Aleviler! Size yazıyorum. Bu ülkenin kaderi bizim elimizde, hareket geçme zamanı. Ya harekete geçip kendimizi ve ülkemizi kurtaracağız, ya da yitireceğiz. Sünni İslam Türk etnik kimliğini eritiyor. Sünni din adamı işbirlikçi, o kilise gibi zenginleşme derdinde. Türk ordusunu çürütüp içeriden yıkıp hapishanelere tıkan güç, Diyaneti paraya ve güce boğarak İslam'ı ibadete mahkum ederken ahlaken yıkacak. MBP’den aday olan birisinin, “Arjantin’in borç krizinden çıkmak için alacaklıları masaya çağırdığında en büyük desteği Kilise’den aldı. Türkiye benzeri bir şey yaşarsa Diyanet ne yapar?” diye, sorduğumda, “Onlar dua eder ceplerine girecek paraya bakar” dediğini, bir kez daha hatırlatıyorum.
Türkiye’yi hedefe çekme kampanyası 1978’de Geceyarısı Ekspresi isimli filmin gösterime girmesiyle başlatıldı. William Hayes adlı Amerikalı ülkesinde satıp para kazanmak amacıyla iki kilo haşhaş ile İstanbul'dan çıkarken yakalanır. İngiliz-ABD, yani Anglo Sakson ortak yapımı olan filmin yönetmeni İngiliz Alan Parker, senaristi Oliver Stone, müzisyeni Giorgio Moroder’ di Türkleri aşağılayan filmin. Bu üçü bir araya getirilecek en etkili trio. Senaryo kitaptan yani gerçek olaylardan farklıydı, dolayısıyla film de farkı oldu. Filmi iki kez izledim, kitabı da okudum.
6 Ekim 1973’de, Mısır ordusu Sovyetler Birliğinin hazırladığı planla Süveyş Kanalı’nı geçerek Sina’da İsrail ordusunu gerilere itti.
Türk Silahlı Kuvvetleri, İngiltere ve Yunanistan ile imzalanan garantörlük anlaşmasının verdiği hakkı kullanarak Temmuz 1974’de Kıbrıs’a asker çıkarır. Demirel için bu harekat maceradır. Desteklenmesi mümkün değildir. Türkeş, “Amerika’ya sordunuz mu?” der. Bozbeyli ve Feyzioğlu tam destek verirler. Asker bu anı beklemektedir.
PAULUS İSMİNE DİKKAT EDİN
Polonyalı Karol Jozef Wotyla, II. Ionnes Paulus ismiyle 16 Ekim 1978’de Papa olarak seçildi. Bu Paulus ismine dikkat edin. Yenilikçiler ile muhafazakarlar arasındaki çekişmeden çıkan orta yolcu I. Ioannes Paulus’un seçilmesinden 33 gün sonrayı cartayı çekmesi de kuşkuludur, zehirlendiği iddia edilmektedir. İnternette, I.İonnes Paulus unvanının seçilmesinin nedeni, selefi papa ile onun öncesinin unvanlarının ‘İonnes’ ve ‘Paulus’ olmaları olarak açıklanıyor. İki unvanı birleştirip İonennes Paulus yapmışlar deniyor, ancak buna inanmamak gerekir. Çünkü, ‘Ionnes’ unvanı ilk kez 6.Yüzyılda, Roma Episkoposu’na verilmiş. ‘Paulus’ unvanı da 7.Yüzyılda Roma Episkoposu’na verilmiş. Bu ikisinin her hangi bir ayırt edici özellikleri yok. Arapların ve Türklerin kullandığı ‘Yunan’ ifadesinin orijinali olan ‘İON’ Batı Anadolu’da, başkenti İzmir olan bölge. Paulus ise Tarsus’da doğan, sonradan Hiristiyanlığı kabul edip onu yayılmasında ön ayak olan kişi. Ayağının değdiği her yerleşimde kolej kurulmuş: Robert, Tarsus, Talas vb. Bu unvan, bir coğrafyayı işaret ediyor. O coğrafyanın adı Anadolu. Güneşin doğduğu, Hıristiyanlığın yayıldığı, Türklerin son yurdu olan topraklar.
II. İonnes Paulus, birincinin ölümüyle görevi alıyor. Yeni bir unvan bulmaya çalışılmıyor. 570 yıl sonra seçilen ilk İtalyan olmayan papaya bir misyon yükleniyor. Birincinin yapmadığını yapacak.
