HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

Yıkımın faturası AKP'ye çıkacak

4+4+4’e karşı gelişen eylemleri değerlendirebilir misiniz?   Betül Öztürk Korkut:  4+4+4’ün 20 Şubat tarihinde kanun teklifi olarak sunu...

4+4+4’e karşı gelişen eylemleri değerlendirebilir misiniz? 
Betül Öztürk Korkut: 4+4+4’ün 20 Şubat tarihinde kanun teklifi olarak sunulmasının ardından eğitim emekçileri ve veliler itiraz etti, sokağa çıktı. Birçok eylem gerçekleştirildi. Eğitim Sen okulların etrafında zincir kurdu, bir günlük sevk eylemi ile hükümeti uyardı. Yasanın meclis genel kurulunda görüşüldüğü günlerde toplumsal muhalefete ve velilere çağrıda bulunularak 28-29 Mart’ta iki günlük grev yaptık. Başta Ankara Kızılay olmak üzere birçok yerde direnişler gerçekleştirdi. AKP’nin eylemlere yanıtı ise başbakanın yorumu ile ileri demokrasi, yani faşizm oldu. Yasayı geçirdiler ama mücadeleyi engelleyemediler. 

Haziran ayında bu sefer veliler sokağa çıkmaya başladı. Yasanın geçmesinin ardından velilerin ilk tepkisi okulların dağıtılıp ilkokul, ortaokul veya imam hatipe dönüştürülmesineydi. Bunun duyumları bile velileri harekete geçirdi. İmzalar toplandı, valiliklere, milli eğitim müdürlüklerine dilekçeler verildi. Uzaktaki bir okula çocuğunu göndermekle karşı karşıya kalan veliler hem çocuklarının güvenliği hem de her kuruşun hesabını yaparken okul servislerine mahkum edilecek olmaya itiraz etti. “Okuluma Dokunma” diyerek yaz aylarında okullarının dağıtılmasına karşı mücadele edilen birçok yerde veliler kazanım elde etti. Tarsus’ta Musalla Mahallesi’ndeki Ahmet Yesevi İlköğretim Okulu velileri, Ankara’da Açıkalın ilköğretim Okulu velileri gibi. Bu örnekler çoğaltılabilir. 

Eylemlerin önemli bir özelliği, okulların dağıtılıp imam hatipe dönüştürülmeye çalışıldığı birçok yerde mahallenin muhtarından köy derneklerine kadar bir seferberlik yaratılabilmesi. 

Eylemleri değerlendirdiğimizde mücadelenin olanakları, avantajlarını ve dezavantajları nelerdir? 
4+4+4’e karşı verilen mücadelenin ortaya çıkarttığı en önemli sonuç “eğitim hakkı” mücadelesini somutlaştırması. Yıllardır eğitimde devrim adı altında birçok yıkım politikası adım adım hayata geçirildi. Ancak eğitim hakkı mücadelesinin bileşenleri, özellikle veliler, bu sürecin öznesi olarak sahneye çıkmamıştı. Öğretmenlerle veliler hiç bu kadar yan yana gelmemişti. Belki de ilk kez veliler, öğretmenlerin çağrısı olmadan tek başlarına sokağa çıktı, milli eğitim müdürlüklerinin, valiliklerin kapısına dayandı. 

Şimdi 4+4+4’e karşı verilen mücadele ile, AKP’nin neoliberal gerici eğitim politikalarının yarattığı enkazdan öğretmeni, öğrencisi, velisiyle birlikte çıkmanın yolları belirginleşiyor. Öğretmenlerle velilerin yolları mücadele içerisinde kesişiyor. Eğitim hakkı meclisleri gerçek birer adrese dönüşüyor. Çünkü yaşanan çatışma eğitim hakkı mücadelesinin öznelerini ve dinamizmini ortaya çıkartıyor. 5 Eylül’de Taksim’de gerçekleştirilen eylem bu açıdan çok önemli. Ayırca 4+4+4’e karşı mücadele eğitim hakkının bileşenlerinin birbirinin destekçisi değil mücadelenin ortak öznesi olduklarını da gösterdi. 

