Yurt gazetesi yazarı Ayşenur Arslan, Amberin Zaman’ın Habertürk’ten kovulmasından yola çıkarak medyanın gizli patronunu yazdı.

İşte Ayşenur Arslan’ın Yurt’taki o yazısı:

“Dünyanın her köşesinde, dünyayı yönetenlerin masasından eksik olmayan The Economist, son sayısında Türkiye medyasına bakmış. Mahallemizde olup bitenlere dair bir yazıya yer vermiş.

“Önce, genellikle bir başbakanlık danışmanından olmak üzere, telefon gelir. Bir köşe yazarının eleştirel yazılarından duyulan memnuniyetsizlik aktarılır. Yazar uyarılır. Patronlar ‘içeriğini biraz yumuşat’ der. Yazar pozisyonunu korur ve sonra işten atılır.”

Bu görüşlerin dile getirildiği yazıda, Aydın Doğan’a kesilen 2,5 milyar dolarlık ceza hatırlatılıyor.. Bunun sonrasında medyada yaşanan gazeteci kıyımına dikkat çekiliyor.

Yazıda imza yok. Çünkü dergi, kendisini de bağlayan makalelerde imza kullanmıyor. Ancak buna gerek de yok. İsimsiz makalede, yazar “bu yazıya başladığı sıralarda Türkiye’de çalıştığı gazeteden kovulduğunu” söylüyor.

Amberin Zaman, The Economist Türkiye Temsilcisi. Ve dergi bayilere ulaştığında bizler Amberin Zaman’ın kovulduğunu duymuştuk.

İki kere iki (Başbakan’ın bir itirazı yoksa) dört eder! Yazının sahibi sevgili Amberin. Ve medyamızın halini anlatırken, kendi öyküsünü nakletmiş.

“SUSMAM” MI DEDİN SEN!!!

Bizim meslekte iş değiştirmeler, kovulmalar normaldir. Ancak olağanüstü dönemlerde bu, olağanüstü bir yaprak dökümüne dönüşür. Tıpkı 12 Eylül sonrası gibi. Tıpkı bugünkü gibi. Düşünsenize, Hasan Cemal “bile” kovuldu.

Amberin, “akil olmayanlar listesine” eklenen son isimlerden. Yazısında genelleme yaparken, kendi başına geleni de özetlemiş: “Bir başbakanlık danışmanından telefon gelir. Bir köşe yazarından duyulan memnuniyetsizlik aktarılır.” Devamında yaşananlar malum: Patronun uyarısına rağmen pozisyonunu (yani görüşlerini) koruyan işten atılır.

Amberin de, belli ki aynı süreci yaşamış ve nihayetinde “patron kararıyla” kovulmuş.

Cinayet soruşturmalarında olduğu gibi, böyle durumlarda öncelikle maktul/mağdur mercek altına alınır. Neden öldürülmüş olabilir! Ya da ne yazdı da başına bu geldi!

Amberin vakasında yanıt çok basit: Ceza puanları biriktikçe birikmiş.. Son yazısında da AKP’nin açık yarasına değinmiş.. (Roboski) Uludere’den ve Meclis Komisyonu’nun bu konudaki raporundan söz etmiş. Ailesinden 11 kişiyi kaybeden Veli Encü’nün anlattıklarını aktarmış. Dahası, Meclis Komisyonu’nun CHP’li üyesi Levent Gök’ün şu sözlerine de köşesinde yer vermiş: “Biz muhalefet olarak soruların yanıtını almak için uğraşırken AKP’li üyelerin olayı örtbas etme tavrı içinde olduğunu gördük.”

Sevgili Amberin bunlarla da yetinmemiş. Yazısını “istedikleri kadar örtbas etmeye çalışsınlar.. Ne Veli Encü ve ailesi susacak, ne de biz” diye bitirmiş.

Sizler de patron katında bu yazıyı okuyanların gülüşünü duyar gibi misiniz: “Susmayacağız mı demiştin Amberin…”

MEDYANIN GİZLİ PATRONU!