Mehmet Ali Ağca’nın yolu Polonyalı Papa ile kesişecektir. Ağca, 1 Şubat 1979’da Abdi İpekçi’yi öldürdü. Çok şey yazıldı çizildi, İpekçi’nin öldürülmesi silah kaçakçılığı üzerine yazmasına yoruldu. İpekçi öldürüldüğünde dinciler bayram yaptı, üzülenleri “Ne üzülüyorsunuz, bir Yahudi öldü” diye suçladılar. İpekçi’nin ölümüyle birden fazla kuş avlanmış oldu. 12 Eylül darbesini yapacak olanların eli kuvvetlendirildi. Elin kuvvetlendirilmesi için Sivas, Maraş ve Çorum’da Aleviler katledildi.
O YÜZBAŞI BENİM KOMUTANIM OLDU
İpekçi’nin ölümünden daha fazla onu öldürenin bir sonraki eylemi dikkatimi çekiyor. Ağca, 23 Kasım 1979’da hapisten kaçırıldı. Onun hapisten kaçtığı gün nöbetçi olan önyüzbaşı, daha sonra bölük komutanım oldu. Ne yapabileceğine yakından tanık oldum. Doğu Blokunun dağılması, SSCB’nin yıkılması sürecinde en önemli adım olan işçi sendikası Dayanışma Eylül 1980’de kuruldu. Aynı ayın on ikisinde Türkiye’de darbe oldu. SSCB’nin yıkılması için canla başla çalışan, hem ABD ile hem de hemşeri Papa üzerinden Vatikan ile yakın işbirliğine giren sendika, görevini yapmanın verdiği huzuru ile, şimdilerde yalnıza sendikacılıkla uğraşıyor. Siz hiç sendika faaliyeti, eylemi duyuyor musunuz Polonya’dan? Gözümden kaçmış mı, diye soruyorum. Biliyorum merak kediyi öldürür, beni de öldürecek, yine de… Dayanışmanın başı Lech Walesa da 1990’da cumhurbaşkanı yapılarak ödüllendirildi. 1922’de kurulan SSCB, Walesa’nın cumhurbaşkanlığı görevine seçilmesinden bir yıl sonra 1991’de dağıldı.
AĞCA VATİKAN'DA ORTAYA ÇIKTI
13 Mayıs 1981’de Mehmet Ali Ağca Vatikan’da ortaya çıktı, Polonyalı Papa’ya suikast girişiminde bulundu. Yorumları, değerlendirmeleri hatırlıyor musunuz? En çok üzerinde durulan Bulgaristan gizli servisinin marifeti olduğuydu.
Ya nedeni?
Tetikçinin geçmişte Abdi İpekçi’yi, Bir Türk Yahudi'sini, sabetayisti öldürdüğü gözden kaçırıldı. Polonyalı Papa’ya, Katolik dünyasının ruhani liderine ateş edenin bir Müslüman olması, o Müslüman'ın da Türk olması, o Türkün geçmişte bir Yahudi'yi öldürdüğü, hiç ama hiç akla gelmedi, Türkiye’de. Türkiye 12 Eylül darbesiyle inim inim inliyordu. Darbeyi yapan general beşlisi, yurdum insanını politikadan uzak tutmak için dini, İslam'ı dayadı halka. Katolik dünya, Mehmet Ali Ağca adında bir Türk’ün Papalarına ateş ettiğini biliyordu artık, tıpkı Gece Yarısı ekspresi filmini bildikleri, gibi. Sahi o film ne zaman çevrilmişti? Türkler neden hedefteydi? Neden Müslümanlığı bayrak yapan İranlı, Afganistanlı, Pakistanlı değil de bir Türk, daha önce bir sabetayisti öldüren, Müslüman kimlikli biri seçilmişti.
Geoffrey Hindley, Constable & Robinson yayın evince Londra’da basılan “Haçlı Seferleri:Dünya Hükümranlığı Mücadelesinde İslam ve Hıristiyanlık” başlıklı kitabının 260.sayfasının sondan bir önceki paragrafında, Türk silahlı gangster Mehmet Ali Ağca’nın Papa II.Jan Paul’a yönelik başarısız suikast girişiminden önce yazdığı mektupta, niyetinin Haçlı Seferlerinin başkomutanı olan Papayı öldürmek olduğunun kaydedildiğini, belirtir.
