HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

'Büyü bozulur AKP gider'

"Sorun demokratik alanda, medyada. Demokrasi sadece sandık değildir. Demokrasinin olduğu yerde özgür basın olur, gelişmiş STK'...


"Sorun demokratik alanda, medyada. Demokrasi sadece sandık değildir. Demokrasinin olduğu yerde özgür basın olur, gelişmiş STK'lar olur. Demokrasinin olduğu yerde hukuk devleti olur. Protestolar, yumurtalar olur. Yumurtanın atılmadığı yerde demokrasi mi olur?"
Abdüllatif Şener, Milli Görüş'ten AKP'ye uzanan yolun en önemli figürlerinden biri. Refah Partisi ile parlamentoya girdiği 1991 yılından, AKP'den istifa ettiği 11 Temmuz 2008 gününe kadar o geleneğin en önemli parçası oldu. Çok uzun süre birlikte yürüdüğü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve kurmaylarının reflekslerini ve yaklaşımlarını net algılayan bir politikacı. Şener, içeriyi çok iyi tanımasına rağmen bugün dışarıdan bakabilmenin rahatlığıyla değerlendirme yapabiliyor.
 
Türkiye siyasal hayatının son 20 yılında önemli sorumluluklar alan Abdüllatif Şener'le kuruluşunda görev alıp bakanlık yaptığı AKP'nin bugün izlediği politik çizgiden, önümüzdeki dönemin olası gelişmelerine kadar  pek çok şey konuştuk.
 
-Aktif siyaseti bıraktınız mı?
Hayır siyaseti bırakmadım. Koşullar uygun düştüğü takdirde, heyecan yaratılabileceğine inandığım anda yeni bir sürecin parçası olurum. Ancak şu anda hiçbir partiyle bir temasım yok. Mutlak anlamda bağımsız bir siyasetçiyim. Bundan sonrasına dair net bir kurgum yok. Takip ediyor, temas ediyor, fikrimizi her düzlemde ifade etmeye çalışıyoruz.
 
-Sizin de başında bulunduğunuz parti gibi sağ muhafazakâr partiler ya kapandı ya da etkisiz hale geldi. AKP sağ muhafazakâr kulvarın üstünü bir şemsiye gibi örttüğünü söyleyebilir miyiz?
AKP'nin hiçbir şeyin üzerini kapatabildiğini düşünmüyorum. Elbirliğiyle yüzlerce gazete, yüzlerce televizyon, sendikalardan odalara varıncaya kadar birçok sivil toplum örgütleri AKP yanlısı oldu. Bu durumda vatandaş halinden memnun olmasa bile, neyin yanlış gittiğinin farkına varamıyor. Sorun buradadır. İktidarın ülkeye zarar verdiğini, bu yapının yenilenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu iktidarın denetlendiğini ve sorgulandığını hissetmesi gerektiğini düşünüyorum. Siyasi iktidarlar günün birinde denetlenebileceğini hissetmezse canavara dönüşür. Ülkede olan da bu. Başbakan'ın yaptığı yanlışlar bile alkışlanır hale geldi. Kimi korkudan kimi de menfaat beklentisi nedeniyle böyle davranıyor.

