Dicle Üniversitesi’nde Hizbullah’ın yurtsever gençlere yönelik
saldırıları Hizbullah-PKK çatışması yeniden mi başlıyor, tartışmalarını
gündeme getirdi. Hizbullah’ın uzun yılların ardından, 90’ları andıran bu
geri dönüşü daha çok “süreç endeksli” bir çerçevede ele alındı.
Kuşkusuz böylesi bir gelişmenin bugün yaşanmasının bu
Neo-İslami Rejim
Devletin neo-liberal restorasyon süreci, AKP iktidarı döneminde İslamcılıkla bütünleşik bir temelde geliştirilerek, yeni bir rejim tesis edildi. 12 Eylül sonrasının ikliminde gelişen cemaat-tarikat yapılarının toplumsal alandaki gücü, AKP iktidarında yukarıdan aşağıya yeni bir toplumsal düzen inşa etmeye yöneldi. Radikal bir dönüşüm biçimde değil yukarıdan devlet ve aşağıdan cemaatlerin birlikteliği içinde 'mevzi savaşları' ile tedrici olarak toplumun İslamileştirilmesi doğrultusunda din rejimin de dönüşümü gerçekleştiriliyor. Cemaat-tarikatlar bu dönüşüm içinde giderek sivil diktanın bir uzantısı olarak işlevleniyor.
İslami Rejim ve Tonları
Bütün sorunların dini referanslar çerçevesinde tartışılmaya zorlandığı bir iktidar yapısının yarattığı iklim içerisinde kuşkusuz İslami akımlar da bir bütün olarak gelişme imkânı buluyor. Popüler olan Cemaat ve AKP olduğundan, bunun dışındaki cemaat ve tarikatların etkinliğinin gözden kaçtığı da bir gerçek. Oysa artık neredeyse her mahallede bir cemaat ya da tarikatın yurdundan, kuran kursundan söz ettiğimiz bir toplumsal gerçeklik içerisinde yaşıyoruz. Neredeyse bu cemaat-tarikat yapılarıyla bağ kurmayanların hayata tutunmakta zorlandığı, hem toplumsal alandaki ağlar hem de devlet içerisinde cemaat-tarikat odaklanmaları içerisinde bir bütün olarak gericiliğin geliştirildiği ve kurumsallaştırıldığı bir dönüşümle karşı karşıyayız. Bu gelişme içinde İslam'ın tonları arasındaki ayrım ya da birbirine karşıt görünen tüm İslam yorumlarının ortak yanı ise İslami bir toplumun -farklı yollardan da olsa- inşasıdır. Bu yüzden misal, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki “mescit istiyoruz” kampanyası ile Dicle saldırısı sonrasında İslam'ın davetine olumlu yanıt vermeyenlerin icabına bakılacağı tebliği arasında bir bağ vardır.
Kürt-İslam Sentezi
İslami gelişmenin bir yanı da Kürt sorununda “siyasi çözüm” olarak öne çıkarılan Kürt-İslam sentezi. AKP hem bölge düzleminde hem de ülkede Kürt sorununu İslamcılık temelinde çözme arayışını uzun zamandır ifade ediyor. Cemaat da bunun parçası olarak bölgedeki etkinliğini iktidarın da zorla açtığı alanda geliştirmeye çalışıyor. O yüzden cemaat, savaşın sona ermesini desteklerken sorunun “kökten çözümünün” adresinin kendilerinin gelişimi olduğunun altını çiziyor. Hizbullah'ın bölgede yeniden harekete geçmesi bu bağlamda, Kürt-İslam çözümünün önemli bir dinamiği olmasıyla da ilgilidir. İslam temelinde “kardeşlik”, özgürlükçü ve seküler siyaset ve toplumsal dinamiklerle mücadelenin, bu anlamda İslami toplumun şekillendirilmesinin de en önemli mevzilerinden birisi olarak geliştiriliyor. (Hizbullah/Hüda-Par Başkanı'nın Dicle olayları sonrasında, asıl hedef olarak sol ve Alevileri işaret etmesi de bunun bir göstergesi.)
