Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

Biz bu dünyaya piyasa malı olmaya gelmedik!

DİLEK "İLAÇ" DEDİ, BAYRAKTAR "PARA"... BİZ BU DÜNYAYA PİYASA MALI OLMAYA GELMEDİK  Edirne’de Çevre ve Şehircilik Bak...

DİLEK "İLAÇ" DEDİ, BAYRAKTAR "PARA"... BİZ BU DÜNYAYA PİYASA MALI OLMAYA GELMEDİK 
Edirne’de Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın karşısına çıkan Dilek Özçelik, tedavisi için gereken ilaçları alamadığını ifade ederken AKP iktidarını simgeleyen bir davranış ile karşılaştı. Bayraktar,
Özçelik’in cebine para sıkıştırarak kameralara AKP’nin “yardımseverliğini” gösterirken bir yandan da “sorunu” başından savmak istemişti. Ama olmadı. Çünkü Dilek Özçelik “yardım” değil, sağlık hakkını istiyordu ve sadece kendisi için değil herkes için konuşuyordu.
Cebine sıkıştırdığı para Dilek tarafından “ben dilenci değilim” diyerek iade edilen Bakan ne yapacağını şaşırınca bu defa yine AKP’nin ezberine sarıldı. Edirne Valisi’ne “yardım” için görev verildi, kameralar  ve Dilek çağrıldı. “Vatandaşın” mağduriyeti yine bir AKP propagandası malzemesi haline getirilecek ve sorun AKP’nin lütfü ile çözülecekti ki, Dilek yine oyunu bozdu.
Dilek, Vali’nin ve kameraların karşısında sordu: “İlaçlar neden serbest piyasa?”,  “Neden devlet bu konuda elini eteğini çekmiş durumda” , “Ben ve benim gibi insanlar sizin gibi mevki makam sahibi değiliz… Her başvurduğum yerde ilaç yok dendi, ilaç var denen yerlerde hayal kırıklığı yaşadım”,  “Devletin başındaki insanların orda olmaların sebebinin Türkiye vatandaşı olan tüm bireylerin ihtiyaçlarına cevap verebilmeleri açısından olduğunu sanıyorum, öyle midir hala bilmiyorum ama öyle sanıyorum. O nedenle Bakan’la konuşmak istedim tabi ben ilaç deyince o para dedi, ben ilaç deyince o para dedi…” 
Devamını Vali’nin araya girmesi ve Bakan savunusuna başlaması nedeniyle dinleme fırsatı bulamadığımız konuşmasında Dilek Özçelik AKP’nin kurucu misyonla 10 yıldır ilerlettiği neoliberal rejimin tüm şifrelerini çözdü, deşifre etti.
Dilek diyor ki “ben ilaç dedim, o para”.  Evet Bayraktar ve Dilek Özçelik iki ayrı evrenin dilinden konuştukları için Bakan Dilek’i anlamamıştır. Anlaması da mümkün değildir. Dilek Özçelik emeğin kamusallığının seslenişidir, Bakraktar ise sermayenin.
Bu ülkeyi yönetenler neoliberal politikalar eşliğinde kamusal alanı da yurttaşlığı da piyasanın/”dinsel” hayırseverliğin ekseninde yeniden kurmaktadır.
Dilek, yurttaşlık için parasız, kamusal hizmetlerden eşit bir biçimde yararlanmanın ölçü olduğu bir evrenden, Bayraktar ise halkın ya müşteri ya da dilenci olarak görüldüğü neoliberal kamunun evreninden konuşuyor. Toplumsal olanla piyasa nasıl birbiriyle uzlaşamıyorsa, kişilerden bağımsız olarak Dilek’in ve Bayraktar’ın (temsil ettiklerinin) uzlaşması da o kadar imkansızdır.
