Dünya halklarına yol gösteren Küba'da halk, 66. yılında devrimi kutlayarak yeni yıla giriyor. Küba'da Fidel Castro ve yoldaşlarının ...
Dünya halklarına yol gösteren Küba'da halk, 66. yılında devrimi kutlayarak yeni yıla giriyor.
Küba'da Fidel Castro ve yoldaşlarının öncülüğünde zafere ulaşan devrimin bu yıl 66. yıldönümü.
Emperyalistlerin ablukasına, bitmek bilmeyen saldırılarına karşı inatla sosyalizmi ayakta tutmak için mücadele eden, 2021 yılında da ABD merkezli karşı devrimci saldırıyı büyük bir kararlılıkla savuşturan Küba halkı, 66. yılında da devrimi kutlayarak yeni yıla giriyor.
Dünya halklarına yol gösteren Küba Devrimi'nin hikayesini 66. yılında bir kez daha soL okurlarıyla paylaşıyoruz.
Fidel yola çıkıyor
3 erkek, 4 kız toplam 7 kardeşin üçüncüsü olan Fidel Alejandro Castro Ruz, 13 Ağustos 1926’da eski Oriente (Bugünkü Holguin) eyaletinin Mayari beldesinde doğdu. Santiago ve Havana’da iyi Katolik okullarında eğitim gören Fidel, 1945’te Havana Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Siyasi faaliyetleri öğrenci delegesi seçilmesiyle arttı.
Küba'da siyasi atmosfer çok gergindi ve öğrenciler üzerinde büyük baskı vardı.
Batista darbesi
Okulu bitirdikten sonra avukatlığa başlayan Fidel, 1952’de yolsuzluk karşıtı konumuyla tanınan Ortodoks Parti'nin seçimlerinde aday oldu. Fakat seçimler yapılmadan Batista'nın darbesi yaşandı. Darbeden sonra tüm siyasi partiler kapatıldı ve anayasal haklar askıya alındı, üniversiteler kapatıldı. Fakat öğrenci eylemleri devam etti.
ABD destekli darbeyle iktidara el koyan Fulgencio Batista hakkında suç duyurusunda bulunan Fidel, başvurusu reddedilince kardeşi Raul’un da aralarında bulunduğu arkadaşlarıyla Movimento (Hareket) adlı yeraltı örgütünü kurdu.
10 Mart 1952 tarihinde Küba’da darbe oldu ve Fulgencio Batista Zaldívar diktatörlüğünü ilan etti |
26 Temmuz Hareketi
Movimento’nun tarihe geçen eylemi Moncada Baskını olarak bilinen kışla baskınıdır.
Baskının düzenlendiği kışlanın konumu kritikti. Santiago de Cuba, etrafı dağlarla çevrili izole bir bölgede yer alıyordu. Ayrıca Havana’ya olan uzaklığı sebebiyle Batista tarafından gönderilecek destek kuvvetlerinin zamanında ulaşması güçtü. Kışla zapt edildiği takdirde, coğrafyanın avantajı kullanılıp savunma açısından üstün konuma geçilecekti. 1953 yılında Moncada Kışlası “Antonio Maceo” alayının merkezi konumundaydı. Öneminden dolayı ülkedeki ikinci büyük kışla idi ve bin kadar asker barındırmaktaydı.
Saldırının gerçekleştirileceği gün bir karnaval pazarıydı. Dolayısıyla geleneksel olarak adanın dört bir tarafından pek çok gencin kentte olduğu varsayımıyla savaşçılar dikkat çekmeyecekti.
25 Temmuz akşamı Fidel Castro yoldaşlarına çok kısa bir direktif mesajı gönderdi. Mesajında tıpkı 1868 ve 1895 yıllarında filizlenen Küba kurtuluş mücadelelerinde olduğu gibi, yine ülkenin doğusundan başlayan bir mücadelenin haberciliğini yaptıklarını, bu saldırıda ölümün de zaferin de olabileceğini, ama tıpkı ataları gibi “Ya özgürlük ya ölüm!” yakarışıyla hareket edeceklerini yazmıştı. Sloganlarının öldürmek değil, ancak mümkün olduğunca hayatta kalmak olduğunu eklemişti. Mesaj açıkça devrime giden yolda Moncada Baskını'nın önemini vurgulamaktaydı.
