Büyük bir vekalet savaşına dönüşen Suriye'deki olayların ilk kıvılcımının Dera'da çakılmasının üzerinden tam iki yıl geçti. Bu zorlu süreçte, dış destekli militanlara karşı büyük bir direniş sergiledi.
Suudi Arabistan ve Katar tarafından finanse edilen, Türkiye, Ürdün, Fransa, İngiltere ve ABD tarafından desteklenen savaşın faturası ağır oldu. Binlerce insan yaşamını yitirirken, milyonlarcası da mülteci durumuna düştü.
soL gazetesinden Ali Örnek'in haberine göre, Suriye'de olaylar 2011 yılının Ocak ayında patlak verdi ancak Dera'da duvarlara Devlet Başkanı Beşar Esad karşıtı sloganlar yazan çocukların gözaltına alınmasıyla 15 Mart'ta büyük bir protesto dalgası başladı. Bu süre zarfında eylemler Esad yönetimini devirmeyi değil, mazot fiyatlarının ucuzlatılması, yaygınlaşan rüşvet ve yolsuzlukların son bulmasını, hayat şartlarının iyileşmesini ve maaşların artmasını istedi ancak gerek eylemlere yönelik güvenlik güçlerinin sert müdahalesi, gerek Suriye yönetiminin reformları yapmakta gecikmesi Müslüman Kardeşler gibi, Suriye içinde örgütlü radikal İslamcı hareketlere büyük bir koz verdi. Şam yönetimi 2012 yılının Şubat ayında yeni bir anayasayı halk oylamasına sunsa da artık her şey için çok geçti.
Silahlılar göstericileri kovdu
Suriye halkına yönelik saldırılar Haziran ayında ayyuka çıkmadan önce, batı basını, Körfez sermayeli El Cezire ve El Arabiya gibi televizyon kanalları yalnızca barışçıl gösterilerin olduğunu, silahlı militanların ise Esad güçlerinin saldırdığı sivil eylemleri korumak için bu yönteme başvurduklarını anlattı. Suriye medyası ise güvenlik güçlerine düzenlenen saldırılar, Humus ve Dera'da ortaya çıkartılan silah depolarını duyurmakta aciz kaldı.
ABD ve müttefikleri, Suriyeli militanların silahlı eylemler düzenlediğini 2011 yılının Ağustos ayında kabul etti ancak, silahlı saldırılar çok daha erken başlamıştı. 11 Nisan'da Tartus'a bağlı Banyas'ta çatışmaya müdahaleye giden bir komando birliği pusuya düşürüldü ve 20 asker yaşamını yitirdi.Silahlı militanların terör estirmesiyle birlikte reform talebine sahip olan kesimler evlerine geri çekildi. Müslüman Kardeşler tarafından Cisr Eş Şuğur'a yapılan 6 Haziran 2011'deki baskınla silahlı gruplar, olaylara kesin olarak el koydu. Bu baskında çoğu asker 200 kişi yaşamını yitirdi.
'Aleviler tabuta, Hıristiyanlar Beyrut'a'
Sahada silahlı militanlar boy gösterdikçe, sokağa çıkan kitle de hızlı bir değişim gösterdi. 24 Nisan 2011'de Lübnanlı ünlü siyaset bilimci Esad Ebu Halil, “Angry Arab” adlı kişisel blog'unda “Suriye'deki bir yoldaşından” aldığı mesajı yayımladı. Mesajda adı açıklanmayan kişi, muhalif eylemleri desteklemek için gittiğini ancak bu kişilerin “Aleviler tabuta Hıristiyanlar Beyrut'a” sloganları attığını söyledi. Batı basını ise bu mezhepçi söylemlerin varlığını 2012 yılının Haziran ayında kabul etmeye başladı. Onlara göre ise Suriye'de iktidarın “Alevi azınlığa yaslanması” mezhepçiliği tetiklemişti ancak özellikle Müslüman Kardeşler bu mantığa başından beri sahipti. 2012 yılının hemen başında, CHP Tokat Milletvekili Orhan Düzgün hükümete, Hatay'daki bir mülteci kampında “Suriye'yi Alevi mezarlığı haline getireceğiz” diyen Müslüman Kardeşler üyesi Memnun El Hımsi'ye neden izin verildiğini sordu.
