Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

EMEK/SINIF/HALK

4 Şubat 1992 Salı günü nerede olduğunu hatırlayan var mı?

BİR DEVRİMCİ LİDERİN ARDINDAN... Önceki gün Türkiye'de gece, Latin Amerika'da ise henüz akşam vakitlerinde Caracas'tan ...

BİR DEVRİMCİ LİDERİN ARDINDAN...
Önceki gün Türkiye'de gece, Latin Amerika'da ise henüz akşam vakitlerinde Caracas'tan kara haberi almıştık. Aynı sıralarda "Chavez'in Durumu Kritik" başlığıyla haberi duyurduk. Gelen habere göre Chavez'in geceyi çıkarması zor görünüyordu. Artık hazırlanmamız gerekiyordu. Fakat arkadaşlarımıza bile söylemeye dilimiz varmadı.
Öğleden sonra Chavez'in sadık yoldaşı Nicolas Maduro büyük bir metanetle Comandante'nin hayata gözlerini kapadığını açıkladı ve hemşehrisi Ali Primera'nın şarkısında söylediği gibi "Bu andan itibaren ağlamak yasaktır!" dedi. Çünkü hayat için mücadele edenler ölümsüzdür!
Nihai haber geldiğinde sokaktaydım. Bir anda insanlar sanki bir şeylerini kaybetmiş gibi sağa sola koşturmaya başladı. Sanki gökyüzünde bizi koruyan bir şemsiye kapanmıştı. Metroda her yaştan insanlar ağlamaklı ve şaşkın bir halde birbirlerine bakıyordu. Fakat kimse konuşmuyordu. İnsanlar yalnızca birbirlerine bakıp sonra da başları yana doğru eğilip düşüyordu.
Eve girdiğimde bir grup arkadaşı yine böyle bir sessizlikte buldum. Yalnızca biri "compañero, Chavez öldü" diyebildi..
Bir saat sonra tüm Latin Amerika'da yüzbinlerce insan sokaklara çıktı. Venezuela temsilcilikleri ya da Latin Amerika'nın birliğini simgeleyen binaların önüne toplanmaya başladı.
Bolivya Devlet Başkanı Morales ancak kardeşini kaybeden bir insanın sahip olabileceği bir acıyla çıkıp "Chavez ölümsüzdür!" dedi. Ekvador Devlet Başkanı Correa aynı biçimde "Yaşasın Latin Amerika!" sloganıyla konuşmasını bitirdi. Her iki başkan da Chavez'in Latin Amerika'daki en yakın müttefikleriydi.
Nikaragua'da Sandinist lider Devlet Başkanı Daniel Ortega büyük bir açık hava toplantısı yapıyordu Chavez için.
15 yıl hapis yatmış Tupamaros Ulusal Kurtuluş Hareketi liderlerinden ve Uruguay'ın bugünkü devlet başkanı Mujica -aynı zamanda mücadele yoldaşı olan- eşiyle beraber Arjantin'e geldi. Havaalanında Başkan Cristina karşıladı onları. Diğer tüm Latin ülkeleri başkanları gibi onlarda bu sabah hep beraber Venezuela'ya gidecekler.
Bu arada tüm Latin Amerika'da bayraklar yarıya indirildi..
4 Şubat 1992 Salı günü ne yaptığını ya da nerede olduğunu hatırlayan var mı içimizde? Bizim işte, okulda, evde ya da kahvede olduğumuz bir vakitte Chavez tarih sahnesine ilk önemli adımını atmıştı. Paraşüt birliklerine bağlı 300 subayla beraber IMF emrindeki hükümeti yıkmak üzere ayaklanmış ve başkanlık sarayı kapısına dayanmıştı. Çarpışmalar gece boyu sürdü. 100 asker ve sivil hayatını kaybetti. Yarbay Chavez isyanı sona erdiren açıklamasını şöyle bitirdi; "şimdilik amacımıza erişemedik".
Peki 27 Mart 1994 Pazar günü neredeydiniz? Ailenizle piknik mi yapıyordunuz ya da maçta mıydınız? Chavez o gün hapisten çıkmıştı. Siz hiç hapisten çıktınız mı?
O ülkesinin bağımsızlığı ve halkının özgürlüğü için ölümü ve hapsedilmeyi göze almış genç bir askerdi. Hayır, devrimci bir askerdi! Yıkmak için ayaklandığı hükümet o hapisteyken yıkıldı gitti. İçerdeyken olduğu gibi dışarda da mücadeleye devam etti. Bir kaç ay içinde Bolivarcı Hareketi örgütledi. 14 Ekim Çarşamba günü Havana'da uçaktan indiğinde Fidel Castro onu merdivenin sonunda bekliyordu.
