Aydınlık'ın Esad röportajı dünya basınında büyük yankı buldu. Esad Mavi Marmara özrünü, Kürt sorununu, Arap Birliği'ni
değerlendirdi.
Mavi Marmara özrü İsrail ve Türkiye'nin müttefikliğini gösteren bir kanıttır. Bu özür aynı zamanda, Erdoğan'ın Türkiye kamuoyunda kaybettiği güvenilirliğini kazandırmak için gündeme getirilmiştir.
Türksünüzdür, köken itibariyle Arap, Kürt, Ermeni olabilirsiniz. Bu durum bizde de mevcut. Arap demek, Arap ırkına mensup demek değildir. Arap ve Türk milliyetçiliği uygarlıktır. Herkesi kapsamalıdır.
Türk-Kürt sorununun çözümü Erdoğan'ın samimiyeti ile bağlantılıdır. Ben bu şahsa güvenmiyorum. Gündemine aldığı bütün icraatlar sadece geçicidir ve sadece kendisinin siyasi kazanımlarına odaklıdır.
Arap Birliği Arap halklarını değil, Arap devletlerini temsil etmektedir. Bu birlik uzun zaman önce meşruiyetini yitirmiştir. Bu kuruluşta yer alan farklı devletler artık kendi halklarını bile temsil etmemektedirler.
Türksünüzdür, köken itibariyle Arap, Kürt, Ermeni olabilirsiniz. Bu durum bizde de mevcut. Arap demek, Arap ırkına mensup demek değildir. Arap ve Türk milliyetçiliği uygarlıktır. Herkesi kapsamalıdır.
Suriye Devlet başkanı Beşar Esad Aydınlık’a konuştu
Özür, İsrail-Erdoğan ittifakının kanıtı
İsrail Başbakanı Netanyahu Mavi Marmara katliamı yaşandığında da başbakandı. Özrü neden geçmiş yıllarda dilemedi? O zaman da Erdoğan vardı, Netanyahu vardı.
Erdoğan geçmiş iki sene içinde Türkiye kamuoyunu, Suriye'ye karşı biraraya getirme konusunda başarısız oldu. Arzu ettiği gibi Suriye devleti yıkılmadı.
Kürtler arasında şüphesiz bölünmeyi isteyenler olabilir. Bunu bütün Kürtlere mal etmek doğru değildir. Bunu isteyen küçük gruplar olabilir. Ama Kürtlerin çoğunluğu yurtseverdir.
Niye bölünelim, parçalanalım? Niye bir ulusa tabi olmayalım? Niye farklı etnik gruplar ve mezhepler bir arada yaşamasınlar, birbirlerine tabi olmasınlar?
Dünya basınında büyük yankı bulan özel röportajımızın ikinci bölümünde Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad Ahmet Davutoğlu’nun kendisine yönelik açıklamalarından Kürt sorunu ve Arap Birliği'ne kadar pek çok konuda Aydınlık'ın sorularını yanıtladı. Erdoğan'ın Suriye'deki tahribat için İsrail'le yan yana geldiğini söyleyen Esad "Mavi Marmara özrü İsrail ve Türkiye'nin müttefikliğini gösteren bir kanıttır" dedi.
- Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçen aylarda yaptığı bir açıklamada “Esad kalacak olursa elini sıkmaktansa istifa ederim” dedi. Gerçekten Türkiye ile bütün köprüler atıldı mı, artık geri dönüşü yok mu sürecin?
ESAD: Aslında ona karşılık vermek istemiyorum. Eğer onu, yuvasında gerçek bir terbiyeyle eğiten olmamışsa... Ben evimde gerçek bir terbiye ile büyütüldüm. Benim Türkiye’ye yaptığım ziyaretlerimde birebir tanık olduğum, Türk halkının yüksek ahlakından, nasibini almış olması gerekirdi. Ama ben Suriye halkının ahlakından çok şey öğrendim. Bu anlamıyla bu konunun hiçbir önemi yok.
Ama benimle Erdoğan arasındaki köprülerin, ilişkilerin Suriye ile Türkiye'nin çıkarlarına yansıması gerekirdi. Ancak, başbakanın, hükümetin ya da o hükümetteki yetkililerin ellerine Suriye halkının kanının bulaşmış olması, onlarla benim ve Suriye halkının arasında kurulan köprüleri kaldırdı.
