Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

27 Mayıs devrimi için ne demişlerdi

Günümüzün modası gereği, bir kısım basın ve medya, sürekli olarak 27 Mayıs aleyhine atıp tutmakta ve Türkiye kamuoyunda farklı bir tarih...

Günümüzün modası gereği, bir kısım basın ve medya, sürekli olarak 27 Mayıs aleyhine atıp tutmakta ve Türkiye kamuoyunda farklı bir tarih bilinci oluşturmaya çalışmaktalar.
Oysa 27 Mayıs'ın olduğu dönemdeki yazılara bakıldığında, kimlerin dün ne söylediğini kolayca görebiliriz.
Yaşar Kemal, yazdığı gazetenin 29 Mayıs 1960 günkü nüshasında o dönemde "Hürriyet Şehitleri" olarak nitelenen Turan Emeksiz ve Nedim Özpulat için "Ben Öpmeğe Kıyamazdım" adlı yazısını kaleme alarak, şunları vurgulamıştı:
"Meydanlarımızı heykelleriniz süsleyecek. Ve millete bakarken ve perçinlediğiniz hürriyete bakarken gözleriniz ne güzel gülecek. Sizinle öğünecek kuşakların gözleri ne güzel gülecek..."
Yakın zamanlara kadar, Cağaloğlu'nda eski MTTB binası önünde büstü bulunan Turan Emeksiz'in büstünün olduğu yerlerde şimdi yeller esmektedir. Acaba Yaşar Kemal'in öngörüsü mü kısaydı? Yoksa başkalarının elleri mi uzundu?
Ünlü Aziz Nesin, o 28 Mayıs 1960 tarihli "Sabık Değil Sabıkalı" başlıklı yazısında şunları kaleme almıştı: "Sağol generalim, sağ ol albayım, yarbayım, binbaşım, yüzbaşım! Sağ olun yiğit komutanlarım! Var olsun Türk ordusu!"
Olaya bir de Atilla İlhan'ın gözüyle bakalım. O, "Yarının Başlangıcı" şiiriyle 27 mayıs'ı selamlamıştı:
"ankara içlerinde bir adam yaşar
ankara içlerinde anıtkabir'de
sarışın kumandan
mavi bir kalpak gibi geçirmiş başına
gökyüzünü
rüzgara verir rüzgara
kuvayı milliye rüzgarına
hürriyet türküsünü
ankara içlerinde garnizonlarda
ordunun ve donanmanın erleri
kurmaylar ve subaylar
gözleri saatlarına saplı
son emri bekliyorlar
yine ondan..."
Merhum tiyatro yazarı Haldun Taner, Tercüman gazetesinin 28 Mayıs 1960 tarihli nüshasında "Sonuç Değil, Başlangıç" yazısında şunları belirtmiştir:
"Başımızdaki zorba rejimin heyulası ortadan kaldırılmış, ufkumuzu kapsayan ruhlarımızı karartan, gelecek hakkındaki umutlarımızı söndürmeğe yüz tutan gerici, diktatörlük rejimi yıkılmış bulunuyor."
Yazar Mahmut Makal "Son Devrim ve Köylümüz" adlı yazısında:
"27 Mayıs'tan sonra geçtiğimiz köylerde halk: 'Ordu canımızı, malımızı, ırzımızı, namusumuzu kurtardı' diyordu."
Yazar Burhan Arpad, 30 mayıs 1960 tarihli Vatan gazetesinde "Cumhuriyet Anıtı, 19 mayıs 1919" başlıklı yazısında:
"Hür fikirden, tabiatın en güzel çiçeklerinden, gençlerin yaşama sevinci dolu, şarkılarından korkan insanlara 1960 Türkiyesinde yer yok. Kabus korkunç, fakat kısa sürdü. İhtiraslı politikacıların ve çevrelerini sarmış küçük çıkar yaratıklarının acıklı sonları, memleket yarınları için büyük umutlar müjdeliyor" demiştir.
Oktay Akbal, o günlerde "İyi Gitmeyi Bilmediler" başlıklı yazısını şu ifadelerle bitirmişti
"Fena gittiler, hem de çok fena gittiler. Tarih sayfalarında kara, kapkara izler bırakarak..."
Ünlü romancı Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise "27 Mayıs dersi" başlıklı yazısında
"...Biz sabık iktidar erkanının bir an evvel Yüce Divan'a verilmesini dört gözle bekliyoruz" demekteydi....
