Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

Antep'in "Deniz Manzaralı" Mülteci Kampı

Antep'teki kamplarda koşullar bir mülteci kampına göre kötü görünmüyor ama iki yetkilinin sohbetine kulak misafiri oluyorum: "S...

Antep'teki kamplarda koşullar bir mülteci kampına göre kötü görünmüyor ama iki yetkilinin sohbetine kulak misafiri oluyorum: "Sorunların reklamını yapacak değiliz ama üstünü örtmeye devam edersek buzdağı olur".

Antep’teki mülteci kamplarında o kadar çok kadın ve çocuk görünce ilk başta şaşırıyorum. Aslında şaşacak
bir durum yok ortada. Üstüne birkaç saniye düşününce, kadın ve çocukların kamplarda, erkeklerin savaşta olmasının olağan bir durum olduğunu farkediyorum.

Türkiye'de 200 bin Suriyeli

Suriye’de Beşar Esad’a karşı ayaklanmalarla başlayan ve bir iç savaşa dönüşen olaylarda üç milyon Suriyeli yerinden edildi, bir milyonu yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Bu bir milyon Suriyelinin 200 bini Türkiye’de ikamet ediyor.
Antep’teki dört mülteci kampında 30500 Suriyeli kalıyor. Bunların dörtte üçünü kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.
Kamptaki erkekler genellikle yaşlılar ve ülkeyi aileleriyle birlikte terkedenlerden oluşuyor.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’ndan (UNFPA) bir heyetle birlikte ziyaret ettiğimiz, 14 bine yakın Suriyelinin kaldığı Nizip’teki mülteci kamplarının fiziksel koşulları, bunun bir mülteci kampı olduğu göz önünde bulundurduğumuzda, oldukça iyi. Tabii UNFPA heyetinin ziyareti için yapılan hazırlıklar da var.
Heyete verilen brifingde konteynırların altı kişilik olduğu belirtiliyor. Heyetten uzaklaşıp, mültecilerle konuşmaya gidiyorum. Dil sorunu nedeniyle derinlemesine görüşmeler yapmak imkansız ama kadınlar yanıma gelip elleriyle anlatıyor: “Bu konteynırda 15 kişi kalıyoruz”.
Konteynırlara su bağlantısı ve ısıtıcı konulmuş. Ama çadırkentte, ortadaki iki lavaboluk su istasyonları ve çamaşır odaları dışında hijyenin nasıl sağlandığından emin değilim.
Kamp tanıtılırken, “Bu kamp dünyadaki tek baraj manzaralı mülteci kampı. Biz espri yapıyoruz, deniz manzaralı diye!” deniyor.
Yetkililer, kamplar arasında spor turnuvaları düzenlendiğini, Antep Üniversitesi’yle toplumsal duyarlılık projesi protokolü imzalandığını, bakır işlemeciliği, sedef kakma kurslarıyla mültecilere meslek kazandırmak amacıyla anlaşmalar yapıldığını anlatıyor. Konteynırkentteki halı dokuma kursuna kız çocuklarının yoğun ilgi gösterdiğine de şahit oluyoruz.

Bir aileye bir çadır yetmiyor


Heyet gazetecilerle birlikte kampı gezerken öyle bir hava yaratılıyor ki, biraz abartılı bir yorumla “ayyy, iyi ki savaş çıkmış da Suriyeliler bu kamplara gelip rahat etmiş” derecesinde...
Kampın dış güvenliğini jandarma, iç güvenliğini özel güvenlik birimleri (ÖGB) sağlıyor. Tabii ÖGB, her yerde ÖGB... Merak içinde etrafımızı saran çocuklar sertçe kışkışlanıyor, bir günlüğüne kampın misafirleri biziz ne de olsa. Diğer taraftan çocuklarla üniformalı askerlerin arası iyi. Çocuklarla şakalaşıp, kucaklaşıyorlar.
ÖGB’lere kamptaki hizmetlerle ilgili sorular soruyorum ama “bilgi verme yetkileri yok” tahmin edilebileceği gibi. Ben de kampta görev yapan sivil polisler ve çevirmenlerle biraz sohbet ediyorum.
Alabildiğim bilgiler özetle şöyle:
* Kampta arabası olanlar var. Çoğu tarım ve hayvancılık yapan mülteciler, bu arabalarla günü birlik Suriye’ye geçip bağlarına, bahçelerine bakıyorlar.
* Kadınlar kamptan çıkmıyor. Dikiş, nakış, çamaşır gibi işlerle uğraşıyorlar.
* Suriyelilerde çok eşlilik yaygın olduğundan, bir erkek, iki-üç kadın ve altı-yedi çocuktan oluşan aileler tek bir odada kalıyor. Bu da ailevi sorunlara neden olabiliyor. Aileler kalabalık olduğu için iki çadır/konteynır talep ediyorlar ama imkansız.
* Kadınların 5-10 bin TL’ye Türkiyeli erkeklerle evlendirildiği iddialarının doğru olmadığı söyleniyor. Ama buna karşılık verilen bilgi, “Tabii Suriyeli kadınlar erkeklere karşı çok hürmetli. O nedenle Türk erkekleri hayır işlemek için kadınları istiyor. Aileler kendi aralarında anlaşırsa evlilikler oluyor. Ama başlık parası kısmını bilemeyiz, bu, ailelerin arasındaki anlaşmaya bağlı.”