Saldırı günü 135 devrimci arasından dördü hareket noktası olan çiftlikte beklemiş, 131 devrimci sabah 4.00 sularında araçlarla Santiago’ya doğru yola çıkmıştı. Abel ve Raúl önderliğindeki bölükler hedeflerine ulaştı. Sivil Hastane ve işitme merkezine vardılar. Fidel komutasındaki esas grup planlandığı gibi silahsız bir biçimde kontrol noktasına kadar gelmişti ancak 3 numaralı postaya kadar. O sırada beklenmedik şekilde bir devriye belirmiş ve kenar sokakların birinden çıkan bir çavuşun zamansız ateş etmesi ile kışladaki tümen uyarılmış ve birliğin hızlıca mobilizasyonu sağlanmıştı. Bu sürpriz karşısında çatışma kışla dışında ve savaş konumunda gerçekleşti. Koşulların güçlüğü dolayısıyla bu savaşın sürdürülmesinin toplu intihar olacağını düşünen Fidel Castro çekilme emri verdi. Ve Moncada Kışlası Baskını başarısızlıkla sonuçlandı.
Fidel’in daha sonra bu baskının adıyla anılacak olan 26 Temmuz Hareketi’nden yoldaşlarına “Bugün yenildik, ama mutlaka geri döneceğiz” dediği söyleniyor. Nitekim bu tarihten sonra Batista diktatörlüğüne karşı mücadelenin halk içinde de önemli karşılıkları yaratılmaya başlanmıştır. Askeri olarak büyük bir yenilgiyle sonuçlansa da, Moncada Baskını Havana’da çok büyük bir siyasi etki yarattı. Karşılığında Batista yönetimi ağır bir baskı dönemini başlattı, Komünist Parti yasaklandı.
Fidel, Moncada Kışlası Baskını'ndan sonra tutuklandı |
'Tarih beni aklayacaktır'
Batista, tutsak aldığı Fidel'i çeşitli biçimlerde öldürmeye kalktı fakat başarılı olamadı.
Fidel'in yargılanmasına başlanmasıyla birlikte Küba tarihinin en ünlü davası başlamış oldu. Fidel duruşma sırasında elini masaya vurarak, “Beni mahkum edin, önemli değil. Tarih beni aklayacaktır” dedi.
Fidel, “Tarih Beni Aklayacaktır” ismini taşıyan bir manifesto kaleme aldı ve bu manifesto devrimde büyük rol oynadı.
Fidel savunmasında, Batista rejimine saldırırken, 26 Temmuz Hareketi’nin programını şöyle açıklıyordu; Toprak yoksul köylülere dağıtılacak, fabrikalarda kârın yüzde otuzu işçilere verilecek, haksız kazanç ürünü zenginliklere el konacaktı. 15 yıl ceza alan Fidel, üç yıl sonra genel af sayesinde serbest kaldı.
Che'nin devrime dahil oluşu
Fidel, hapisten çıktıktan altı hafta sonra Meksika’ya gitti. Orada taraftarlarıyla Batista’ya karşı yeni bir hareket planladı. ABD’deki Kübalı toplulukları dolaşarak destek aradı. Bir yıl sonra 1956’da gerilla gücünün çekirdeği oluşmuştu. Genç bir Arjantinli doktor olan Ernesto Che Guevara da artık onunla birlikteydi.
Che dahil 82 kişi Granma (“Büyükanne”) adlı tekneyle Meksika’dan yola çıktılar. Onların inişiyle Santiago’da bir ayaklanma olmasını planlıyorlardı.
Granma’nın karaya varmasından önce gerillalardan biri denize düştü. Diğerleri onu aramaya başladılar. Umutsuz arayış sırasında Fidel’in tavrı çok netti: “Onu bulana kadar hiçbir yere gitmeyeceğiz”. Bu durum harekat planını etkiledi ancak, gerillaların Fidel’e bağlılığını çok güçlendirdi. Herkes onun kimseyi arkada bırakmayacağını gördü ve ona güvenleri katlandı.
Granma düşünülenden iki gün geç karaya çıktı, Batista’nın askerleri şehirdeki isyanı bastırdı. Savaşçılar bir bataklığı geçerek karaya çıktı ve araziye dağıldılar. Batista’nın askerlerinin saldırıları sonucu 82 kişiden yalnızca 21’i Sierra Maestra’da bir araya gelmeyi başardı.
Fidel Sierra’da “En iyi eğitimliniz o, en iyi stratejist o” dediği Che’yi komutan yaptı. Daha sonra Camilo, Raul ve başka komutanlar da atandı. Gerillalar en büyük desteği çevredeki çiftçilerden gördüler. Bunların bir bölümü gerillalara katıldı ve komutan oldular. Hareketin içinde erkekler kadar, kadınlar da vardı. Hatta bir kadınlar taburu dahi oluşturulmuştu.