Behçet Kemal Çağlar: İşte doğruldun Atam
Ünlü edebiyatçı A. Hamdi Tanpınar, 14 Haziran 1960 günlü Cumhuriyet gazetesinde "Suçüstü" adlı yazısında şunları yazabilmiştir:
"Bu idarenin adamlarını Türk münevveri ve Türk ordusu tam on sene kalp bir akçe gibi elinde evirdi, çevirdi, suçlu psikolojisinden başka bir hükme varamadı."
"Bütün bu karışık ve sefil ruh hali ve bilhassa çalma ve hükmetme hırsları Demokrat idareyi dünyanın en zalim, kör ve sağır cihazı haline getirdi. Son devirleri ise gerçekten kıstırılmış bir yaban domuz sürüsünün savletleriyle geçti. Öyle ki ordu imdadımıza yetişmeseydi Türk milletinin beli bir daha doğrulmazdı."
Şair Behçet Kemal Çağlar, "İşte Doğruldun Atam", adlı şiirinin bir bölümünde:
"Çil yavrusuymuş gibi darmadağın cüceler;
Seninle dolu şimdi bütün İstanbul, Atam" diyordu.
Köy Enstitülerinin uygulatıcısı ve şair Can Yücel'in babası Hasan Ali Yücel, 12 Haziran 1960 günlü Cumhuriyet gazetesinde "Niçin Atatürk?" adlı yazısında, 27 Mayıs ile ilgiliolarak, şu noktayı vurgulamıştır:
"Köşemde oturuyorum, fakat sokaktayım. Bugün Ankara'da köşesinde kimse kalmadı. Herkes dışarıda ve birbirinde. Otomobili, at arabalı, kamyonlu ve yaya halk, maphushaneden çıkmış gibi; coşkun, bağırıyor, çağırıyor, türkü söylüyor, oynuyor. Ne oldu, ne var?
Üç kelime, hep o üç kelime, ağızlarda:
-Hürriyet, Ordu, Atatürk."
Vatan gazetesi sahibi Ahmed Emin Yalman, 28 Mayıs 1960 tarihli "Askeri Şerefimiz ve Milli İtibarımız" adlı yazısında:
"Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından saf bir vatanseverlik ve büyük bir basiret ve dirayetle hazırlanan son hareket, hem müttefiklerimizin ve diğer hür memleketlerin gözündeki şeref ve itibarımızı yeniden yükseltecek..." demektedir.
'Ordu vazife başında'
Dünya gazetesi sahibi Falih Rıfkı Atay, 28 Mayıs 1960 tarihli "Ordu Vazife Başında" adlı yazısında: "Ordu tam zamanında yeni bir tarihi vazife daha yapmıştır" ifadesini kullanmıştı.
Yine Dünya gazetesinin aynı günlü nüshasında, yazar Bedii Faik, "Gülen İhtilal" yazısını kaleme almıştı: "Görünüşte bir çizme bu. Ama bastığı yerde çimenler güller bitiyor. Geçtiği yerde, insan hak ve hürriyetlerinin, boyunları bükülmüşken suya kavuşmuş çiçekler gibi doğruldukları görülüyor."
Şimdi hayatta olmayan, fakat 1980'li yıllarda "İnsan Hakları Derneği" kurucularından olan Emil Galip Sandalcı, 27 Mayıs müdahalesini en önde alkışlayanlar arasındaydı. 2 Haziran 1960 tarihli Ulus gazetesinde "Kartaca Yıkıldı" başlıklı yazısında DP iktidarını yeriyordu. 5 Haziran 1960 tarihli Vatan gazetesinde "Bundan Ötesi" başlıklı yazısında ise: "Bütün Türkiye, gebe genç bir kadının süt dolan memeleri genişleyen kalçaları ağırlaşan vücudu gibi doğuma hazırlanıyordu.
Ve işte beklenen oldu. Sentez tamamlandı. Çocuk doğdu" diyordu.
Dönemin Cumhuriyet gazetesinde başta Nadir Nadi ve Burhan Felek olmak üzere pek çok yazar, 27 Mayıs'a ve onu yapanlara övgüler diziyordu. Nadir Nadi'nin 28 Mayıs 1960 tarihli "Dönüm Noktası"; 30 Haziran 1960 tarihli "Bardağı Taşıran Damla"; 2 Haziran 1960 tarihindeki, "Ters Dönen Çarklara Karşı"; Burhan Felek'in de; 1 Haziran 1960 " İbret Levhaları"; 4 Haziran 1960 "Yalnızın Korkusu" makaleleri örnek verilebilir.
