gören gözlere, işleyen ellere ve zihinlere mücadele yoldaşlığına en çok da kararlılığa ihtiyacımız var. 

Özge Ozan İstanbul Halkevi Başkanı 

Notlar: 
1Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri’nin 4+4+4’ü durduralım imza ver-meydana çık çalışması başlatıldığında tartıştığı, toplanan imzaları okulların açıldığı haftanın son günü Ankara’ya kitlesel bir eylemle götürme planını Eğitim-Sen 15 Eylül eylem kararını aldığı andan itibaren bu eylemi güçlendirme hedefi ile iptal ettiğini ve 15 Eylül’ü tüm gücüyle örgütleme kararı aldığını burada not edelim) 
2 Eğitim Hakkı Meclisleri önerisi eğitim hakkı mücadelesinde başta bu sürecin doğrudan içinde yer alan veli, öğretmen ve öğrencilerin biraraya gelmesi ile oluşturulan ancak her kim toplumun bütününü ilgilendiren eğitim hakkı mücadelesini içinde yer alıyorsa onu da kapsamayı hedefleyen bir örgütlenme biçimidir. Bu dönemde Eğitim Hakkı Meclisleri olarak değil Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri olarak kurulmasının nedeni ise basit bir gerçekten hareketledir. “Örgüt” ismini gizlemenin “kitleselleşmenin” zorunlu ve yeterli şartı olduğunu düşünen anlayışın Halkevleri için pek de geçerli olmadığını kanıtlayan bu yöntemi seçmiş olmamızla, halktaki güvensizlik kastı içeren “kimsiniz” sorusuna verilen cevap olarak ‘Halkevleri’ başa eklenmiş ve olumlu sonuç alınmıştır. Bu Halkevleri’nin bir güvenin ifadesi olması açısından bize mutluluk verse de hedefimiz daha büyüktür. Kısaca Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi bir başlangıç adımıdır. Halkevleri Eğitim Hakkı Meclislerini de içine alan daha geniş bir eğitim hakkı meclisi formunu oluşturma çabalarımız devam ediyor. Hedefimiz kendimizi değil mücadeleyi büyütmektir, bu noktada ise hiçbir isim vazgeçilmez değildir. Eğitim Hakkı Meclisleri herkesin katılımına açık örgütlenme formu olarak önerilmeye ve örgütlenmeye devam edecektir.

Business News