4+4+4’le birlikte bazı dini içerikli dersler de müfredata geçirildi... 
AKP 10 yıllık iktidarı döneminde zaten eğitimin gericileştirilmesine dönük önemli adımlar atmıştı. 100 temel eserin ve felsefe derslerinin içeriğinin dinselleştirilmesi, Kuran kurslarında yaş sınırının kaldırılması, otistik çocuklara din dersi zorunluluğunun konulması gibi. 

4+4+4 ile birlikte imam hatip okullarıyla diğer okullar arasındaki fark ortadan kaldırıldı. Resim, müzik, beden eğitimi gibi derslerin sayısı düşürülerek yerlerine Kuran ve Peygamberin hayatı dersleri konuldu. Birçok derste bilimsel referanslar yerini dini referanslara bıraktı. Yeni sistem ile şimdiye kadar müfredata yapılan en gerici müdahale yapılıyor. Bu müdahale karma eğitimi ortadan kaldırmaya doğru ilerleyecek. 

Saldırıya uğrayan, evleri işaretlenen, doğrudan hedef gösterilen aileler, seçmeli dersler konusunda gerçekten özgür olabilir mi? 

Zorunlu din dersi denilince Alevilerin yürüttüğü mücadele vardı, Aleviler 4+4+4’e karşı mücadelenin neresindeler? 
4+4+4’e karşı eğitim hakkı mücadelesinin bağrından gericiliğe karşı mücadele de yükseliyor. 4+4+4, cumhuriyet tarihinin en büyük asimilasyon projesi. AKP; Sivas’ta katliamla başarılamayanı 4+4+4 ile başarmayı hedefliyor. 

AKP zorunlu seçmeli dersler konusunda herkesin özgür olduğunu söylüyor. Hiçbir baskı yapılmayacağının garantisini veriyor. Bir düşünün Malatya’da saldırıya uğrayan, Adıyaman’da, Kartal’da evleri işaretlenen, doğrudan hedef gösterilen aileler, seçmeli dersler konusunda gerçekten özgür olabilir mi? Bu yasa Alevileri yok sayıyor, tehdit ediyor. Ankara Battalgazi İlköğretim Okulu’nun imam hatipe dönüştürülmesine karşı velilerin verdikleri mücadele sonrasında Alevi bir velinin evinin pompalı tüfekle saldırıya uğraması, tehditlerin geldiği noktayı gösteriyor. Yani 4+4+4 ile birlikte AKP’nin Alevi düşmanlığı artık gizlenemiyor ve Aleviler artık bir yanağına tokat atıldıktan sonra öbür yanağını çevirmiyor, çevirmemeli. 

Alevi örgütleri zorunlu din derslerine karşı güçlü bir mücadele programı oluşturup bu süreci bir kampanyaya dönüştüremedi. En önemli kazanımları zorunlu din derslerinin AİHM’e taşınması oldu. Ancak bundan sonraki süreç, zorunlu din dersleri zulmünün, ayrımcılığın seçmeli derslerle birlikte katmerleşerek artması demek. Binlerce Alevi genci, farklı inançlardan halklar zorla bu dersleri seçecek. Dolayısıyla Aleviler önümüzdeki süreçte, sadece demokrasi mücadelesinin doğal bir bileşeni olmanın ötesinde, AKP’nin 4+4+4 ile yürüttüğü Alevi düşmanlığına karşı bir mücadele programı ile dahil olmalı. 

4+4+4’e karşı gerçekleştirilen imza kampanyalarına baktığımızda birçok başörtülü veli imza atıyor. Hatta eylemlerde de yine başörtülü veliler var. Bunun nedeni nedir? 

O kadar akıl dışı bir yasa ki AKP’ye oy verenler bile ikna değil. Üstelik başta Başbakan olmak üzere tüm AKP’lilerin çabasına rağmen yasa kimsenin aklına yatmıyor. 72 ay öncesindeki çocuğunu ilkokula göndermeyi, imam hatibe göndermeyi AKP’liler de istemiyor. 