6 Aralık 1998 Pazar günü ne yapıyordunuz? O gün Chavez Venezuela Devlet Başkanlığı seçimlerini kazanmıştı. En yakın rakibinden 1 milyon oy daha fazla almıştı. 2 Şubat 1999 Salı günü de Anayasayı yemin töreninde "Anayasayı değiştireceğine" yemin etti! Bir ay sonra ülkeyi anayasa referandumuna götürdü. 21.yy'a giren Venezuela artık Bolivar'ın Cumhuriyetiydi!
12 Nisan 2002 Cuma ilk saatlerinde belki de uyumuyordunuz, içinize bir sıkıntı çökmüştü. Çünkü tam o sıralar ABD cephesi Chavez'e darbe yapmıştı. Onu esir alıp kaçırdılar. 72 saat sonra Başkanlık Sarayını Chavez'i destekleyen milyonlar sardı. Maracaibo'daki paraşütçü birlikleri ayaklandı ve Chavez esir olarak tutulduğu Karayip adasındaki askeri üsten geri getirildi.
Sonra Chavez 12 seçim ve referandum kazandı. Ağır bir kanser tedavisi görüyorken dünyanın görebildiği en açık ve adil seçimini gerçekleştirdi. İki ay dağ taş gezdi. İnsanüstü bir dirençle bir kez daha Başkan seçildi. Ve 8 Aralık 2012 gecesi halkına bir veda konuşması yaptı.
Chavez 20 yıldır toplanmayan OPEC'i bir araya getirip ABD'nin petrol üzerindeki hakimiyetine son verdiğinde, ABD'nin dayattığı serbest pazar anlaşmasına karşı ALBA'yı yarattığında, Güney Amerika Birliği UNASUR'u kurduğunda, CELAC'ı yarattığında, Latin Amerika'nın ilk ortak savunma akademisine öncülük yaptığında, Irak'tan Afganistan'a ve Suriye'ye kadar emperyalist saldırganlığa karşı cephe açtığında, İran'la, Lübnan'la, Filistin'le gerçek bir devrimci dayanışma kurduğunda, Küba Devriminiyle ideolojik, kurumsal ve ekonomik bağlar kurduğunda, herhangi bir Latin Amerika ülkesinin IMF karşısında diz çökmemesi için Venezuela hazinesini açtığında, Anayasasına sosyalizmi değiştirilemez bir ilke olarak koyduğunda, işçilerin fabrikalara el koyma hakkını tanıdığında, askeri akademilerin müfredatına Komünist Manifesto'dan Lenin'e kadar tüm devrimci eserleri koyduğunda, Kolombiya'da barışı, Honduras'ta darbeyle devrilen Başkan Zelaya'yı savunurken.. biz neredeydik?
Biz belki tüm bunlardan habersizdik ama Chavez bizimleydi! O bizim de özgür olmamız için mücadele ediyordu. Yüreğinde hiç bitmeyen bir aşkla.
Politik çatışmalar ve sınıf mücadeleleri karmaşıktır ama bir devrimci daima açık ve net konuşur. Örneğin, dünya ulusları emperyalist saldırganlığa göğüs gererken, kendi korkaklığına bir "demokrasi" kılıfı uydurmaz. Chavez tüm hayatı boyunca tertemiz bir devrimci dile sahip oldu. Hep yüreğinden konuştu. Yalan söylemedi. Yalanın ya da dünyanın efendilerinin arkasına saklanıp "muhalif rolü" oynamadı. O gerçek bir anti-emperyalist ve inanmış bir vatanseverdi.
Kuşkusuz Chavez, Bolivar'ın, Che'nin ve Allende'nin ardından tarihte hak ettiği yeri alacaktır. Fakat, biz farkında olmasak da onunla yaşadık.
Onu bir kez bile görmüş olan herkes ondaki yaşama sevincini ve büyük insanlık ideallerine bağlılığını hemen anlardı. Halkın içindeyken yaşadığı mutluluk, gülüşündeki içtenlik bize belki Che'yi hatırlatırdı.
Sanırım kaybedilen bir devrimcinin ardından içimizi en çok yakan şey bu oluyor: O gülüşü bir daha göremeyeceğimizi bilmek. Mesela, Chavez artık bir klasik olan "Alo Başkan" programını yapamayacak Pazar günleri. Onun esprilerine gülemeyeceğiz. Durup dururken şarkı söyleyen haline bakıp keyiflenemeyeceğiz.
O artık bedensel olarak aramızda yok ama biz yaşıyoruz. Öyleyse Fidel'in Chavez'e Veda mektubundaki sözleriyle bitirelim:
"Yaşama sıramızın geldiği insanlık tarihimizin en eleştirel döneminde, daima adalet için, vicdan sahibi, alçak gönüllü insanlar arasında, yıllar, aylar, günler ya da saatlerden korkmaksızın, mücadele etmeye devam edeceğiz"
Özgür Uyanık

GazeteLatin.com

SON YAZIDAN