Ayrıca, militanlar yalnızca Alevileri değil, özellikle stratejik bölgelerde yaşayan ve yönetimi destekleyen Şii, Ermeni, Arap Hıristiyanları, Süryanileri ve Dürzileri de hedef aldı. Örneğin Humus savaşının ilk cephesi, Suriye Hıristiyanlığının merkezi olan Humus'a bağlı El Kuseyr'i, Halep savaşı Ermeni mahallesi Meydan'ı, Şam savaşı yine Hıristiyan ve Alevilerin yaşadığı Mezze gibi semtleri hedef aldı.
Vekalet savaşı kızışıyor
Düşük yoğunluklu savaş, çoğu zaman kırsalda vur-kaç taktiği yapan militanlara Libya'dan büyük bir silah sevkiyatı yapılmasıyla büyütüldü. Militanların ilk hedefi ise Esad yönetimini destekleyen Halep ve Şam gibi büyük kentler oldu. Haziran ayında Cenevre'de varılan “Esadlı bir geçiş hükümeti” anlaşmasını da suya düşüren ve eski Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan'ın misyonunu fiilen bitiren vekalet savaşın ilanı 18 Temmuz'da Şam'daki ulusal güvenlik toplantısına yönelik bombalı saldırıyla yapıldı. Saldırıda İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim el-Şaar, Savunma Bakanı Davud Raciha ile Savunma Bakanı Yardımcısı ve Genelkurmay Başkan Yardımcısı Asıf Şevket hayatını kaybetmişti. Militanlar eş zamanlı olarak Halep'e girdi ve Suriye ordusunun karşı taarruzuna kadar onlarca sivil “Esad yanlısı” veya “Şebbiha” denilerek kameraların önünde infaz edildi. Ağustos ayından sonra savaş, Esad yanlısı Rakka, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Haseki'yi de yakmaya başladı.
Vekalet savaşı tükeniyor
Suriye'den gelen haberler Ocak ayında büyük bir değişiklik göstermeye başladı. Batı basını bile Suriye ordusunun Halep'te ilerlediğini, Humus'un ordu kontrolüne girdiğini ve başlatılan üçüncü Şam taarruzunun başarısızlığa uğradığını kabul etti. Bu başarısızlıkların ardından 6 Ocak'ta Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad uzun süren sessizliğini bozarak ülkesinin dışardan gelen dayatmaları reddedeceğini ve yakında savaşın iyice yön değiştireceğini söyledi.
24 aylık savaşın faturası çok ağır oldu. Suriye ekonomisinin 60 milyar dolar zarar ettiği, Humus ve Halep'in muhaliflerin elindeki kesimlerinin tamamen yıkıldığı belirtiliyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Yurt dışına 1 milyon kişinin kaçtığını açıkladı. Suriye içinde yer değiştiren mültecilerin sayısının ise 2 milyonu aştığı tahmin ediliyor. Savaşta Birleşmiş Milletler'e göre şu ana kadar 70 bin insan yaşamını yitirdi. Bunların büyük bölümünü ise askerler ve militanlar oluşturuyor.
Suriye'ye karşı başlatılan savaşın tükenişe geçmesi İsrail'in daha doğrudan müdahalesinin önünü açtı. İsrail uçakları Şam'ın Cimraya semtindeki askeri bir tesisi vurdu. İsrail, geçtiğimiz Mayıs ayından bu yana İran ve Lübnanlı direniş örgütünün zayıflatılması için Suriye'ye yönelik dış müdahale çağrısı yapıyordu. Bu çağrı ise “kimyasal silahlar” bahanesinin ardına saklandı. ABD kimyasal silahların müdahale sebebi olacağını açıklarken, Suriye yönetimi “bu silahlara sahip değiliz ancak olsaydık da halkımıza karşı değil, işgalcilere karşı kullanırdık” cevabını verdi.