-Obama’nın İsrail’e yaptığı ziyareti ve İsrail’in Türkiye’den Mavi Marmara nedeniyle özür dilemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Esad: Böyle bir durumda sorulacak soru çok açık, net ve basittir. İsrail'in Başbakanı Netanyahu Mavi Marmara katliamı yaşandığında da Başbakandı. Özrü neden geçmiş yıllarda dilememiştir? O zaman da Erdoğan vardı, Netanyahu da vardı.
Değişen tek şey Suriye'deki durumdur. Bu da Suriye’deki durum için Türkiye ve İsrail'in bir araya geldiğini gösteren basit kanıttır. Bu, Erdoğan'ın Suriye'deki tahribat için İsrail'le yan yana geldiğini gösterir.
Erdoğan geçmiş iki sene içinde başarısız oldu. Türkiye kamuoyunu, Suriye'ye karşı bir araya getirme konusunda başarısız oldu. Arzu ettiği gibi Suriye devleti yıkılmadı. Bütün bu çetrefilli çatışmaya, kavgaya rağmen bir Suriye direnişi oldu. Ve Erdoğan'a İsrail dışında destek verecek bir müttefiki yoktu. Bizim için de İsrail, hala topraklarımızı işgal etmiş olan doğal bir düşmandır. Bu olay İsrail ve Türkiye'nin müttefikliğini gösteren bir kanıttır. Bu özür aynı zamanda, Erdoğan'ın Türkiye kamuoyunda kaybettiği güvenilirliğini, popülaritesini kazandırmak için gündeme getirilmiştir.
Öcalan’ın açıklamaları ve Erdoğan’ın samimiyeti
-Türkiye’de Hükümet’in Abdullah Öcalan ile yürüttüğü görüşmeler çerçevesinde, Öcalan’ın 21 Mart’ta kamuoyuna açıklanan bir mektubu oldu. Öcalan, bu mektupta, Suriye’den de söz ederek, Kürtleri, Türkmenleri, Arapları, Asurileri yeni bir Ortadoğu için mücadeleye çağırdı. Bu açıklamaları izleyebildiniz mi, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Esad: Bize bu konuyla ilgili ulaşanlar, basında yayınlanan haberlerdir. Halihazırda elimizde herhangi bir taraftan ulaşmış resmi bir bilgi mevcut değildir. Biz yıllar önce Kürt meselesinin çözümü yönünde Türkiye'de atılan adımları destekledik. Bizim de ilan ettiğimiz resmi görüşümüz şudur: Bizler Türklerle Kürtler arasında bir çözümün oluşmasını hep arzuladık. Çünkü ülkenizde daha fazla kan görmek istemiyoruz. Ve bu meselenin bölgemize olumsuz etki yapmasını istemiyoruz. Bunun için bu yönde yapılacak bütün samimi çözümlere destek veriyoruz. Kürtler bu bölgenin asli unsurlarından birisidir. Onlar misafir veya göçebe değildir. Ve bu bölgede yüzlerce ve hatta binlerce yıldır var olmuşlardır. Bunun için biz çözümden yanayız.
Ancak, Türk-Kürt meselesinin çözümü Erdoğan'ın samimiyeti ile bağlantılıdır. Ben bu şahsa güvenmiyorum ve vaat ettiklerine bağlı kalacağı konusunda şüphelerim var. Gündemine aldığı bütün icraatlar sadece geçicidir ve sadece kendisinin siyasi kazanımlarına odaklıdır.
Özür ile ilgili sorduğum soruyu bu konuyla ilgili de soruyorum. Eğer gerçekten samimi olsaydı, bu meselenin çözümü için niçin yıllar önce adım atmamıştır. Bu konu da Suriye ile bağlantılıdır. Şimdiden bu sürecinin nasıl bir seyir izleyeceği ile alakalı bir yorum yapmayalım. Bekleyelim ve görelim.
'Milliyetçilik ırka dayalı değildir'
Şu hususa odaklanalım: Milliyetçilik bir ırka dayalı bir anlayış değildir. Biz iç içe geçmiş, karışık bir bölgede yasıyoruz. Türksünüzdür, ama köken itibariyle Arap, Kürt, Ermeni olabilirsiniz. Sizin kendinize özgü bir kültürünüz mevcut olabilir. Sizdeki bu durum bizde de mevcut. Arap demek, Arap ırkına mensup demek değildir. Çünkü Arap ve Türk milliyetçiliği uygarlık durumudur. Herkesi kapsamalıdır.