AKP’nin velileri ikna etmekte en çok zorlandığı uygulama 72 ay öncesi çocuklarımızın ilkokula başlatılması. Daha okullar açılmadan verilen tepki AKP’yi gerçekten panikletti. Okullarda, Milli Eğitim Bakanlığı önündeki veli eylemlerine baktığımızda en önemli talep “ilkokul için çok erken, ana sınıfı istiyorum” oldu. O yüzden 72 aydan küçük çocuklar için rapor alınması gereken süreyi uzatmak, 30 Kasım’a almak zorunda kaldı. Çünkü 15 Eylül’den sonrası yeni eğitim öğretimin başlaması daha büyük bir gerilim ve sokağa çıkan velilerin artması demek. Okullarımızın altyapısı yetersiz. Sınıfı, sıraları, lavaboları, merdivenleri hiçbir şeyi hazır değil. Öğretmenler hazır değil, çocuklar hazır değil. Bu adımı atarak 17 Eylül’de yaşanacak krizleri hafifletmeye, tepkileri düşürmeye çalışıyorlar. Ama 4+4+4 öyle bir altüst oluş yarattı ki çıkacak sorunlar gizlenemeyecek, ertelenemeyecek. 

Bu süreçten sonra eğitim hakkı mücadelesi bileşenlerinin nasıl adımlar atması gerekir? 
Özellikle 4+4+4 ile açığa çıkan eğitim alanındaki çatışma uzun süre devam edecek. Eğitim alanı toplumsal muhalefetin tüm unsurları için öncelikli bir mücadele alanı olacak. 

Bir taraftan eğitimin kamu özel ortaklığı eliyle piyasalaştırılıp, eğitim emekçilerinin güvencesizleştirilmesi bir taraftan da eğitimin gericileştirmesi yıkımın kapsamını çok daha arttıracak. Bu nedenle eğitim hakkı mücadelesi protesto eden değil, militan ve ideolojik bir mücadele ekseni üzerinde yükseltilmek zorunda. Eğitim hakkı mücadelesini ve örgütlerini kurmak çok daha acil bir görev olarak önümüzde duruyor. Bu yüzden okulların açılmasıyla birlikte hepimiz görev başında olmak zorundayız. Ders zilinin eğitimin tüm bileşenleri için çalmasıyla birlikte kaos çok daha görünür olacak. Bu süreçte okullardaki her krize müdahale etmek gerekir. Eğitim Sen bu süreçte velilerle buluşmak zorunda. Veli toplantılarını bu süreci tersine çevirecek, mücadele adımlarını atacak toplantılara dönüştürmeliyiz. Her okulu bir mücadele ve direniş alanı haline getirmeliyiz. Okul önlerinde olmalı, meclis açıldığında kapısına dayanmalıyız. 

60 ile 83 aylık farklı gelişim özelliklerine ait çocuklar aynı sınıfta eğitim görmesinden kaynaklanan sorunlar karşısında kabullenici değil, itiraz ve talep eden mücadele biçimleri geliştirmeliyiz. Okul öncesine gitmesi gereken 72 ay öncesi çocuklarımız için ana sınıfı talebini büyütmeliyiz. 

Okul idarelerini, milli eğitim müdürlükleri, Bakanlık’ı dilekçe bombardımanına tutmalı, kapısına dayanmalıyız. 

Daha şimdiden 72 ay öncesi çocuklarla baş edebilmek, kalabalık sınıf sorununu çözmek için okul aile birlikleri yardımcı ablalar tutmaya başladı. Kesinlikle izin vermemeliyiz. Okula başlama ve çıkış saatleri de ciddi sıkıntılar yaratacak. 

Dini içerikli derslerde kız ve erkek sınıf ayrımlarına, Aleviliğin işlendiği derslerde mezhepçiliğe, ayrımcılığa, idarecilerin ve öğretmenlerin angarya çalıştırılmasına, norm fazlası öğretmenlerimizin zorla sürgün edilmesine tanık olacağız. 