Muhalifler sallantıda
Suriye'ye karşı başlatılan savaşın en önemli kozu olan dış destekli muhalifler, 24 ayın ardından hala birliği sağlayamamış durumda. Suriye Ulusal Koalisyonu, geçiş hükümeti tartışması yürütürken, ABD'ye daha yakın olan başkanları Muaz El Hatip, “geçiş hükümetinin kurulmasını” reddediyor. Daha önce Esad ile görüşmeye hazır olduğunu açıklayan Hatip'e karşı Katar ve Türkiye'ye daha yakın olan Müslüman Kardeşler ekibi koalisyonun kalan üyelerini yanlarına çekmeyi hedefliyor. Abdulbasit Seyda'nın başarısızlığının ardından Katar'da Kasım ayında işbaşına gelen Hatip'in ise istifasının yakın olduğu yorumları yapılmaya başlandı. ABD, Fransa ve İngiltere ise muhalifleri 24 aydır silahlandırmalarına rağmen, Mart ayındaki yenilgi dalgasıyla Esad'ın güçlenen elini dengelemeye çalışıyorlar. Bu kapsamda Suriyeli militanlara doğrudan silah yardımı yapacaklarını söyleyen üç ülke “Esad sonsuza kadar savaşamayacağını anlamalı” mesajlarıyla asıl hedeflerinin bir uzlaşma olduğunu da açık etmekten çekinmiyor. Son olarak ABD Dışışleri Bakanı John Kerry muhaliflerin birlik olarak Esad ile masaya oturmasını isterken, muhalifler de ikinci kez geçici hükümetin kurulmasını ertelediklerini açıkladılar.
Türkiye ise büyük bir destek sunduğu militanların Esad yönetimiyle uzlaşmasına en sert biçimde karşı çıkan ülke... Koalisyonda Müslüman Kardeşler üzerinden rejimle görüşmeyi sabote etmeye çalışan Türkiye, El Nusra Cephesi, Ahrar-u Şam, Kuzey Fırtınası gibi selefi grupları da doğrudan destekliyeyerek, sahada askeri güç olarak da bulunmaya çalışıyor.
Suriye yönetimi beklenilenin aksine süreç içinde dağılmak bir yana daha bütünlüklü bir yapıya kavuştu. Libya'dakinin aksine çok az sayıda üst düzey yönetici taraf değiştirdi. Orduda firar eden ve taraf değiştiren askerlerin sayısı oldukça kısıtlı kaldı üstelik ordunun üçte ikisi sünni askerlerden oluşurken, komuta kademesindeki her dört generalden üç sünniyken beklenen olmadı. Bugüne kadar üst düzey komutadan taraf değiştiren hiçbir general olmadı.
Suriye'nin bu durumu, militanların ve dış destekli muhaliflerin dış müdahale isteğinin önündeki en büyük engeli teşkil ediyor. Ayrıca beklenilenin aksine Suriye bütün kışkırtmalara ve katliamlara rağmen mezhep savaşına da sürüklenmedi.