Bu konuda geçmişte yaşadığımız sorun, ötekini, diğer kültürleri yok sayma idi. Benim kanaatim odur ki bu bölgede en güzel olan şey çok farklı kültürlere ev sahipliği yapıyor olmasıdır. Bu farklılıkları zenginlik olarak kabul etmeliyiz. Biz bu bölgenin zenginliği olan farklılıklara, bölgenin zayıflığı olarak baktık. Bu anlamıyla en tehlikeli şey yabancı kuvvetlerin bu farklılıkları çatıştırmak için kullanmasıdır. Bizi karşı karşıya getirmelerine izin vermemizdir.
Bu, geçen yüzyılda da oldu. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Araplarla Türkler arasında çatışma başladığında, Arap Milliyetçiliğini savunanlar, taleplerine Osmanlı çatısı altında ulaşmak istiyorlardı. Ancak bu süreç Arap ve Türklerin hatalarından ve dış müdahalelerden dolayı iki halkı karşı karşıya getirmiştir.
Bunun için bu meseleye bugün aynı pencereden bakmalıyız. Biz aynı dokunun parçalarıyız. Bu dokuda çok farklı renkler var.
'Kürt sorunu konusunda kaygılı değilim'
-Suriye’nin kuzeyinde PKK’nın uzantısı PYD adlı bir örgüt var ve o bölgeden Suriye Ordusu çekilince çeşitli kent ve kasabalarda hakimiyet kurduklarına dair çeşitli haberler basında yer aldı. Suriye yönetimi ile PYD arasında nasıl bir ilişki sözkonusu? Yönetim ile PYD arasında bir anlaşma mı var?
Esad: Bir devlette kaos yaşandığı zaman, bu boşluğu doldurmak için farklı kesimler ortaya çıkar. Bunlar hedefi talan, yağma ve cinayet olan bir çete gurubu olabilir. Bazen bu kesim siyasi bir grup olabilir. Şüphesiz orada bölünmeyi isteyen kimseler olabilir. Bu kesimler Suriye'de de, Türkiye'de de, Irak'ta da olabilir. Ama bunu bütün Kürtlere mal etmek doğru değildir. Orada bunu isteyen küçük gruplar olabilir. Ama Kürtlerin büyük çoğunluğu yurtseverdir. Suriye'nin içinde Suriye ile birlikte yaşamak isterler. Sınırlı bazı hallerin ortaya çıkması bunu genelleştirmemize neden olmamalı. Ve sanki olay bölünmeye ayrışmaya gitmiş gibi düşünmemizi sağlamamalı. Bölünmenin ve ayrılmanın, uygun somut bir iklime ve ortama ihtiyacı vardır. Mekana, aynı kesimden halka ihtiyacı vardır. Suriye'deki bu mesele dışarıdaki meselelerden ayrıdır. Bu konuda kaygılı değilim.
-Mart 2011’den itibaren özel anlamlar yüklenerek Kuzey Suriye kavramı ortaya atıldı. Biliyoruz ki, Suriye, Irak, Türkiye ve İran’dan koparılacak parçalarla adına “Kürdistan” denen bir devletçik planlandığını biliyoruz. Böyle bir risk görüyor musunuz?
Esad: Söylediğim gibi Suriye halkında bunun bir karşılığı yok. Ve bunun halk desteğine ihtiyacı var o da mevcut değil. Her halükarda bu konu Suriye halkı ve Suriye devleti nezdinde karşılık bulmamaktadır. Hiçbir vatanperver devlet, kendi topraklarından bir parçanın kopmasını, ayrılmasını kabul edemez. Bu konu tartışmaya açık değildir.
'Niye tek bir ulusa tabi olmayalım?'
-Önceki soruyu biraz daha açacak olursak, Irak’ın kuzeyinde ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra oluşturulan Kürdistan Federe Bölge Yönetimi var ve giderek bağımsızlığa doğru yöneldiğini görüyoruz. Türkiye’nin güneydoğusu ve İran Kürdistan’ına ilişkin de benzer iddiaların olduğunu biliyoruz. Bölgede bir “Büyük Kürdistan” kurulmak istendiğine dair değerlendirmeler var. Gelişmeler sizce bu yönde mi gidiyor?