-Sessiz onayda AKP'nin başarısının hiç mi payı yok. Örneğin ekonomik alanda?
Ekonomide neyi başarmış ki... Türkiye'nin 50 senelik ortalama büyüme oranı yüzde 5. Hükümetin verilerine göre 2012'yi yüzde 2 büyüme oranıyla kapatacağız. 2013'te bu oran daha da düşecek. Kötü bir yıldan daha kötü bir yıla doğru gidiyoruz.
Bu arada hükümetin verdiği hiçbir rakama da güvenilmez. Onu da söyleyeyim. Hepsiyle oynandığını düşünüyorum. Bağımsız kurumların her söylediğine karışan Başbakan'ın kendisine bağlı kurumlara ne yapacağını söylemeyeceğini düşünen tek bir kişi bile bulamazsınız. TÜİK doğrudan Başbakan'a bağlıdır. Merkez Bankası dışında ekonomiyle ilgili diğer kuruluşlar da Başbakan'a bağlı. Bunların verilerinin hepsinde oynanama yapıldığını düşünüyorum. Şu anda büyüme oranın ekside olmadığını bana kimse söyleyemez.
İşsizlik oranlarına bakın. Büyüme oranı düşerken aynı anda işsizlik oranının nasıl azaldığının izahı yoktur. Son aya gelene kadar bir yıldır işsizlik düşüyor dediler. Büyüme oranının 6-7 olduğu yıllarda işsizlik artarken, hükümetin zorlama rakamlarla yüzde 2, ama gerçekte eksi olan büyüme oranlarında işsizlik nasıl düşer Allah aşkına? Bunun nesine inanacaksın?
Bütün ekonomi yazarları, uzmanlar köşe ve koltuklarını korumak için, önündeki ikbali tıkamamak için toz pembe bir ekonomik görüntü çiziyorlar. İyi olan bir ekonomi yok.
Cari açığa bakın. İran'dan aldığımız doğalgazın karşılığını dolarla ödersek başka bir statüde değerlendiriliyor, altınla ödediğimizde ise bu ihracat sayılıyor. Böylece cari açık düşürüyor. Allama ve pullamalarla donatılmış bir ekonomi.
AKP hükümeti gerçek olmayan rakamlarla, denetimden kaçarak bir balon yaratıyor.
 
-Sayıştay raporlarının TBMM'ye gelmemesi de bir şekilde denetimden kaçma hamlesi olarak kabul edilebilir mi?
Evet kesinlikle. Bu durum hükümetin denetimden ne kadar kaçtığını gösterir. Aslında bakarsanız AKP teftiş ve denetim kurumlarını yok etmiştir. Bu üzerinde çok önemle durulması gereken başka bir felakettir. Siz Başbakan ve Bakanlar olarak herkesin cebinde olan gelirin üçte birine el koyacak ve harcayacaksınız sonra da kimse beni denetlemesin, sorgulamasın hatta eleştirmesin diyeceksiniz. Vergiler milli gelirin üçte birine eşittir. Teorik olarak değil, doğrudan herkesin yıllık gelirinin üçte birini ita amiri sıfatı ile Başbakan ve Bakanlar harcıyor. Elbette Bakanlar ve Başbakan da denetlenmeli. İhale kanunu onlarca kez değişti. Dünya kadar denetime tabi olmayan ihaleci kurum türetildi.
 
AKP DEVLETİN KENDİSİDİR
 
-Başka bir konuya geçmek istiyorum. On yıldır güçlü bir hükümetle yaşıyoruz. Bu güce kudrete rağmen her eleştiriye yüksek perdeden karşı gelen bir Hükümet var. Siz AKP ve Erdoğan'ı Yakından tanıyorsunuz. Bunun nedeni nedir? 
Tayyip Erdoğan kendi dışında herkesten şikâyet ediyor. Olumsuz giden her konuda sorumlu başka biri. Enflasyon azar sorumlusu muhalefet, dış politikada başarısız olunuyor sorumlusu muhalefet, ekonomi bozuluyor sorumlusu muhalefet, üniversitede öğrenciler rahatsızlıklarını dile getiriyorlar yine muhalefet sorumlu. 
Herkes bilmeli ki AKP artık devletin kendisidir. Ülkede bir vatandaşın ayağına taş değse sorumlusu Başbakandır. Sorunların bir numaralı sorumlusu Başbakan ve hükümetir.
Başbakan ve hükümeti hâlâ yetkili olmaya ama sorumlu olmamaya gayret göstermektedir. Her şey benim yetkimde olsun ama kimse hesap sormasın istiyor. İşin doğrusu hesap soracak, bu gerçekleri olduğu gibi anlatacak bir mekanizma da bırakmadılar.
 
-Muhalefeti yetersiz mi buluyorsunuz?
Demokratik ülkelerde her şey muhalefet partileri değildir. Örneğin bütçe görüşmelerinde muhalefet partileri Başbakan'dan daha etkili konuşmalar yaptı. Ama Başbakan kürsüye çıktığında tüm televizyonlar canlı yayına geçti. Başbakan muhalefeti düşünceleriyle değil, gürültü, ses ve görüntü çoğaltımıyla bastırıyor. Bir yanlışı sabahtan akşama on defa duyarsanız ipin ucunu kaçırır, neyin doğru olduğunu bilemezsiniz.
 
