Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

"TKP’liler giderek daha çok Perinçek ağzıyla konuşuyorsa..."

ŞAKÜLÜ KAYMIŞ SOLCU Gündem müzakere süreci... Her zerresinde hükümetin ‘inisiyatif kıskançlığı’nın izini sürmek mümkün. Bir dizi zorunl...

ŞAKÜLÜ KAYMIŞ SOLCU
Gündem müzakere süreci... Her zerresinde hükümetin ‘inisiyatif kıskançlığı’nın izini sürmek mümkün. Bir dizi zorunluluğun dayattığı görüşme süreci, Başbakan’ın son “silahları bırakıp çekilsinler” ısrarıyla, karşısındakini gözetmeyen bir emrivaki ilişkisi biçiminde yansıtılmaya çalışılıyor. Yapılan, esas olarak bir imaj diplomasisi. Ama sürecin bir hayli sıkıntılı olacağının da göstergesi… Müzakere, mücadeledir sözü boşuna değil yani. Sosyaliste, solcuya, demokrata da bu sözden vazife düşer herhalde. Hükümetin hegemonik tutumunu baskılayıp törpülemek, Kürt tarafının görüşmelerin biçimi ve koşulları açısından dezavantajlı pozisyonunu ikame etmek, ‘yol temizliği’ başlığıyla bir dizi yasal-hukuki düzenlemenin savunucusu olmak…
Bunlarla meşgul olalım diyoruz ama daha ilk adımda, bizleri kendileriyle meşgul etmeye zorlayan müzakere karşıtı “solcular” da peyda oldu ordan burdan…
Öcalan’ın çağrı ‘metninde’, vurgulardaki (elbette tartışılabilecek) bazı eksik ve fazlalıklara abanarak âdeta ‘kelime avcılığı’ yapan, niyet okuyan, koca bir halk hareketinin politik şekilleniş ve genetiğini hiç hesaba katmadan, bir tür söylem politikasıyla, abartan ve sadece karalayanlara sözümüz…
Aydınlıkçılığa banmış dilleriyle “iki gerici oturup konuştu” diyenler, Kürtleri “Emperyalizmin ve ‘Büyük Türkiye’nin lejyoner gücü” ilan edip çıktılar işin içinden. ‘İşbirlikçilik’ payesiyle Kürtlerin defterini dürerek, kendilerince kapattılar müzakere defterini!
İlker Belek örneğinde olduğu gibi, TKP’liler giderek daha çok Perinçek ağzıyla konuşuyorsa, bu, Kürt sorununun çözümü bu denli ‘aktüel’ olmuşken, çözümsüzlük siyasasının ne kadar farklı biçimlere ve ne ölçüde derin köklere sahip olduğunu da gösteriyor. Sonra ne oluyor? Şu oluyor: Kendisine “komünist” diyenler, pek teorik projeksiyonlarında Kürt hareketinin geleceğine “Yeni Osmanlıcılığın ve emperyalizmin lejyonerliği”ni yakıştırırsa; “solcu” sıfatıyla ‘sosyal medyada’ cirit atan bazı alçaklar da El Kaide’yle PKK’yi şimdiden ortak operasyona çıkarıverir!
“Öcalan ile Tayyip’in İslam kardeşliği gerçek oldu” başlığıyla verilen “haber”, yazım ve imla yanlışlarıyla, aynen şöyle yayılıyor: “Halep Şeyh Maksud Beldesine Pkk ile El Kaide Ortak Operasyon Düzenledi…1000’den fazla Süryani ve Hristiyan Suriyeli Evlerini Terketmek zorunda kaldı. Vahhabi ve Selefi Zihniyet’e karşı olan Semt Camii İmamının Kafası Kesildi. Onlarca sivil katletildi…”!!!
Oysa, Rojava’nın sesi Hawar Haber Ajansı’nın (ANHA) geçtiği habere göre, işin aslı başkaydı. 29 Mart günü Özgür Suriye Ordusuna bağlı silahlı gruplar Şexmeqsud mahallesine girmek istemiş, rejim yanlılarıyla çatışmalar başlamış, rejim ordusu da mahalleyi bombalamıştı. Sonuçta 4’ü çocuk 10 sivil hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi Afrin, Kobani ve çevre köylere göç etmişti…
İki taraflı saldırıya uğrayan Kürtlerin mahallesi oluyor ama ne gam! Serde Kürt düşmanlığı olunca, “kelle kesen, gayrimüslimleri kovan PKK” yalanı da şaşırtıcı olmuyor. Yalanın “teorik” zemini de hazır: Öcalan’ın Newroz mesajındaki “İslam kardeşliği” bu değil miydi zaten!
Bu bir yalan “haber” örneği değildir sadece. Politik bir tutumdur. Suriye’ye yönelik gerici kuşatmaya karşı çıkmakla ilgisi olmayan gerici, halk düşmanı, provokatörce bir politik tutum…
Şimdi, ‘çözüm’ tartışmalarında Kürt hareketini ABD-AKP lehine peşinen hesaptan düşen malum ‘solculara’ hitap etmeyeceği söylenebilir mi bu yalancı provokatörlüğün? İnanmayacaklarına, kuşkuya düşeceklerine kim kefil olabilir? Ellerinde ve kafalarında, giderek angaje oldukları “Kürt hareketi BOP’a-Yeni Osmanlıcılığa eklemlendi” gibisinden bir ‘şakül’ varsa, olay, olgu ve haberler de bu şaküle göre eğilip bükülecek, ona uygun algılanacak, yorumlanacak ya da görmezden gelinecektir…
Örnek olsun diye soralım şimdi:
Gazeteci arkadaşlarımız Fatih Polat ve Mehmet Aslanoğlu’nun yerinden izlenimleriyle hazırladıkları ve günlerdir Evrensel’de okuduğumuz Rojava  gerçeğinin, oradaki silahlanmış halkın kendi kendisini yönetme deneyinin, bahsettiğimiz şakülü kaymış ‘solcu’ açısından bir esprisi olabilir mi?
Yok yok, sorumuzu geri alalım; bilmez miyiz ki, Rojava, Latin Amerika kadar ‘yakınımızda’ değildir!
Ve bir de…
PKK, El Kaide’yle birlikte kelleciliğe başladıktan sonra!..
Rojava’ymış, halk komite ve meclisleriymiş, silahlı halk iktidarıymış…
Geçelim… Değil mi?!
VEDAT İLBEYOĞLU-EVRENSEL.NET