Esad: Bu konuyla ilgili olan dört ülkenin Suriye, Türkiye, İran ve Irak'ın buna izin vereceğine inanmıyorum. Bugün dünyadaki devletler ayrılmaya, uzaklaşmaya değil, bir araya gelmeye çalışmaktadır. BRICS bir örnek teşkil etmektedir. İçinde yaşadığımız çağ, devletlerin bir araya gelmesini zorunlu kılmaktadır. Bunun tersi, sadece bizim bölgemizde hasıl olmakta, bu da aslında geri kalmışlığın bir kanıtıdır.
Peki niçin bölgemizde bunun tam tersi yönde gidelim? Niye bölünelim, parçalanalım? Niye bir ulusa tabi olmayalım? Niye farklı etnik gruplar ve mezhepler bur arada yaşamasınlar, birbirlerine tabi olmasınlar? Bunlara dikkat etmezsek etnik ve inanç eksenli küçük küçük devletçiklere parçalanmanın önünü açarız. Bu da çok tehlikelidir. Bu, gelecekte sadece savaş yaşamamızı getirir.
Bunun için bu coğrafyanın dört ülkesi, kendi ülkesindeki her vatandaşına birinci derece vatandaşlık hakkını sağlamalıdır. Ve bunun için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Bütün herkes birinci derece vatandaş olduğunu hissetmelidir. Bu basit bir şekilde yapılabilir. Ama vatandaş kendisini ikinci veya üçüncü derece vatandaş olarak görürse ayrılmayı düşünür. Hatta kendi vatanına karşı çalışmalar içinde de yer alabilir.
'Arap Birliği’nin kendisinin meşruiyete ihtiyacı var'
- Suriye’de yönetiminizin meşruiyetine karşı uluslararası düzlemde çeşitli girişimler sözkonusu. Kurucusu olduğunuz Arap Birliği’nin son toplantısında ülkenizin meşru yönetimi olarak, Suriye’nin koltuğunun muhalefete verilmesi meşruiyetinizi kaybettiğiniz anlamına gelmiyor mu?
ESAD: Samimi olarak konuşacaksak, aslında Arap Birliği'nin bizaihi kendisinin meşruiyete ihtiyacı vardır. Arap Birliği Arap devletlerini temsil etmektedir, Arap halklarını değil. Aslına bu Birlik uzun zaman önce meşruiyetini yitirmiştir. Çünkü bu kuruluşta yer alan farklı devletler artık kendi halklarını bile temsil etmemektedirler. Suriye'nin Arap Birliği toplantılarına katıldığı dönemlerde de aslında biz bu gerçeği biliyorduk. Bu kuruluş, hiç kimseye ne meşruiyet verebilir ne de kimseden meşruiyetini geri çekebilir. Böyle bir hakka sahip değildir. Arap Birliği’nin attığı bu adım semboliktir. Gerçek meşruiyet, örgütler, devletler veya yurt dışındaki şahıslar tarafından düzenlenip verilmez. Meşruiyet devletlere halkları tarafından verilir veya onlar tarafından geri alınır. Biz meşruiyetimizi Suriye halkının kendisinden alırız. Ve eğer halk, bu meşruiyeti sizden geri almak isterse o zaman siz meşruiyetinizi yitirmiş olursunuz. Ama Suriye halkı size bu meşruiyeti veriyorsa siz meşru devlet Başkanısınız. Buna ek olarak, özetle sunu ifade edeyim bütün bu sahnelenen tiyatro oyunlarının bizce bir değeri yoktur.
Aydınlık ve Ulusal Kanal dünya basınında
Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Adnan Türkkan ve Aydınlık Gazetesi yazarı Fikret Akfırat'ın Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'la yaptığı röportaj dünyada ses getirdi. Röportaja Rusya'dan Lübnan'a, Venezüela'dan İngiltere'ye, Amerika'dan İsrail'e, İran'dan Asya'ya kadar, dünyaca ünlü pekçok ajans yer verdi. Globalpost, Guardian, Times, Rusya'nın Sesi, Prensa Latina, Telesur, Cnn International, Washington Post, Press TV, Telegraph, Jerusalem Post gibi birçok gazete ve ajans Ulusal Kanal ve Aydınlık Gazetesi'ni internet sayfalarına taşıdı.
ulusalkanal.com.tr
Mavi Marmara özrü İsrail ve Türkiye'nin müttefikliğini gösteren bir kanıttır. Bu özür aynı zamanda, Erdoğan'ın Türkiye kamuoyunda kaybettiği güvenilirliğini kazandırmak için gündeme getirilmiştir.