Neo-Hizbullah ve Geri Dönüş
Hizbullah’ın bugünkü geri dönüşü büyük oranda bu iklimin bir sonucu olarak görülmelidir. Tarihsel olarak da özellikle Kürt halkı içerisinde etkinliği olan Hizbullah, 90’lı yıllarda devlet eliyle PKK’ya karşı savaşın aparatı haline geldikten sonra büyük bir gürültüyle katliamlarının sergilenmesi eşliğinde o günkü görevine son verilmişti. Ancak, bu Hizbullah'ın tasfiyesi anlamına gelmemişti. Hizbullah, yeni bir liderlik yapısı etrafında örgütlülüğünü -yeni siyasi iklimin de parçası olarak- düzenleyerek geliştirdi. Hizbullah, Ocak 2012'de “geri dönüş manifestosu” yayınlayarak, yeniden siyaset sahnesine döndüğünü Hüda-Par ile birlikte duyurdu. Bu “manifesto”da Kürtlerin “federasyon, özerklik ya da ayrılma” taleplerini, İslami bir yönetim altında olması kaydıyla destekleyeceklerini ifade ederken, Hizbullah, İslam dışı/karşıtı bir yapı olarak tanımladığı PKK’nin Kürt halkı içindeki etkisinin kırılmasına dönük mücadelenin de parçası olacağını duyuruyordu.
Ortadoğu ve İslamcılık
Ülkemizdeki İslami gelişme aynı zamanda Ortadoğu'nun da bir parçası olarak şekilleniyor. Emperyalizm güdümlü İslami iktidar kuşağı ile birlikte, bölgesel düzlemde dini tahakkümün daha fazla güç kazandığı bir dönemden geçiyoruz. AKP ve Cemaat'in temsil ettiği model kadar radikal akımların da güç kazandığı, bölgesel bir cihadist birleşik zeminlerinin inşa edildiği koşullarda ülkemizdeki İslami çizgilerin de bunun parçası olacağından kuşku yok. Bu noktada önemli olan, İslami hareketlerin kendi iç çelişkileriyle ve farklı konumlarıyla birlikte ülkemiz ve bölgemiz düzleminde topyekun güç kazanması ve toplumsal alanı kuşatıcı sonuçlar üreten gelişimidir. Bu manada, İslam bölgemizde bir “kardeşlik” şemsiyesi olmaktan ziyade emperyalizmin bir taşıyıcısı ve ona bağlı gelişecek olan savaş ve çatışma dinamiğidir.
Ve Mücadele
Dicle'deki saldırı ve üniversitelerde son dönemde artan saldırılar önümüzdeki dönemde iktidarın sola karşı kullanacağı yeni aparatın, yeni kontr-örgütlenmelerin nereden şekilleneceğini de işaret ediyor. Dicle'deki Hizbullah saldırısını ve başka üniversitelerdeki benzer girişimleri bunun işareti olarak okumak mümkün. O yüzden AKP'ye karşı mücadelenin zor aygıtları ile birlikte aynı zamanda kontr-örgüt saldırılarına karşı da mücadeleyi de zorunlu olarak içereceğini şimdiden söylemek mümkün.
Ülkemizde ve bölgemizde siyasal İslamcı çizgi, konjonktürel uzlaşmacı taktikleri de dahil olmak üzere, tüm ilerici ve özgürlükçü dinamikleri boğmaya yönelmiştir. Buna karşı mücadele edilmeksizin özgürlükçü ve demokratik bir toplum ve düzen kurmak mümkün değildir.ÖNDER İŞLEYEN-BİRGÜN
tür nedenleri de olabilir. En azından saldırının ardından Hizbullah’ın bir güç olarak kendini yeniden ortaya koyduğu, özneleştiği söylenebilir. Ancak daha önemli olan ise, Hizbullah’ın geriye dönüşünü mümkün kılan siyasal ve toplumsal iklimin kendisidir.