Şair Ahmet Kutsi Tecer: "28 Nisan"; Ayhan Hünalp: "Selam olsun Sana Türk Ordusu"; yazar, öğretmen Talip Apaydın: "Acı"; Arif Damar:"Bir Ak Karanlıkta"; Nevzat Üstün "Hürriyet Şarkısı" ve Cemal Süreya "555 K" adlı şiirlerini kaleme almışlardı.
Ünlü tarihçi Halil İnalcık, "kanaatinizce milli devrim'imizi meşru kılan sebepler nelerdir?" sorusuna şu cevabı vermişti:
"27 Mayıs inkılabı, Türk milletinin bekasını ve yaşama prensibini tehlikeye sokan bir zümreyi bertaraf ettiği, Türk milletinin yaşama ve ilerleme yolunda tarihi misyuonunu temsil ettiği için meşrudur."
Eski başbakanlardan Bülent Ecevit aynı soruya
"İhtilal, yalnız meşru bir hak değil, Devletin bağımsızlığını, Cumhuriyeti ve milletin bütünlüğünü korumak için de son çare ve kaçınılmaz şart haline gelmişti" cevabını vermişti.
Sağ düşüncede bir dönem Nihal Atsız'a rakip olarak gösterilen merhum Reha Oğuz Türkkan, ise 27 mayıs kutlamasına, ABD'den 5 Haziran 1960 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki "Yeni Türk İnkılabına Amerika'dan Selam" adlı makalesiyle katılıyordu.
Aslında 27 Mayıs, ilk aşamada; milliyetçilerin, Sosyalistlerin, CHP'lilerin aynı platformda buluştuğu gündü. Zaten 27 Mayıs'ın ilk sesi Alpaslan Türkeş değil miydi? MBK içerisinde ona yakın isimler yok muydu? Dündar Taşer, Muzaffer Özdağ bunlar arasında sayılmıyor muydu?
Altan: Büyük gün
O yıllarda öğrenci gençliğinin dinamizmi 27 Mayıs'tan yanaydı. Bunlardan o dönemde SBF öğrencisi olan Ünsal Oskay, "İnsan Haksızlığa ve Kötülüğe Başkaldırmakla Görevlidir" adlı yazısında şunları vurgulamıştı:
"Kötülüklerin, namusuzlukların halk düşmanlarının, unutmaması gereken halka dayanmayan bir idarenin ilelebet yaşayamayacağıdır."
Üniversite ise genel olarak 27 Mayıs'ı alkışlamakla kalmıyor sahipleniyordu. İstanbul Üniversitesi rektörü Sıddık Sami Onar bunun en önemli örneğiydi.
MBK ve Türk Silahlı Kuvvetleri Başkumandanlığı tarafından; idare hukuku profesörü Sıdık Sami Onar başkanlığında, medeni hukuk profesörü Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Hukuk Fakültesi Dekanı Ceza Hukukundan Prof. Naci şensoy, anayasa hukuku profesörleri Hüseyin Nail Kubalı ve Tarık Zafer Tunaya ile idare hukukundan da Prof. Ragıb Sarıca ile Doçent İsmet Giritli'den oluşturulan bir hukuk komisyonu Ankara'ya çağrılmıştı.
Komisyon üyeleri sıcağı sıcağına Ankara'ya gelip, 28 Mayıs 1960 günü hazırladıkları bir metin ile düşürülen Menderes hükümetini suçlu, yapılmış olan 27 Mayıs müdahalesini de şu sözlerle haklı görmüşlerdi: "Komisyon üyeleri kendi aralarında olduğu gibi, milli birlik komitesi başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetler Sayın başkumandanlığı ile tamamen müttefiktir".
Diğer yandan 27 Mayıs için fikir değiştirenler de var Halen hayatta olan ve aile boyu "demokrasi havariliğine soyunmuş" olan, Altanların, en büyüğüne, yani Çetin Altan'ın yazılarına bakalım.:
Çetin Altan, 27 Mayıs 1960 günü, olayın sıcağında; "Büyük Gün" başlıklı yazısını kaleme almıştı.O yazıda, şunları rahatça yazabilmişti:
"Bütün Türk vatanperverleri bu muazzam ve şanlı günün sevinci ve heyecan içindedirler.