Türksünüzdür, köken itibariyle Arap, Kürt, Ermeni olabilirsiniz. Bu durum bizde de mevcut. Arap demek, Arap ırkına mensup demek değildir. Arap ve Türk milliyetçiliği uygarlıktır. Herkesi kapsamalıdır.
Türk-Kürt sorununun çözümü Erdoğan'ın samimiyeti ile bağlantılıdır. Ben bu şahsa güvenmiyorum. Gündemine aldığı bütün icraatlar sadece geçicidir ve sadece kendisinin siyasi kazanımlarına odaklıdır.
Arap Birliği Arap halklarını değil, Arap devletlerini temsil etmektedir. Bu birlik uzun zaman önce meşruiyetini yitirmiştir. Bu kuruluşta yer alan farklı devletler artık kendi halklarını bile temsil etmemektedirler.
Türksünüzdür, köken itibariyle Arap, Kürt, Ermeni olabilirsiniz. Bu durum bizde de mevcut. Arap demek, Arap ırkına mensup demek değildir. Arap ve Türk milliyetçiliği uygarlıktır. Herkesi kapsamalıdır.
Suriye Devlet başkanı Beşar Esad Aydınlık’a konuştu
Özür, İsrail-Erdoğan ittifakının kanıtı
İsrail Başbakanı Netanyahu Mavi Marmara katliamı yaşandığında da başbakandı. Özrü neden geçmiş yıllarda dilemedi? O zaman da Erdoğan vardı, Netanyahu vardı.
Erdoğan geçmiş iki sene içinde Türkiye kamuoyunu, Suriye'ye karşı biraraya getirme konusunda başarısız oldu. Arzu ettiği gibi Suriye devleti yıkılmadı.
Kürtler arasında şüphesiz bölünmeyi isteyenler olabilir. Bunu bütün Kürtlere mal etmek doğru değildir. Bunu isteyen küçük gruplar olabilir. Ama Kürtlerin çoğunluğu yurtseverdir.
Niye bölünelim, parçalanalım? Niye bir ulusa tabi olmayalım? Niye farklı etnik gruplar ve mezhepler bir arada yaşamasınlar, birbirlerine tabi olmasınlar?
Dünya basınında büyük yankı bulan özel röportajımızın ikinci bölümünde Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad Ahmet Davutoğlu’nun kendisine yönelik açıklamalarından Kürt sorunu ve Arap Birliği'ne kadar pek çok konuda Aydınlık'ın sorularını yanıtladı. Erdoğan'ın Suriye'deki tahribat için İsrail'le yan yana geldiğini söyleyen Esad "Mavi Marmara özrü İsrail ve Türkiye'nin müttefikliğini gösteren bir kanıttır" dedi.
- Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçen aylarda yaptığı bir açıklamada “Esad kalacak olursa elini sıkmaktansa istifa ederim” dedi. Gerçekten Türkiye ile bütün köprüler atıldı mı, artık geri dönüşü yok mu sürecin?
ESAD: Aslında ona karşılık vermek istemiyorum. Eğer onu, yuvasında gerçek bir terbiyeyle eğiten olmamışsa... Ben evimde gerçek bir terbiye ile büyütüldüm. Benim Türkiye’ye yaptığım ziyaretlerimde birebir tanık olduğum, Türk halkının yüksek ahlakından, nasibini almış olması gerekirdi. Ama ben Suriye halkının ahlakından çok şey öğrendim. Bu anlamıyla bu konunun hiçbir önemi yok.
Ama benimle Erdoğan arasındaki köprülerin, ilişkilerin Suriye ile Türkiye'nin çıkarlarına yansıması gerekirdi. Ancak, başbakanın, hükümetin ya da o hükümetteki yetkililerin ellerine Suriye halkının kanının bulaşmış olması, onlarla benim ve Suriye halkının arasında kurulan köprüleri kaldırdı.