Küba Devrimi'nin zaferi
Kısa sürede yürüttükleri çalışmalar sayesinde çevredeki köyleri yanlarına aldılar, kentlerde de muhalif güçlerle bağlarını sağlamlaştırdılar.
Hareket kentlerde hem yeraltında örgütleniyor, hem de diğer örgütlerle ittifak ilişkileri kuruyordu. Baskıların bir diğer sonucu halkın Batista’ya tepkisinin artması oldu. İsyancılar bir dizi kitapçık, gazete ve 1958’den itibaren de radyo aracılığıyla yayın yaptılar.
26 Temmuz Hareketi’ne yönelik şiddet uygulamaları ise tam aksi sonuçlar veriyor, baskılar mücadele gücünü artırıyordu. Bu dönemde 20 bin kişinin yönetim tarafından katledildiği tahmin ediliyor.
Nihayet 25 aylık zorlu bir mücadelenin sonucunda Ocak 1959’da 26 Temmuz Hareketi zafere ulaştı.
1959 yılının 1 Ocak’ında Batista önce Dominik Cumhuriyetine ardından da İspanya’da Francis Franco’nun faşist yönetimine sığındı. Fidel ve arkadaşları Havana’ya girdiler. Büyük bir halk desteği ve coşkusuyla karşılanan devrimciler, çiçeklere, sloganlara, sevgi ve kucaklaşmalara boğuldular.
Devrim günü ne olmuştu?
Uzun bir yürüyüşün sonunda kuşattıkları kentte, Santa Clara’da, iki gündür savaşıyordu Che’nin komutasındaki gerillalar. Son iki haftanın galibiyetleri, iyi bir silah ve cephane ganimeti sağlamıştı, yüzler gülüyordu. İki gün önce üniversiteyi kendilerine mesken tutup, buradan kente doğru dövüşe dövüşe girmeye çalışmışlar, iki gündür sokak sokak süren çatışmalarla kent içinde bazı önemli mevzileri elde etmişlerdi.
Batista’nın ordusu, o dönem 150 bin nüfusa sahip olan, Küba’nın ortasında bizim Eskişehir misali demiryolu ulaşımının kilit noktasında duran Santa Clara’yı temel olarak iki farklı mevziden savunuyordu. Bir tarafta kentin merkezine çıkan yolda savunma vardı, ancak asıl savunma, diğer ikinci mevzi, tren istasyonu etrafındaydı. Burada ordunun en büyük güvencesi, kentin Camajunaí girişinde mevzilenmiş olan zırhlı trendi.
31 Aralık sabahı çatışmalar tekrar başladı. Geceden gerillalar, kent merkeziyle zırhlı tren arasındaki iletişimi kesmeyi başarmışlardı. Zırhlı trendekiler, kentin düştüğünü görünce çareyi buradan sıvışmakta buldular. Ancak hareket eden tren, daha önce gerillaların kırdığı makasa gelince raydan çıktı. Böylece açık alanda kalakalan zırhlı tren, uzaktan savaşmaya yatkın olmasına rağmen yakınına gelip “etrafında Kızılderililer gibi dönen” gerillalar karşısında çaresizdi. Molotof kokteyllerinin fırına çevirdiği treni terk etmek zorunda kalan askerler, sonunda teslim oldular. Zırhlı tren düştü, Santa Clara “düştü”, 31 Aralık günü.
Sierra Maestra’da, Mayıs’taki büyük saldırı başlamadan önce, bölgedeki ordunun şefi, General Eulogio Cantillo, dağdaki gerillalara bir mesaj göndermiş, operasyona başlayacaklarını belirtmişti. Ancak mesaj, generalin gerillalarla da dirsek temasında durma isteğini gözler önüne sermişti. İki buçuk ay süren şiddetli savaştan gerillalar büyük bir galibiyetle çıktılar. Arkasından gelen süreçte General Cantillo’yla 26 Temmuz hareketi liderliği arasındaki temaslar sürdü.