Bu konuda basın teslim olmuş durumda. Muhalefetin gürültüsü de iktidarın gürültüsü kadar yansıtılsa sorun yok. Muhalefet iki cümle söylüyorsa iktidar on cümle söylüyor. Bu on cümle yüzlerce kez yayınlanıyor. O zaman toplum tarafından muhalefet yok sanılıyor. Sorun demokratik alanda, medyada. Demokrasi sadece sandık değildir. Demokrasinin olduğu yerde özgür basın olur, gelişmiş STK'lar olur. Demokrasinin olduğu yerde hukuk devleti olur. Protestolar, yumurtalar olur. Yumurtanın atılmadığı yerde demokrasi mi olur?
 
Hatırlayın sayın Ecevit'in Başbakan olduğu dönemde bir esnaf kasa fırlattı. O kasa bütün haberlerde verildi. Sonuçta iktidarda olan üç tane partiyi Meclis dışına itti. Şimdi insanlar Başbakanlığın önünde kendini yakıyor. O günün haberlerine bile zor giriyor. 
 
DIŞ POLİTİKA BAŞBAKAN'IN ESERİ
 
-Siz AKP hükümetinin dış politikasına da ciddi eleştirilerde bulundunuz. Davutoğlu nerede hata yaptı?
Davutoğlu'nun bir hatası yok. Dış politikada yaklaşımı Başbakan belirliyor. Başbakan'ın söylediği şeyleri Davutoğlu uygulamaya çalışıyor. Başbakan işer kötüye gittiğinde temize çıkmayı iyi beceriyor. Şimdi de topun ağzında Davutoğlu var. Dış politika Başbakan'ın politikasıdır. Burada yaşanan tıkanma Başbakan'ın tıkanmasıdır. Yanlış Başbakan'a aittir. Davutoğlu da koltuğu korumak için talimatlara uygun davranıyor, başarısızlıklara gerekçe bulmaya çalışıyor. Olan budur.
 
-Suriye politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başbakan'ın uyguladığı Suriye politikası insani, İslami ve milli değildir. Uyguladığı politika taşeron politikasıdır. Bölgede zaten sıkıntılısınız yüzlerce kilometrelik sınırınızı delik deşik edeceksiniz. Bunun ulusal menfaatlerle ne ilgisi var? Asıl Türkiye risk üstleniyor.
 
Diğer taraftan Suriye'de ölen 60 bin insan üzerinde Başbakan Erdoğan'ın büyük bir sorumluluğu ve vebali var. Eğer Türkiye silah sevkıyatında yol geçen hanı olmasaydı ortalığı kana bulayan bir muhalefet ortaya çıkmazdı. Ben ilk günden beri Suriye'deki muhalefet örgütlerinin çok önemli bölümünün terör örgütlerinden daha kanlı bir yapıya sahip olduğunu söyledim. Katiller, soygunlar, eşkıyalar, ırz düşmanları toplanmış. Dünyanın finanse ettiği bir yabancı işgal kuvvetidir. Silahlı muhalefetin yüzde 80'i Suriyeli değildir. Kadınları, çocukları kendilerine siper etmek suretiyle onca sivilin ölümüne yol açıyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde terör örgütleri bile kadınları, çocukları kendine siper ederek çatışma ortamı oluşturmamıştır. Bunu sadece Suriye'deki muhalif güçler yapıyor. İşgalci bir muhalefet.
Libya'da da aynı şey oldu. 60 bin kişi hayatını kaybetti, 100 bin kişi yaralandı. Türkiye'nin de ortak olduğu bu saldırı NATO uçaklarıyla yapıldı.
 
Bu olaylar başka bir iktidar döneminde, örneğin Ecevit hükümeti sırasında olsaydı, NATO uçaklarıyla Libya bombalansaydı olayın üzerinde bu kadar zaman geçmesine rağmen her Cuma namazı sonrasında hâlâ eylemeler yapılırdı. Şimdi bir tek ses duyuyor musunuz?
 
Suriye ile ilgili de "Ey NATO neredesin" deniliyor. Suriye'yi vurdurmak için ABD'ye gidiliyor. Duyarlı bir yazar çıkmıyor ve "Ey hükümet, Haçlı ordularını Müslümanları vurmak için niye topluyorsun" diye hesap sormuyor.
 