-Obama’nın İsrail’e yaptığı ziyareti ve İsrail’in Türkiye’den Mavi Marmara nedeniyle özür dilemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Esad: Böyle bir durumda sorulacak soru çok açık, net ve basittir. İsrail'in Başbakanı Netanyahu Mavi Marmara katliamı yaşandığında da Başbakandı. Özrü neden geçmiş yıllarda dilememiştir? O zaman da Erdoğan vardı, Netanyahu da vardı.
Değişen tek şey Suriye'deki durumdur. Bu da Suriye’deki durum için Türkiye ve İsrail'in bir araya geldiğini gösteren basit kanıttır. Bu, Erdoğan'ın Suriye'deki tahribat için İsrail'le yan yana geldiğini gösterir.
Erdoğan geçmiş iki sene içinde başarısız oldu. Türkiye kamuoyunu, Suriye'ye karşı bir araya getirme konusunda başarısız oldu. Arzu ettiği gibi Suriye devleti yıkılmadı. Bütün bu çetrefilli çatışmaya, kavgaya rağmen bir Suriye direnişi oldu. Ve Erdoğan'a İsrail dışında destek verecek bir müttefiki yoktu. Bizim için de İsrail, hala topraklarımızı işgal etmiş olan doğal bir düşmandır. Bu olay İsrail ve Türkiye'nin müttefikliğini gösteren bir kanıttır. Bu özür aynı zamanda, Erdoğan'ın Türkiye kamuoyunda kaybettiği güvenilirliğini, popülaritesini kazandırmak için gündeme getirilmiştir.
Öcalan’ın açıklamaları ve Erdoğan’ın samimiyeti
-Türkiye’de Hükümet’in Abdullah Öcalan ile yürüttüğü görüşmeler çerçevesinde, Öcalan’ın 21 Mart’ta kamuoyuna açıklanan bir mektubu oldu. Öcalan, bu mektupta, Suriye’den de söz ederek, Kürtleri, Türkmenleri, Arapları, Asurileri yeni bir Ortadoğu için mücadeleye çağırdı. Bu açıklamaları izleyebildiniz mi, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Esad: Bize bu konuyla ilgili ulaşanlar, basında yayınlanan haberlerdir. Halihazırda elimizde herhangi bir taraftan ulaşmış resmi bir bilgi mevcut değildir. Biz yıllar önce Kürt meselesinin çözümü yönünde Türkiye'de atılan adımları destekledik. Bizim de ilan ettiğimiz resmi görüşümüz şudur: Bizler Türklerle Kürtler arasında bir çözümün oluşmasını hep arzuladık. Çünkü ülkenizde daha fazla kan görmek istemiyoruz. Ve bu meselenin bölgemize olumsuz etki yapmasını istemiyoruz. Bunun için bu yönde yapılacak bütün samimi çözümlere destek veriyoruz. Kürtler bu bölgenin asli unsurlarından birisidir. Onlar misafir veya göçebe değildir. Ve bu bölgede yüzlerce ve hatta binlerce yıldır var olmuşlardır. Bunun için biz çözümden yanayız.
Ancak, Türk-Kürt meselesinin çözümü Erdoğan'ın samimiyeti ile bağlantılıdır. Ben bu şahsa güvenmiyorum ve vaat ettiklerine bağlı kalacağı konusunda şüphelerim var. Gündemine aldığı bütün icraatlar sadece geçicidir ve sadece kendisinin siyasi kazanımlarına odaklıdır.
Özür ile ilgili sorduğum soruyu bu konuyla ilgili de soruyorum. Eğer gerçekten samimi olsaydı, bu meselenin çözümü için niçin yıllar önce adım atmamıştır. Bu konu da Suriye ile bağlantılıdır. Şimdiden bu sürecinin nasıl bir seyir izleyeceği ile alakalı bir yorum yapmayalım. Bekleyelim ve görelim.
'Milliyetçilik ırka dayalı değildir'
Şu hususa odaklanalım: Milliyetçilik bir ırka dayalı bir anlayış değildir. Biz iç içe geçmiş, karışık bir bölgede yasıyoruz. Türksünüzdür, ama köken itibariyle Arap, Kürt, Ermeni olabilirsiniz. Sizin kendinize özgü bir kültürünüz mevcut olabilir. Sizdeki bu durum bizde de mevcut. Arap demek, Arap ırkına mensup demek değildir. Çünkü Arap ve Türk milliyetçiliği uygarlık durumudur. Herkesi kapsamalıdır.