Neo-İslami Rejim
Devletin neo-liberal restorasyon süreci, AKP iktidarı döneminde İslamcılıkla bütünleşik bir temelde geliştirilerek, yeni bir rejim tesis edildi. 12 Eylül sonrasının ikliminde gelişen cemaat-tarikat yapılarının toplumsal alandaki gücü, AKP iktidarında yukarıdan aşağıya yeni bir toplumsal düzen inşa etmeye yöneldi. Radikal bir dönüşüm biçimde değil yukarıdan devlet ve aşağıdan cemaatlerin birlikteliği içinde 'mevzi savaşları' ile tedrici olarak toplumun İslamileştirilmesi doğrultusunda din rejimin de dönüşümü gerçekleştiriliyor. Cemaat-tarikatlar bu dönüşüm içinde giderek sivil diktanın bir uzantısı olarak işlevleniyor.
İslami Rejim ve Tonları
Bütün sorunların dini referanslar çerçevesinde tartışılmaya zorlandığı bir iktidar yapısının yarattığı iklim içerisinde kuşkusuz İslami akımlar da bir bütün olarak gelişme imkânı buluyor. Popüler olan Cemaat ve AKP olduğundan, bunun dışındaki cemaat ve tarikatların etkinliğinin gözden kaçtığı da bir gerçek. Oysa artık neredeyse her mahallede bir cemaat ya da tarikatın yurdundan, kuran kursundan söz ettiğimiz bir toplumsal gerçeklik içerisinde yaşıyoruz. Neredeyse bu cemaat-tarikat yapılarıyla bağ kurmayanların hayata tutunmakta zorlandığı, hem toplumsal alandaki ağlar hem de devlet içerisinde cemaat-tarikat odaklanmaları içerisinde bir bütün olarak gericiliğin geliştirildiği ve kurumsallaştırıldığı bir dönüşümle karşı karşıyayız. Bu gelişme içinde İslam'ın tonları arasındaki ayrım ya da birbirine karşıt görünen tüm İslam yorumlarının ortak yanı ise İslami bir toplumun -farklı yollardan da olsa- inşasıdır. Bu yüzden misal, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki “mescit istiyoruz” kampanyası ile Dicle saldırısı sonrasında İslam'ın davetine olumlu yanıt vermeyenlerin icabına bakılacağı tebliği arasında bir bağ vardır.
Kürt-İslam Sentezi
İslami gelişmenin bir yanı da Kürt sorununda “siyasi çözüm” olarak öne çıkarılan Kürt-İslam sentezi. AKP hem bölge düzleminde hem de ülkede Kürt sorununu İslamcılık temelinde çözme arayışını uzun zamandır ifade ediyor. Cemaat da bunun parçası olarak bölgedeki etkinliğini iktidarın da zorla açtığı alanda geliştirmeye çalışıyor. O yüzden cemaat, savaşın sona ermesini desteklerken sorunun “kökten çözümünün” adresinin kendilerinin gelişimi olduğunun altını çiziyor. Hizbullah'ın bölgede yeniden harekete geçmesi bu bağlamda, Kürt-İslam çözümünün önemli bir dinamiği olmasıyla da ilgilidir. İslam temelinde “kardeşlik”, özgürlükçü ve seküler siyaset ve toplumsal dinamiklerle mücadelenin, bu anlamda İslami toplumun şekillendirilmesinin de en önemli mevzilerinden birisi olarak geliştiriliyor. (Hizbullah/Hüda-Par Başkanı'nın Dicle olayları sonrasında, asıl hedef olarak sol ve Alevileri işaret etmesi de bunun bir göstergesi.)