FİLİSTİN DAVASINA İHANET EDİLİYOR
 
-Kürecik Radar üssünü ve Türkiye'ye konuşlandırılacak füzeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürecik Radar üssü İsrail'e destek olmak için kurulmuştur. Bunu NATO Genel Sekreteri açıkladı. Üzülerek ifade etmek isterim ki İsrail'in son vahşi Gazze operasyonu sırasında Gazze'den İsrail topraklarına atılan füzelere karşı Malatya'daki Kürecik Radar üssü kullanılmıştır. Başbakan Filistin'e ihanet ediyor, başka bir açıklaması yok.
 
-Ama bir yandan sürekli AKP-İsrail geriliminden bahsediliyor.
Bu Başbakan'ın genel taktiği. Ne yapıyorsa tersini söylüyor. Bunu bağırarak söylüyor ki ne yaptığı anlaşılmasın. Bu özel bir taktiği. Eğer İsrail'e bağırıyorsa mutlaka İsrail lehine birtakım gelişmeler, anlaşmalar vardır.
İdam tartışması başlattı. Toplum Abdullah Öcalan'ı asacak diye düşündü. Aynı dönemde el altından görüşmeler yaptığı açığa çıktı. Algıları bozmamak için başka bir şeylerin üzerini örtmek için yapıyor. Bir gürültü varsa bilin ki yapılmak istenen başka bir şey var veya talan devam ediyor.
 
ERDOĞAN GÜL GERİLİMİNİ ÖNEMSEMİYORUM

-Türkiye için sıkıntılı bir tablo çizdiniz. Bu önümüzde duran üç seçime nasıl yansır?
İlk olarak yerel seçimler var. Bu çok kritik. AKP belediye seçimlerinde Ankara ve İstanbul'u kaybederse çok önemli değişim başlamış demektir. Ankara ve İstanbul seçimleri bu anlamda stratejiktir. Bu anlamda muhalefet için bu seçimler rasgele harcanmayacak kadar önemlidir. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki AKP açısından büyü bir kez bozulursa çok şey değişir. Hem de inanamadığınız kısa süre içerisinde değişir.
 
-Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Gül-Erdoğan geriliminden bahsediliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önemsemiyorum. Niye önemsendiğini de anlamıyorum. Üzerine konuşma gereği bile hissetmiyorum. Bu gerilim görüntüsünden siyasetten çıkarılacak bir sonucun olmadığını düşünüyorum.
 
-O zaman Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı diyebiliriz.
Adayları TBMM belirleyecek. Başbakan'ın aday olacağı anlaşılıyor. Hatta AKP'li bütün vekillerin imzasıyla aday olacağı anlaşılıyor. Dolayısıyla oradan başka bir aday çıkmaz.
 
-Erdoğan Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini artıran ya da başkanlık sistemini getiren bir Anaya değişikliği olmasa da aday mı?
Bir kere bu Meclis köklü bir Anayasa değişikliği yapamaz. Belediye seçimlerini öne alamayan Meclis başkanlık konusunda yeni bir anayasa değişikliği yapamaz.
 
Erdoğan Aday olacak. Şimdiye kadar bu kadar uzun süre Başbakanlık yapıp da Cumhurbaşkanlığını istemeyen gördünüz mü?
Ama görüyorum ki siz bile bu yetkilerle Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmayacağını düşünebiliyorsunuz. Bu Tayyip Erdoğan'la ilgili yaratılan ilizyonun kendisi. Bu yetkilerle Cumhurbaşkanlığı bile yakıştırılmıyor. Oysa gerçek bu değil.
 
-AKP'li yıllarınızla ilgili çok konuşmadık. O yıllarla ilgili birkaç şey söylemek ister misiniz?
Ayrıldıktan sonra çok konuştum. Çok şey anlattım.Daha konuşmak istemiyorum. Hâlâ neden ayrıldığımı soranlar var. Erdoğan tarafından dün ve bugün hangi bakanın prestiji, onuru korundu gözetildi. Bugün bakıyorum Bakanlar koştura koştura Başbakan'ın çantasını taşınıyor. Bu partide neden kalacakmışım ki?

Business News