Bu konuda geçmişte yaşadığımız sorun, ötekini, diğer kültürleri yok sayma idi. Benim kanaatim odur ki bu bölgede en güzel olan şey çok farklı kültürlere ev sahipliği yapıyor olmasıdır. Bu farklılıkları zenginlik olarak kabul etmeliyiz. Biz bu bölgenin zenginliği olan farklılıklara, bölgenin zayıflığı olarak baktık. Bu anlamıyla en tehlikeli şey yabancı kuvvetlerin bu farklılıkları çatıştırmak için kullanmasıdır. Bizi karşı karşıya getirmelerine izin vermemizdir.
Bu, geçen yüzyılda da oldu. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Araplarla Türkler arasında çatışma başladığında, Arap Milliyetçiliğini savunanlar, taleplerine Osmanlı çatısı altında ulaşmak istiyorlardı. Ancak bu süreç Arap ve Türklerin hatalarından ve dış müdahalelerden dolayı iki halkı karşı karşıya getirmiştir.
Bunun için bu meseleye bugün aynı pencereden bakmalıyız. Biz aynı dokunun parçalarıyız. Bu dokuda çok farklı renkler var.
'Kürt sorunu konusunda kaygılı değilim'
-Suriye’nin kuzeyinde PKK’nın uzantısı PYD adlı bir örgüt var ve o bölgeden Suriye Ordusu çekilince çeşitli kent ve kasabalarda hakimiyet kurduklarına dair çeşitli haberler basında yer aldı. Suriye yönetimi ile PYD arasında nasıl bir ilişki sözkonusu? Yönetim ile PYD arasında bir anlaşma mı var?
Esad: Bir devlette kaos yaşandığı zaman, bu boşluğu doldurmak için farklı kesimler ortaya çıkar. Bunlar hedefi talan, yağma ve cinayet olan bir çete gurubu olabilir. Bazen bu kesim siyasi bir grup olabilir. Şüphesiz orada bölünmeyi isteyen kimseler olabilir. Bu kesimler Suriye'de de, Türkiye'de de, Irak'ta da olabilir. Ama bunu bütün Kürtlere mal etmek doğru değildir. Orada bunu isteyen küçük gruplar olabilir. Ama Kürtlerin büyük çoğunluğu yurtseverdir. Suriye'nin içinde Suriye ile birlikte yaşamak isterler. Sınırlı bazı hallerin ortaya çıkması bunu genelleştirmemize neden olmamalı. Ve sanki olay bölünmeye ayrışmaya gitmiş gibi düşünmemizi sağlamamalı. Bölünmenin ve ayrılmanın, uygun somut bir iklime ve ortama ihtiyacı vardır. Mekana, aynı kesimden halka ihtiyacı vardır. Suriye'deki bu mesele dışarıdaki meselelerden ayrıdır. Bu konuda kaygılı değilim.
-Mart 2011’den itibaren özel anlamlar yüklenerek Kuzey Suriye kavramı ortaya atıldı. Biliyoruz ki, Suriye, Irak, Türkiye ve İran’dan koparılacak parçalarla adına “Kürdistan” denen bir devletçik planlandığını biliyoruz. Böyle bir risk görüyor musunuz?
Esad: Söylediğim gibi Suriye halkında bunun bir karşılığı yok. Ve bunun halk desteğine ihtiyacı var o da mevcut değil. Her halükarda bu konu Suriye halkı ve Suriye devleti nezdinde karşılık bulmamaktadır. Hiçbir vatanperver devlet, kendi topraklarından bir parçanın kopmasını, ayrılmasını kabul edemez. Bu konu tartışmaya açık değildir.
'Niye tek bir ulusa tabi olmayalım?'
-Önceki soruyu biraz daha açacak olursak, Irak’ın kuzeyinde ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra oluşturulan Kürdistan Federe Bölge Yönetimi var ve giderek bağımsızlığa doğru yöneldiğini görüyoruz. Türkiye’nin güneydoğusu ve İran Kürdistan’ına ilişkin de benzer iddiaların olduğunu biliyoruz. Bölgede bir “Büyük Kürdistan” kurulmak istendiğine dair değerlendirmeler var. Gelişmeler sizce bu yönde mi gidiyor?