Fidel Castro, Batista’yı acımasızca eleştiren ve gerillalara sempatiyle yaklaşan General Cantillo’yla görüşmüş, ve bir anlaşmaya varmıştı. Cantillo, Havana’ya giderek bir darbe yapacak, Batista devrilip yerine bir cunta kurulacak, sonrasına bakılacaktı. 31 Aralık günü Cantillo, Havana’da Batista’yı devirmek yerine her şeyi ona anlattı. Belki ihanetini, Batista için savaşmaya devam ederek gerçekleştirecekti Cantillo. Ancak Santa Clara’da zırhlı trenin düştüğü haberi, durumu yeniden değerlendirmelerine neden oldu. O yılbaşı gecesini, diktatör Fulgencio Batista ve diğer üst düzey adamları yolda geçirmeyi tercih ettiler: bunun belki de son fırsat olduğunu düşünüp ülkeden kaçtılar.
Haber gün aydınlanmadan Havana sokaklarında yayılmaya başlamıştı. Havana halkı, “şimdi ne olacak” sorusunun getireceği karmaşık siyasi hesapları ve güç dengelerini hiç düşünmeden, sonsuz bir mutluluğa boğuldu. Herkes yılbaşı gecesini evinde geçirmişti haliyle, o günlerde hava karardıktan sonra sokağa çıkmak tehlikeliydi. Sabah gün ağarırken, komşu çocukları sokağın diğer evlerine mutlu haberi çığırıyor, kadınlar mutluluktan gözleri yaşlı, gençler yüzlerinde kocaman gülümsemeler sokağa çıkıyorlardı.
Zırhlı tren düşmüş, kent gerillaların eline geçmişti, ama Leoncia Vidal Kışlası hâlâ Che ve yoldaşlarına teslim olmamıştı yılbaşı gecesinde. Santa Clara’dakiler, yılbaşına dövüşerek girdiler. 1 Ocak sabahı Che, Núñez Jiménez ve Rodriguez de la Vega’yı, teslim olmalarını söylemek üzere kışlaya gönderdi. Ancak Núñez ve Rodriguez’in kışladan getirdiği haberler şaşırtıcıydı: Batista kaçmıştı. Che’nin radyocuları, hemen General Cantillo’yla temas kurarak, bundan ordunun teslim olduğunu açıklamasını istediler. Ancak Batista’nın yokluğunda ordu şefliği görevi kendisine kalmış olan Cantillo, bu görevi ona bizzat Fidel’in bahşettiğini söyleyerek teklifi geri çevirdi.
Che ve arkadaşlarının, Cantillo’nun ihanetinden şüpheleri kalmamıştı. Derhal Fidel’le temas kurup, bu görüşlerini bildirdiler.
Fidel, 31 Aralık gününü, dört gün önce gerillaların denetimine geçmiş olan Palma Soriano kentinde geçirdi. Yılbaşı gecesi, Fidel de yola koyuldu ve 19 Aralık’tan beri İsyan Ordusu’nun merkez karargahının bulunduğu Central América’ya gitti. 1 Ocak sabahının ilk saatlerinde, karargâhtakilerin Havana’da olup bitenden haberleri yoktu. Gerillalar Fidel’le tokalaşıp yeni yılını kutluyorlar, diktatörün kaçtığından habersiz, Maffo’da bir garnizonun teslim olmasıyla sonuçlanan savaş üzerine yorumlar yapıyorlardı.
Sabah sekizi biraz geçe, ilk haberi yabancı bir radyodan duydular: Batista Dominik Cumhuriyeti’ne kaçmıştı. Bir Küba radyosu, o dakikalarda Columbia Askeri Kampı’nda üst düzey generallerin önemli bir buluşma gerçekleştireceklerini ve basının da davet edildiğini duyurdu. Bir diğer radyo, “General Cantillo’nun ordunun başına geçtiği, yüksek yargıç Dr. Carlos M. Piedra’nın da devlet başkanlığı görevini üstleneceği” haberini verdi.
Santa Clara’dan Che’nin birliği merkez karargâhla temas kurduğunda, Fidel de aynı kanıya varmış bulunuyordu: “Bu korkak bir ihanet, Devrimin zaferini el çabukluğuyla aşırmaya çalışıyorlar.” Fidel, derhal Santiago’ya saldırılması emri verdi. Che ve Camilo’ya ise Havana’ya yürüme emri iletildi.
Fidel, Celia Sánchez’le beraber on dakikada bir metin kaleme aldı. Gerillalara söylev verirkenki tarzıyla “r”leri bastıra bastıra okuduğu metin, şöyle diyordu: “Devrime evet, darbeye hayır! Görünüşe göre başkentte bir darbe oldu. İsyan Ordusu, bu darbenin gerçekleştiği koşulları göz ardı edecek. Başkentten gelecek haberler ne olursa olsun, birliklerimiz hiçbir durumda ateşkes yapmamalılar. Batista ve diğer suçluların kaçabilmesi için bir darbeye hayır çünkü bu ancak savaşı uzatmaya yarayacaktır. (Merkez) Kumandanlık’tan bir emir alınmadığı sürece askeri operasyonlar sürecektir. Halk ve İsyan Ordusu, bu denli kana mal olmuş zaferin elinden alınmasına izin vermemek için her zamankinden daha fazla birlik içinde ve kararlı davranmalıdır.”