AKP, en büyük “kamusal” görevini ülkeyi pazarlamak olarak tanımlamış bir iktidardır.  10 yılı sağlık, eğitim başta olmak üzere tüm kamusal hizmetleri uluslararası piyasalaştırma sürecinin ilerlediği alanlar haline getirmek üzerine kuruludur.  Sağlıkta tasarruf söylemi ile başlayan süreç ilaç fabrikalarının kapatılmasından koruyucu sağlık hizmetlerinin tasfiyesine ve dönüşüm programıyla sağlık alanının topyekun piyasalaştırılmasına, hastanelerin başına CEO’ların atanmasına kadar ilerlemiştir. Neoliberal kamunun örneği olarak parası olmayanın sağlık hizmetine-ilaca ulaşamadığı bir sistem AKP tarafından 10 yılda adım adım oluşturulmuştur.
AKP,  sermaye sınıfının toplumsal yaşamın her alanını/doğayı metalaştırma ve kamusal hak kategorisini tamamen ortadan kaldırarak özel mülkiyet ve ticarete ilişkin hakları, toplumsal yaşamı belirleyecek yegane “haklar” haline getirme politikasının iktidarıdır.
Dilek’in “devletin başında oturanların” yapması gerekenlere dair sözü (tüm vatandaşların ihtiyaçlarını gidermek) ile Bakan’ın durumu iki ayrı dünyayı gözle görünür kılmaktadır. Çünkü bugün AKP’nin temsil ettiği dünyada  “devlet” şirkettir. Piyasanın kuralları siyasetin kurallarıdır.  “Devlet” yöneticileri ise “vatandaşla” ancak piyasa mantığı üzerinden ilişki kurarlar. İşte bu nedenle halkı müşterileştirmek ve dilencileştirme yani piyasaya ve kendisine bağımlı hale getirme stratejileri bu yöneticilerin varoluş nedenidir.  (AKP örneğinde dilencileştirme dinsel hayırseverlik söylemi/pratiği üzerinden inşa edilmektedir.)
İşte sömürge kapitalizminin şirket devletini yöneten AKP, kendi meşruiyetini ve otoritesini “büyüme/kalkınma”  söylemleri ve baskı aygıtları/terör üzerinden kurmaya çalışadursun, hakkını arayan genç bir kadın çıkar ve ortada hiçbir meşruiyet kalmadığını gözler önüne serer.  Tek bir genç kadının sağlık hakkı talebi tüm insanlığın seslenişidir: Biz bu dünyaya piyasa malı olmaya gelmedik!
Dilek ile Bayraktar’ın seslendiği ayrı evrenler emeğin ve sermayenin dünya tahayyülleridir. Sermayeye köle, AKP’ye kul olan bir toplum ise bugünün iktidarının rüyalarını süslemektedir.
Dilek televizyon kameralarına yakalandı. Bu ülkenin ve dünyanın dört bir yanında tek tek ve kolektif olarak okulda, hastanede, turnikede, mahallede ve dere başında dozerin karşısında, taşeron şirketin ihale masasında, el konulmaya çalışılan topraklar için kesilen yollarda iktidar rüyadan uyanıyor. Eğitim, sağlık, barınma, güvence gibi kamusal haklar alanının sınıf çatışmasının ana ekseni olarak belirdiği bir dünyada, haklar mücadelesinin insanlığa çağrısı, sermayenin ve onun iktidarlarının uykularını kaçırıyor: Kapitalizmin insanlığa vaat edeceği hiçbir şey kalmamıştır.   O zaman söz bizde.
17 Nisan’da sağlık emekçilerinin grevinde sağlık hakkımız için, 1 Mayıs’ta halkın hakları için meydana çıkıyoruz. Dilek, Bayraktar için “ben ilaç deyince o para dedi” diyordu. Yapacağımız şey bellidir.  Onlar her “para” dediğinde biz “hak” diyeceğiz. Yolumuz bellidir: Her gün, her an, her mekanda ve her meydanda piyasanın karşısına toplumsallığı dikmek.
ÖZGE OZAN-Halkevleri MYK Üyesi

Hiç yorum yok