Esad: Bu konuyla ilgili olan dört ülkenin Suriye, Türkiye, İran ve Irak'ın buna izin vereceğine inanmıyorum. Bugün dünyadaki devletler ayrılmaya, uzaklaşmaya değil, bir araya gelmeye çalışmaktadır. BRICS bir örnek teşkil etmektedir. İçinde yaşadığımız çağ, devletlerin bir araya gelmesini zorunlu kılmaktadır. Bunun tersi, sadece bizim bölgemizde hasıl olmakta, bu da aslında geri kalmışlığın bir kanıtıdır.
Peki niçin bölgemizde bunun tam tersi yönde gidelim? Niye bölünelim, parçalanalım? Niye bir ulusa tabi olmayalım? Niye farklı etnik gruplar ve mezhepler bur arada yaşamasınlar, birbirlerine tabi olmasınlar? Bunlara dikkat etmezsek etnik ve inanç eksenli küçük küçük devletçiklere parçalanmanın önünü açarız. Bu da çok tehlikelidir. Bu, gelecekte sadece savaş yaşamamızı getirir.
Bunun için bu coğrafyanın dört ülkesi, kendi ülkesindeki her vatandaşına birinci derece vatandaşlık hakkını sağlamalıdır. Ve bunun için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Bütün herkes birinci derece vatandaş olduğunu hissetmelidir. Bu basit bir şekilde yapılabilir. Ama vatandaş kendisini ikinci veya üçüncü derece vatandaş olarak görürse ayrılmayı düşünür. Hatta kendi vatanına karşı çalışmalar içinde de yer alabilir.
'Arap Birliği’nin kendisinin meşruiyete ihtiyacı var'
- Suriye’de yönetiminizin meşruiyetine karşı uluslararası düzlemde çeşitli girişimler sözkonusu. Kurucusu olduğunuz Arap Birliği’nin son toplantısında ülkenizin meşru yönetimi olarak, Suriye’nin koltuğunun muhalefete verilmesi meşruiyetinizi kaybettiğiniz anlamına gelmiyor mu?
ESAD: Samimi olarak konuşacaksak, aslında Arap Birliği'nin bizaihi kendisinin meşruiyete ihtiyacı vardır. Arap Birliği Arap devletlerini temsil etmektedir, Arap halklarını değil. Aslına bu Birlik uzun zaman önce meşruiyetini yitirmiştir. Çünkü bu kuruluşta yer alan farklı devletler artık kendi halklarını bile temsil etmemektedirler. Suriye'nin Arap Birliği toplantılarına katıldığı dönemlerde de aslında biz bu gerçeği biliyorduk. Bu kuruluş, hiç kimseye ne meşruiyet verebilir ne de kimseden meşruiyetini geri çekebilir. Böyle bir hakka sahip değildir. Arap Birliği’nin attığı bu adım semboliktir. Gerçek meşruiyet, örgütler, devletler veya yurt dışındaki şahıslar tarafından düzenlenip verilmez. Meşruiyet devletlere halkları tarafından verilir veya onlar tarafından geri alınır. Biz meşruiyetimizi Suriye halkının kendisinden alırız. Ve eğer halk, bu meşruiyeti sizden geri almak isterse o zaman siz meşruiyetinizi yitirmiş olursunuz. Ama Suriye halkı size bu meşruiyeti veriyorsa siz meşru devlet Başkanısınız. Buna ek olarak, özetle sunu ifade edeyim bütün bu sahnelenen tiyatro oyunlarının bizce bir değeri yoktur.
Aydınlık ve Ulusal Kanal dünya basınında
Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Adnan Türkkan ve Aydınlık Gazetesi yazarı Fikret Akfırat'ın Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'la yaptığı röportaj dünyada ses getirdi. Röportaja Rusya'dan Lübnan'a, Venezüela'dan İngiltere'ye, Amerika'dan İsrail'e, İran'dan Asya'ya kadar, dünyaca ünlü pekçok ajans yer verdi. Globalpost, Guardian, Times, Rusya'nın Sesi, Prensa Latina, Telesur, Cnn International, Washington Post, Press TV, Telegraph, Jerusalem Post gibi birçok gazete ve ajans Ulusal Kanal ve Aydınlık Gazetesi'ni internet sayfalarına taşıdı.
ulusalkanal.com.tr