Sabah dokuzda Celia Sánchez’le birlikte Palma Soriano’ya giderek, burada bulunan radyo vericisinden Fidel Küba halkına bu açıklamayı okudu. Fidel’in ardından Üniversite Öğrencileri Federasyonu (FEU) lideri Juan Nuiry, tüm öğrencilere ve halka İsyan Ordusu’yla birlikte hareket etme çağrısı yaptı.
Bu saatlerde Raúl Castro Santiago’ya varmış, yedi sene önce ele geçiremedikleri Moncada Kışlası’na girmişti. Duvarda Batista’nın bir resmini gören Raúl bunu alıp yere çalarken, kışladaki askerler Raúl’ü alkışlıyorlardı.
Ardından Fidel de geldi şehre. Havana’nın meydanlarıyla karşılaştırınca mütevazı kalan meydanda, tipik Küba mimarisinde beyaz duvarlı, parlak mavi çerçevelerle süslenmiş belediye binasının balkonuna çıkan Fidel, burada Devrim’i ilan etti.
'Para istemek için ABD'ye gelinmesine alışıksınız'
Fidel, iktidara geldiği andan itibaren bir dizi Latin Amerika ülkesini ziyaret ederek birlik çağrısı yaptı. Bir Latin Amerika pazarı yaratılmasını önerdi. 1959’da ABD’yi ziyaret eden Fidel, gazetecilerin “Mali yardım isteyecek misiniz?” sorusuna”, “Hayır para istemek için ABD’ye gelinmesine alışkınsınız. Ben iyi ilişkiler ve anlaşma için geldim. Biz zengin bir ülkede yaşayan fakir bir halkız. Şimdi ülkemizin zenginliklerinden yararlanmak istiyoruz” diye yanıt vermişti.
Devrimin ilk yılı, bağımsızlık isteyen bir ülkenin kendi yolunu çizmek için attığı adımlara sahne oluyordu.
Batista iktidarı döneminde tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 70’i yabancıların elindeydi. Şeker sanayii ABD’nin elindeydi. Başlangıçta kendi ailesi olmak üzere Fidel bir istimlak programını yürürlüğe koydu. “Oğlum avukat olup haklarımızı savunacak” diyen babası için bu değişik bir sürpriz olacaktı. Tarım reformu ABD şirketlerinin çıkarlarını olumsuz etkileyince gerilimler başladı. ABD’ye ait petrol rafinerileriyle ilgili anlaşmazlık üzerine Küba yönetimi şirketleri kamulaştırma kararı aldı. ABD Küba’nın şeker kotasını kıstı. Küba ise tüm ABD mülklerini kamulaştırdı. 1960yılı Ekim ayında ABD’nin Küba’ya dönük ambargosu gündeme geldi.
'ABD'nin dibindeyiz ve bir sosyalist devrim yaptık'
Eğitim reformu çerçevesinde büyük bir okuma-yazma kampanyası başlatıldı. Parasız eğitimin bir hak olduğu fikrinin yeşerdiği yeni okullar, devrimin toplumsal yapıda önemli bir mevzi elde etmesini sağladı.
1961’de CIA’in desteklediği "Domuzlar Körfezi" harekatı 3 gün süren çatışmaların ardından başarısız oldu. 16 Nisan 1961'de, bir önceki gün gerçekleşen saldırılarda hayatını kaybeden Kübalılar için Havana'da düzenlenen cenaze töreninde Fidel, ilk defa devrimin sosyalist karakterini ilan ederek şunları söyledi:
“Bu sıradan insanların sıradan insanlarla birlikte sıradan insanlar için yaptığı ve uğruna hayatlarımızı vereceğimiz sosyalist ve demokratik bir devrimdir. Bu nedenle bizi asla affetmeyecekler, ABD'nin burnunun dibindeyiz ve sosyalist bir devrim yaptık.”
Fidel, konuşmasında yaptıkları reformlara “sosyalist devrim” dendiğini ve bunu “tüfekleriyle savunacaklarını” söyledi. (SOL.ORG)
Hiç yorum yok