"Çürümüş, süfli politika tertiplerinin şahsi ihtiraslarla Türkiyeyi en tehlikeli badirelere, kardeş kavgalarına sürüklemek üzere aldığı bir sırada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin medeni bir şekilde devlet idaresine el koymaları ve memleketi karanlık bir akıbetten kurtarmaları, tarihimizin büyüklüğüne yakışan mutlu bir hareket olarak, milletimize hür ve insan haklarına uygun yeni ufuklar açmaktadır...
"Yaşasın Türk milleti, yaşasın Türk ordusu..."
68'in gençlik önderleri: '27 Mayıs'a devrim diyoruz'
Mahir Çayan, mahkeme ifadesinde şöyle diyordu: "Anayasa nizamını ihlal eden, işlemez hale getirenler hakim sınıflardır. Eylemlerimizin hedefi 27 Mayıs Anayasası'nı ihlale yönelik değildir. Tam tersine ihlal edilmiş, fiilen işlemez hale getirilmiş 27 Mayıs Anayasası'nın öngördüğü milli ve demokratik nizamı temin etmek amacı ile başka bir yol kalmadığı için silaha başvurduk." Mahir Çayan savunmasında ise şöyle diyor: "27 Mayıs hareketine politik devrim demekteyiz. Türkiye devrimler tarihinde önemli ve şerefli bir yere sahip olan 27 Mayıs Devrimi , yerli hakim sınıflara karşı, ordu ve bürokrasi içindeki aydınların, ilerici, milliyetçi bir hareketidir(...) Hakim ittifakın partisi Demokrat Parti alaşağı edildi" diyordu.
'Halkımız ümitle bakıyor'
Deniz Gezmiş ise savunmasında bu konuda 27 Mayıs ihtilali'nin tarih içindeki yeri ve önemini belirterek şöyle diyordu: ''Milli Demokratik Devrim stratejisi bütün millici sınıf ve tabakaların ortak devrim anlayışı, Milli Kurtuluş Savaşı'nın bu savaşı ve onun başındaki Mustafa Kemal'i yok edici, ortadan kaldırıcı bir düzen kuran karşı devrimci-gerici ittifaka karşı yapılmış olan 27 Mayıs İhtilali'nin ve 1961 Anayasası'nın bir devamı ve tamamlayıcısıdır.'' Bu sözleriyle kendi hareket çizgilerinin ve programjlarının tarihsel süreçle ne kadar iç içe olduğunu da göstermektedirler.
Gezmiş, 27 Mayıs'ın amaç ve hedeflerini şöyle açıklıyordu: '' 27 Mayıs İhtilali'ne halkımız ümitle bakıyordu. Reformların yapılmasını, sömürünün ortadan kaldırılmasını ve insanca muameleye tabi tutulmalarını arzuluyorlardı.İhtilal kadrosu bunları yapmadan idareyi sivil yönetime devretti. Fakat 1961 Anayasası'nı getirerek, gelecek hükümetlerin Anayasada öngörülen reformları yapmalarını mecbur tuttu.''
'İkinci Kuvayı Milliyeciler'
Türkiye sosyalist hareketinin en önemlisi teorisyenlerinden Vatan Partisi Kurucusu Hikmet Kıvılcımlı, 27 Mayıs'çılara "İkinci Kuvayı Milliyeciler" demişti.
"Türk ordusuna dayanan birinci kuvayi milliye inkilapçılarımız: (İttihatçı), (İtilafçı) tahtaravallisini yok ettilerdi. 27 Mayıs 1960 gecesi iktidara gelen ikinci kuvayi milliye inkılapçılarımız da, aynı Türk ordusunun içgüdüsüyle (Demokrat) - (Halkçı) çekişmelerini yasak ettiler (...) İkinci kuvayı milliye inkılapçıları, bu alanda; birinci Cumhuriyetin İttihatçı ve İtilafçılarından veya meşrutiyet ulema ve üdebasından (bilim adamları ve yazarlar) ders almaya muhtaç değildirler. Kitlelerin tefeci-bezirgan çetesinden ne kadar tiksindiği, 27 Mayıs inkılabını nasıl candan selamladığı, gittikçe daha iyi anlaşılacaktır. Bütün dava: Kitleyi ikinci meşrutiyetten sonra ve birinci cumhuriyetten sonra olduğu gibi hayal kırıklığına uğratmamaktadır. Bu da, çok uzağa gitmeksizin, birinci kuvayı milliyecilerimiz adına 18 Eylül 1921 günü, Büyük Millet Meclisi reisi Mustafa Kemal imzasıyla sunulan halkçılık programı ile olur."
Aydınlık (Mayıs 2012)