El Nusra takviyesi
Büyük silah ve mühimmat desteği de ÖSO militanlarına bekledikleri zaferi getirmedi. Özellikle Nisan ayında Humus'taki Bab-ı Amr'ın ordunun kontrolüne girmesiyle El Nusra Cephesi adlı El Kaide militanları Suriye'de boy göstermeye başladılar. Bu militanların ÖSO'ya en büyük faydası ise sınır kapılarını ele geçirmeleri oldu. Türkiye'ye açılan Bab El Hava, Carabulus, Tel Abyad gibi kapılar Tunus, Libya, Yemen, Afganistan, Çeçenistan, Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkelerden gelen radikal islamcı militanlar tarafından ele geçirildi. Türkiye ve Suudi Arabistan'ın desteklediği militanlar kısa sürede güçlenerek, ordu karşısında belirgin bir güç oldular. ÖSO veya üst düzey muhalifler bu militanları “devrimin parçası” olarak değerlendirdi. Bu militanlar sivillere ve esir askerlere yönelik kanlı infazlarıyla büyük bir korku yaratmayı hedeflediler. ABD ise geçtiğimiz Kasım ayında, ÖSO'dan ve yeni kurulan Suriye Ulusal Koalisyonu'ndan bu gruplarla arasına kesin bir mesafe koymasını istedi. Ancak ne muhalifler bunu kabul etti ne de ABD'nin siyasi desteğiyle Suriye'deki savaşa silah ve savaşçı sağlayan Türkiye ve Suudi Arabistan radikal islamcı militanlara desteğini kesti.
Kürtler ortaya çıkıyor
Suriye'deki savaşın en ilginç gelişmesi ise Kürtlerin örgütlü bir toplam olarak kendi ağırlıklarını hissettirmeleri oldu. Çoğu zaman çatışma olmadan yaşadıkları kentleri Suriye ordusundan alan PKK'ye yakınlığı ile bilinen Demokratik Birlik Partisi (PYD) Türkiye'nin hışmını da üzerine çekti. Dışışleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Tayyip Erdoğan defalarca kez PYD'nin kontrolünü artırmasına müsaade etmeyeceklerini ve gerekeni yapacaklarını söylediler ve yaptılar da. Suriye Kürdistan'ın giriş kapısı olan Ras El Ayn'a yönelik silahlı militanların saldırısı durmadı. Bu militanlara Türkiye'nin tank verdiği bile iddia edildi. Ancak PYD'ye bağlı Halk Savunma Güçleri (YPG) saldırıları püskürttü. Muhalifler, PYD'nin Esad'a destek verdiğini iddia etse de gerçekte bu grup, Suriye'nin dış destekli olmayan Ulusal Koordinasyon Komitesi'yle birlikte hareket ediyor. PYD Şubat ayında ÖSO ile anlaştığını duyursa da, ÖSO Genelkurmay Başkanı Salim İdris bu iddiayı yalanladı.
Hizbullah ve İran'a darbe
Suriye'ye yönelik vekalet savaşının en önemli hedefinin Lübnan direnişini zayıflatmak, İran'ın bölgedeki nüfuzunu artırmasını engellemek olduğu sır değil. 2007 yılında “Yeni yönelim” başlıklı ünlü yazısında ABD'li Seymour Hersh, Washington yönetiminin, Hizbullah'ı zayıflatmak için Suriye'yi hedef alabileceğini yazmıştı. Hersh'e göre bu stratejiyi de ABD'li yetkililere Lübnanlı siyasetçi Velid Canbolat verdi. Canbolat ayrıca ABD'lilere, bu iş için Müslüman Kardeşler'e başvurabileceklerini belirtti. İsrail'i tanımayan ve gerek Filistin gerekse Lübnan direnişine silah sağlayan Suriye'nin 2010 yılından olayların başladığı Mart ayına kadar ABD tarafından ikna edilmeye çalışıldığı da batı basını tarafından sızdırıldı. Haberlere göre, ABD Suriye'ye bu kampı terketmesi karşılığında İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri'ni önerdi ancak Şam bu teklife olumsuz yanıt verdi. Türkiye ise 2011 yılının Ağustos ayına kadar Suriye'ye “reform” telkin ederken, son olarak ABD'li yetkililerle görüşen Davutoğlu Washington'un mesajını Esad'a iletti. Ancak bu teklif de reddedilince, ABD Başkanı Barack Obama, Esad'a “ya ülkendeki dönüşüme liderlik et ya da yoldan çekil” dedi. Başbakan Erdoğan ise bir hafta içinde “kardeşim” dediği Esad'ı diktatörlük ve mezalimle suçladı.
Daha yeni Daha eski