Türkiye silahı hayatın üzerindeki karabasan olmaktan çıkartmaya çalışıyor. Silahlar kendine yer bulurken yerlerinden olanlar, kendi yerlerine, köylerine, memleketlerine yeniden kavuşmak istiyor.
Türkiye’nin en büyük Kürt şehri olan İstanbul’u Kadıköy’deki 8 Mart, bir de Zeytinburnu’ndaki Newroz mitingleri ile anlatmaya başlıyorlar. İstanbul anıları bunlardan ibaret.

Yaklaşık 20 yıl önce terk etmek zorunda kaldıkları köylerine dair daha çok şey anlatabiliyor Bingöl ailesi. Bütün anıları köylerinin yakılması ile başlıyor.
İstanbul’un 1930’lara kadar köyü olan şimdilerde ise dışardan gelen göçlerle en yoğun nüfuslu ilçesi Bağcılar’da oturuyorlar. Bitlis Hizan’ın Karadeler köyünden İstanbul’un Bağcılar’ına.
Seracettin, Fehmiye Bingöl, çocukları Leyla, Berivan, evlenen oğulları Fırat, gelin Hülya, torunları Murat ve Viyan. Yaklaşık 10 yıl boyunca çalışarak aldıkları evde bir arada yaşıyorlar. Selahattin Demirtaş’ın karizmatik fotoğrafı evde ilk dikkatimi çeken şey oldu. Demirtaş'ın popülaritesi artık sır değil kadınlar arasında.

Köyden kalan tek fotoğraf

Duvarda aile büyüklerinin fotoğrafları. Köye özlemden olsa gerek fotoğrafların arka fonunda orman ve nehir manzarası var; fotomontaj sağ olsun. Televizyonda Nuçe Tv açık.
Köy hikayeleri sondan başlıyor. Korucu olmayı reddettikleri için 1994’te köyün tamamı yakılmış. Köyün tek bir fotoğrafı var; İstanbul’daki akrabaları çekmiş zamanında.
Köyde çobanlık yapan Seracattin Bingöl, pek çok Kürt için benzer olan bir hikayeyi anlatıyor: “Askerler üç kez geldi, ‘ya korucu olacaksın, ya da köyü terk edeceksin.’”
Eşi Fehime Bingöl, araya girerek “Başımda yemeni bile yoktu" diyor, evinin yakılışını anlatırken. 14 saat boyunca araç bulmak için yürümüşler.
Canlarından başka hiçbir şeyi alamamışlar; hayvanlar, bağ, bahçe...
Uzun yıllar aynı mecburiyetten akrabaları ile aynı evde yaşamak zorunda kalmışlar. Köyün çobanı pazarlarda sebze meyve satmaya başlamış.
Çocukları hiç okula gidememiş. Okuma yazmaları yok. Geçinebilmek için 6,7 yaşında tekstil atölyesinde çalışmaya başlamışlar.
Nuçe TV'de tandırda ekmek yapan kadınları gösteriyor Fehmiye Bingöl. Kürtçe anlatıyor, elleriyle. Köyde ekmek yapışını, içine et konulduğunda ne kadar lezzetli olduğundan bahsediyor.

Yirmi yıllık hasret

Köy hep anılarında kalmış. Yirmi yıl boyunca hiç gidememiş. Uzun yıllar bağları bahçelerinde korucular kalmış. "Onlar bize terörist, biz onlara terörist diyoruz" diyor Bingöl, "Ama biz elimize silah almadık ki" diye ekliyor. ilk dönüş önümüzdeki ay. Köyde düğün var.
Şimdi korucular boşaltmışlar ama iki taraf karşılaştığında sürekli bir laf dalaşı oluyormuş.
Dönmek fikri hep kafalarında ama Seracettin Bingöl, "Barış sağlamlaşmadan, koruculuk kalkmadan köye kesin dönüş yapamayız" diyor.  Husumet bitecek mi diye sorduğumda başka bir gerçek daha ortaya çıkıyor, “Üç yeğenim korucu. Mecburen düzelecek. Barış gelince düzelir.”
Köye dönüp küçük bir ev yapmak hayalindeler. Çocuklar ise yazdan yaza gitmeyi düşünüyor.

Evin gelini Hülya Bingöl de aynı köyden, "Dört yaşında, ayakkabısızmışım" diye anlatıyor köy yakıldığındaki halini.
Evden hiçbir şeylerini alamadıkları için 13 yaşına kadar kimliği olmamış. Hiç okula gidememiş. Göç eden birçok çocuk gibi o da dokuz yaşında tekstilde çalışmaya başlamış. Aynı köyden Hülya ve Fırat'ın aşkı tekstilde başlamış.
Şimdi 24 yaşında, çocukları için okuma yazmayı öğrenecek, çok kararlı. O sırada minikler geliyor yanımıza. Anneleri gülerek tanıtıyor: "Biri Viyan, biri Murat. Türk, Kürt kardeş kardeş yaşasınlar diye böyle koyduk isimlerini." Kayınvalide araya giriyor; "Hayır, Murat Karayılan'dır" diyor gülerek. Murat ismini çok sevdiğini itiraf ediyor sonra.
Gelin Bingöl, göç ettiklerinde en büyük çocukların okuyamadığını ama küçüklerin okuma fırsatı bulabildiğini anlatıyor.
Sonra bir an gözleri doluyor, bir kardeşi dağda. 15 yaşında çıkmış. Hayatta olduğunu biliyor; televizyonda görmüş. Umutlu şimdilerde, “Geri çekileceklermiş. Türkiye’ye gelemese de biz onu görmeye gidebiliriz diyorlar”
Barış olabilirse “gidenleri ve gelenleriyle” dönüş yolları hayli kalabalık olacak gibi…
Daha yeni Daha eski