Kadınların en büyük sorunu mahremiyet

UNFPA’nın Cinsiyete Dayalı Şiddet Danışmanı Dr. Leyla Welkin’e kamptaki kadınların problemlerini soruyorum. Welkin en büyük sorunun mahremiyet olduğunu söylüyor.
Savaş esnasında cinsiyete dayalı şiddetin maalesef sık rastlanan bir durum olduğunu, kadınların kamplardaki mahremiyet sorunundan şikayetçi olduğunu, ama kaostan mükemmel bir şey çıkarmanın mümkün olmadığını, hedeflenenin barışı ve bu insanların evlerine dönebileceği imkanları sağlamak olduğunu anlatıyor.
Çevirmenlere kamptakilerin şikayetlerini soruyorum. “Şikayetleri yok, talepleri var” diyorlar. “Kampa giriş çıkış yapmak için özel izin almaları gerekiyor. İzin için başvurduklarında alıyorlar ama bu durum bir kısıtlama yaratıyor onlar için. Aslında tek talepleri özgürlük.”

Çadırkentte yer yok, mülteciler kapıda bekliyor


Gezinin sonunda AKP vekili Öznur Çalık ve UNFPA İcra Direktörü ve Genel Sekreter Yardımcısı Babatunde Osotimehin bir basın açıklaması yaptı.
Çalık, Suriyeli mültecilere Türkiye’nin bütçesinden 1 milyar dolar ayrıldığını ifade etti. BM Güvenlik Konseyi’ne Suriye’deki zulmün durması için daha sert yaptırımlar uygulaması çağrısında bulundu ve ekledi: “Biz bu insanları ne kadar rahat ettirsek de, kimse evindeki gibi rahat olamaz.”
Osotimehin de Türkiye’ye teşekkür etti ve gördüklerinden etkilendiğini, barınma koşulları, tedarik zinciri ve sağlık hizmetleri açısından beklediğinden daha iyi koşullarla karşılaştığını söyledi.
Açıkçası ben de beklediğimden daha iyi bir kampla karşılaştım. Ama çadırkentin giriş kapısında bekleyen onlarca Suriyelinin gezi boyunca gündeme gelmemesi kafama takıldı. Resmi bir ağızdan olmasa da, kampta çalışanlardan bu insanların kampta daha fazla yer olmadığı için gece-gündüz bu kapıda beklediğini öğrendim.
Resmi yetkililerin ise kendi aralarında bir sohbetine kulak misafiri oldum. Gezide yurtdışından gelen ve Türkçe bilmeyen çok sayıda gazeteci ve BM yetkilisi olduğundan bu kadar rahat konuştular sanıyorum.
Giyimlerinden üst düzey yetkili olduklarını düşündüğüm bir erkek, bir kadına şöyle diyordu: “Yaşanan sorunların reklamını yapacak değiliz ama sorunların üstünü örtmeye devam edersek buzdağı olur. Bu sorunları da paylaşalım bence”.
Tahmin edilebileceği gibi bu sorunlar paylaşılmadı. Keşke paylaşılsaydı. (ÇİÇEK TAHAOĞLU-BİANET)

Hiç yorum yok