Neresinden tutsanız elinizde kalıyor yani. 

Çıkacak sorunlar karşısında öğretmenler ve veliler olarak doğrudan müdahale etmeli, bu sistemin uygulanamaz olduğunu göstermeli, sorunlarını ve yaratacağı yıkımın faturasını AKP’ye kesmeliyiz. 

Kaç okul imam hatipe çevrildi? 
4+4+4 ile ilgili sayısal bilgileri öğrenebilir miyiz? Kaç okul imam hatipe çevrildi, kaç öğrenci kayıt yaptırdı? Malum, “çocuğunuzu imam hatipe yazdırın servis parasız olsun” kampanyaları yapıldı… 

Şu ana kadar 697 okul imam hatipe çevrildi. Ancak okulların kademeli dönüştürülmesiyle birlikte bu sayının 1024’e çıkartılması hedefleniyor. 

O kadar kampanya düzenlenmesine, velilere mesaj çekilmesine, camilerde vaaz verilmesine rağmen istenilen hedefin altında bir kayıt gerçekleşti. Son günlerde bu kampanya daha da büyütülecektir. Çünkü başbakanın devreye girmesi bile imam hatipleri 4+4+4’ün göz bebeği yapamadı. 

Tehditlere rağmen... 
Eğitim emekçilerinin 4+4+4’e karşı geliştirdikleri özgün eylemler var mı? 
Ömer Dinçer’in bakan koltuğuna oturduğu andan itibaren öğretmenleri itibarsızlaştırmaya dönük açıklamalar yapması AKP’nin eğitim alanına dönük gerçekleştireceği saldırıların haberini veriyordu. 4+4+4’ün hazırlık adımlarından da bir tanesiydi aslında. 

4+4+4 gündeme geldiğinde itiraz eden eğitim emekçilerini, itibarsızlaştırarak toplumsal destek bulmasını engelleme çabasıydı. Ancak bu çaba eğitim emekçileri tarafından boşa çıkartıldı. 2011-2012 eğitim öğretim yılı sonunda seminer döneminde tele konferans yöntemiyle eğitim emekçilerine seslenerek 4+4+4 sistemini anlatmayı, öğretmenlerin rızasını almayı hedefleyen bakan eli boş döndü. Öğretmenler ırkçı, gerici, piyasacı eğitim yasasına ve Bakana sırtını döndü, salonları boşalttı. Üstelik eylem esnasındayken öğretmenler, milli eğitim müdürleri tarafından tehdit edilmesine rağmen sendikalı sendikasız herkes tarafından sahiplenilen bir eylem oldu. Eğitim emekçilerinin gözünde Milli Eğitim Bakanının hiçbir itibarı yok. Bu eylemler bunu da açığa çıkarttı. 

Mücadelede Eğitim-Sen 

4+4+4 eylemleri içinde Eğitim Sen’i değerlendirebilir misiniz? 
100 yıllık bir mücadele geleneğinin taşıyıcısı olarak Eğitim Sen, 4+4+4’e karşı mücadelede önemli bir yeri var. Eğitim sen bu süreçte toplumsal muhalefeti birleştirme, eğitim emekçilerini harekete geçirme konusunda önemli bir çağrı merkezi oldu. 28-29 Mart’ta ve son olarak gerçekleştirdiğimiz 15 Eylül mitinginde de bu kendini gösterdi. Güçlü protesto eylemleri düzenlendi. 

Ancak, eğitim alanındaki saldırıların kapsamını düşündüğümüzde bu yeterli değil. Önümüzdeki dönem Eğitim Sen velileri ve öğrencileri ile birlikte “eğitim hakkı” mücadelesinin tüm bileşenlerini ve açığa çıkan dinamizmi kucaklamak, kapsamak zorunda. Protesto eden değil, öğretmenlerle birlikte velileri ve öğrencileri de kapsayacak bir eğitim hakkı mücadelesinin örgütü olmak zorunda.http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=48119

Business News