SIRA İKİNCİ DÜŞMANA GELMİŞTİ
Kilise, kendisine meydan okuyan ve yenen iki güce savaş açmıştı. Yeni/yakın düşman komünizmin yenilgiye uğradığı 1980’de Polonya’da Dayanışma Sendikasının kurulmasıyla ilan edilmişti. Sıra ikinciye ezeli ve ebedi düşmana gelmişti. O düşman İslam ile İslam'ın kılıcı Türkler, Türklerin kurduğu Türkiye idi. Türkiye, İstanbul’un fethiyle savaş açtığı Avrupa’nın ikinci kez hedefindeydi. Birinci saldırıyı Mustafa Kemal’in sayesinde atlatmıştı, ama bu kez öyle biri yoktu, dahası halkına eziyet eden ordu darbeyle iktidara gelmişti. Mehmet Ali Ağca semboldü, 13 Mayıs 1981’de Papaya sıkılan kurşunlar işaret fişeğiydi. Avrupalı İslam deyince Türkleri, Türk deyince İslam'ı görüyordu. Avrupalının Araplarla, İranlılarla bir derdi yoktu, derdi ona beş yüz korku salan Türklerdi. Türkler İslamın kılıcıydı, şimdi onun hesabını verecekti. Kilise, ABD/İngiltere bu defa iyi çalışmışlardı, Türkiye'yi Türkleri içeriden yıkacaklardı.
Samel Huntington, 1993’de Foreign Affairs’de yayımlanan Medeniyetler Çatışması başlıklı makalesinde, 1990'lı yıllardan itibaren uluslararası ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan unsurun politik ya da ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olmaya başladığını savunmuştur. Çatışan taraflar Slavlar, Ortodokslar ve Müslümanlar ile onun karşısındaki Batıdır.
VE ERDOĞAN BAŞBAKAN OLDU
12 Eylül’ün ürünü olan Türkiye'yi Dönüştürme Partisi, kurulmasının üzerinden fazla bir zaman geçmeden, Dünya Bankasınca dizayn edilip sosyal demokrat-milliyetçi-liberal etiketli koalisyonca kayıtsız şartsız uygulanan ekonomi politikasının kazaya uğratıldığının devamında, 2002’de iktidara geldi. Erdoğan 14 Mart 2003’de başbakan oldu. ABD & İngiltere ortaklığı 20 Mart 2003 gece yarısı Irak'ı bombalamaya başladı. Erdoğan öğle saatlerinde ofisine geldi.
Krem renkli pelerin ve kan kırmızısı renkli pabuç giyen vampir görünümlü Alman Alois Ratzinger, 16.Benedikt unvanıyla 19 Nisan 2005’de Papa seçildi. Memleketi Almanya’ya yaptığı ziyaret sırasında, Regensburg Üniversitesi’nde verdiği konferansta, Bizans İmparatoru II. Manuel Palailogos’a atfedilen “Bana Muhammed’in hangi yenilikler getirdiğini gösterin, orada hep şeytani ve insanlık dışı şeyler bulacaksınız. Örneğin, dini kılıç zoruyla yayması gibi” sözünü yineleyerek Müslümanların protestolarına neden oldu.
MEDENİYETLER İTTİFAKI PROJESİ
2005’de, sanki İslam ile Hıristiyanlık çatışma halindeymiş gibi, Türkiye'nin Müslüman etiketli başbakanı Erdoğan ile Katolik İspanya'nın başbakanı öncülüğünde Medeniyetler İttifakı adı denilen proje BM tarafından hazırlanıp 2005’de kamuoyuna açıklandı.
Danimarka’da İslam peygamberi Muhammed’i aşağılayan karikatürler yayınlandı. Roj TV’nin de üstelendiği Danimarka'nın başbakanı, Türkiye'nin gözünün içine sokularak NATO genel sekreteri seçildi.
Müslüman kılıflı Erdoğan, Irak’ta görev yapan ABD askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmesi için dua etti. Katolik bir üniversitenin verdiği fahri doktora unvanını aldığı törende yaptığı konuşmada Haçlı Seferlerinin iyilerinden bahsetti.
16. Benedikt, nüfusunun yalnızca yüzde 10’nun Katolik olduğu Küba’ya yaptığı ziyarette, Marksist ideolojinin yaşamın gereksinimlerine cevap vermediğini söyledi.
Görevini layıkıyla yapan Ratzinger istifa ettirildi, yerine fakirlikle yüzleşmek zorunda kalacak olan Hıristiyanları fakirliği sorunsuz, sorgusuz ve sualsiz kabul etmesi için I.Fransis getirildi.
Dışarıya bakan Ahmet Davutoğlu, Suriye’deki Türkiye’nin risk almasını eleştirenlere, asıl riski Mısır’da aldıklarını, sonucun da iyi olduğunu söyledi.
Sonuç: Erdoğan’ın “Laik Anayasa” tavsiyesinde bulunduğu Mısır’da Müslümanlar ile Hıristiyanlar giderek daha fazla karşı karşıya gelmeye, kan dökmeye başladılar. Katolik & Protestan & Kürtçi koalisyonu yalnız Türkiye'yi karıştırmakla kalmıyor, bölgede taşeronluk da yapıyor.
Bu sözlerim aynı zamanda siz Sünnileri da kapsar.
Hasan İlder
Odatv.com