Günlerce konuşuldu, merak edildi ya! Sonunda açıklığa kavuştu. Hülya Avşar, Akil İnsanlar için Yalçın Akdoğan’ın telefonuyla gelen teklifi ve neden reddettiğini anlatmış. Hayır! Hülya Avşar’dan ya da onun reddettiğini kabul edenlerden bahsetmeyeceğim.

İlk cümledeki diğer kişiden, Yalçın Akdoğan’dan söz edeceğim. Bildiğim / tanık olduğum / anlatılan kadarıyla tanıtıp bir portre çizmeye çalışacağım.

Adını belki duydunuz.. Ama tam olarak çıkaramadınız.. Belki de hiç tanıdık gelmedi.. Oysa, yıllardır Erdoğan’ın çekirdek kadrosunda ve en yakınında. Son dönem milletvekili olduğu halde, hâlâ en gözde unvanı Başbakan Başdanışmanı. Başta medya ve Kürt meselesi olmak üzere pek çok hassas konuda kozmik bilgilere sahip. Buradan hareketle, iktidarın kozmik odasının anahtarı onda diyebiliriz. Elbette gölge başbakan değil, ancak (deyim yerindeyse) “başbakanın gölgesi”. Erdoğan’ın yanından hiç ayrılmıyor. Konuşmalarını yazıyor. Olan biten her şeyin notunu, bir vakanüvis gibi kayda geçiriyor. “Siyaset üretimi”ne de önemli katkılarda bulunuyor.

İşte bu kadar büyük öneme sahip bir isim, medya ile ilişkilerde de bir numaralı sorumlu. Ankara temsilcileri, haber müdürleri güne onun Star Gazetesi’ndeki köşesini okuyarak veya telefonunu bekleyerek başlıyor. Yazıları istikameti gösteriyor nasılsa. Ama Yalçın Akdoğan bununla yetinmiyor. Yorulup bıkmadan gazete ve televizyonların üst düzey yöneticilerini arayıp ne yapılması ve (asıl olarak) ne yapılmaması gerektiği konusunda uyarıyor.

Bu mesaide, AKP bünyesinde oluşturulan “medya izleme” organizasyonu çok işe yarıyor. Hangi TV kanalı, hangi haberi / partiyi / lideri nasıl ve ne kadar sürede verdi.. Hangi programda kim ne söyledi, iktidarı nasıl eleştirdi.. Gazetelerde kimler neler yazdı.. Raporlar Yalçın Akdoğan’a gidiyor. Yalçın Akdoğan da, “sevgili dostları” medya yöneticilerini arıyor.

Yeri ve sırası geldiğinde o sevgili dostların nasıl saf dışı edileceğine de o karar veriyor. Raf ömrü biteni raftan indirtiyor!

Kitaplarından birinin adı “Görsel İktidar”.. Bir bakıma, medya eleştirisi. Ancak bugün, eleştirdiği mekanizmayı ve enstrümanları kullanarak, medyayı “AKP iktidarı” için dizayn ediyor. Avucunda tutuyor.

Amberin, yazısında “bir danışmanın telefonundan” söz etmiş ya! Aklıma “nedense” Yalçın Akdoğan geldi. Medyanın gerçek patronunu sizler de tanıyın istedim.

HAFTANIN OLAYI

Diyarbakır’da düzenlenecek bir güzellik yarışması, her şeyi ile yaşadığımız “süreci” anlattı. Yarışmada 21 ülke ama 22 yarışmacı vardı. 22. genç kız “Miss Diyarbakır”dı!

Bu bir “ilk” olacaktı. Olamadı. Çünkü başta Hizbullah olmak üzere İslamcı/muhafazakâr cephe harekete geçti. İtirazları “Miss Diyarbakır”a değil, yarışmanın “peygamberler kenti Diyarbakır’da ve üstelik Kutlu Doğum Haftası’nda” düzenlenecek olmasına idi.”
Daha yeni Daha eski