Neo-Hizbullah ve Geri Dönüş
Hizbullah’ın bugünkü geri dönüşü büyük oranda bu iklimin bir sonucu olarak görülmelidir. Tarihsel olarak da özellikle Kürt halkı içerisinde etkinliği olan Hizbullah, 90’lı yıllarda devlet eliyle PKK’ya karşı savaşın aparatı haline geldikten sonra büyük bir gürültüyle katliamlarının sergilenmesi eşliğinde o günkü görevine son verilmişti. Ancak, bu Hizbullah'ın tasfiyesi anlamına gelmemişti. Hizbullah, yeni bir liderlik yapısı etrafında örgütlülüğünü -yeni siyasi iklimin de parçası olarak- düzenleyerek geliştirdi. Hizbullah, Ocak 2012'de “geri dönüş manifestosu” yayınlayarak, yeniden siyaset sahnesine döndüğünü Hüda-Par ile birlikte duyurdu. Bu “manifesto”da Kürtlerin “federasyon, özerklik ya da ayrılma” taleplerini, İslami bir yönetim altında olması kaydıyla destekleyeceklerini ifade ederken, Hizbullah, İslam dışı/karşıtı bir yapı olarak tanımladığı PKK’nin Kürt halkı içindeki etkisinin kırılmasına dönük mücadelenin de parçası olacağını duyuruyordu.
Ortadoğu ve İslamcılık
Ülkemizdeki İslami gelişme aynı zamanda Ortadoğu'nun da bir parçası olarak şekilleniyor. Emperyalizm güdümlü İslami iktidar kuşağı ile birlikte, bölgesel düzlemde dini tahakkümün daha fazla güç kazandığı bir dönemden geçiyoruz. AKP ve Cemaat'in temsil ettiği model kadar radikal akımların da güç kazandığı, bölgesel bir cihadist birleşik zeminlerinin inşa edildiği koşullarda ülkemizdeki İslami çizgilerin de bunun parçası olacağından kuşku yok. Bu noktada önemli olan, İslami hareketlerin kendi iç çelişkileriyle ve farklı konumlarıyla birlikte ülkemiz ve bölgemiz düzleminde topyekun güç kazanması ve toplumsal alanı kuşatıcı sonuçlar üreten gelişimidir. Bu manada, İslam bölgemizde bir “kardeşlik” şemsiyesi olmaktan ziyade emperyalizmin bir taşıyıcısı ve ona bağlı gelişecek olan savaş ve çatışma dinamiğidir.
Ve Mücadele
Dicle'deki saldırı ve üniversitelerde son dönemde artan saldırılar önümüzdeki dönemde iktidarın sola karşı kullanacağı yeni aparatın, yeni kontr-örgütlenmelerin nereden şekilleneceğini de işaret ediyor. Dicle'deki Hizbullah saldırısını ve başka üniversitelerdeki benzer girişimleri bunun işareti olarak okumak mümkün. O yüzden AKP'ye karşı mücadelenin zor aygıtları ile birlikte aynı zamanda kontr-örgüt saldırılarına karşı da mücadeleyi de zorunlu olarak içereceğini şimdiden söylemek mümkün.
Ülkemizde ve bölgemizde siyasal İslamcı çizgi, konjonktürel uzlaşmacı taktikleri de dahil olmak üzere, tüm ilerici ve özgürlükçü dinamikleri boğmaya yönelmiştir. Buna karşı mücadele edilmeksizin özgürlükçü ve demokratik bir toplum ve düzen kurmak mümkün değildir.ÖNDER İŞLEYEN-BİRGÜN
tür nedenleri de olabilir. En azından saldırının ardından Hizbullah’ın bir güç olarak kendini yeniden ortaya koyduğu, özneleştiği söylenebilir. Ancak daha önemli olan ise, Hizbullah’ın geriye dönüşünü mümkün kılan siyasal ve toplumsal iklimin kendisidir.